• BIST 9915.62
  • Altın 2440.177
  • Dolar 32.4575
  • Euro 34.7559
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 16 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 17 °C
  • Berlin 11 °C

“Rüzgâr eken fırtına biçer”

Abdullah Can

Allah, “Şeytanın adımlarına uymayın!”(Bakara, 208) diyor. Ne var ki, şeytanın en sadık izleyicileri, Allah’ın “muhatap” edindiği insanlar olmuştur. İnsanoğlu, şeytanın attığı her şeytanca adıma mukabil, koşarak onu karşılamakta; gönlünü hoş etmektedir. Şeytanın adımlarından ya da “dam”larından biri de “ırkçılık”tır. Hani şeytana, “Âdem’e secde et!” denilmişti de, o, “Ben ona secde etmem; zira beni ateşten, onu ise topraktan halketmişsin; binaenaleyh, ben ondan daha hayırlıyım” (bkz. Bakara, 34)  demişti ya!... İşte onun bu “ırk” eksenli “üstünlük” iddiası,  her zaman için makes bulmuş, müşterisi bol olmuştur.

Kur’an, “cinnî şeytan” gibi, bir de “insî şeytan”dan bahsediyor (Nas, 6) Bu şeytanlardan biri de oryantalist “Leon Cahun”dur. Cahun, Yahudi asıllı bir Fransız’dır. Bu şahıs, cinnî şeytana iktidaen “Turancılık” adıyla yeni bir “din” ihdas etmiştir; “Asya Tarihine Giriş: Türkler ve Moğollar” adlı kitabıyla “Turancılık efsunu”nu üflemiştir. Bu üfürük, Jön Türk ve İttihadçı güruhta yansımasını bulmuş, bunların eliyle devlet siyasetine bulaşmış, derken memleket sathına yayılmıştır. Bu ideolojinin en ateşin ideologları Kırımlı göçmen Yusuf Akçura ve Diyarbakırlı Kürt Ziya Gökalp’tır. Bu yeni din ve turfanda ideoloji, zamanla karşı din ve ideolojileri doğurtarak, Müslüman halkların ortak paydası ve yegâne çimentosu olan “İslâm”ı hayattan dışlamıştır. Akıbet, ortada!... Irkçılığa dayalı devlet siyasetleri ve bu siyasetlerin körüklediği kardeş kavgaları; halk savaşları...

Turancılık” gibi ambalajlı ideolojinin net ve müşahhas uygulaması –Türklere rağmen– yürütülen “Türkçülük”tür. Zor, tezvir ve propagandaların her türlüsüyle dayatılan Türkçülük, maalesef ülkenin resmî, gayrı resmî bütün birim ve katmanlarına bulaştırılarak, sair milletlere “teslimiyet” ve “gönüllü asimilasyon”dan başka şans tanımamıştır. Bu totaliter ve otoriter din, zıddını tevlit ederek, karşısına, içinden çıkılmaz ve aşılmaz barikatlar inşa etmiştir. “Sebep, fail gibidir” kaidesinden hareketle, bu ideolojiye giriftar olanların, yaşanılan trajediyi, tek taraflı değerlendirmemelerini tavsiye ederim. Tek yanlı suçlamalar, sorunu tanımlamadığı gibi, çözümden bütün bütün uzaktır. Benim evvel-ahir diyeceğim şudur:

Gayrı meşru bir yöntemle hayırlı ve yapıcı bir sonuca ulaşılmaz. Irkçılık yaparak, ırkçılık bitirilmez. Şiddet uygulayarak, şiddetin önüne geçilmez. Kavm-i necip ve üstün ırk ideolojisiyle, kardeşlik ve eşit vatandaşlık hukuku oluşmaz. Kan, kanla temizlenmez. Yangına körükle gidilmez. Yeryüzünü hayatlandıran “rahmet” gibi, bütün bu ateşlere bir su dökülmelidir. Bu dönem, herkesin “itfaiyeci” olması gereken bir dönemdir. Fitne uykudadır, onu uyandıran ve uyandıranlara lanet okunmuştur. Bu lanete masaddak olmamak için, bütün vicdan sahiplerini ortak paydalara davet ediyorum. Irkçılığa, karşı ırkçılıkla cevap vermek, aklıselimin iflasıdır; sözün bitme noktasıdır. Söz, bitmemelidir; kör ve muhakemesiz hissiyatlar gemlenmelidir. Unutulmasın, hepimiz aynı gemide yaşıyoruz; bu gemi batarsa, akıbetimiz farklı olmayacaktır.

