• BIST 10366.16
  • Altın 4349.596
  • Dolar 40.3853
  • Euro 46.9244
  • İstanbul 25 °C
  • Diyarbakır 31 °C
  • Ankara 24 °C
  • İzmir 28 °C
  • Berlin 25 °C

AKP ve Cemaate çağrı

Abdullah Can

Son bir aydır, Hocaefendi cemaati ile Hükümet taraftarları arasında alevlenen “Dershane” tartışması, aslî zemininden kaymışa ve bağlamından kopmuşa benziyor. Bir tarafın meseleyi “hukuk” temelinde değerlendirmesi ve “elzemdir” noktasındaki ısrarı, öte tarafın ise meseleyi “eğitimin iyileştirilmesi” ve söz konusu kurumların “varlık sebeplerinin ortadan kalktığı” yönündeki beyanatları, gelinen noktada bir kördüğüme dönüşmüş vaziyettedir. 

İki taraf arasında yaşanan sözlü ve yazılı tartışmaların, yavaş yavaş belgeler düzlemine kaydırılması, sorunun sıradan ve kolay sonlanır bir mahiyette olmadığını göstermektedir. Daha da vahimi, tartışmanın peyderpey görsel ve işitsel bazı argümanlar eşliğinde çatışmaya evirileceği yönündeki duyumlar, iki taraf açısından ciddi endişelere sevk etmektedir. İki tarafın sağduyulu ve arabulucu aktörlerinden ziyade, hissiyat düşkünlerinin ve arabozucuların devrede olması, endişeleri daha da ileri boyuta taşımaktadır

Art niyetli ve yıkıcı çevrelere terk edilen alanın daraltılması adına, her iki cenahın sağduyulu ve hassas unsurlarına çağrım, yaşanılan olumsuzluklara karşı varlık göstermeleri, mesuliyetlerini üstlenmeleri; alevlenen ve adına “fitne” denilen yangına su taşımalarıdır. Aksi takdirde, bu yangının nerelere varacağını, nelere mal olacağını ve hangi aşamada söneceğini kestirmek çok zordur. O halde, yaşanılanlardan vicdanen muzdarip olan bütün ehl-i insafı sorumluluk almaya ve tavır koymaya davet ediyorum. Bu çerçevede, ben de, kendime düşen sorumluluğu ifa etmek ve beslendiğim havzanın hassasiyetlerini paylaşmak niyetiyle, bir şeyler yazmalıyım diye düşündüm; özetle diyeceklerim şunlardır: 

Öncelikle, yazacaklarım, herhangi bir tarafın tarafgirliğinden yola çıkılarak; bir tarafa angaje olunmuşum şeklinde değerlendirilmemelidir. Ben bir Nur Talebesiyim; Müslümanlar arasında “sulh unsuru” olmak benim ve mensubu olduğum camianın en mümeyyiz vasfıdır. Ülke, bölge, âlem-i İslâm ve dünya olaylarına karşı hareket nokramız Risale-i Nur’daki “Kur’anî” ve “Nebevî” ölçülerdir. Bu ölçüler, hiçbir siyasete, iktidara ya da kliğe feda edilmeyecek kadar kutsaldır. Kutsal değerleri beşerî ve dünyevî emellere alet etmek züldür ve neticesi zillettir

Kahir ekseriyeti temiz niyetli ve sağlam Müslüman olan çevrelere kardeşçe ve adilce yaklaşmak inandığımız değerlerin gereğidir. Kardeşler arasında adaletli olmak Allah’ın “Adil” sıfatına bir mazhariyettir. Niyet sorgulamak peşinde değilim; kimin, neyin üzerinden, neler peşinde olduğu gibi bir sorgulama da yapmıyorum. Özel düşünce, kanaat ve değerlendirmelerimi de bir tarafa bırakıyorum. Sadece ve sadece, hâlihazırdaki kavgadan muzdarip olduğumu ve benimle birlikte vicdanı sızlayan milyonlara tercüman olmak istediğimi bildirmek isterim. Amacımız “hakkı tavsiye”dir, nasihat değildir. “Kardeşlerinizin arasını bulunuz” fermanı Kur’an’a aittir; böyle zamanlarda en büyük farz, fitneye karşı durmaktır; en büyük cihad fitnecilerin kundaklamalarına engel olmaktır

Evet; çatışan iki cenah da Müslüman’dır ve bu çatışmanın kazanan tarafı da ikisinden biri değil, üçüncü bir güruh olacaktır. Onlar, tetikte bekleyen ve salyaları akarak bu boğazlaşmayı seyreden şer güçleri ve derin odaklardır. Onların asıl gücü, ihtilaf ve kapışmalardan doğan fırsatlardır. Bu fırsatlara meydan verenler, şer güçlerinin dolaylı destekçileridir. 

Müslümanlığa yakışmayan metot ve argümanlarla kavgaya tutuşmanın hiçbir ahlakî, insanî ve hukukî boyutu olamaz. Müslümanlar, her sorunlarını Müslüman’ca çözmek zorundadır. Gayr-ı meşru metotlarla meşru hedeflere gidilmez; meşru neticeler elde edilemez. Müslümanlar, bir konuda anlaşmazlığa düştükleri zaman, onu Allah’a ve Resulüne irca etmekle, yani Kur’an ve Sünnet çerçevesinde çözmekle mükelleftirler. Kaba kuvvetle, sokak ağzıyla, külhanbeylilikle, his ve ajitasyonlarla, teşhircilik ve kara propagandalarla bir yere varılmaz ve netice alınamaz. Ateşe su dökülür, odun atılmaz; su niyetine benzin dökülmez.  

