• BIST 9079.97
  • Altın 2324.005
  • Dolar 32.3547
  • Euro 34.9444
  • İstanbul 12 °C
  • Diyarbakır 6 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 14 °C
  • Berlin 8 °C

“Corona”nın Turnosolluğu- (I)

Abdullah Can

Şüphesiz ki insan, yeryüzünün “yıkım”ına da “imar”ına da muktedir tek yaratıktır. O, tüm varlıklar içinde, doğal çevresini değiştiren; onu şekilden şekle sokan tek varlıktır. Zira insan dışı varlıkların (canlı-cansız) tamamı donanımları itibariyle “sınırlı”, “iradesiz” ve “programlanmış” varlıklar iken, insanoğlu, “sınırsız”, “iradeli” ve “programcı” bir potansiyele sahiptir. Bu özelliğindendir ki, “zararı” da “faydası” da sınır tanımayan düzeydedir. İradesiyle, -kullandığı alan, yön ve amaca göre- dilerse, yaşadığı dünyayı “cennet”e de çevirebilir, “cehennem”e de... Bugün için, “insan”a ve “doğa”ya reva görülenlere bakılırsa, ikinci şıkkın, yani cehennemî azabın çektirildiği açıktır. (Dünya cehenneme çevrilirken, Elon Mask’ın “Mars’ı yeşillendireceğim” propagandasının absürtlüğü ortadadır değil mi? Demezler mi, “Evvela dünyanı kurtar!”)

Paraya, bilime ve satılık bilim insanlarına hükmeden küresel bir “şeytanî komite”, ne yazık ki “cinnî şeytanlar”ı utandıracak ve kıskandıracak bir kıvama gelmişlerdir. Bunlar, yaratılışın (fıtratın) ayarlarını bozmakta, doğal/ekolojik dengeleri altüst etmekteler. Havasını, suyunu, toprağını, bitkisini, hayvanını, kısacası habitatını bozdukları, savunmasız bıraktıkları hemcinsinin, şimdi de kendisine yönelmiş, onun “tabiatını/doğasını” bozmaya çalışmaktadır. “Bilim” maskesine bürünmüş “insî şeytanlar1, üstatları olan “cinnî şeytan”dan (İblis’ten) aldıkları talimatla, zehirli ve yırtıcı pençelerini ademoğlunun en “mahrem” ve en “ince” noktalarına uzatmaktadırlar. Tam da Kur’an’ın haber verdiği gibi, “harsı ve nesli” (ekini ve soyu)2 fesada kalkışmışlardır.

Evet, bugün “fıtrat” (yaratılış), bu “şeytanî komite”nin sınır tanımayan tahribatıyla büyük bir kıyameti yaşamaktadır.

İnsan”a ve insan hayatını idame ettiren “doğal mekân”a, topyekûn bir savaş konseptini dayatan bu şeytanî komite, işe onun beslenme kaynaklarını zehirlemekle başlamıştır. Toprak ve bitki için hazırlattıkları sözde “tarımsal ilaçlar”, insanların tüketimine sundukları “ambalajlı/albenili” gıdalar, şüphesiz ki her üç unsuru da zehirlemekte, “genetik” ve” hormonal” sistemlerini tahrip etmektedir. Bu tahribatın “küresel” ölçekteki zararları dikkate alınırsa, bunun öteden beri bilinen “biyolojik savaş”tan da öte “biyolojik bir kıyamet” olduğu kesindir. Bu savaşın etkisi, “konvansiyonel” savaşlar gibi hemen ve şimdi değil, “süreç içinde” yavaş ve sessizcedir. İnsan ve doğa düşmanları, “emirkulu” ve “kapıkulu” düzeyine alçalmış bilginlerinin(!) maharetleriyle bu işin kimyasını böyle dizayn etmişlerdir; kitlesel ve kütlesel kıyımlarını “yıllara” yaymışlardır, “ölümcül vuruşu” ise sona bırakmışlardır. Ondandır ki, kitleler gidişatı “sezememekte,idrak edememekte”ler; bu itibarla, tepkileri de “cılız” kalmaktadır.

