• BIST 10642.6
  • Altın 4352.924
  • Dolar 40.5254
  • Euro 47.6148
  • İstanbul 32 °C
  • Diyarbakır 41 °C
  • Ankara 30 °C
  • İzmir 36 °C
  • Berlin 22 °C

'Hain' mi aranıyor, diyalog mu?

'Hain' mi aranıyor, diyalog mu?
Radikal gazetesi yazarı Ali Topuz'un bugün yayınlanan 'Kürtlerin hakları, siyaset ve silah: "Hain" mi aranıyor, diyalog mu?' başlıklı yazısı...

Leyla Zana bir milletvekili. Seçmenine sözleri olan bir temsilci. Erdoğan'la görüşmesinde seçmenine verdiği sözleri çiğnemesi bekleniyorsa, bu bir nafile görüşme olarak kalır. Ama iktidarın çözüm sözünü tutma yolundaki adımıysa, umutlu olmakta sakınca yok.

Leyla Zana ile Recep Tayyip Erdoğan yarın buluşacak. Bir şey çıkar mı? Kural olarak, her görüşmeden, her buluşmadan, her konuşmadan umutlu olmak lazım. Çatışmadan iyidir. Kısa zamanda görürüz nasılsa Başbakan Erdoğan neyi göze almış, Leyla Zana neyi.

Umutlu olmak lazım ama olan biteni unutacak kadar değil:

“SİLAH GÜVENCE”

Leyla Zana, şu son ve iktidar çevrelerinde BDP’nin bölüneceğine ilişkin umutlar yaratan sözlerinden bir müddet önce, “Silah Kürtlerin güvencesidir” dediydi. Bu söze o zaman Erdoğan çok kızdı. O kızınca o zamana kadar kızmayanlar da çok kızdı. Ardından polis Zana’nın evini bastı. Çeşitli muhalefet çevreleri de çok kızdı. Ev basmaya değil, Zana’nın sözlerine.

“KÜRTLERİN HAKLARINI VERECEĞİZ”

“Kürtlerin bütün haklarını vereceğiz.” Bu sözü geçen yılın sonlarına doğru Bülent Arınç söyledi. “Silahı bıraksınlar, haklar konuşulur.” Bunu da ondan bir müddet önce Başbakan Erdoğan söyledi. İlk söz her ne kadar koşulsuz bir iyi-siyaset beyanı gibi görünüyorsa da, telaffuz edildiği anda bile tüyler ürpertici bir şiddeti içinde taşıyor. Yazdıydım, tekrarlıyorum; çok aşırı muktedir sözü bu: a) Kürtlerin olduğunu b) bu Kürtlerin hakları olduğunu c) Bu hakların verilmediğini d) verilmeyen bu hakların akıbetinin cümleyi kuran kişinin/öznenin elinde bulunduğunu ve e) cümleyi kuran kişi tarafından belirtilmeyen bir tarihe ertelendiğini söylüyor. Bu kişi çarşı pazarda karşılaştığımız bir kişi değil, bir devlet yetkilisi. Başbakan yardımcısı.

Erdoğan’ın cümlesi bu vahameti daha da genişletiyor: “Haklar, ortada silah varken konuşulmayacak.” Hemen eklemek gerek, bu cümle Erdoğan’a özgü bir cümle değil. Türkiye’de siyaset yapan ve bunu Tekçi (ya da Türkçü, bazı farklara rağmen aynı şey) mantıkla yapan tüm siyasilerin en az bir kere söylemekten zevk aldığı, yani söylemeye memur olduğu bir cümle.

ŞİDDET-SİYASET İLİŞKİSİ

Bunlar statükonun atasözleri. Kendilerini yalanlayan cümleler: a) Kürt hakları bulunduğunu ilan ve b) bu hakların verilmediğini itiraf ediyor ve silaha dair vurguyla piramidi ters çeviriyor.Ters çevirme basit: Kürtler, ortada silahlı bir PKK olduğu için haklarından mahrum olmadı. Kürtler haklarından mahrum oldukları için ortada silahlı bir PKK var. “Statükocu değiliz” diye daha inandırcı biçimde haykırdıkları dönemde programlarına, seçim beyannamelerine yazdıkları haliyle AK Parti’lilerin de iyi bildiği gibi: “Terör, bir sebep değil, bir sonuç.”

KANLI TAHTIREVALLİ

“Silah bırakılsın, haklar verilir” kalıbı, “Kürtlerin Kürt olarak hiçbir hakkı yoktur” sözünden daha tehlikeli, daha paradoksal.

İlkinin açık faşizan karakterine rağmen safdil bir yanı var: Çatışmayı kural sayan net bir aşırı sağcı, temel bir ideolojik kapana girilmeden, açıkça ırkçılığı benimemeden benimsenemeyecek kadar savaşçı bir söz: Ya sev, ya terk et.

İkincisinin tehlikesi açık ya da gizli faşizminde değil, hiçbir modus vivendi imkânı bırakmayan, sürekli yarattığı hayal kırıklıklarıyla kinin yanı sıra umutsuzluğu da körükleyen sinizminde. Daha da Türkçe bir ifadeyle, hak-silah tahtırevallisinden vazgeçmek istememesinde, yani bin bir hileyle “statüko”nun devamını sağlamasında.

“HAİN” Mİ ARANIYOR?

