• BIST 9079.97
  • Altın 2307.267
  • Dolar 32.3405
  • Euro 35.0516
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 12 °C
  • Ankara 19 °C
  • İzmir 22 °C
  • Berlin 11 °C

Genelkurmay tam üç parça!

Genelkurmay tam üç parça!
Taraf gazetesi, ABD'nin Ankara Büyükelçisi W Robert Pearson'ın 18 Nisan 2003 yılında kaleme aldığı kriptoyu yayımladı.

Wikileaks'te yer alan Türkiye konulu belgeleri yayımlayan Taraf gazetesi, ABD'nin Ankara Büyükelçisi W Robert Pearson'ın 18 Nisan 2003 yılında kaleme aldığı kriptoyu yayımladı. Pearson, Washington'a ilettiği raporda, "Türkiye'de yapılan M-60 ve F-4 ihalelerinde rüşvet döndüğünü" söylerken, eski bir askeri istihbarat görevlisinin "PKK'ya ilaç satmak üzere, ordu bünyesinde kotarılan bir anlaşmanın bizzat parçası olduğu"na dair sözleri de yer aldı.

Pearson, Genelkurmay'la ilgili raporunda, "eski Fenerbahçe Başkanı ve İşadamı Ali Şen'in Muğla Bodrum'daki çiftliğinde Türk subaylarına Rus telekızlarıyla parti verdiği" de belirtildi.

Taraf gazetesinde "Genelkurmay tam üç parça" başlığıyla birebir tercümelerinin yayımladığı (28 Mart 2011) Wikileaks kriptosu şöyle:

Genelkurmay tam üç parça

2003’te ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden Washington’a giden gizli telgrafta, ordunun PKK’ya ilaç satmak için anlaşma yaptığı, “İstemeyerek bizzat parçası oldum” diyen bir eski istihbaratçının ağzından aktarılıyor.

“Türk Genelkurmayı: Dik Kafalı ve Kasvetli bir Siyasi Koalisyon...” 18 Nisan 2003’te, ABD’nin Ankara Büyükelçisi W. Robert Pearson’ın Washington’a gönderdiği “GİZLİ” ibareli telgraf bu başlığı taşıyor. Zamanlamasına ve içeriğine bakınca, Pearson’ın bu telgrafı, 1 Mart 2003’te TBMM’nin Irak tezkeresini reddetmesi ışığında, Türk Genelkurmayı’nın bu süreçte nasıl bir rol oynadığının ve daha genel olarak, Genelkurmay’ın ve ordunun bünyesindeki çeşitli kesimlerin ABD’ye nasıl baktığının anlaşılmasına yardımcı olmak üzere yazdığını düşünebiliriz.

26999

Ancak bu sorulara yanıt ararken, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Genelkurmay’ın kendi iç çekişmeleri üzerinde durması ve ayrıca ordunun çeşitli etkinlikleri konusunda çok ciddi suçlamalar içermesi de, Pearson’ın telgrafını dikkat çekici kılıyor. Büyükelçi, telgrafına konu ettiği görüş, izlenim ve bilgilere kaynaklık eden kişilerin bir kısmını ismen anarken, bir kısmını tarif etmekle yetinmiş. Biz Taraf olarak, bu “kaynakların” adlarını, normal adlî süreçlerin ötesinde bir hukuksuz yargılama ve infaz tehlikesiyle karşılaşabilecekleri ihtimalini gözeterek gizli tutma kararı aldık. Kaynak kişilerin ad ve unvanları dışında, telgrafın tam metnini sunuyoruz: 

Hiç bu kadar bölünmemişti

(1) ÖZET: Referans A-E belgelerinde kaydedildiği üzere (Bu belgeler telgraf metninde yer almıyor), iç ve dış politika konularında birçok üst rütbeli askerî lider arasında gerilimler mevcutken, Türk Genelkurmayı, siyasi hayata ve siyaset üretimine günbegün derinlemesine karışmayı sürdürüyor. (Generaller arasındaki) bu bölünmeler, bugün, geçmişte herhangi bir dönemde olduğundan daha görünür bir halde ve, irtibatta olduğumuz kişilere göre, ABD için önem taşıyan operasyonel siyasi ve diplomatik konulardaki işbirliğinde ilave sürtüşme ve gecikmeler yaratacak. ÖZETİN SONU. 

