• BIST 10370.71
  • Altın 4319.006
  • Dolar 40.2684
  • Euro 46.7462
  • İstanbul 29 °C
  • Diyarbakır 33 °C
  • Ankara 32 °C
  • İzmir 32 °C
  • Berlin 17 °C

Evlilikte 6 yaş polemiği ve Hz. Aişe’nin evlilik yaşı (ll)

Abdullah Can

(Bir önceki yazının devamıdır)
ÜÇÜNCÜSÜ; birilerinin taassup ya da üstünkörü kabulden hareketle, 6 yaş rivayetini eleştirenler için, “Batılı oryantalistlerin etkisine girmişlerdir” demeleri ucuzca bir ithamdır. Aklı başında hiçbir Müslüman, 50 yaşını geçkin Peygamberinin koynuna, henüz çocuk yaştaki bir kızı sokmaz; böyle bir evliliğe evet demez. Müslüman’ın sofra adabından devlet yöneticiliğine kadar bütün hayat safhalarında rehberlik yapan bir Peygamber’i bu işe bulaştırmak, ona yapılan bir suikasttır. Henüz cinsel kıvamına gelmemiş bir sabiyeyi, Hz. Peygamber’in hayatına sokmak, –olsa olsa– Peygamber düşmanlarına malzeme hazırlamaktır.    

Evet, hiç kimse bizden bu rivayete karşı mutlak bir teslimiyet beklemesin; mutlak teslimiyet, ortaçağ skolastik felsefesinin mahsulüdür, İslâm’la alakası yoktur. 

İsmet, iffet ve istikametin zirvesinde olan Hz. Peygamber’i, 6 yaşındaki Aişe’yle(ra) evlendiren zihniyet, Hicaz’ın sıcaklığına, erken yaşlardaki olgunlaşma faktörüne sığınıyorlar.  Hâlbuki mesele, sadece hormonal uyarılmayla izah edilemez; bunun bir de fizyonomik olgunluk, biyolojik elverişlilik ve psikolojik hazırlılık, vs. aşamaları vardır. Peygamberi(asm) bu safhalardan bihaber bir bedevi derekesine indirgeyen klasik zihniyet, maalesef bu tür ucubeliklere onay verebiliyorlar. Mesela İslâm tarihçisi Taberî, malum 6 yaşı, cinsel ilişkiye uygun görmediğinden, Hz. Aişe’nin o yaşta nişanlandığını, 9 yaşında ise zifafa girdiğini ileri sürerek, klasik kabullenmeyi teyid edebiliyor. (Bkz. Taberî, Tarihu’r-Rüsul ve’l-Mülûk, III, s. 162-163)   

Söz Hicaz bölgesinden ve sıcaklıktan açılmışken; bölgede kız çocuklarının –6 ve 9’dan farklı olarak– genellikle 12 yaşlarında evlendirildiğini söyleyen araştırmacılar da vardır. (Bkz. Abdülkerim Özaydın, DİA Arap Meddesi, c. III, s. 321) Demek, bölgenin sıcaklığı ve kız çocuklarının erken olgunlaşması, evlilik yaşının 6-9’larda olduğunu göstermez. Tarihin kaydettiği kimi evlilikler olmuşsa da, bunlar tamamen lokaldir; mahallî, örfî ve kavmîdir. Peygamber’i(asm) bu kapsama almak, O’nu iffet noktasında karalayanların ekmeğine yağ sürmektir. Asıl o kimselerdir ki oryantalistlerin tuzağına düşmüşlerdir; onların temelsiz iddialarına malzeme hazırlamaktadırlar. 

Acaba, diyorum; malum rivayeti savunanların birinden, 50 yaşını geçkin birisi tarafından, 6-9 yaşlarındaki kızına talip çıkılırsa, tepkisi ne olur? Velev ki talipli kişi, dünyanın en şahsiyetli erkeği olsun… Sadece, “bir empati yeter!” diyorum. 

