• BIST 9170.56
  • Altın 4152.241
  • Dolar 39.2228
  • Euro 44.4714
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 17 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 17 °C
  • Berlin 14 °C

Risale-i Nur’ın tahrifatı (Ümmetten Kavmiyete tahvil örneği) (6)

Abdullah Can

1952 yılında Gençlik Rehberi Mahkemesi dolayısıyla İstanbul’a celbedilen Üstad, burada Eşref Edib’e bir mülakat(ropörtaj) verir. Eşref Edib, Sebilürreşad adlı mecmuanın hem sahibi hem başyazarıdır. Röportaj,  son derece hamasî ve heyecanlı ifadelerle yüklü olduğundan, özellikle genç Nur Talebelerinin en çok okudukları ve adeta ezberledikleri bir yazıdır. Tahrifata dair seriyazımızın bu altıncı bölümü, sözkonusu röportajda yapılan bir tahrifatı gözler önüne serecektir.

1952’de Sebilürreşad mecmuasında orijinal haliyle yayınlanan röportaj, 1960’a gelindiğinde, muhtevasından can alıcı bir cümle çıkartılarak (tahrif edilerek) yeniden yayınlanmıştır. Ancak, yapılan tahrifatı incelediğimizde, adı geçen röportajın, Sebilürreşad’da yayınlanmadan 2 yıl önce, yani 1958’de Samsun’da, Sinan Matbaasında, ilk defa Latin harfleriyle basılan Tarihçe-i Hayat’ta, “Tahliller” adıyla –ama tahrifli olarak– yayınlandığını gördük. Bu durumda; aslı ve orijinali 1952’deki şekliyle olan mülakatı, ya Eşref Edip kendi tasarrufuyla tahrife uğratmış ve o haliyle Nur Talebelerine vermiştir ki onlar da 1958 baskılı Tarihçe-i Hayat’a eklemişlerdir. Ya da Tarihçe-i Hayat’ı basanların kendileri bu mülakatı değişikliğe uğratmışlar ki Üstad’ın vefatını müteakip Eşref Edib’e vermişlerdir. Her ne ise… 

Tarihçe-i Hayat’ta “Tahliller” adıyla yıllardır neşredilen bu mülakatın altında hep “1952, Eşref Edib” tarih ve imzasının olması, ister istemez bizi düşündürdü ve bu düşünce, işin hakikatini araştırmamıza vesile oldu. Yaptığımız araştırma sonucunda, 1952 Ocak baskılı Sebilürreşad’daki metnin doğru ve eksiksiz olduğuna, 1960 Mart baskılı Sebilürreşad’daki aynı yazının ise tahrifata uğratıldığını tespit ettik. Tarihçe-i ayat’ın 958 ve sonrasındaki baskılarında ise, “Tahliller” üst başlığıyla bu yazının tahrifli şekli esas alınmıştır. Bizi asıl ilgilendiren de Tarihçe-i Hayat’taki bu tahrifli halidir. Zira yukarıda da 43419elirttiğim gibi, bir taraftan yazının sonuna “1952” tarihi yazılmış, diğer taraftan 1952 tarihli tashihli yazı esas alınmamıştır! Ne tuhaf çelişki, değil mi? 

Şimdi, bahsini ettiğim bu tahrifatı delillendiren belgelerimizi ortaya koyalım. Önce, sahih belgemizin kapak, kapak iç sayfasında derginin künyesini gösteren kısım ile konumuzun özünü oluşturan yazıyı neşredelim:

(Derginin sayı, cilt, tarih ve künyesi açık olduğundan, bu hususta ayrıca bilgi vermeye gerek yoktur…)

43420

43421 

Altı çizili satırlara dikkat edelim; hiçbir anormallik görülmüyor. Tamamen İslâmî hassasiyetin öngördüğü bir ümmet anlayışı ve cihanşümul bir mefkûrenin tezahürü… Zira Risale-i Nurları hazmederek ve anlayarak okuyan her Nur Talebesinin ortak anlayışı ve inancı, bu eserlerin ve müellifinin hedefinde tüm insanlığı ve âlem-i İslam’ı kucaklayıcı-kuşatıcı bir mefkûrenin olduğu yönündedir. Koca bir okyanusu bir testiye sıkıştırmaya çalışan kavmiyetçilerin -aşağıda sunacağım tahrifatçılıklarını- nasıl yorumlamalı, onu da okuyucuların ferasetine bırakıyorum.  Risale-i Nur Külliyatı’nda, Said-i Nursî’nin ümmet inancını ve cihanşümul mefkûresini destekleyen yüzlerce örneği sıralamak mümkündür; ancak biz kaç örnek vererek meram ve maksadımızı anlatmaya çalışalım: 

1- “Cemiyetin, yalnız yirmi milyon Türk cemiyetinin değil, yüzlerce milyon İslâm cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun!” 