ABD’den derin şüpheleri var

Geniş bir siyasi yelpazeden, uzun süredir irtibatta olduğumuz çok sayıda kişi, Türk Genelkurmayı’ndaki karar alma sürecini etkileyen çekişmeler ve istikrarsızlık ile bu bölünmelerin, Türkiye’nin ABD’yle işbirliği yapma iradesine yaptığı zararlı etkiye ilişkin endişelerini yakın bir geçmişte bizimle paylaştılar. İrtibatta olduklarımız (kimliklerini kesinlikle koruyun), şu kişileri kapsamaktadır ama bunlardan ibaret değildir: (1) Eski MGK personeli ve daha önce askerî istihbarattaki kariyeri esnasında, Türk Genelkurmayı’nın şimdiki üst rütbeli generalleriyle önemli ölçüde zaman geçiren XXX; (2) XXX ’in Başkan Yardımcısı XXX; (3) XXX ’in (İslamî yönelimli ama müesses nizamla bağlantılı) XXX grubunun yöneticileri; (4-7) XXX muhabiri XXX, XXX yazarı XXX, XXX yazarı XXX ve Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Gül dahil üst düzey Türk hükümeti yetkililerine mükemmel erişimi olan XXX; (8) büyük bir medya grubunun sahibi ve CEO’su; (9) Önde gelen bir ‘müesses nizam’cı STK olan XXX’in yöneticisi XXX ve (10) Parlamenter Kürt ve İslamcı çevrelere mükemmel erişimi olan eski bir parlamento üyesi. Bu şahıslar, istikrarlı şekilde, hizipçilikle parçalanmış ve ABD’ye karşı daha önce görülmedik derecelerde abartılı bir şüphe hissi besleyen bir Türk Genelkurmayı tarif ediyorlar. 

Yolsuzluk bir kanser gibi sardı

KORPORATİST KÜLTÜR

(2) İrtibatta olduğumuz şahıslar bize, kişisel çekişmelere karşın, Türk Genelkurmayı’nı birbirine bağlayan belli kurumsal içgüdülerin de kuşkusuz mevcut olduğunu hatırlatıyorlar. Bu içgüdüler şunları kapsıyor:

(1) Kemalizme olan sarsılmaz bir bağlılık (Atatürk’e tapınma ve ordunun, Devlet’in sivil denetimden muaf, yüce ve korkutucu muhafızı olma görevine duyulan inanç): (2) Alt rütbelerde bireysel inisiyatifi hoş görmeyen katı bir şirket (corporate) kültürü; (3) “Laikliğe” katı bir bağlılık ve Türkiye’nin İslam’la kültürel olarak özdeşleştirilmesinin ötesine geçen her şeyden duyulan korku; (4) Sahip olduğu bol teşvikler, bütçe dışı fonlar, yüklü emeklilik fonları, maaşlı rahat işler (burada “arpalık” diye de tercümesi mümkün olan “sinecure” kelimesi kullanılıyor) ve diğer imtiyazlar konusunda kuvvetle korumacı olan içe dönük bir kültür (XXX bize somut örnekler verdi): (5) Kürtlerden duyulan derin şüphe; (6) Kıbrıs’ta her türlü pratik çözüme karşı direniş; (7) Askeriyedeki yolsuzluk kanseri ve Türk Genelkurmayı’nın kendini temizlemek konusundaki ortak gönülsüzlüğü: 

Rus kızlarla silah partisi

––(Askerî ) alım skandalları (irtibatta olduğumuz birçok kişi İsrail’e verilen M-60 tankları ve F-4 savaş uçağı modernizasyon ihalelerinde rüşvet döndüğüne ilişkin ısrarlı haberleri gündeme getiriyor; savunma alanında önde gelen bir Batılı müteahhitlik şirketinin Türkiye’de yaşayan yabancı uyruklu üst düzey temsilcisi de bize, Bell helikopterlerinin rakibi olan Kamov’un ve diğer Rus şirketlerinin Türkiye temsilcisi olan Rusya yanlısı meşhur işadamı Ali Şen tarafından, 2002 ağustosunda, deniz kıyısındaki tatil beldesi Bodrum’da Türk subayları için verilen ve çok sayıda Rus tele-kızın katıldığı partinin ayrıntılarını anlattı): 

TSK PKK’ya ilaç satarken gördü

–– Kuzey Kıbrıs’taki Türk askerî mülkleriyle ilgili çıkar çatışmaları ve Türkiye’nin güneydoğusundaki uyuşturucu kaçakçılığı ile bağlantılar; XXX ayrıca, askerî istihbaratta çalıştığı dönemde, PKK’ya ilaç satmak üzere Türk ordusunun bünyesinde kotarılan bir anlaşmanın istemeyerek parçası olduğunu bize anlattı.

