• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 17 °C
  • Berlin 6 °C

Hal-i pürmelalimiz!

Abdullah Can

Kürtlerde bir hikâye anlatılır: Ağanın birisi ağır bir hastalığa yakalanır. Dayanacak hali kalmaz. Hizmetçisini çağırır, şöyle der: “Evladım doktora var. De ki, ağam ölüm döşeğindedir, çabuk gel!” Hizmetçi, “Ağam, doktor, ‘Nesi var!’ derse, ne diyeyim?” dediğinde, ağa, “De ki, her tarafı şişmiş; kafası kabağa, burnu havuca, parmakları hıyara, ayakları kavuna, karnı karpuza dönmüş!..” Hizmetçi, “Ağam, bu kadar hastalığı kafamda tutamam ki! İyisi mi, doktora, ‘çabuk yetiş, ağam bostana dönmüş!’ derim!” demiş.

Bu hikâyeyi niçin zikrettim? Hâl-i pürmelalimizin en güzel tercümanıdır da ondan... Nedir bu hâl-i pürmelalimiz? İşte, bir kaç örnek:

Geçen gün işe gitmek üzere kahvaltı hazırlığındaydım. Birden bir ses, “Sayın X mahalleliler! Belediyemiz ilaçlama yapmaktadır. Lütfen kapı ve pencerelerinizi kapatınız!” Ses yeni değildi; çok defa işitmiştim. Amaç, sivrisinek itlafıydı; yani vatandaşa hizmet. Ancak ters bir durum vardı; işe gidenlerin dışında, ekser mahalle sakinleri uykudaydılar. Hele de çocuklar. Kapı ve pencereler de açık... Püskürtülen gazın, havayla soluklandığı kesindi. “İyilik zannıyla kötülük yapmak” herhalde bu olsa gerektir. Zira zarar gören, sadece sivrisinekler değildi.

Akılsızca iş yapanlar için, merhum babamın kullandığı bir söz vardı: “Çaxa Xwedê aqil belav kir, tu li kêderê bûy?” Türkçesi, “Allah aklı dağıtırken, sen nerelerdeydin?” Bu söz ile ilaçlama eylemi arasındaki ilişkiyi düşündüm; “Allah akıl versin! Anonsla birlikte gaz püskürtülür mü?” dedim. Olması gereken, önce anons, sonra ilaçlamaydı. Ama ne gezer! Hani deveye sormuşlar ya, “Neden boynun eğridir?” diye. Devenin cevabı, malum: “Nerem doğru ki!”... İşte hâl-i pürmelalimizin bir başka özeti...

80’li yıllardı. O günlerin en meşhur kargaşası, “Daru’l-Harp”, “Daru’l-İslâm” kavramlarına dairdi. Biriler, “Bu ülke daru’l-harp”tir derken, berikiler, “Hayır, daru’l-İslâm’dır” derdi. Bu anlamsız polemikler sürerken, o günlerde farklı bir ses şöyle diyordu: “Bu ülke, ne darü’l-harptir, ne darü’l-İslâm’dır; bana göre darü’l-karmakarışıktır!” Sözün sahibi, hala hayattadır; muhterem Abdülkadir İkbal ağabey... Bu ifade, aslında bir ironiydi; fıkıh(!) adına yürütülen kısırdöngülere bir reddiyeydi. Ki, ülke ve bölgedeki etnik/mezhepsel yıkımlar, İkbal ağabeyin ne kadar haklı olduğunu göstermiştir... Peki, bitti mi bu kısırdöngüler? Ne gezer! Yaşadığımız an ve şartlarımız itibariyle, hâl-i pürmelalimiz ortadadır; okuyabilene...

Geçenlerde bir hastam için tam teşekküllü bir kamu hastanesine gitmiştim. Hasta kayıt salonunda otururken, karşımdaki ekranda sigaranın zararları anlatılıyordu; trafik ve terörden daha öldürücü olduğu söyleniyordu. Tabii, bilimsel verilerle... Ancak, aynı anda dışarıda, kapıya yakın yerde sigara içiliyordu. İçenler arasında, personelden de vardı. Ortada bir terslik vardı; para cezaları, kamu spotları, duvar afişleri, caydırıcı videolar etkili olamıyor gibiydi. Cumhurbaşkanının çağrıları, dumansız hava sahaları da öyle... Bu da bir başka hâl-i pürmelalimiz.

Evet, bir zararlının üretilip satışa sunulduğu bir zeminde, onun aleyhindeki kampanyalar, slogandan öteye geçmez. Ona giden yolları kapatmadıkça, besleyici kaynaklarını kurutmadıkça, bütün çabalar beyhudedir. Zira istatistikler, artış ve tırmanışa delalet ediyor. Her neyse, kelin ilacı olsaydı, kafasına sürerdi herhâlde. Görünen o ki, hâl-i pürmelalimiz buna müsait görünmüyor...

Urfa’da iken, bir keresinde Karaköprü mevkiini yürüyerek dolaşmıştım. Bu mevki, (bir zamanlar) boydan boya uzanan bir vadi görünümündeymiş. Ortasında bir çay, çayında balıklar yaşarmış. Çeşme ve pınarları bolmuş. Arazisi volkanik, toprağı gayet verimliymiş. Bitki örtüsü, nar, zeytin, fıstık ve üzüm bağlarıymış. Kavurucu yaz sıcağında, Urfalılar için serin bir mesire alanıymış. Narlarının bolluğundan, buraya “Narlı Dere” de denilirmiş.  Suyunda yüzüle bilinir, balık avlana bilinirmiş. Peki ya şimdi? Betondan devasa bir semt... İsim hariç, öncesinden hiç bir eser yok. Hani ya “Feda edilecek bir avuç toprağımız yok(tu)!” Ne kadar “romantik” bir söz, değil mi? Urfa’yı besleyen bir arazi, bu gün bir beton harmanı...  