Unutmayalım; rüzgâr eken fırtına biçer; ırkçılık eken, kardeşlik biçmez, biçtiği şey, kardeşliği bitirmektir; “bin yıllık beraberliği” yitirmektir. Gönüllü birlikteliğin olmadığı yerde, gönülsüz ve görüntüde bir beraberlik hükmeder. Böylesi bir beraberliğin de ilanihaye devam etmeyeceği muhakkaktır. Zira kardeşliğin düşmanları sayıya gelmeyecek kadar çoktur. Bunları görmezden gelen ferasetsizler, varsın istedikleri kadar “su uyur, düşman uyumaz” edebiyatı yapsınlar!... Varsın, istedikleri kadar “bin yıllık kardeşlik” nakaratlarını tekrarlayadursunlar!... Tarih ve realite hiç de böyle demiyor.

Evet, ne “Devlet-i ebed müddet” felsefesi, ne “Adriyatik’ten Çin Seddine” hülyası, ne “Baasçılık” ideolojisi, ne “Kadim Persian” şovenizmi, ne “Büyük Kürdistan” emeli bizi kurtaramayacaktır! Nihayet kurtaramadığı da ortadadır... Zira bu ithal ideolojiler, gayr-ı fıtrî temayüllerin tamamı, Siyonizm’in işgal ve emperyalizm kokan “Nil’den Fırat’a” ya da “Arz-ı Mev’ud” ideolojisinin bir taklididirler. Bizi biz yapan binlerce değerlerimiz varken, ithal ideolojilerden medet ummak, suda boğulmakta olan birinin yılana sarılmasından başka bir şey değildir. Kürdlere de, Türklere de düşen, ırkçılıkta odaklanmak değildir, hukukta karar kılmaktır. Her iki halk da mazlumdur; mazlumiyetlerini –inadına– hukuk zemininde bayraklaştırmalıdırlar.

Gelin, diyorum; bütün beşerî ideolojileri harim-i ismetimizden kovalım. Ortak paydalarımızı payidar kılalım; ortalığı birbirine katan ırkçılığı, “Euzu billahi mineşşeytani ve’l-asabiyye” diyerek kalp ve kafalarımızdan recmedelim. Hukukta eşitliği, “bir tarağın dişleri” şeklinde tasvir eden ve “kendi nefsiniz için istediğinizi, mümin kardeşiniz için de istemedikçe, iman etmiş olamazsınız” diyerek tarif eden Peygamber’in çağrısına “imanî” ve “vicdanî” bir teslimiyetiyle kulak verelim; itaat edelim. Bu kör döğüşün, bu hukuksuzluğun; dayatılan ve yaşattırılan mağduriyetlerin kimseye, özellikle de Türklere ve Kürdlere hiç bir faydası olmaz. İki halkın, –halk olarak– ne geçmişte, ne günümüzde bir sorunu yoktur; sorun, baştaki baş belası beyinsizlerin ideolojik ve örgütsel ihtiraslarından kaynaklanmaktadır.

Gelin, bunların kurbanı olmayalım!.. Duamız, “Rabbim, içimizdeki beyinsizlerin yüzünden bizi helâk etme!” olsun.

Bu kısa girizgâhtan sonra, bu yazıda özellikle paylaşmak istediğim bir belgeyi takdim etmek istiyorum. Belge, Osmanlı’nın son döneminde yayınlanan “İ’tisam” gazetesinin 9. sayısından alınmadır. Yazarı, bir Türk’tür, ancak Turancılığa, Turancılığı din ittihaz edenİttihaçılar”a karşı yazdığı bir makaledir. Günümüz ırkçılarına bir ders-i ibret olması dileğiyle aynen (latinize haliyle) sunuyorum (Herkesçe bilinmeyen bazı kelimelerin bugünkü karşılıklarını, yazının altında belirtiyorum):

665-011.jpg                                             “TURANCILIKSEYYİÂTINI ÇEKİYORUZ... 
                                                    Emin Hâkî Bey Kardeşime:

Son felâket bizi ne acılar, fakat ne kadar doğru hakikatlerle karşılaştırdı... On sene zarfında bu bedbaht, tali’siz memleket ve millet, her gün biraz daha uçuruma sürüklendi. Başımızda Allah’ın gazabından korkmayan bir şirzime-i sefîle bizi demir pençeleri arasına almış, istediği gibi hareket ettiriyordu. Zavallı milleti bir koyun sürüsü gibi istedikleri yere sürdüler, sevk ettiler; on sene, tam on senedir bu bedbaht mülk, bu biçare millet-i İslâmiye o âsilerin, o haydutların elinden çekmediği zulüm kalmadı. Bir kaç şakînin emir ve keyfiyle milyonlarca can feda ettik. Şirin ve sevimli memleketimizi harabezâra çevirdiler. Bu gün üstünde baykuşlar ötüyor!...

Dinimiz, ah o biçare dinimiz ise, ilimden bibehre cahiller elinde bir oyuncak oldu. O feyyaz medreselerimiz birer birer kapatıldı. Göz boyamak kabilinden bazı ma’ruf ve namdar mahallerde üç-beş tanesi bırakıldı...