Şer güçlerini sevindirmek, Allah’ı üzmektir; Allah’ı üzenin dünyası da ahireti de hüsrandır. Bu metotlarla elde edilen zahiri başarılar sadece bir seraptır. İslam cemiyetinin bünyesinde oluşacak rahnelerin tedavisi zordur; yaraların kapanması ve kaynaşması hayli zaman alacaktır. Hatta yaşanılanlar, iki cenah arasında bir kan davası gibi kalıcı olacaktır; sürekli bir güvensizlik ve taktik manevralara yol açacaktır. 

Yaşanılan ve yatışma kabul etmeyecek gibi görünen “dershane” tartışmasının arkasındaki asıl sebep ve saiklar ne olursa olsun, Müslüman halkımız ve tabandaki kahir ekseriyet –ki din kardeşlerimizdir–bundan ciddi rahatsızdır; hatta rahatsızlığın ötesinde cehennemi bir azap çekmektedirler. Tetikçi ve kundakçı kesimin bu ekseriyetin duygularıyla oynamaya hakkı yoktur. Bu ekseriyet, kimsenin askerleri ve fedaileri değillerdir. Onlar sadece ve sadece Allah rızası ve Peygamberinin sevgisi için çalışıp çırpınıyorlar. Onların hedefi bellidir ve sadece ilahîdir. İğfallerle, ajitasyonlarla, manipülasyonlarla, dezenformasyonlarla, duygusal sömürülerle, tarafgirlik psikozuyla ve hamasi nutuklarla bu kahir ekseriyet yönlendirilerek dünyevî-siyasî emellere alet edilemez; edilmemelidir.  Allah’ın kullarını onun yolundan, onun tayin ettiği istikametten ayıranların ne büyük bir dalalet üzerinde olduğunu bizzat Allah buyuruyor. İşte ayet: 

“Onlar, dünya hayatını ahirete tercih ederler. Onlar Allah’a giden yolu tıkarlar; kapatırlar. Onlar insanları Allah yolundan saptırırlar. Ve onlar büyük bir dalalet(sapkınlık) üzeredirler.”(İbrahim Suresi, 3) Bu ilahi tehdidi kulakardı eden tetikçiler ve şahinleşmiş kesimler, biz Müslümanlar için yol ve yöntem tayin edemezler; etmemelidirler.  Biz Allah’ın kullarıyız; kullara kul olmayız, olmamalıyız. Hürmet ettiğimiz insanlar, hadlerini bilmeli ve Allah’ın tayin ettiği hudutlar içine avdet etmelidirler. Onların yanlış sözleri ve davranışları, taklit edilmektedir; kitlesel yanlışlara sürüklemektedir. Baştaki kokuşmalar bütün bünyeye yayılmaktadır. Bu vahim durumu görmeli ve bir an önce önlem alınmalıdır.

İki tarafın değirmenine su taşıyanların, enerji sağlayanların tabandaki bu büyük kitle olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Onların fedakârlığı üzerinde inşa edilen devasa imkânların ve iktidarların suiistimal edilmemesi gerektir. Bu suiistimale Allah’ın “evet” demesi mümkün değildir; Allah’ın azabı pek çetindir. Zalimlerin Allah’ın kılıcı olduğu gerçeği unutulmamalıdır; haddini ve hududunu bilmeyen şımarıkların bu kılıçla terbiye edildiğine sayısız tarihi olay tanıklık etmektedir. Hezimetlerin ana sebeplerini bir derhatır edelim! Peygamberimiz, bir gün şöyle der: 

“Pek yakında aç insanların sofralara üşüştükleri gibi, düşmanlarınız da sizin üzerinize üşüşecekler.” Sahabeler sorar: “O gün çok mu az olacağız?” Peygamberimiz: “Hayır, sayıca çok olacaksınız, ama sel sularının sürüklediği çer-çöp gibi değersiz olacaksınız!” Sahabeler nedenini sorduklarında, Resulüllah: “Çünkü kalplerinize ‘vehn’ duygusu yerleşecektir!” Sahabeler, “Vehn nedir ya Resulüllah?” dediklerinde, peygamberimiz:  “Aşırı dünya tutkusu ve ölüm korkusudur!” der. (Ebu Davud, 2/426) 

İşte size mükemmel ve şaşmaz bir Nebevî tespit ve her zaman günceliliğini muhafaza eden Peygamberce bir uyarı! Etrafımıza bir bakalım, bu gün adı var, kendisi olmayan âlem-i İslam’ın hal-i pürmelâli bu hadise en çarpıcı bir örnek değil midir? Bütün İslam coğrafyasında dökülen Müslüman kanı, bu hadisin doğruluğunu ve Peygamberî endişeyi doğrulamıyor mu? Körlük o kadar ileri boyuta mı vardı? Dünyevî rantlar ve arpalıklar üzerinden yürütülen bu soğuk savaşın tarafları Müslümanların bugünkü trajedik manzarasını görmüyorlar mı? Yoksa, “Neden Türkiye’de de olmasın?” histerisine mi kapılmışlar?     