2- “Ben kendi elemlerime tahammül ettim; fakat ehl-i İslâm’ın eleminden gelen teellümat beni ezdi. Âlem-i İslâm’a indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum. Onun için bu kadar ezildim.” 

3- “Ey Risale-i Nur şakirdleri ve Kur’anın hizmetkârları! Bizler ve sizler… sahil-i selamet olan Darüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (asm) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeleriz.” 

4-Bu memleket ile ve belki âlem-i İslâm’ın kıtasıyla –hanem gibi– hamiyet-i İslâmiye noktasında alakadarım… O iki büyük hanedeki dindaşlarımın elemleriyle müteellim ve firaklarıyla mahzun oluyorum.” 

 5- “Risale-i Nur, yalnız bir cüz’i tahribatı ve küçük haneyi tamir etmiyor; belki külli bir tahribatı ve İslâmiyet’i içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kaleyi tamir ediyor.” 

 6belge-2.jpg- “Anadolu’da Nurcular –ki eski İttihad-ı Muhammedî’nin halefleri hükmünde– ve Arabistan’da İhvan-ı Müslimîn ile beraber hakiki kardeş olan hizbu’l-Kur’anî ve ittihad-ı İslâm cem’iyet-i kudsiyesi dairesinde çok saflardan iki mütevafık ve müterafık saf teşkil etmeleri…” 

Evet; Bediüzzaman Hazretlerinin cihanşümul davasını kavmiyetçiliğin dar sınırları içine hapsetmek, koca bir okyanusu bir testinin içine hapsetmeye benzer ki, bunun nasıl bir abesiyetle iştigal olduğunu ifadeye bile gerek yoktur. Şimdi gelelim tahrifli belgeye: 

43422

43423  

Yukarıda da arzettiğim gibi, 1952 yılında Üstad’la yapılan mülakat, Üstad’ın 1960 yılının Mart ayında vefat etmesi münasebetiyle ikinci kez Sebilürreşad’da yayınlanır. Ancak bu sefer Üstad’ın sarfettiği “yüzlerce milyon İslâm cemiyeti” ifadesi sansürlenerek ve de “yirmi milyon Türk cemiyeti” ibaresi, -Türkiye’nin 8 yıllık nüfus artışı dikkate alınarak- “yirmibeş-otuz milyon Türk cemiyeti” şeklinde değiştirilmiştir.  Tam da gündeme ayak uydurmuşlar yani!... (Unutmadan ifade edeyim; Üstad'ın kafasından şaşikinin indirilerek Rus kalpağının giydirilmesi ayrı bir fecaat örneğidir)

Risale-i Nur Külliyatı’na karşı en esaslı vazifelerimizden biri, “emanete sadakat” ve ona “kendi malımız gibi sahiplenme” çerçevesinde olmalıdır. Dolayısıyla, Nurlar üzerinde yürütülen ve yürütülmekte olan bu kirli oyunu, yani tahrifat cinayetini teşhire devam edeceğiz; etmeliyiz. Tâ ki tahrifatçı güruh akıllarını başlarına alıp nedamet gösterinceye dek. Şunu da belirtmekte yarar görüyorum; bu tahrifatçılık akımının başını çeken bir yayınevine bizzat gittim ve müdellel bir şekilde bazı tahrifat örneklerini kendilerine sundum; şifahî olarak ikazlarda bulundum. İsmini veremeyeceğim vatandaş, bana hak vererek ya da verdi gibi görünerek, bunları sonraki baskılarında düzelteceklerini söyledi. Ancak aradan geçen 25 yıla rağmen bu güne kadar hiçbir düzeltme adımına ve emaresine rastlamış değiliz. Dolayısıyla bu tahrifatları neşir ve teşhir etmeyi bir vecibe olarak değerlendiriyorum. 