Islâh-ı medâris, ıslâh-ı medâris diye her kes, her eli kalem tutan yazıp durdu. Lâkin hiç bir faidesi olmadı. Nihayet onlar, yine kendi arzu buyurdukları tarzda ıslâh ettiler! Netice ıslâhat ve teşkilât bir kaç medresenin bekasına münhasır kaldı. Bütün talebe-i ulumu buralara tıkarcasına doldurdular. Bunda da bir fikr-i mel’anetleri vardı.

Evet, onları her an kendi taht-ı murakabelerinde bulundurmak, müfettiş tesmiye buyurdukları kimselerle teftiş değil, tecessüs ettirmek!... Ve içlerinde bir fikr-i isyan, bir hareket-i serkeşâne besleyenler varsa, hemen kolaycacık elde etmek... Ve zavallıyı bir daha ağız açamayacak surette ezmek!

Emin olunuz! Onların talebeyi bir araya toplamaktaki yegâne maksatları, ancak bundan ibaretti. Yoksa âtide din-i İslâm’ın naşiri olacak bu gençlerdir. 

Bunlara iyi bir tahsil gösterelim diye asla toplamadılar. Böyle bir emelleri olmuş olsaydı, dine ve dinî mecmualara lazım gelen hürmet ve vazifeyi ifa ederlerdi. Bilakis, onlar bu dini mahvetmek ve yerine mevhum “Turancılık”ı ikame etmek için uğraştılar. Ekser şübân-ı vatan, Turan emelleriyle zehirlendi. Dimağları, fikirleri bin türlü hülyalarla berbat edildi. Bu gün en ibtidai mekâtibimizden, en âli mekâtibimize kadar hepsi, evet hepsi Turan mefkûreciliğini taşıyor. Bütün sınıflarda okunan kıraat kitapları, Allah’ı, dini, Peygamberi anmadan, anlatmadan evvel “Ey Türk Oğlu, senin vatanın Turandır, Turan!” diye başlıyor. Biraz daha sıkılmaya idiler, “Kâben de, Kıblen de orasıdır!” diyeceklerdi!...

Bu uğurda hazine-i milletin yüzbinlerce lirasını fedâ ettiler. Mecmualar çıkardılar. Kitaplar tab’, gazeteler neşrettiler. Bir takım propagandacıları öteye-beriye gönderdiler. Zavallı, masum halkı şaşkına çevirdiler. Dinini, diyanetini unutturmağa çalıştılar, rüyalarında bile görmeyecekleri şeylerden onlara bahsettiler...

Sonra, hak-ı kelam da yalnız onlar içindi. Her sözleri aynı hakikatti. Biri çıkıp “hayır, o öyle değil, böyledir” dese, hemen bütün gazûbâne nazarlar ona dikiliyor. Bütün şemtler, lanetler, küfürler ona saçılır. Akla, hayale gelmeyen zulümler, işkenceler ona revâ görülürdü.

İşte o haydudlar, o zalimler; bu dini, bu memleketi bir takım sefil ve deni yardakçıların ve müdahinlerin alkışları ile nihayet bu günkü gerive-i felâkete sürklediler. Lanetler olsun, lanetler olsun!...

                                                                                                                            Eyyüb Sultan’da
                                                                                                                              Mehmed Bakî  

İ’TİSAM, Aded: 9, 20 Rebi’ul-Ahir 1337/23 Kânun-i Sani 1335”

Belgemiz böyle... Son sözümüz:

Allah’ım, hakkı hak olarak göster, ona uymayı; batılı batıl olarak göster, ondan sakınmayı nasip et!”(Hz. Muhammed)


Sözlükçe:
Hak-ı kelam: Söz hakkı
Gazûbâne: Öfkeyle, öfkelice
Turan mefkûreciliği: Turancılık ülküsü
Şemt: Hakaretlik söz
Tali’siz: Şansız
Tab’: Bastırma
Şirzime-i sefile: Aşağılık grup
Feyyaz: Işık saçan
Şakî: Eşkiya
Âti: Gelecek
Mevhum: Hayali
Harabezâr: Enkaz
Şübân-ı vatan: Vatan gençleri
Islâh-ı medâris: Mendereslerin ıslahı
Beka: Devamlılık
Münhasır: Sınırlı
Talebe-i ulum: İlim öğrencileri
Fikr-i mel’anet: Lanetlik fikir
Hareket-i serkeşâne: Serkeşçe davranışlar
Taht-ı murakabe: Gözlem altında
Tesmiye: İsimlendirme
Tecessüs: Casusluk
Fikr-i isyan: İsyan düşüncesi

  • Yorumlar 7
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89