Evet, Karaköprü’yü gezerken, dikilecek bir binanın temeline rast gelmiştim. 10 metre kadar... Hafriyatı, saf topraktı; içinde taş, kaya yoktu. Temele döşenmiş tonlarca demir ve onun üstüne bina edilecek betondan devasa bloklar... Bin yılların ürünü vadi, 10-15 senede bitirilmişti. Tabii, Karaköprü bir örnektir; aynı akıbete maruz binlerce ovamız, arazimiz vardır... Yetmez, yakılan/yok edilen ormanlar, baraj sularına gömdürülen köyler, antik kentler, soyları tüketilen binlerce tür flora ve fauna örnekleri... İşte hâl-i pürmelalimize dair size bir başka örnek!

Arkadaşın birisi, “Keşki çok şey bilmeseydim! Bilmek bana azap veriyor!” demişti. Bilmek-azap ilişkisi garip gelebilir; ancak kendi içinde bir tutarlılığı da yok değil. Zira bilmek; görmek, duymak, sezmek, tanımak, farkındalık gibi yeteneklerin ortak paydasıdır. Dolayısıyla bilip de de engel olunamayan haksızlıklar, adaletsizlikler kişinin ruh ve vicdanında yaralar açar, ciğerine saplanan bir bıçak gibi manevi cerihalar açar. Bu itibarla, aynı dertten mustarip de olsak, kendi adıma, aynı sözü söylemekten tevakki ediyorum. Zira vazifemiz, başta nefsimizde yaşamak üzere, hakkı ve sabrı tavsiye etmektir. Şairin, “Sen saç tohumu, bitmezse, toprak utansın!” sözü bu hususta da geçerlidir...

Yönetimde adalet, inançta tevhid, düşüncede istikamet, yaşayışta ahlakilik, yegâne beklentimizdir. Beklentiler, kuru temenni ve dualarla değil, ciddi çaba ve fiiliyatla gerçekleşir. Bunlarsız bir toplum, kıyamet sendromuna girmiştir; idarî, hukukî, insanî, ahlaki bir sendrom... Ciddi, samimi ve köklü bir dönüş yaşanmazsa, o toplum için “çöküş” ve “çürüme” mukadderdir. Kur’an, bu küresel kıyameti,  “Hars(kültür) ve nesillerin bozulması” şeklinde tanımlar. “Deccal”, “Yecüc-Mecüc” gibi karakterler, esas itibariyle bu çöküşün mimar ve müsebbipleri için kullanılan kavramlardır. Ümmetin her zaman için bunların şerrinden sığınma duaları, boşuna değildir. Çünkü her zaman için farklı profillerde ortaya çıkarlar. Malum, evrensel kıyamet de bunların başında patlayacaktır. 

Hz. Peygamber’in temsilciliğini yaptığı ve bizim de “dinimiz”, “hayat nizamımız” diye iftihar ettiğimiz İslâm, tüm insanlar adına beş temel hakkı güvence altına almaktadır: “Din”, “Can”, “Akıl”, “Nesil” ve “Malgüvencesi. Bunların güvende olmadığı bir hukuk sisteminde, herkes kendi hukukunu uygular; kendisince hukuklar geliştirir. Yani devletin varlık gösteremediği yerde, herkes şahsî devletini kurar, kendi sistemini devreye sokar. Devlet, gücünü insan doğasıyla ve evrensel yasalarla uyumlu olan hukuktan almalı; yasama, yürütme ve yargılamaları buna göre yapmalı. Aksi takdirde, iş şahıslara, kurumlara, örgütlere, mahfillere, lobilere, tarikatlara, cemaatlere kalır ki, ortalık toz-duman olur, anarşinin gayyasına saplanılır.

Hâsılı, işler “adil” ve “hakem” devletin denetimde olmadığı sürece, bu hâl-i pürmelalimiz bitmeyecektir. FETO’dan müşteki olanlar, benzerlerine mahal vermemelidirler! 

Nihai olarak diyeceğimiz; bu halk, artık “yeter” deme aşamasındadır. Bu toplumda ahenk ve konsensüse acil ihtiyaç vardır. Birbiriyle uyumsuz ve kavgalı parçalardan bütünlük oluşmaz. “Biz” ve “ötekiler” ayırımından vazgeçilmelidir. Hukuk “esas” alınmalıdır. “Adalet”, sloganda değil, mülkün temelinde olmalıdır. Eğitimde, sağlıkta, imarda, inşaatta, tarımda, basında/yayında, inançta, ahlakta, kısacası hayatın her alanında yaşanılan problemler, ivedilikle çözülmelidir.

Özellikle” de diyorum; temel sorunlarımızdan biri olan “Kürt Sorunu” çözümsüzlüğe terk edilmemelidir. Bilmeliyiz ki, bu hususta atılan her samimi adım, emperyalizmi coğrafyamızdan bir adım geriye iter. Aksi durumda, tecavüzleri sınır tanımayacaktır. “Müslümanım”, “insanım” diyenlere, bu günlerde çok iş düşmektedir. Haydi Bismillah...

Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89