Bu arada, medar-ı şükran olarak da şunu belirtmeliyim: Bu yazıya konu ettiğim tahrifatı, Tenvir ve Zehra Neşriyat, orijinaline sadık kalarak neşretmişlerken, son zamanlarda Envar Neşriyat da aslına rücu ederek yanlışından dönmüştür. Hâlbuki mesela 1992 baskılarında bu düzeltme mevcut değildi. Abdülkadir Badıllı ağabeyin ağırlığını koymasıyla olacak ki, sözknusu neşriyat, tahrifkâr zümreden ayrılarak doğruya avdet etmişlerdir; sağ olsunlar.

Evet; uzun bir röportajdan çıkartılan bu “bir cümlecik” ve eklenilen bu “bir-iki kelimecik” tahrifat, yıllardır birçok kimsenin dikkatini çekmemiş, dolayısıyla ilgi alanlarına da girmemiştir. Ne zaman ki orijinal nüshalarla ve aslî kaynaklarla karşılaştırılarak okuma çalışmalarına başlandı; Külliyat’ta yapılmış tahrifatlar birer birer gün yüzüne çıktı; çıkartıldı. Bu durum “aciliyet” kesbeden bir vakıaydı. Acil müdahale gerektiriyordu. Sadık Nur Talebeleri, hiç zaman kaybetmeden bu tahrifatları gündeme getirdiler; kamuoyu oluşturdular. Tahrifatlara dikkat çektiler; çektirdiler. Mesuller uyarıldılar. Ama ne yazık ki, uyarıcılar, takdir ve teşekkür yerine sadece tekdir ve tenkitlere maruz kaldılar. Çok ağır ithamlara ve hücumlara maruz kaldılar. Her ne ise… Önemli olan, vazifenin yapılmasıdır. Kabul görüp görülmemesi vazifeşinasları ilgilendirmez; ilgilendirmemeli. 

Hâsılı; bu yazımıza konu ettiğimiz tahrifat örneği, zahiren küçük gibi görünse de, hakikatte büyük bir zihinsel ve itikadî inhirafın ifadesidir. Zira Bediüzzaman’ın cihanşümul davası kavmiyetçiliğin dar sınırlarına sukut ettirilmiştir. Bir başka ifadeyle, Üstad’ın düşünce dünyası ve davası ümmetçilikten kavmiyetçiliğe tahvil ettirilerek korkunç bir tahrifat ve tahribat örneği sergilenmiştir. İşte bu bozuk zihniyettir ki, Nur müellifinin tensibine rağmen, bütün “Kürt” ve “Kürdistan” kelimelerini Risale-i Nurlardan ayıklayarak kitabı kendilerine uydurmaya çalışmışlardır… Sonradan kalkıp utanmadan Bediüzzaman için “müceddid”, “müctehid”, “mehdi”, “ilham, sünuhat ve istihraca mazhar” deyip iğfale kalkışırlar. Fa’tebiru ya ehle’l-ebsar… 

  • Yorumlar 22
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • Şerzan23 Ocak 2016 15:15

      Fitneye alet olmaktan geçen yol , 10 doğrunun olduğu güzel hakikatlerin arasına şeytani bir his ile bilerek, amacına uygun yerlere yerleştirilmiş yalanladır. Bu yalanları tespit etmekle belki 100.000'lerce insanın batıl muğalatalara aldanıp kendini o yalanlara feda etmesinin önünü almış olacaksınız. Sizi candan tebrik ederim.

      Yanıtla (1) (0)
    • şahan06 Şubat 2013 Çarşamba 15:43tahrif

      Envar neşriyata baktım ifade birinci örnek gibi yani orijinal değişmemiş. aynen 1952 deki ifade ne ise o. Hangi yayınevinde var bu değişiklik?

      Editörün Notu: Sayın yorumcu, sorunuzda haklısınız. Ancak sorunuza yanıt olan paragraf editöryel bir hata sonucu yazıda yer almamıştır. Bu hata için özür dileriz. Uyarınızla ilgili paragraf makaleye ilave edilmiştir. Bahse konu paragraf aşağıdadır...