İşte, malum rivayete tepkimiz, bu temeldedir; yani fıtratla çatışan bir söyleme karşı akl-ı selim ve inancımızdan doğan bir reaksiyondur. Bu reaksiyonumuz, “mutlak kabulcüler”e karşı ”mutlak redçiler”in ortaya koyduğu refleksler türünden değerlendirilmemelidir. Zira böylesi bir muvazenesizlikten Allah’a sığınırım. Peygamber’in evlilik yaşı ve evlendiği kadınların yaş ortalamaları ortada iken, O’nu farklı bir pratikle takdim etmenin, –ne niyetle olursa olsun– hayra alamet olmadığı ortadadır.  

DÖRDÜNCÜSÜ; Hz. Peygamber, “Cahiliye”nin bütün pisliklerini, insanî ve İslâmî olmayan bütün adetlerini ortadan kaldırmıştır. Kız çocuklarının öldürülmesini engellediği gibi, öldürmenin bir başka çeşidi olan küçük yaştaki evlendirmeleri; evlilikteki aldatmaları da engellemiştir. Bu ayrı bir araştırma konusudur. Ancak rahmet, adalet ve fıtratın temsilcisi olan Peygamberimizi, henüz oyun çağında, kucak yaşında; çocukluğunu yaşamakta olan bir sabi kızla evlendirtmek, O’nun misyonuna, donanımına ve yaşam felsefesine aykırıdır. 

Hz. Peygamber, altı çocuğun babasıydı. Bunların tamamı Hz. Hatice’den olmadır. Hatice’nin(ra) vefatından sonra, evinin dâhili işlerini sevk ü idare edecek; çocuklarına bakacak birine ihtiyaç duyacaksa, herhalde henüz oyuncak bebeklerle oynayan ve hamur teknesinin üzerinde uyuyacak bir kızcağızla değil, rüştünü tamamlamış, mesken ve çocuk işlerinden anlayacak birini seçmesi daha mantıklı ve çıkar yol değil midir?  

BEŞİNCİSİ; Bediüzzaman Hazretleri, “Takarrur etmiş usûldendir: Akıl ve nakil taâruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir.”(Muhakemât, s. 12) demektedir. O halde, hadis olsun, hadis ya da tarih kitaplarında geçen herhangi bir rivayet olsun, onun selim akıl ve dinin temel esprilerine, disiplinlerine aykırı düşmemesi gerekir. Senetlerin sıhhatliliği ne kadar önemli ise, rivayet ve nakillerin akla, ilme, tarihe, fıtrata, hayatın gerçeklerine, evrensel hukuka ve icma-ı ümmete aykırı olmaması da bir o kadar önemlidir. 

Öyle ise, nakilde –her nasıl olursa olsun– ısrarcı olmak; her şeye rağmen, olduğu gibi kabul edip dayatmaya çalışmak, statik ve donuk bir anlayışa davettir. Böyle bir anlayış ise, insana verilen tahlil, tahkik, tenkit ve kritize etme kabiliyetlerini hiçe saymaktır. Bir başka ifadeyle, Müslümanlara Ortaçağ Skolastik anlayışını dayatmaktır; onları o bataklığa mahkûm etmektir.  

Yine Bediüzzaman’ın Münafıklar Bahsi’nde geçen şu ifadesi önemlidir: “Bir kelâmın, belâgate uygun, akla muvafık, mantığa mutabık olmadığı halde, mana-i zâhirisine yapışıp, mana-i zâhirinden ayrılmaması, o kelâm için bir cümudiyet ve bir sönüklüktür.”(İşârâtu’l-İ’câz, s. 141) Bu bağlamda, sözkonusu rivayetin bu ölçülere uygun düştüğünü söylemek mümkün değildir. Bir taraftan “İsrailiyat” dediğimiz İslâm’ı zehirleyen hurafe ve efsanelere karşı İslâm’ı koruma önlemleri alacağız, diğer taraftan İsrailiyat’ın daniskası olan hikâye, mitoloji ve aklı dışlayan rivayetlere “buyursunlar” diyeceğiz! Olacak şey mi? 