Tasavvuf ehlinin bir sözü var, “Eddünya ciffetun, talibuha kilabun”, yani “Dünya bir leştir, bu leşe talip olanlar da köpeklerdir” Bu söz, anlamı itibariyle gururumuzu rencide etse de, doğruluğu ortadadır. Kendimizi bir yoklayalım; gaye-i hayalimiz nedir? Hedefimize oturttuğumuz yüce idealimiz nedir? Dünya ve dünyalıklar mı, ahiret ve ahireti kazandırtacak vesileler mi? Nefis, şehvet ve cismaniyet mi, Allah ve onun rızasını kazandırtacak çalışmalar mı? Dünyaya, dünyevî servet ve iktidara bu kadar meylettiğimize göre, dünya ve dünyalıklar üzerinden bu denli yaka-paça olduğumuza göre, soralım kendimize: “Ben kimin kuluyum? Kime ve neye hizmet ediyorum? Kimin rızasını tahsile çalışıyorum? Hayatımın gayesi nedir?...”  

Dini ve dinî değerlerimizi dünyaya alet etmeyelim! Allah’ı, Peygamberi, Kur’an’ı; İlahî ve Peygamberî argümanları; Asr-ı Saadeti ve sahabenin fedakârlıklarını, âlimlerimizi ve onların güzel beyanlarını emellerimize alet etmeyelim! Tamamını kendimize düşman ve davacı eylemeyelim! İslam’ı tekelleştirmeyelim; benmerkezci ve harici mantığıyla hareket etmeyelim! Irkı, mezhebi, cemaati, tarikatı, partiyi-patırtıyı, hocayı, üstadı, şeyhi-piri, hâsılı kabirde ve haşirde bizden sual edilmeyecek hiç bir şeyi tabulaştırmayalım; din-iman meselesi yapmayalım! Heva-i nefislerimizi ilah edinmeyelim! Sorunlarımızı hissiyat ve menfaatlerimiz istikametinde değil, İslam’ın ve İslamî mesajın muhatabı olan tüm insanlığın menfaati doğrultusunda çözelim; çözmeye çalışalım! 

İslam’ın ve insanlığın düşmanları ağzını açıp canavarca iştahlarıyla salyalarını akıttığı bir hengâmda, dâhilde ve aramızdaki bütün muhalefetleri, kıskançlıkları, çekişmeleri, boğuşmaları bir kenara bırakmamız ve müşterek düşmana karşı ortak paydalar; aslî ilkeler üzerinde yekvücut olmamız olmazsa olmaz bir maslahat iken, iktidar ve cemaat maslahatları temelinde birbirimize diş geçirmeye çalışmamız ne İslamî’dir, ne insanîdir, ne vicdanîdir. 

Karşılıklı diş bilemeler ve diş geçirme hamleleri; meydanlarda ve basın alanındaki çökertme ve çürütme taktikleri;  sınır tanımaz gammazlıklar ve teşhircilik oyunları; gizli-saklı mahfillerde en olmadık dedikodu ve iftiralarla karalama kampanyaları; ayetleri, hadisleri ve Bediüzzaman’ın sözlerini kavganın malzemesi gibi kullanmalar, bazen cepheden, bazen satır aralarından en ağır ithamlarda bulunmalar, artık gına getirdi. Artık seciye ve karakterlerimizde bir nefret hissini uyandırıyor. “Bunlar mı o baştacı ettiklerimiz, bunlar mı o örnek aldıklarımız ve bunlar mı sırat-ı müstakim erleri” dediğimiz kimseleri bu hallerde görünce, –ki görmek istemiyoruz– onlardan yana beslediğimiz umutlarımız suya düşüyor, hüsnü zanlarımız gölgeleniyor. 

Bazı kalemşorların sivri kalemlerine ve ateş saçan dillerine bir anlam verebildik de, ya şu örnek şahsiyetlerimize ne oluyor? Karıncayı bile inciteceklerine ihtimal veremediklerimize ne oluyor? Hani ya Müslümanlara karşı elsiz ve dilsiz olunacaktı? Hani ya Müslümanlar bir vücudun azaları hükmündeydi? Hani ya birbirimizi sevmedikçe iman etmiş olmayacaktık ve iman etmedikçe de cennete giremeyecektik? Hani ya Müslümanlar bir binada sırt sırta vermiş, birbiriyle kenetlenmiş tuğlalar hükmündeydi? Hani ya mü’min elinden ve dilinden zarar görülmeyen kimseydi?... Nerede kaldı bu ölçüler ve nerede kaldı bu ilkeler?

Kendileriyle aynı Allah’ı, aynı Peygamberi, aynı Kitabı ve aynı Kıbleyi paylaştığımız kardeşlerimize karşı böyle acımasız mı olacaktık? İhlâs, uhuvvet ve tevazu düsturlarımıza ne oldu; nereye uçtular? Neden bu kadar sıradanlaştık ve neden sıradan meseleleri hayatî meselelerin önüne koyduk? Farzlara ilgisiz kalıp sünnet ve müstehapların peşine takılmak; onları öncelemek ne zaman fıkhımızın esaslarından oldu? Ortada bir yanlışlık var; yanlışlığın ötesinde bir şaşkınlık ve şaşırmışlık hali var. Bu böyle devam ederse, dünyamız da harap olur, ahiretimiz de. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da olacağız. 

Kim ne derse desin; iktidarlar cemaatleşmemeli ve cemaatler de iktidarlaşmamalıdır. Cemaatleşen iktidarların siyasî söylem ve projeleri, iktidarlaşan cemaatlerin/tarikatlerin de imanî/Kur’anî söylem ve projeleri olmaz. Olsa da, tabiatındaki tarafgirlikten dolayı ihlâslı olmaz; tehlikeye girer, tesiri kırılır. Aynı halde, sadece yandaşlarına, sadık adamlarına kucağını açan ve sadece onlara bol keseden imkân ve ulufe alanları tanıyan iktidarlarla sadece benmerkezci ve içine dönük faaliyetlerde bulunan; mensuplarına mutlak teslimiyetçiliği ve itaatçiliği dayatan cemaat ve tarikatların da topluma ve insanlık âlemine vereceği fazla bir şey olmaz. 