      Bu arada, medar-ı şükran olarak da şunu belirtmeliyim: Bu yazıya konu ettiğim tahrifatı, Tenvir ve Zehra Neşriyat, orijinaline sadık kalarak neşretmişlerken, son zamanlarda Envar Neşriyat da aslına rücu ederek yanlışından dönmüştür. Hâlbuki mesela 1992 baskılarında bu düzeltme mevcut değildi. Abdülkadir Badıllı ağabeyin ağırlığını koymasıyla olacak ki, sözknusu neşriyat, tahrifkâr zümreden ayrılarak doğruya avdet etmişlerdir; sağ olsunlar.

      Yanıtla (0) (0)
    • Hasan5606 Şubat 2013 Çarşamba 16:19tahrif düzeltme

      Envar yayının hangi basımı doğru hangisi yanlış, sanki değiştirilmemiş gibi. Anlam belirsizliği var, düzeltirmisiniz

      Yanıtla (0) (0)
    • muhammed emin06 Şubat 2013 Çarşamba 16:44envar neşriyatın baskısı

      abdullah hocam envar neşriyatın 2006 baskısında düzeltilen bu kısım sonraki baskılarda (2009-2010) tekrar eski şekilde çıkmaya devam etmiştir. tarihçe-i hayatı karşılaştırmalı okurken fsrkına varmıştım. 2006 baskısının haricindekileri incelediğimde orjinalinin tekrar değiştirildiğini gördüm.

      Yanıtla (0) (0)
    • muhacır07 Şubat 2013 Perşembe 09:19ikiyüzlü

      önce allah senden razı olsun seni müslüman görünüp munafıklık yapanların şerinden cenabu allah korusun asılında senin gibi abıler bizlere lazım piyasa abı dolu hangisi çıkıp senin gibi biz okuyuculara bu gerçeği söylüyorlar adamiar kendini porf.olara bilen birisinin arkasından giderek ustad gibi birisinin sanki kendi seceresini bilmiyormuş gibi utanmadan çıkıp ustada uydurma secere çıkarıp arkasınada ustadın adı talebelerini alarak acıklama yapıyorlar ....allah sorar bunun hesabını onlara birde ahirette ustadta bunu olnlara soracaktır. ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM. Diyoruz ve selam

      Yanıtla (0) (0)
    • Ahmet CAN07 Şubat 2013 Perşembe 12:00Allah Razı Olsun

      Hocam Allah Razı olsun bu çalışmalarının devamını dilyoruz.
      Bu çalışmaları ve yaşananların tarafları bu güne kadar sizin bu çalışmalarınıza kulak tıkamaları ve ve görmezden gelmeleride manidardır... Ama gözünü kapayan kendine gece yapar...selamlar..

      Yanıtla (0) (0)
    • Adem07 Şubat 2013 Perşembe 12:42Övgü

      Kalemine sağlık kardeş. Bu tip yazılarınla birilerinin yaptığı sahtekarlığı ispatlaman vatandaşa yapılan en büyük iyiliktir. İnsanlar neyin ne olduğunu görsün?

      Yanıtla (0) (0)
    • metin inanç07 Şubat 2013 Perşembe 17:31kürdistani bakış

      tebrikler artık kürdistanlı müslümanlar kendi özlerine dönüyor. kürtler islamı kendi renkleriyle yaşamak istiyor.risale i nura türki gömlek giydirenler artık kürdistanlı müslümanları kandıramaz.

      Yanıtla (0) (0)
    • servet batmanlı08 Şubat 2013 Cuma 13:45asimilasyon

      kürdistanda artık nurculuk ve hizmet adı altında kürt halkını asimile edenler deşifre olmuştur.kürdistana yaşam hakkı tanımayan türk islamcı nurcuların niyetleri ortaya çıkmıştır.yazara teşekkürler.