Batılı oryantalistlere dikkat çekenlerin, Asyalı münafıkları unutmamaları gerekir. Birine karşı önlem alırken, ötekisine karşı gaflete yatmak; kapıları ardına kadar açık tutmak akıllıca bir davranış değildir. Çünkü oryantalistler kadar, Asyalı münafıklar da tehlikelidir ve İslâm’ın altını oymaktadırlar. Nihayet gördük; malum provokatör dergi, Fransa’da İslâm ve Peygamber düşmanlığını ilan ederken, içimizdeki işbirlikçi münafıklar da aynı yayını gönüllü olarak neşrettiler; düşmanın kılıcını kuşandılar, bayrağını diktiler. 

Provakatörler - karşı provakatörler kadar tehlikeli bir diğer düşman ise, ahmak dostlar ya da mutaassıp dindarlardır. Peygamberi alabildiğince alçaltmaya çalışanlar kadar, onu fevkalade yüceltenler de zarar vermektedirler. Zira her aşırı sevgi, aşırı nefrete teşnedir. Dinsizlik saikasıyla, Peygamberi cinsellikle itibarsızlaştırmaya çalışanlar kadar, dindarlık kisvesinde O’nun kucağına çocuk yaştaki bir kızı oturtanlar da Peygamber düşmanıdırlar; karalayıcı ve itibarsızlaştırıcıdırlar. 

Vasat bir ümmetin vasat Peygamberini aşırı uçlarda konuşlandırmaya çalışan muvazenesiz ve mantıksız çevreler, kaş yapayım derken göz çıkardıklarının farkında değillerdir. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”(Hûd, 112) ayetinin birinci muhatabını ve en mükemmel uygulayıcısını bazen ifrat, bazen tefrit kutuplarında uçuşturanların İslâm’a hizmet iddiaları yalandır, temelsizdir. O’nu olduğu gibi anlamak ve anlatmak, O’na gerçek saygının ifadesidir. 

ALTINCISI; Hz. Aişe’nin evlilik yaşı konusunu, itimada şayan olmayan rivayetlere bina etmektense, bu meseleyi tarihe arzetmek; tarihsel hesaplamalar üzerinden karara bağlamak daha muvafıktır. Tarih, bu konuda güzel bir hakemdir. Onun hakemliğine müracaat etmek, bizi kafa karışıklığından, düşmanları yersiz ve haksız saldırılardan, muvazenesiz dostları ise kuru taassuptan alı kor; herkese haddini bildirir. 

Dikkat edilirse, Peygamberimize karşı işlenen tecavüzkâr saldırıların çoğu cinsellik üzerinden yürütülmektedir. Bu günkü saldırının malzemesi ne ise, 5 yıl sonra da, 10 - 20 yıl sonra da aynen yinelenecek, tekrar tekrar gündeme sokulacaktır. Demek bu konunun bir şekilde çözüme kavuşturulması, ümmetin icmaına masaddak kılınması şarttır. 

Bu bağlamda, İslâm’a sokulmuş bütün ebatılı silip süpürmek, vahye, akla, ilme, fıtrata, realiteye, sahih tarih ve ehadise muvafık düşmeyen bütün rivayetleri, hikâyat ve menkıbeleri harim-i ismetimizden atmak en hayatî ve temel görevlerimizden olmalıdır. “Su uyur, düşman uyumaz” misali, bu gün susan zındıka komiteleri, bir bakarsınız 10 sene sonra –bir bahaneyle– tekrar uyandı, tekrar aynı nakaratları dillendirdi; tekrar Müslümanları rencide ve düşmanları sevindirmeye başladılar. İlmî çerçevede kalmak şartıyla, bunlara pirim vermemeyi, en farz vazifelerimizden bilmeliyiz.     

Evet; Hz. Aişe’nin evlilik yaşını dert edinen tarihçilerimiz, sağ olsunlar, mevzumuzun ana konusu olan yaş tartışmasını sağlam temellere oturtmuşlardır. Ancak bu sağlam ve matematiksel kesinliğe rağmen, rivayetlerin katı ve kalıplaşmış cenderelerine sığınanlar, maalesef kafaları bulandırmaktan vazgeçmiyorlar. Din adına dinsizlere malzeme taşıyan bu çevreler, bir râh-ı necat bulmak yerine, var olan menfezleri de kapatarak, sorunu çözümsüzlüğe mahkûm ediyorlar; bu noktada katkı sunuyorlar. 