(3) Türk Genelkurmayı, aynı zamanda fikren bir bütün olmadığının ima edilmesine şiddetle öfkeleniyor: Türk Genelkurmayı’nın yönetimindeki çekişmeleri konu alan bir Washington Post haberine tepki olarak, Genelkurmay Başkanı Özkök, 10 nisanda resmî bir kuruluş olan TRT’den yayınladığı açıklamayla, özellikle de “Irak’taki gelişmeler nedeniyle ülkenin çok ciddi bir dönemden geçtiği şu sırada” bu haberin yersiz olduğu eleştirisinde bulundu. İrtibatta olduğumuz şahıslar istisnasız bir şekilde, Özkök’ün bu açıklamasını, benzer değerlendirmelere karşı Türklere yapılmış genel bir uyarı olarak değerlendirdiler. Ancak daha sonra, önde gelen üç gazeteci (Akif Beki, dış politika yazarı Murat Yetkin ve CNN-Türk dış politika muhabiri Barçın Yinanç), Büyükelçilik basın ataşesine ayrı ayrı, Post ’un haberine hayran olduklarını belirttiler; her birinin fikrince, hiçbir Türk gazetecisinin bu haberi yazmaya cesaret edemeyecek olması bu hayranlığı arttırıyordu. Askeriyenin gazetecilere gözdağı vermesi konusuna gelince, hem Jane’s Defence Weekly ’den Lale Sarıibrahimoğlu hem de Hürriyet ’ten Cüneyt Ülsever kısa süre önce bize, askeriyeyi açıkça eleştirmelerinin bir sonucu olarak hayatlarından endişe duyduklarını söyledi. 

Rusya ve İran’a göz kırpıyorlar

... VE FAKAT KİŞİSEL ÇEKİŞMELER

(4) Türk Genelkurmayı’nın kendi içinde görüş birliğine sahip olduğu yönündeki bu iddiasına karşın, bizim irtibatta olduğumuz kişilere göre, şu anda birbirine rakip üç ana grup var. Birincisi, Türkiye’nin stratejik çıkarının, ABD ve NATO ile sıkı bağları sürdürmekte olduğunu, coşkulu biçimde olsa da olmasa da, kabul eden “Atlantikçiler.” İkincisi, ABD ile bağları sürdürme ihtiyacına öfkelenen, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan, hiç kimseye güvenmemeyi (Irak topraklarında kurulacak bağımsız bir Kürt Devleti’ni destekleme niyetinden emin oldukları ABD de buna dahil) yeğleyen ve Kemalist devletin tavizsiz biçimde korunmasında ısrar eden katı “Milliyetçiler.” Üçüncüsü de, “Avrasya” konseptinin, Rusya’nın hâkimiyetindeki tabiatını kavramaksızın, uzun zamandır ABD’ye bir alternatif arayan ve Rusya’yla ya da Rusya ile İran’ı veya Rusya ile Çin’i içine alan iyi tanımlanmamış bir gruplaşma ile daha yakın ilişkiler kurmayı düşünen “Avrasyacılar.” 

Demokrasi diye tutturmazlar da

Buradaki motivasyon gücü, kısmen “Rapallo Sendromu,” yani Türkiye ve Rusya’nın yalnız olduğu, saldırgan bir Batı’nın kötü muamelesinin ve saygı yoksunluğunun eşit mağdurları olduğu duygusudur. Buna ilaveten, XXX ’in bize söylediği gibi, Rusya’ya daha canlı bir ilgi gösterilmesinin ardındaki diğer bir motivasyon da “Avrasya” tezinin savunucularının, Türk Genelkurmayı ile Rusya’nın aynı “istikrar” tercihini paylaşmaları ve Türk Devleti’ni demokratikleşmeyi sürdürmeye zorlamayacak olmalarıdır. Türk Genelkurmayı’nın kendi içindeki siyasi yarışta, “Avrasyacılar” ile “Milliyetçiler” geçici müttefiklerdir. 