Cinnî şeytan”ın3 vekâletini üstlenen “insî şeytanlar” ve bu şeytanlardan teşekkül eden “zındıka komitesi”, topyekûn savaş konsepti içinde, savaşın hemen her şeklini uygulamaya koymaktadır; ideolojik, psikolojik, biyolojik, ekonomik, teknolojik, etik, etnik, kültürel, siber, dijital savaşlar gibi... Ve bugün, bunların tamamı da devrededirler. Nihayet iki yıldır tüm insanlığın maruz kaldığı “Corona belası”nı nasıl izah edebiliriz? Ona “normal” ve “ilahî” kaynaklıdır diyebilir miyiz? Hatta benzerleri olan Sars, Domuz, Ebola, Hiv, Kuş, Kene de... Bunlara “tekin” ve “masumane” bakabilir miyiz? Bakanlar olabilir, ama şahsen bakmam ve bakamam. Niye mi? Çünkü “biyolojik savaş”ın varlığına inanıyorum da ondan. Hatta “bilim”in de “bilim insanları”nın da bu “kirli” savaşa alet edildiğine kaniyim. Nihayet, insanı da doğayı da yok eden “atom”, “hidrojen”, “nötron”, “nükleer” ve “kimyasal” silahları da bu “bilim” maskeli canavarlar icat etmemişler mi? Amaç kitlesel “kıyım” ve “kırım” ise, canilere her yol ve yöntem meşru olmaz mı? İşte “biyolojik savaş” da bu “jenosid”in bir yol ve yöntemidir. Sinsi, sessiz ve süresiz olarak...

Adına “pandemi” dedikleri bu hastalığın çıktığı ilk günden beri hep ihtiyat etmişimdir; can havliyle sağa-sola kaçışanlara, sığınacak delik arayanlara, insanî ilişkileri kesenlere, akrabalık bağlarını koparanlara, cami ve cemaati terk edenlere hep hayret etmişimdir. Demek biyolojik saldırıların bir de “etik” ve “sosyolojik” tahribatları da oluyormuş. Meğer saldırganlar tek taşla iki kuşu değil, sürüleri de vurabiliyorlarmış! Ve “sürüleştirilmiş” yığınların da buna teşne tuttuklarını gördüm, anladım. Hele de o Corona muhabbet ve methiyeleri yok mu? İlahî!.. Hele de ona “ilahî”lik kisvesi giydirip “mücahit”, “cundullah (Allah’ın askeri)”, “İlahî ceza”, “dabbetü’l-arz” diye vasfedenler yok mu? Ya ona dair serdedilen methiyelere, kasidelere, destanlara, stranlara ne demeli? Herhalde günü geldiğinde onun adına mersiyeler, mevlitler de okunacaktı... Ancak çok geçmeden bu ferasetsiz saftiriklerin yüzleri kızardı, bozgun ve mahcup bir edayla makatları üzere düştüler; adına “Covid19” denilen bu “laboratuvar menşeli hibrit canavar”ın “ilahî” ve “fıtrî” olmadığı yüksek sesle dillendirildiğinde, ona “hoşamedi” şarkılarını besteleyenleri susturdu, çoğunu aksi yönde yergilere, sövgülere yöneltti.

Evet, dünya halklarını iliklerine kadar sömüren emperyalizmin ağababaları “bir avuç insi şeytan”, bugün kendi kazdıkları “gayya”ya yuvarlanmışlardır. Dünya ayakta ve tek sestirler. “Kahrolsun emperyalizm, kahrolsun aşı lobisi, kahrolsun zehir tacirleri, kahrolsun doğa ve insan katilleri” diye haykırmaktadırlar. Anlayacağımız, insi şeytanların maskeleri düştü, iğrenç yüzleri ortaya çıktı. Sırları ifşa oldu, şifreleri çözüldü artık. Zira o kefere ve fecerelerin tuzakları varsa, mahrum, mazlum ve mağdurların da duası var, haykırışı vardır. Ve yüreklerin derunundan çıkan dualar yerde kalmaz, arş-ı âlâya yükselir. Şüphesiz, Arşın Sahibi (Allah), tuzakçıları görmekte, gözetlemektedir.  O, “mühlet” verir, ama “ihmal” etmez. Ve O’nun tuzağı bütün tuzakların fevkindedir; en âlâsıdır. İşte, bakınız; tuzakları bozulmadı mı ki! Bugün milyonlar, “pandemi yok, plandemi var” demiyorlar mı?