Her ne ise, bizim için önemli olan meselenin aydınlanması, gericiliğin izalesidir. Bu alanda atılan bütün samimi adımları alkışlıyor; sahiplerini selamlıyoruz.

Bir sonraki yazıda asıl izahlarda buluşmak umuduyla…

  • Yorumlar 12
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • refik09 Şubat 2015 Pazartesi 09:31olamaz mı?

      Peygamberimizin(a.s.m) Hz. Ayşe ile tezevvücüne neden şehvet ve cinsellik merkezli bakılıyor ki. "Ağaç yaşken eğilir." atasözünde yola çıkarsak İslam'ın mahrem konularının, insanların yarısı olan kadınların özel halleri hakkında eğitilmesi ve ümmete bu konularda rehberlik vazifesinde bulunmasının sağlanması için çekirdekten yetişme bir model düşünülmüş olamaz mı? Dış mihrakların ve zamanın tesirinden tecerrüd etmiş ve azade(Sıddik'ın-R.A- kızı) ve her şeyi onunla ve ondan öğrenmiş güzide bir kişilik ve muallime yetiştirme hedefi olamaz mı? Yüzlerce hadisi bize nakleden ve Resulüllahın kimsenin bilmediği özel hallerini bize nakleden bu farklı alandaki bir hoca olarak düşünülemez mi? Onun ahlakı "HULUKUHUL KUR'AN"dır diyen bir rehber öğretmen....Teşekkürler..

      Yanıtla (0) (2)
    • KADİR SAY09 Şubat 2015 Pazartesi 10:59İNSAFLI OLMAK LAZIM

      Aişe'nin evlilik yaşı ile ilgili olarak farklı kişi ve kaynaklarda birbirinden farklı ifadeler yer almaktadır. Muhammed'in kızı Fatıma ve Aişenin kızkardeşi Esma'ya ait rivayetler üzerinden Aişenin doğumu ve evlilik yaşı ile ilgili farklı rakamlar elde edilen çıkarımlar şeklinde yapılmaktadır.
      Yaşar Nuri Öztürk[11] Aişe'nin evlilik yaşının 17 ile 20 yaş aralığında olduğunu ifade etmektedir.[12]
      "Tarihçilerin ve bibliyografların tesbitine gore Hz. Ayşe, Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma'dan beş yaş küçüktür. Hz. Fatıma Peygamberlikten 5 yıl önce doğmuştur. Demek ki Hz. Ayşe, Peygamberliğin başlangıç yılında doğmuştur. Hz. Muhammed Peygamber olduktan itibaren 13 yıl Mekke'de kaldı. Peygamber hicret ettiği zaman Ayşe 13 yaşında olmalıdır.

      Yanıtla (0) (0)
    • Qereqoçani09 Şubat 2015 Pazartesi 11:08İmam Suyuti

      İmam Suyuti Hz. kitabında "Peygamber Zeyneb'i gördü gözü onda kaldı" cümlesi var. Suyuti Hz. böyle demez. Peki bu rivayeti onun kitabına kim sokuşturmuştur. Elbetteki Peygamber düşmanları tercüme ederken koymuşlardır. Bize düşen bu tür rivayetleri akıl terazisine vurmadan hemen kabul etmemek. Zahirperestlerin çoğu helak olmuşlardır.

      Yanıtla (0) (0)
    • Serkan09 Şubat 2015 Pazartesi 20:55Sayin Editor

      Onceki iki yorumumu yayinlamadiniz, ustelik cevap nitelikteydi fasho islamcilara. Sizin fikir ozgurlugunden anladiginiz bu kadarmis demek. Kiniyorum.

      Editörün Notu: Hakaret, küfür, aşağılama vb. içeren, toplumsal hassasiyetleri zedeleyici nitelikteki yorumları yayınlayamıyoruz.