İstenildiği kadar ‘herkesin ve kesimin iktidarıdır’ denilsin, istenildiği kadar ‘her kesimi kucaklayan cemaat/tarikat’ görüntüsü verilsin, önemli olan sonuçtur; önemli olan pratikleridir. Millet uygulamalara bakar; uygulamadaki tercihlere ve tercih edilenlerin profillerine bakar; maddi/manevi imkânların kimlerle paylaşıldığına bakar. İşte siyasî-sivil yapılanmalarımızın bu egoist ve egosantrik özelliklerinden dolayıdır ki, bu gün bu trajik hadiseler yaşanıyor. Hâlbuki olması gereken bu değil; gerçekten de samimiyet ve hasbiliğin esas alınması gerekirdi. Ama olmadı... 

Barışı değil, kavgayı tercih edenlerin unutmaması gerekir: Asıl musibet dine gelen musibettir. Dini musibetten dolayı Allah’a iltica etmeliyiz; ağlayıp sızlayacaksak bu musibetin izalesi için ağlayıp sızlayalım. Allah’tan feraset ve anlayış dileyelim; çünkü musibetin kalkması bununla mümkündür. Hissiyatla, inatla, diş ve kalem sivriltmeyle, açıkları yakalamayla, sır ve mahremiyetleri ifşayla, onurları kırmakla, ağır ve gayr-ı insafî vasıflandırmalarla, mevzi kapmalarla, geçmişi kurcalamayla, sadece menfiliklere kilitlenmeyle bir yere varılmaz, hiç bir sorun çözülmez. 

Cumhuriyet tarihi boyunca, gelinen noktanın ve yaşanılan zaman kesitinin –geçmişe kıyasla– bir nimet olduğu görülmeli. İçinden geçtiğimiz barış ve toplumsal mutabakat sürecini ihlal etmemeliyiz. Bir yıla yakındır kan dökülmemesi, sosyal ve ekonomik alanda atılan önemli adımlar, özellikle de Kürt sorununun çözülmesine dönük atılan ciddi, kararlı ve kansız adımlar kazasız-belasız sürdürülmelidir; bu iyimser ve umutbahş havayı bozacak adımlardan azamî derecede uzak durulmalıdır. 

Asıl fitne, umumun hukukuna taalluk eden huzurlu ortamı bozmak, karşılıklı güven atmosferini kirletmek, kardeşliğe dair umutları karartmaktır. Uykuda olan fitnenin uyandırılmasının Peygamber dilindeki karşılığı hepimizin malumudur ve ‘fitnenin katilden daha şiddetli olduğunu’ da hepimiz ayetlerden biliyoruz. Pir-i Mugan’ın(Said-i Nursî) deyimiyle, “İslâmiyet sulh ve selamettir; dâhilde niza ve husumet istemez.” 

Hâsılı: Nimet şükür ister, karşılığında şükredilmeyen nimetlerin, hem bu dünyada hem ahirette başımıza bela olacağını ve azaba dönüşeceğini unutmamalıyız. Tüm insanlığın semasında bir güneş gibi parlayan İslamiyet’i, İslamî mesajları, kendisine yakışır bir tarz ve üslupla insanlığa ulaştırmak adına, her türlü enaniyet ve maddi menfaatlerimizi ayakaltına almalıyız. İzzet ve şeref, Allah’a kullukta, peygambere ümmet olmaktadır. Maddeye, makama, iktidara kulluk zilletin ta kendisidir. 

İslam, belli bir topluluk ve inanç mensupları için değil, bütün insanlık için rahmettir. Tıpkı güneşin kuşatıcı ve kucaklayıcı ışığı gibi… O, ışığını nasıl cömertçe salıyorsa, İslam’ı da, İslam’ı temsil rolümüzü de öylece sunmalıyız. Kendimizi merkeze oturtarak, bizden olmayanları dışlamamalıyız. Bu anlayış ve uygulamalar hariciliktir. 

İslam’ın evrensel tabiatını ve mesajını, dar cemaat/tarikat cenderesi içinde boğmayalım. Elmas değerinde olan İslamî hakikatleri kırılmaya mahkûm cam parçaları mesabesindeki siyaset ve iktidar çıkarlarına feda etmeyelim. 

Şahıs ve kurumlar fanidir, İslam dini ve davası bakidir. Baki davalar, fani şahıs ve kurumlar, gelip-geçici iktidarlar üzerine bina edilmez ve edilmemelidir. Edilirse, o dine ve davaya ihanettir. Allah, tavandakilere akıl, izan ve istikamet, tabandaki ekseriyete de kardeşlik içre sabır ve sebat nasip etsin. “Sulh, kavgadan hayırlıdır” (Hz. Muhammed)...

  • Yorumlar 33
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • MEVAN16 Aralık 2013 Pazartesi 08:59YAZIK!!

      sayin yazar;1- 28 şubatta dindarlara bir büyük darbe yapıldı bazılarının hiç gıkı -ecevite de şefaat edeceklermiş-çıkmadı iş menfaatlerine gelince emsali görülmemiş bir mücadeleye giriştiler.
      2-dünyada kürdler dahil bir sürü zülümler ediliyor ama tv. ve gazeteleri ve hergün ağlayan seydaları bir gün olsun dile getirmedi ve getirmiyor. kusura bakma bu yazıyı sizden beklemezdik.