Özkök, Hamlet gibi kararsız

(5) İrtibatta olduğumuz kaynaklar, esas aktörleri şöyle görüyorlar: Genelkurmay Başkanı General Hilmi Özkök, yakın geçmişteki seleflerinin hepsinden daha demokrat eğilimli ve daha Atlantikçi. Prensiplerine bağlı kalarak insanları rahatsız eden ilkeli bir adam olan Özkök, siyasi kararların sorumluluğunun demokratik yoldan seçilmiş bir hükümete ait olduğuna inanıyor. Ancak o, büyük ölçüde izole edilmiş durumda, kurmay kademelerde gerçek müttefikleri varsa bile, sayıları pek az. Özkök, daha inatçı ve katı tutumlu meslektaşlarıyla çatışmaktan uzak durmak adına, kendi görüşlerini söylemiyor; irtibatta olduğumuz kişilerden biri, Özkök’ün “Hamletvari” bir kararsızlıkla davrandığını söyledi. Özkök’ün başarısızlıkları, bunu örnekliyordu: (1) Türk Genelkurmayı’nın ABD’nin operasyon planları konusundaki geciktirme taktiklerinin üstesinden gelememişti; (2) Parlamentonun, 1 marttaki ABD ve Türk askerlerinin konuşlandırılmasına ilişkin tezkereyi (başarısızlığa uğrayan) oylaması öncesindeki kritik dönemde, Türk Genelkurmayı’ndaki meslektaşlarını, askeriyenin kendi planlaması ya da ABD’nin stratejisi ve planları konusunda hükümeti bilgilendirmeye zorlayamamıştı. Özkök, oylamadan önce, halka, Türkiye’nin ABD’yi desteklemesinden yana bir açıklama yapmak konusunda izin istedi ama Cumhurbaşkanı Sezer, ona bunu yapmamasını söyledi. Sadece basın, sonradan, hiç de tipik olmayan bir şekilde, onu eleştirmeye başladığında, Özkök, Türk Genelkurmayı’nın ABD’nin talebini desteklediğini açıkladı. Ancak nihai olarak, Özkök’ün ABD’nin Kuzey Opsiyonu’na verdiği bu destek beş gün geç ve altı milyar dolar eksik kalmıştı.

Türkeri-Aydınlık sızdırma ilişkisi

Özkök, katı-milliyetçi ve Avrasyacı cephelerden bir grup üst rütbeli karacı generalin muhalefetiyle karşı karşıya; bunlardan en dikkat çekenler:

(1) Genelkurmay İkinci Başkanı General Yaşar Büyükanıt, (2) Kara Kuvvetleri Komutanı General Aytaç Yalman, ki genellikle bu görevdekiler daha sonra Genelkurmay Başkanı oluyor ama Yalman’ın emekli edilmesi bekleniyor; (3) Birinci Ordu Komutanı General Çetin Doğan; (4) İkinci Ordu Komutanı General Fevzi Türkeri, ki XXX’e göre, uzun zamandır Amerikan-karşıtı, hakaretamiz haberler (mesela, ABD’nin PKK/KADEK’e malzeme desteği sağladığı yönündeki ithamlar) sızdırmak için milliyetçi sosyalist haftalık dergi Aydınlık’ı kullanıyor; (5) Kudretli MGK’nın Genel Sekreteri ve Türkiye’nin Rusya ve İran’la daha güçlü bağlar kurmasının avukatlığını açıkça yapan General Tuncer Kılınç; (6) Jandarma Genel Komutanı General Şener Eruygur –kaynaklarımız, Jandarma’nın Türk Genelkurmayı tarafından rutin biçimde araştırmacı ve “polislik” amaçlar için kullanıldığını söylüyorlar. Aynı zamanda, muhtemel Genelkurmay Başkanı olabileceği yönünde tüyo verilen J-3 (Genelkurmay Harekât Başkanı) Korgeneral Köksal Karabay’ın da bu grupla ilişkili olduğunu öğrendik. Özkök’ün en ateşli ve liberal destekçileri (J-5 –Genelkurmay Genel Plan ve Prensipler Başkanı– Korgeneral Reşat Turgut bunların tipik bir örneği) ise, milliyetçilere ve Avrasyacılara kıyasla daha az mücadeleci olma eğilimindeler.