      Yanıtla (0) (0)
    • bir garip yolcu10 Şubat 2015 Salı 15:02imam suyuti mitolojisi

      Suyuti ile ilgili bir kardeşin yaptığı yorumda o söylediği ifadeyi Suyuti'nin söyleyemeyeceğini düşünüyor. Suyuti'nin Peygamberimizin mucizelerini anlattığı Hasais adlı eserine bakıldığında mübalağalar hemen göze çarpacaktır. Kısaca bazı ulemanın kmliğini mitolojik motifler ile kamufle edip bu perspektifle okunduğunda sıkıntılar oluşuyor. Suyuti ve benzerleri ellerine geçen rivayetleri metin tenkidine tutsalardı şimdi Hz. Aişe'nin evlilik yaşını değil onun bazı sahabeye yönelttiği eleştiriler ile farklı bir hadis okumaları yapardık.

      Yanıtla (0) (0)
    • Seyithan Temelli11 Şubat 2015 Çarşamba 00:08kim kınanmalı

      Sayın editör, gerçekten de çok hoşgörülüsünüz. Serkan adlı yorumcu "fasho islamcılar" dediği halde yorumunu yayınlamışsınız. Şimdi biriler de kalksa "fasho kafirler" dese bu uygun düşer mi? Asıl kınanması gereken varsa bu lağım ağızlılardır ki cardonlar gibi hastalık saçıyorlar. Fasho islamcılar da ne demek yahu. Akıl tutulması mı yaşıyorlar bunlar? Vallahi bunların ellerine fırsat geçseler bütün Müslümanları vahşi Daişçiler gibi kesiverirler. Allah bizi bu bağnazlardan kurtarsın. İslama inanmıyorsan bari demokrat ol, demoklesin kılıcı olma be kardeşim!

      Yanıtla (0) (0)
    • zehra merdin12 Şubat 2015 Perşembe 11:31mihenk taşı

      iyi beslenemeyen bir insanın hücreleri hep aç olur. hücreleri doyurmak adına önüne geleni yer. aynen bunun gibi ruh,akıl,kalp hücreleri aç olan biz müslümanlar kaliteli besinler yerine kabuk ve çöp hükmünde olan malumatlarla beyin ve ruh midelerimizi tıka basa doldurmuşuz. o yüzden adam gibi bir mihenk taşımız yok.önümüze sunulan doğru yanlış her sofradan yemişiz. halı hazır ortam bunu gösteriyor. İslamı hakkıyla özümsemeye çalışmış ve bize tertemiz bir şekilde bu nimetleri ulaştırmaya çalışan insanlara minnettar olmalıyız. Herkesin karnını doyurmakla meşgul olduğu bu zaman da böyle mihenk taşlarına ihtiyaç var diye düşünüyorum. Hakkıyla anlamayı diliyorum.

      Yanıtla (0) (0)
    • Qereqoçani12 Şubat 2015 Perşembe 12:41garip yolcu kardeşime,

      Ben İmam Suyuti'nin 'Zeynep Rivayeti' derken Hz. Aişe'nin evlilik yaşı hakkında söylenen rivayetlere hemencecik kanmamamız gerektiği noktasında atfen söyledim. Yani Suyuti, Zeyneb'in Peygamberimizin@ halasının kızı olduğunu bilmeyecek kadar cahil değildir. Ve yine Peygamberimizin@ Zeyneb'i hiç görmediği manasını işmam eden "Peygamber Zeyneb'i gördü gözü onda kaldı" rivayetini kitabına yazacak kadar cahil biri hiç değildir. Sizde takdir edersiniz ki; Peygamber@ akraba ziyaretlerine önem verirdi, Zeyneb'i görmemesi diye bir şey olamaz. Onun için Aziz Kardeşim, her rivayeti balıklama atlayıp kabul etmek veya reddetmek doğru değil, akıl terazisine vurmak gerek ve araştırmak gerek. SAYGILARIMLA...

      Yanıtla (0) (0)
    • NUR13 Şubat 2015 Cuma 15:42ÇAĞRI!