      Yanıtla (0) (0)
    • abay14 Aralık 2013 Cumartesi 22:54sayın can sanki ehlibeyt'in ihtilafını engeleme çabasında

      Sayın yazar iktidarı ve hizmet hareketini müslüman taraf aralarındaki ihtilafı müsbet gören herkesi ağzı salyalı guruh olarak yorumlarken ne denli bir vebalin altına girdiğini bilmiyor sanırım. unutulmamalı ki gerçek islamla alaksı olmayan bu iki yapı da daha fazla güç olmak konusunda bütün tarafları tasfiye etmek konusunda(buna zizin mensubu olduğunuz hareket dahil) hiç bir gayri insani ve ahlaki yöntemi denemekten çekinmemişler. ve gelinen noktada daha fazla güç sahibi olmak için birbirlerine çelme takmaya kadar işi tırmandırmışlar. korkma bunların ihtilafında islamın hayrı vardır.

      Yanıtla (0) (0)
    • h.karademir14 Aralık 2013 Cumartesi 22:54masallah

      bu güzel yazınızdan dolayı Allah razı olsun diyorum ve beni çok dua etmem gerektiği konusunda uyardı insallah başka kardeşlerimide uyarır uyandırır... ayrıca ben de duanızı beklerim...

      Yanıtla (0) (0)
    • Selami15 Aralık 2013 Pazar 18:56bu alınganlık da ne abay!

      Sayın Abay, niçin bu kadar alınmışsın, anlamak zor. Yazarın "salyalılar" değinisi şu paragraftadır: "Evet; çatışan iki cenah da Müslüman’dır ve bu çatışmanın kazanan tarafı da ikisinden biri değil, üçüncü bir güruh olacaktır. Onlar, tetikte bekleyen ve salyaları akarak bu boğazlaşmayı seyreden şer güçleri ve derin odaklardır. Onların asıl gücü, ihtilaf ve kapışmalardan doğan fırsatlardır. Bu fırsatlara meydan verenler, şer güçlerinin dolaylı destekçileridir" Bu paragrafta şer güçlerinden, derin odaklardan bahsediliyor; haşa siz bunlardan mısınız? Asla! O halde nedir bu alınganlık?

      Yanıtla (0) (0)
    • yunus ergani15 Aralık 2013 Pazar 23:04hayret

      hayret verici bir yazı şaşırdım bu iki grup arasındaki mücadele islam davasını yüceltmek için değil aksine saltanat mücadelesidir yazar bunu biliyor zanediyordum hayret yazar nasıl böyle düşünüyor anlamakta zorlanıyorum

      Yanıtla (0) (0)
    • abay16 Aralık 2013 Pazartesi 13:23selami'ye

      selami kardeşim uslubunuzdan anladımki merhametli ve inançlı bir insansınız. alınganlığım falan yok eğer bu iki tarafın kavgasını ilahi adalet ve yönetim adına görüyorsanız zaten farklı yerlerdeyiz.... her iki taraf ta kürt özgürlük hareketini eski askeri yöntemlerin dışında bitirmeye çalıştılar.gelişen ortadoğu dengeleri çözüm sürecini dayattı. şimdi bu dengeler bağlamında rol çalmaya çalışıyorlar zaman herşeyin ilacıdır.hiç bir gizli itifak ve hesap ilelebet gizli kalamaz.

      Yanıtla (0) (0)
    • sıddık16 Aralık 2013 Pazartesi 19:33birlik

      yazar zehra ve med-zehra cemaatine bir çağrı yapsa daha iyi olurdu güleni ve akp yi barıştırmak yazara mı kaldı

      Yanıtla (0) (0)
    • Bazîdlî17 Aralık 2013 Salı 15:09MAŞALLAH

      Abdullah Bey, siz değilmiydiniz defaatle bunlar Risale-i Nuru tahrif ettiniz diyen. Bunları hakkaniyete çağıran. İslam ahlakı ile terbiyeye çağıran. Ne oldu siz bunları itidale çağırıyorsunuz.

      Yanıtla (0) (0)
    • Hasan G.16 Aralık 2013 Pazartesi 22:14Benim oğlum bina okur...

      Yazının bir kısmına kafayı takıp teferruatta boğulmak esef verici. Halbuki bu tür yazılar bir gazete haberi gibi okunmamalı; satır aralarına ve sözün ön ve arkasına dikkat edilerek bir bütünlük içinde okunmalı ki anlaşılsın. Bir kısım yorumcu arkadaşlarımızın kulaktan tutarak bir gövdeyi tanımlamalarını anlamak zor. Allah aşkına, yorumları yaparken neden art niyetli oluyorsunuz arkadaşlar? Yazar, kavgalı iki tarafın tabanındaki çoğunluğa sesleniyor, onların oyuna gelmemesine çabalıyor. İktidar açgözlülerine veryansınları herhalde anlayamıyorsunuz. Şaşı görmek bir meziyet mi yahu!

      Yanıtla (0) (0)
    • mamoste-é hélewani16 Aralık 2013 Pazartesi 22:51el insaf

      Hocam şehidimizin vasiyetinde dediği gibi
      yaptığınız sulh ve Selamet cagrisindan dolayı Allah razi olsun.her ne kadar yorumcu arkadaşların gecmiste malum cevrelerin 28 şubat doneminde aldiklari olumsuz ve dirayetsiz tavirlari ve tarihin hiçbir deminde müslüman mazlumlarin yaninda yer almasalarda.o iktidarlara gösterdikleri tolerans ve tevecuhu müslümanlara gostermemelerinden dolayi hakli olsalarda.ne diyelim Rabbim basiret versin,mazlumun yaninda durmayi.cemaate veya hocaya degil kendine kul etsin.