      Yanıtla (0) (0)
    • zeynelabidin08 Şubat 2013 Cuma 16:04üstad

      tebrik ediyorum kardeş bu yazılarından dolayı. bunlar bizim gördüklerimiz belkide gözden kaçanlar göremediklerimiz veya üstadın kürtlere münhasır yazıları vardır da bizler bu tahrifat grubu yüznden göremiyoruz. bilenler haberi olanlar eğer çıkp yayınlamıyorsa acaba mesul değiller midir. inşallah bu yazıların,elllerinde bilgi ve belge olanlara da cesaret verirde, gerçeklerin balçıkla sıvanmayacağına onlarda katkıda bulunurlar. Allah müslümanlara feraset versin yıllardır üstadın torunları olan kürtlerin imha ve inkar politikalarına, üstadın en yakın talebelerinin kullanılmış olması ne acı

      Yanıtla (0) (0)
    • Serdar Azad08 Şubat 2013 Cuma 16:20Üstad’ın Tashihi

      Bazılarına göre Abdulkadir Badıllı demiş ki: "Üstadın kendisi bazı değişiklikleri yapmış ve değişiklik yapılmasına da izin vermişti" 1. Badıllı böyle bir şey demiş mi? 2. Demişse Üstad ne tür değişiklikleri Risaleler yerde yapmış. Yazar veya yorumculardan birisi bu konuda beni aydınlatırsa sevinirim. Şimdiden Allah razı olsun.

      Yanıtla (0) (0)
    • husayn şiyar11 Şubat 2013 Pazartesi 18:23biji bırayemın

      Artık türk kardeşlerimizin yanından kürdistan diye bir welattan bahsetmek saidi kürdi ile meşru oldu... spass

      Yanıtla (0) (0)
    • cemil11 Şubat 2013 Pazartesi 18:25em nebin ker u em nebin kerr

      peşi ez spasiya xwe peşkeş dıkım.... te berhemeki wilo ronok da me..

      Yanıtla (0) (0)
    • Muhammed Bin Ahmed11 Şubat 2013 Pazartesi 22:18İslami İlimlerdeki Cehalet

      Siz bir müslüman olarak islami ilimleri bilmeyen ama islami bazı kitapları okuyanlara bir şeylere kanıtlamaya çalışırsanız bu hiç fizik bilmeyen birine yerçimi oldugunu ispat ettirmeye benzeyecektir. Bu yüzden bazı saçma sapanlılara ancak gülüp geçiyorum. neymiş efendim üstad ; bin yıldır islamiyet hizmet eden şu kavme kılıç çekilmez. BU SÖZÜN ne kadar saçma sapan oldugu başta aklı ölçütlere vurulduğunda anlaşılır. Sonra Kitap ve sünnete göre düşününce.. herkes bilir ki islamiyete göre bir insanın babası değil evliya Peygamber de olsa o kişi bundan dolayı bir ayrıcalık imtiyaz hakkı almaz ...

      Yanıtla (0) (0)
    • Muhammed Bin Ahmed11 Şubat 2013 Pazartesi 22:23İslami İlimlerdeki Cehalet

      mesela bu mantıga göre Allah'ın o olmasaydı alemeleri yaratmazdı dediğim ; Hz Muhammed(S) ; amcasına karşı nasıl mücadele ediyor.. yoksa bir ırka mensup olmak Hz Muhammedin amcası olmaktan daha mı üstün ? Ha EVET Hz Nuh'un oğluna kafir denilmez haşa deyip Allah'a iftira da mı bulunacaz .. koskoca bir peygamberin oğluna nasıl kafir denilir.Peki Hz Hüseyin bir Sahabenin oğluna yani yezide kılıç çekmiş ; ne olacak şimdi ..birazcık aklı olanın bu durumun ne kadar saçma oldgu malumdur ...ister kutbun oğlu ol ister en büyük evliyanın eger hırsızlık yaparsan elin kesilir.peki sorun ne sorunırkçı

      Yanıtla (0) (0)
    • Muhammed Bin Ahmed11 Şubat 2013 Pazartesi 22:29İslami İlimlerdeki Cehalet

      evet şimdi gelelim Üstadın izniyle olmuş meselesine .. yani ben ne desem bilmiyorum ..bu kadar basit ve anlamsız bir şeyi insanların kafası niye almıyor anlamış değilim.Hz Muhammed(s) ; Hz Ebubekire (RA) en küçük bir güvensizlik duymuş mu ? hayır peki Hz Ömere karsı ..hayır .ha peki Hz Peygamber durum böyleyken kalkıp Bu büyük sahabelere ; benim sözlerimi istediğiniz gibi değiştirip ; hatta kendi sözünüzü benim gibi aktarabilrisiniz demiş mi? hayır .bunu anlamak için biraz islami ilim bilmek gerekir.bu bir güvensizllikten mi? hayır peki neden islamda teşri yani yasa koymasadece Allah'a ait