      Kuşu ölen bir çocuğun taziyesine giden yıllarca kendisiyle yaşayan Enesciğe bir kere olsun müdahale etmiyen, namazda yüce bir abid olduğu halde sırtındaki torunuyla yüceler yücesi sevgili mevlasına karşı secdeye varan ve daha nice mümtaz vasıflarla mutassıf bu zata böyle çirkin ve pes dedirtecek iftirayı savunanları kınıyorum! Müslümanların sessizliklerini bozup böyle hurafelere karşı ittifak oluşturarak karşı çıkmalarını ve çıkanlarıda desteklemeleri gerektiği çağrısında bulunuyorum. Zahiren küçük görünen bu meseleler aslında insanların itikadlarını ve islama bakış açılarını etkileyecek mahiyettedirler..

      Yanıtla (0) (0)
    • Sezai14 Şubat 2015 Cumartesi 09:14Şeref

      Öncelikle yazarın bu yazı modülü aslında islami cenahta bir devrim olabilecek nitelikte.Cesurca bir yaklaşım.Ama altının doldurulması gerekir.Toptan inkara ve kabullenmemeye dayalı zihin yapısı yanlış yollara sürükleyebilir.islamın 1000 li yıllarda yapması gereken özeleştiri mekanizması ne yazıkki bugünlerdeki kaotik ortama nasip olmuştur.Bu nedenle yapıalacak analiz ve çıkarımlar salt bilgi ve gerçekçi tarihle bağdaşmayabilir.Refleksleri adeta köreltecirsine detaylı ve dürüstce bir yaklaşımla olayın mahiyeti çözülebilir.Yazara başarılar dilerim.Emeği anlamlıdır.

      Yanıtla (0) (0)
    • Sudoku14 Şubat 2015 Cumartesi 09:22Tartışma zamanı

      yazarın ilgili yazısını bir linkte gördüm.Yazı hala somut delillere dayanmayan,mantık mekanizması ile sonuca ulaşmaya çalışan bir deneme niteliğinde.Gerçekten nerdeyse İslamın temelini oluşturan şahsiyetlerin bilgi aktarmasını kabullenmeyen,eleştirel yaklaşan bu yazı ilgimi çekmedi değil.Böyle yaklaşımlar ile daha öncede karşılaştık.Hadisi ve hadis aktarım sistematiğini tümden red eden şahsiyetler çıkmadı değil.Yazarın tarzı ara bir yol.Ne tümden inkar nede salt kabule dayanmıyor. Peygamber dönemini bugünkü tarihsel varoluşuyla anlama gayreti umarım sıkıntılara neden olmaz.İbn-i Esir ve Buhari yazıları ortadayken aradan geçen 900 yıl aradan sonra böyle bir mantık kolay iş olmasa gerek.

      Yanıtla (0) (0)
    • CEMBELÎ14 Şubat 2015 Cumartesi 09:31Yazıdan Çok Yorumlara Dikkat

      Sn. Yazarın yazılarını takibe devam ediyor,merak ile bekliyoruz.Somut delillerin kafalardaki soru işaretlerini gidereceği beklentisindeyim.
      Ben daha çok yorumların acımasızlığı,keskinliği ve içi boşluğuna dikkatinizi çekmek istiyorum.Ortada bir Hakaretin olmadığı ayrıca tartışmanın Sn yazar tarafından ilgili yazılar ile başlatıldığı herkesin malumudur.Ama yapılan yorumların bu tartışma ortamına hiç uygun düşmediği kanısındayım.Sansüre kadar varan seviyesizliğin mutlak suretle bir anlaşılır seviyeye çıkarılması sosyal tartışma ve etkileşimimiz için elzem bir konudur.Öne sürülen tezlerin İnternet ortamında Copy-Paste yöntemi ile karşıt görüşü incelenmeden sunulması ve ölümüne savunulması halkımızın eski alışkanlığıdır.Lütfen detay ve saygıyı unutmayalım.Tartışmak saygısızlık değildir.

      Yanıtla (0) (0)
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89