      Yanıtla (0) (0)
    • ahmet toprak17 Aralık 2013 Salı 22:06sulh

      islami cemaatler arası sulha davet iyidir. fakat gülen cemaati islamı hakim kılma haraketi değil osmanlıyı diriltme hareketidir. akp de osmanlıcıdır.yazarın çağrısı batıldır yanlıştır.

      Yanıtla (0) (0)
    • semsuri18 Aralık 2013 Çarşamba 15:28yerinde bir yazı.

      yazının tamamını okumadım, ama ilk intiba ve bakış açıma göre gayet makul, yerinde, zaruri ve elzem bir yazıdır, yazarını tebrik ederim, müslümanlar kardeştir, kavim taasubu gösteremez, hepimiz ademin çocuklarıyız, mümin kardeşine acır ve hatasını tashih için çalışır, vurmaz, yerin dibine batırmaz, evet cemaat osmanlıcıdır, bunda ne mahzur vardır, ona takılmayın hukuksuzluk ve yanlış yaptığında uyarınız, evet yorumcu arkadaşlar hem bizler sizler kusursuzmuyuz, uğradığımız haksızlık ve yanlışlıkalar bizleri haksızlık ve zulm yapmaya götürmesin. hem Allah çalışana verir, taş atmayın çalışınn.

      Yanıtla (0) (0)
    • selman çelik18 Aralık 2013 Çarşamba 20:11tuhaf bir uyarı

      türk islam ülküsü için mücadele eden bu iki harekete olumlu bakmak anlaşılır gibi değil yazarı yanlış yapmakla uyarıyorum

      Yanıtla (0) (0)
    • mamoste18 Aralık 2013 Çarşamba 20:34Cibali Baba

      Abdullah Can bey sizler galiba hizmet hareketine mensup birinin amirliği altında iş hayatınızı sürdürüyorsunuz.İslamın ve ümmetin en zor ve sıkıntılı dönemlerinde küfür rejimleriyle sonsuz itaat etmiş bir hizmet hareketiyle ak parti arasındaki saltanat kavgasını azaltmak için uğraş veriyorsunuz.(Ak parti daha dindar ve özgürlükçü olduğunu söylemem lazım)Hizmet hareketi şimdiye kadar devleten(örtülü ödenek dahil) haksız yollarla almiş olduğu parayla hizmet ediyordu.Şimdi yavaş yavaş musluklar kesildi.Savaş başladı galiba sizin bulunduğunuz yerde hizmet hereketi içnde evliyalar mevcut!!!!!

      Yanıtla (0) (0)
    • mamoste-118 Aralık 2013 Çarşamba 20:45Nurculuğun tahrifi

      mamoste başlıklı yazımın devamıdır.Sayın Abdullah Can sizin hangi Nur camiasiyle bağlantınız var bilmiyorum ama,Hizmet hareketi din perdesi altında aslında dine ve millete en büyük darbeyi vurmaktadır.Şimdiye kadar yapmiş oldukları sosyal içerikli hiçbir proğramları dini çağrıştırmamiş çağrıştırmişsa da ya milliyetçilik yada kemalizimle süslendirerek topluma sunulmuştur.Adeta Nurculuğu ve dine protestan bir kılıf giydirilmiştir.Sizler onlar için sulh ve selamet yolunu önerebilirsiniz ve dua da edebilirsiniz.

      Yanıtla (0) (0)
    • mamoste-218 Aralık 2013 Çarşamba 20:54Nutculuğun tahrifi

      mamoste-1 yazımın devamıdır.Sizler diğer camiların, Üstada ve Risale-i Nur tahrifat yapıkları ve belgeleriyle açıklamanız gönlümüzü hoş etmiştiniz.Bırakın bunların o saltanat kavgalarını ve araya girmeler.Devam etsinler.İnsanlar bu dünyada yaptığı hataların karşılığını mutlaka görür(istisnalar hariç).Bulundukları makam ve mevkide cemaat ve hizmet için bütün yollar meşru ve o fiiler işlenmeli tarzıyla hareket eden insanlar elbetteki Allah'ın şefkat tokadını yiyeceklerdir.Bu olaylara sevinmiyoruz ama sizin açıklamalarınızdaki üslüp sanki onlar melekmişler diye bir izlenim veriyor.

      Yanıtla (0) (0)
    • mamoste-318 Aralık 2013 Çarşamba 21:04Nurculuğun Tahrifi

      mamoste-2 yazımın devamıdır.Sayın Abdullah Can Bey,Hizmet hareketi şimdiye kadar islamin saffiyane yanını söylemediği gibi,Kürtler için hayati önem arz eden çözüm sürecine de köstek olmuşlardır.İşte bazıları
      1-Doğu ve güneydoğu da gerginlik yratmak ve Tv lerinde şiddet yanlısı diziler yayına sokmak
      2-28 Şuatta olabildiğnce teslim olmak.şimdi ise ganimette faydalanmak.
      3-Mavi marmara olayında açık ve seçik İsrail yanlısı beyanda bulunmak.
      4-Gezi olayında Hizmet gönüllüsü polis ve müdürlerin yanlı ve kışkırtıcı pozisyon almaları.. v.b

      Yanıtla (0) (0)
    • kurdo19 Aralık 2013 Perşembe 20:25Bu nedir şimdi?