Varsın kelli felli hocalar/seydalar bu “sıvılama”ya “farzdır” desinler; din-i mübin-i İslam’ı alet etsinler! Varsın cemaatlerin en tepe adamları “aşı lobisi”ne çanak tutsunlar; “iki doz yaptırdım, üçüncüsünü yapacağım” diye “saf ve sadık bendelerini” meçhullere sürsünler! Varsın en sadık arkadaşlarımız, “Sıvılanmazsan, (isim vererek) falanın  yanına gidersin. Gidersen bizden de selam söyle!” desinler; ölümle korkutsunlar!... Kim ne derse desin; inandığımız mutlak bir gerçek var. O da Allah’ın hükmüdür; O hükmünü icra ettiğinde, hiçbir hüküm ve hükümranlık onu “iptal” edemez. O takdir etmişse, “yapay” bir virüsle değil, bir kalp sektesiyle de beklenmedik bir kazayla da nefesimiz tükenir, dünyayla alakamız kesilir. Bize düşen “inancımıza sadakat”tir. Peygamberimiz, “Helal de bellidir, haram da. Bir de ikisinin ortasında şüpheliler var. Dininizi, ırzınızı korumak istiyorsanız, şüphelilerden uzak durunuz!4 der. Evet, insanların dinî ve medenî hukuklarını hiçe sayan bu “sıvılama dayatması”, “en azından” şüphelidir. Elbette tercihim, “inancım”dan yanadır. Düşmanın biyolojik/kimyasal silahı, -olsa olsa- “şehadete” vesiledir. Var mı ötesi?

Şüphe dedim de biraz açayım: Evvela, bizzat bu virüsün mucitleri, çok önceden dünya nüfusunun fazla olduğunu, bunun beş yüz binler sınırına çekilmesi gerektiğini söylemişlerdir. İkincisi, malum sıvının “faz” aşamaları tamamlanmamıştır. Üçüncüsü, sıvıyı üreten ve zerk edenlerin, hiçbir “sorumluluk” almamaları; tüm sorumluluğu -imza karşılığında- sıvılananlara yüklemeleri; onları kobay görmeleri. Dördüncüsü, kitleleri sıvıya mecbur ettirmek adına “zecri” ve “sınırlayıcı” tedbirlerin dayatılması. Beşincisi, pandemiden ziyade, toplumda estirilen “korku ve panik psikolojisi”. Altıncısı, başta belli yaşlara münhasır bırakılan sıvılama işinin, süreç içinde -çocuklar dahil- her yaş gurubuna teşmil ettirilmesi. Yedincisi, her kesin fakirleşip kan kaybettiği bu süreçte, “plandemi aktörleri”nin servetçe tavan yapmaları. Sekizincisi, bu virüsün sürekli “mutasyon” geçiren bir özellikte dizayn etmeleri; doz sayısını çoğaltma çabaları. Dokuzuncusu, sıvının, bizzat mucitlerine, ailelerine, çalışanlarına uygulanmaması. Onuncusu, sözü edilen “ruhsatsız” ve “faz aşamaları tamamlanmamış” sıvıların arkasında Bill Gates gibi tescilli Yahudi Masonların varlığı ve bunun gibi şaibeler. (Malumdur, bu adamın vakfınca Afrika kıtasındaki “ilaçlama/aşılama” faaliyetlerinin ciddi anlamda “kısırlık” yaptığına dair yaygın haber ve kanaatler mevcuttur). 

Şunu da söylemeden geçmek olmaz herhalde. Bakar mısınız, “şahsî, ailevi, ideolojik ve partisel çıkarları” uğruna meclisleri birbirine katanlar, meclis kürsülerinde aslan kesilenler, asıp kesenler, ne hikmetse “tüm insanlığa” musallat ettirilen bu “biyolojik ajan”a karşı süt dökmüş kedilere dönmüşlerdir; tam bir “uysallık”, “uzlaşma” ve “mutabakat” görüntüsü arz ederler. Neymiş, bu alanın yegâne ve tek yetkilisi ülkelerin “sağlık” mercileriymiş. Ya, öyle mi? Halbuki yeri geldiğinde, bu siyasî baylar, bu anlı sanlı bürokratlar/teknokratların burunlarını sokmadıkları delik yoktur; meslekleri olan “siyaset”in ötesinde, yaşamın her alanına el atarlar, demeçler verirler. Bir tek “küreselciler”in “green reset” (büyük sıfırlama) projelerine hizmet eden “soykırım” operasyonuna, onun perde arkasındaki -daha doğrusu sahneye çıkmış- aktörlerine tek laf etmezler; hiçbir değerlendirme yapmazlar, adeta “üç maymun”u oynarlar.

Evet, bu “ketumluğa” hayret değil, hayretler ötesi hayret edilir. (Devam edecek...)


*Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. İlke Haber’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.


1 el-En’am, 112; en-Nas, 6
2 el-Bakara, 205
3 el-Kehf, 50
4 Buharî, İman, 39, Büyu’, 2; Müslim, Müsakat, 107, 1599 nolu hadis

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89