Son bir hatırlatma:

Erdoğan, daha bundan birkaç hafta evvel, Zana daha, “Sorunu çözecek güç Erdoğan’da var” dememişken şunları söylemişti: “Şiddet ve siyaset, asla ve asla yan yana gelemezler. Şiddetin olduğu yerde siyaset yoktur, siyasetin olduğu yerde de şiddet olmaz, olamaz. Siyaset, ancak ve ancak şiddeti tamamen dışlamakla mümkün olur. Bunlar şiddeti dışlayamıyorlar. Çünkü tehdit altındalar. Bunlar, şiddetle, terörle aralarına mesafe koyamıyorlar.” BDP’ye söylendi bunlar, tahmin edileceği üzere.

Bu buluşma iktidar cephesi açısından, hiçbir BDP’linin yapamadığını Leyla Zana’nın yaptığını, yani Erdoğan’ın sözüne geldiğini göstermeyi amaçlayan hazır ve cin fikirli bir buluşmaysa, bir buluşma olarak kalır. Leyla Zana, Kürt hareketinin etkin bir oyuncusu olarak temsil ve temas kabiliyetine sahiptir, ama o kadar. Uludere’de katledilen 34 Kürt gencini anmak isteyenlere şiddet uygulanırken görüşecek kadar cesur bir politik Kürt karakter bulmuşken, ondan bir hain çıkararak sonuç almaya çalışmak nafiledir.

Ama bu buluşma, iktidarın bir siyaset değişikliğine yöneldiğinin alametiyse, bütün aksi söylem ve eylemlere rağmen, umut kapısı aralanabilir.

Nasıl anlayabiliriz? Bernhard Waldenfels bize bir ölçü veriyor: “Cevap-verme, bir şey üzerine konuşmayla başlamaz, konuşmaya katiyyen başlamaz, aksine kaçınılmazlığın kendine has bir biçimini gösteren dikkatle-bakma ve dikkatle-dinleme ile başlar.” (Yabancı Fenomenolojisi, Avesta Yayınları, Almancadan çeviren Mesut Keskin)

Evet, ölçü bu.

Leyla Zana Uludere’den, cezaevindeki arkadaşlarından, çalışmayan kosterlerden, Kürtçe eğitim öğretimden, gazdan, coptan, tazyikli sudan, küfür dolu nutuklardan söz edecek. Seçmenini temsil yükü, başka neden söz etmesine izin verebilir ki?

İktidarsa ya dinleyecek, ya da daha öncekilerin de yaptığı gibi gazla, copla, tazyikli suyla, kelepçeyle, sesi kesilen mikrofonlarla, kesintisiz operasyonlarla, kin ve hakaret dolu sözlerle konuşmaya devam edecek. Yani siyaset sürecek, ya açık şiddetle ya olağan demokratik süreçlere yedirilmiş şiddetle.

Ali Topuz - Radikal

  • Yorumlar 4
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • imran adsay29 Haziran 2012 Cuma 10:24nafile kalacak gibi

      evet gercekten cok güzel bir yazı,bu görüşmeden bir hain yaratma beklentisi içine akp nın girdiği her hallerinden hisediliyor. yıllardır kürtlerin bölünmesi beklentilerine sanki bir ışık gördüler gibi davraniyorlar yandaş medyasıyla birlikte.ama leyla yı leyla yapan mecnun aşkıdır gerceğini de en iyi bilen sayın zanadır. o biz kürtlerin amerikadaki siyahi başkaldırını sembolu olan( alan rosa park dır ) iktidar amacı başka olabilir zana nın başkadır

      Yanıtla (0) (0)
    • Akıl-mantık29 Haziran 2012 Cuma 21:01muhakeme

      imran bey sen çözz, çözüm yolunu sen göster, kan dökülmesinin önlenmesi için samimi samimiyetsiz en ufak bir çabaya vicdanlı ve aklı başında olan herkes destek vermelidir, aksini düşünmek insanın bazı değerlerini kayb ettiğinin göstergesidir.

      Yanıtla (0) (0)
    • Mir Tatosi30 Haziran 2012 Cumartesi 11:42Tedavüldeki mütefekkir kürt

      Ezik kürt mütefekkir,buyurgan türk mütefekkirle manidar bir zamanlama ile ayni anda zivanadan cikiyor.zalimin bile kendisinden umudunu kestigi bir zamanda bütün umudunu zorbasina baglayansömürgeci aklin cocugu,zalimden yedigi kursununda acisini elde ettigi ayricalik ugruna kurbandan cikariyor.sirtindaki kama,ensesindeki kursun icin kendi katiline duydugu tatli muhabbet,celladina duydugu o ölümcül tutkulu ask,kürtlerin yüzyillik kiyiminin gercek sahibi oldugu Kürt mütefekkir unutmu

      Yanıtla (0) (0)
    • imran adsay30 Haziran 2012 Cumartesi 18:27hem akıl hemde mantığa

      arkadaşım barış dendiğinde öncelikle barıştan ne anladığımız önemlidir.devletin istediği barış gerilalar silahlarını devlete teslim etsin,hak etiği cezalarınıda ceksinler barış olur demeye getiriyor.oysa kürtler bir dertleri olduğu için dağlara cıktılar.dağa cıkma nedenleri ortadan kalktığı an barış olur.ben kürtlerden yana tarafım ama ölen askerde,gerilaya duyduğum acı aynı orandadır..biz kanın akmaması için her kapıya gitmeliyiz.ancak devletin ama

      Yanıtla (0) (0)
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89