      Yanıtla (0) (1)
    • Muhammed Bin Ahmed11 Şubat 2013 Pazartesi 22:38İslami İlimlerdeki Cehalet

      yani hz peygamber böyle bir hakkı hiçbir insana vermemiştirçünkü teşri ancak vahiyle olan bir şeydir şu halde ben haşa Üstadla Peygamberi karşılaştırıyor değilim sadece bir benzetme yaparak anlatmaya çalışıyorum .Üstad şu tabesine demiş ki sözde istediğingibi değiştirebilirsin. o zaman talebesi yeni bir küllüyat yasın onu okuyalım .islam ilimlerine göre bir konuda hüküm verirken müçtehid olmak gerekir . Müçtehid olmak için belki 40 belki 50 yıl arapça ilimleri yutmanız butun hadis ve Kuran hakim olmanız gerekir.arapça dahi bilmeyen insanlar islamda teşri koyacak .bununn ne kadar abes oldugubel

      Yanıtla (0) (0)
    • Suadê QEREQOÇANİ12 Şubat 2013 Salı 16:16Keşke bu bilgiler Risale Haber de de

      Abdullah CAN'a bu araştırmasından dolayı teşekkür ederiz. Hakikatın ortaya çıkması için çaba sarf edenlerin babasına rahmet. Keşke bu bilgiler Risale Haber de de yayınlanabilse...

      Yanıtla (0) (0)
    • QEREQOÇANİ18 Şubat 2013 Pazartesi 09:50BU TAHRİFATI NİÇİN YAPTIKLARINI

      Risale-i Nur'u basan yayınevleri bu tahrifatı neden yaptıklarını anlatmalılar, yoksa bu vebalden kandilerini kurtaramazlar.

      Yanıtla (0) (0)
    • Şiyar18 Şubat 2013 Pazartesi 12:04Tahrifatı anlatamazlar!

      Bu tahrifatı meşru zemine oturtacakları hiç bir gerekçe ve bahaneleri yoktur. Tamamen keyfî ve ırkîdir. Çünkü Kürdlere tahammülleri yoktur. Kardeşlik, müslümanlık, nurculuk dilin ucuyladır, kalpten değildir. Empati-sempati sadece kendileri içindir, başkalarına kapalıdırlar. İslamı hazmederek değil, kırparak, bükerek, hevesatlarına uydurrarak yaşarlar. Yazı ortada; buyursunlar aksini belegelendirsinler.

      Yanıtla (0) (0)
    • bilal el-agıri18 Şubat 2013 Pazartesi 13:22Bu büyük bir zülümdür

      Üstad hazretlerinin varisleri alran kendilerini telaki edenler üstada öyle akıl almaz iftira ve vefasızlık yaptılar ki üstad bu gün kalksa değil onları talebe olarak kabul etmeyi belki yüzlerine bile bakmaz. Yaptıkları tahrifatlarla üstadı çok incitiler. Kendilerine göre fetvelar bulup devrin hükümetlerine yarandılar. Ama bu gün çokları gitmiş yaptıkları günah onlara kar kaldı. Hadi onlar bu hatayı yaptılar ama bu hala kafalrını kuma gömüp fetva bulmaya çalışanlara da ayrıca anlam veremiyorum.Allah akıl izan versin...

      Yanıtla (0) (0)
    • e.semsur-i19 Şubat 2013 Salı 14:12dikkatinizi çekerim.

      selam arkadaşlar, yanlız dikkatinizi çekerim, nurcuların büyük çoğunluğu bu tahrifattan bihaber, hem "yapılmışsa bir değişiklik, işin ehli ve ustadın varis tayin ettikleri, gayet iyi niyetle maslahata binaen, böyle olması gerektiği ve luzumu olduğu için" çok çok büyük bir itikatla inanıp itaat etmektedirler, bu makaledeki benzer çabalar ise, ırkçılık ve fitnecilik olarak algılanıp kabul görmektedir, yani bunu bilelim, yani bu çabalar karşısında; fillerin ve zürafaların olduğu bir meydanda karınca misali karşı koymak ve mücadeleye girişmektir.
      yani neyle karşı karşıya olunduğu bilinmesi lazı

      Yanıtla (0) (0)
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89