      Şimdi bu yazı ile öncekilerini yazan aynı yazar mı? yoksa bende mi sorun var?Nurculuk adı altında yapılan adaletsizlik, düşmanın yanında saf tutma, sahip olduğumuz örf ve adetlerin birbir içini boşaltmadır.Gerçekten anlamakta zorlanıyorum.Nurculuk bu ise varsın sizin olsun.Önceki yazılarınızda yaptığınız değerlendirmelerinde heba olduğunu bilmenizi isterim.

      Yanıtla (0) (0)
    • azad mêrdîn18 Aralık 2013 Çarşamba 23:45Derinde saklanan yüzeysellik

      Sn. yazarın önceki yazılarını okumakla birlikte son kaleme alınan yazı öncekilerle çelişmektedir.Yazının başlangıcında aidiyet duyduğu cenahın kendisine yüklediği misyona dayanarak tarafları sulha çağırdığını ve bunu kendine dert ettiği anlaşılmaktadır.Bu çağrının ne dini nede vicdanı bir yanı yoktur.Siyasi bir dil ve niyet taşıdığı aşikar olup sonuçta siyasi çıkarım yapmak kaçınılmazdır.Yazarın taraflara çağrısı aslında verilen kavgada kendince kazanımlarının heba edilebilecek siyasi sonuçların doğabileceği endişesidir.Bu yazar açısından ne ayıp nede yanlış bir istektir.Dünyalık isteklerdir.

      Yanıtla (0) (0)
    • semsuri19 Aralık 2013 Perşembe 12:22mamoste'ye cevap...

      mamoste; haksızlık yapma, at gözlüğü takma, taasup içinde olma, tek taraflı bakma, radikal söylemle bir yere varamzsın enerjini çabuk töketirsin, insafsızlık etme, ölçülü ol, çok oku, çok oku, ufkunu genişlet, kendi dar çevren içinde kalma...vs.vs.

      Yanıtla (0) (0)
    • Zehra Mêrdîn19 Aralık 2013 Perşembe 23:21boş keseden yorumlar

      "Cahil cesurdur" diye bir kural vardır. Gerçekten de bunu yorumlarda çok açık görüyoruz. Bu denli merhametsizce yorumlar, olsa olsa yazının ya üstünkörü ya da Bektaşi gibi yarım yamalak okunmasından kaynaklansa gerek. Örneğin yazarı şuraya-buraya bağlayanlar ya da şu niyet, şu görüştedir diye tanımlamalara hiç bir örnek gösterilmiş değildir. Yazar, kendi duyarlılığını iki tarafın tabanındaki çoğunluk için gösterirken, onu, F. Gülen'le R. Tayyip Erdoğan'ın arabulucusu gibi göstermek resmi nasıl eksik gördüklerini gösterir. Çoğunluk müslüman değil mi? Barış, İslam'ın diğer adı değil mi?

      Yanıtla (0) (0)
    • son kapı22 Aralık 2013 Pazar 22:43son basamak

      Bu yazı yazanı bağlar. Bir nurcu olarak yazıyı tasvip etmiyorum.
      Bu denli mantıklı eleştiri beni sevindirdi. Birde yazar herhalde yorumlara da cevap veriyor ama farklı rumuzlarla.

      Yanıtla (0) (0)
    • mamoste22 Aralık 2013 Pazar 22:44semsuriye cevap

      çok okuyorum, at gözlüğüm de yok, taasubum de yok ama sizin gibi hertelden de çalmıyorum. Okumak tan çok nazar gözlüğü takmak daha iyi diye düşünüyorum. Sayın yazar bir ara da Kürt ulusal hareketini hedef alan yazılar kaleme almişti. Yani bu çok tel çalmak da neyin nesi diye insanı düşündürüyor. Yazar kendisini hakiki Nurcu olduğunu söylüyor. Diğer camiaların Risale-i Nurları tahrifleri ile ilgili yazılar kaleme almişti, acaba F.Gülen'nin son bedduası hakkında ne söyleyecek. halbu ki Peygamberimiz ve onun varisi olan üstad da beddua sıfatı bulunmamaktadır.

      Yanıtla (0) (0)
    • Selam23 Aralık 2013 Pazartesi 11:19mamosteye

      Mamosteye sorular:
      "Yazar bir ara da Kürt ulusal hareketini hedef alan yazılar kaleme almiştı" diyorsun, bu hangi yazıdır? "Bu çok tel çalmak da neyin nesi diye insanı düşündürüyor" diyorsun, bunlar hangi tellerdir? "Yazar kendisini hakiki Nurcu olduğunu söylüyor" diyorsun, bunu nerede söylüyor? Lütfen bu soruları cevaplar mısınız? Teşekkürler.

      Yanıtla (0) (0)
    • xwenas23 Aralık 2013 Pazartesi 20:28islam ve hakikat

      Şimdi yazı ve yorumlarda DELİL kelimesi çok kullanılıyor. Yaw arkadaşlar, kardeşler delil dediğimiz bir duruştur, histir. Bir kağıt yada sözde bilimsel argüman değildir. Şimdi birinin diğerine delillendir çağrısı bir boş çağrıdır .Yazının yazılma süreçi, niyeti ve amacı o kadar belliyken derin mülahazalar ve beklentiler çok safça olur. Nurculuğu bu seviyeye düşürmek nurculuğada haksızlıktır. Nurculuğun isyankar ve devrimci tarafı yokmudur? Yaranma ve pay çıkarma endişesi olmadan böyle kelimelere hapsolmadan, taraf olunmaması gereken durumlara girmemek gerekir. taraf olunacaksa önce çevremizden başlamalı.