Aktulga, Koman ve Kıvrıkoğlu

Katı muhafazakâr generaller, General Doğu Aktulga (dönemin İslamcılar liderliğindeki hükümetine karşı yapılan 1997 post-modern darbesine katılmıştı): General Teoman Koman (bir zamanlar Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başındaydı) ve Özkök’ün selefi Hüseyin Kıvrıkoğlu dahil, nüfuz sahibi üst rütbeden emekli subaylarca da dışarıdan destekleniyorlar.

Bu katı muhafazakâr çizgi, aynı zamanda İstanbul’daki Harp Akademileri (Mart 2002’deki yıllık ulusal güvenlik konferansında, Kılınç’ın Rusya/İran yanlısı değerlendirmeler yaptığı ve Mart 2003’teki konferansta NDU – merkez kampusu Washington’daki bir askerî üste bulunan, ABD Genelkurmayı’na bağlı Ulusal Savunma Üniversitesi – Harp Okulu’nun Dekanı’nın sunumuna tepki gösteren Kıvrıkoğlu, Doğan ve diğer bir düzine üst rütbeli Türk subayının sıradışı sertlikte bir dizi ABD-karşıtı yorumda bulundukları yer) tarafından da titizlikle korunuyor.

TÜRK GENELKURMAYI VE ABD’NİN ÇIKARLARI

(6) Türk Genelkurmayı’nın, ABD’nin Irak stratejisine karşı uzatmalı muhalefeti, operasyonel konularda ayak sürümesi ve ABD’nin Irak’ta Türk karşıtı bir gündemi olduğuna dair devam eden suçlamaları, daha çok sayıda Türkün, Genelkurmay’ın ABD ile ilişkilere ne kadar bağlı olduğu konusunda daha çok soru sormasına yol açtı.

AKP ve Kürtlerin altını oymak için

Dahası, kamuoyu, generalleri daha fazla mercek altına aldıkça, diğer kaynaklarımızın yaptığı çıkarsamayı, Türk Genelkurmayı’nda irtibatta olduğumuz kişiler de bize itiraf etmeye başladılar: Bu da, (askeriyenin) üst yönetimindeki “bazı” kişilerin, ABD ile stratejik ortaklığı devam ettirmekten çok, AK Parti’nin ve Kürtlerin altını oymakla ilgilendiğidir.

Mevcut siyasi ortam düşünüldüğünde, Türk Genelkurmayı içindeki sürtüşme, Türk Devleti’nin ABD’ye olan kızgınlığını ve önümüzdeki istikrarsız dönemde bizim için merkezî önem taşıyan meselelerde yardımı dokunacak kararlar alma konusundaki isteksizliğini pekiştirmeyi sürdürecektir. Dahası, askeriyenin en üst kademeleri ile emir-komuta zincirinin daha alt kademelerindeki ateşli unsurlar arasındaki gerginlikler, geçmişte defalarca olduğu gibi (en son 1997’de) liderlik açısından siyasi bir sorun oluşturabilir. 

İleri görüşlü subaylar lazım

Özkök’ün ABD ile yeniden sağlam bir işbirliği inşa etmek için, Türk Genelkurmayı’ndaki muhaliflerinin emekli olmasını bekleyerek fırsat kolladığı yönünde bazı ipuçlarına sahibiz. Ancak, Türkiye’de sıkça olan şey, dışarıdaki olaylar kendi hızlı tempolarında sürüp giderken, doğru zamanı bekleyerek fırsat kollamanın kendi içinde bir amaca dönüşmesidir. Bu nedenle, irtibatta olduğumuz kişiler, Türk Devlet sistemi üzerindeki mevcut askerî hâkimiyette köklü değişiklikler olması kadar, ABD-Türk ilişkisinin yeniden dinamizm kazanmasının da, hem katı muhafazakârların istifasını hem de özellikle modern, ileri görüşlü yeni bir subay kadrosunun yetişmesini gerektireceğini tahmin ediyorlar.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89