      Yanıtla (0) (0)
    • Xwedênas Xelîl24 Aralık 2013 Salı 14:38Skolastikçe

      Xwenas arkadaş, DELİL kelimesine vurgu yapıyor; bunun duruş ve his olduğunu söylüyor. Ayrıca delilin bir kâğıt ya da sözde bilimsel argüman olamayacağını ve delillendir demenin boş bir çağrı olduğunu söylüyor. Ben CTRL F dedim ve DELİL yazdım; ne yazının kendisinde, ne de yorumlarda böyle bir kelime çıkmadı, sadece Xwenas kardeşimizin yazısında 3 adet delil çıktı. Bir diğeri, delil için his ve duruş demek, sübjektif bir yaklaşım olup, hiç bir bilim dalında yeri yoktur; olsa olsa doğmatik ve skolastik felsefenin bir savunusudur. Selam ve saygılarımla.

      Yanıtla (0) (0)
    • Xedênas Xelîl24 Aralık 2013 Salı 14:48Niyet sorgulama

      Xwenas arkadaşın "Yazının yazılma süreci, niyeti ve amacı o kadar belliyken " ve "Nurculuğu bu seviyeye indirmek" sözlerinden de bir anlam çıkaramadım. Benim bildiğim, eğer yazar arkadaşımız Zehra çevresinden ise şayet, o çevrenin şehit edilen başkanı Molla İzzeddin, vasiyetinde "Müslümanlar arasında sulh unsuru olunuz!" diye bir çağrı yapmıştı. Ondan da öte Hucurat Suresi ayet 13'te "Müminler kardeştir; onların arasını sulh ile düzeltin" diyor. Ayrıca yazının son cümlesi Hz. Peygambere ait bir hadisle sonlandırılmıştır: "Sulh(barış), kavgadan hayırlıdır" Demek, niyet sorgulamak hoş

      Yanıtla (0) (0)
    • Muhammed Azad24 Aralık 2013 Salı 18:28ben savunayım

      Mamoste mahlaslı yorumcu, F. Gülen'in son bedduasını soruyor yazara, ona ben cevap vereyim: Müslümanın müslümana bedduası dinimizde caiz değildir. Hoca, yaşlılığın verdiği bir hali yaşıyor. Bu ülkede hiç bir dini cemaatin bu bedduanın arkasında durmaması, hatta Hoca'nın cemaatini savunmaması, açıkça gösteriyor ki, kendilerini hastalıklı topluluk haline getirtmişlerdir. Bence bu konuda durup düşünmelidirler. Yazara bu kadar yüklenmk bence insafsızlıktır. Belli ki anlama sıkıntısı yaşıyoruz. Bu arkadalar hep kavgacı yazılardan yanadır gibi geliyor bana.

      Yanıtla (0) (0)
    • semsuri25 Aralık 2013 Çarşamba 09:50dayanamadım.

      yazarı, tanımadan bilmeden, yazının amaç ve içeriğini bilmeden,yanlış, mesnetsiz itham ve iddialarda bulunmak hem kul hakkına hemde İlahi hukuka aykırdır, yazar inancı ve davası uğruna hiç bir maddi manevi beklenti içinde olmayan "feridi kevni zamandır". sayın yazar bu övgümdende rahatsız olma :) sana yapılan bu haksızlık ve insafsızlığa dayanamadım. sayın yazar aç kalır, açıkta kalır fakat dünyevi menfaat için yada her telden çalmaya asla tenezül etmez, kürdün bir numuneyi imtisalidir. ama dar düşünce ve görüş sahipleri onu anlamaktan uzaktırlar.

      Yanıtla (0) (0)
    • xwenas25 Aralık 2013 Çarşamba 22:12Aynı nakarat.

      Ciddi bir tartışma ortamı yok. Açığa çıkan bulgular da olayların din ve diyanet ile, hak yada batıl ile, mazlum ve ezilen ile alakasının olmadığını açığa çıkmartmış .Savunduğunuz nedir ? Kürdistanda verilen savaşın varolan yangının tarafı olduk mu? Köyleri,e vleri ve hayalleri yıkılanların sulhe ihtiyacı yok muydu? Din adı altında ,nurculuk ilhamı ile haksızlık yapmayalım.
      Kimseyi birşey ile itham etmediğimiz gibi, ağızdan çıkan söze itimat ve değer verdiğimizden kardeşlerimizin nefeslerini kendi özgücü için harcamalarını salık veririm.

      Yanıtla (0) (0)
    • Xarpêtî26 Aralık 2013 Perşembe 10:15Karıştırmayalım..

      Şekerle şapı, sapla samanı karıştıranlar için Allah'tan ıslah olmalarını diliyorum. Yazının anlam ve muhtevası yerine önyargıya, eleştiriye odaklanmışlardan, egosunu önplana çıkarmışlardan ve kafasındaki sabit şablunları dayatanlardan sağlıklı bir yorum beklenemez...

      Yanıtla (0) (0)
    • muhacır27 Aralık 2013 Cuma 17:18ehli insaf

      yazıyı yüzeysel bakmayalım sayın hocamız bazı samimi olanlar incimemesi için söylemiştir yoksa hiç bir tarafgirlik yoktur. onun için yazıyı biraz dikatli okumalıız. bütün yorumculardan ricam ehli insaflı olmalıyız.

      Yanıtla (0) (0)
    • yezdanşêr02 Şubat 2014 Pazar 20:35yuh

      gelo bunlar yazıyı nereleriyle okuyorlar bu kadar hakkaniyetli ve tabanın kurtuluşu için yazılan bu harika yazıyı ancak okumasını bilmeyenler anlamaz

      Yanıtla (0) (0)
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89