• BIST 10208.65
  • Altın 2395.066
  • Dolar 32.3403
  • Euro 34.7603
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 19 °C
  • Ankara 11 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 18 °C

Diyarbakır zindanının belgeseli çekildi

Diyarbakır zindanının belgeseli çekildi
12 Eylül darbesinden sonra ‘işkence merkezi’ gibi kullanılan Diyarbakır Cezaevi, yine gündemde. Hükümetin müzeye çevirmeyi düşündüğü cezaevinin belgeseli de çekildi

Elli-altmış kişi havalandırmaya alınırdı. Gardiyan ‘tepe ol’ komutu verince tüm tutuklular üst üste biner, bir diğeri de en üste çıkar ve bu şekilde İstiklal Marşı’nın on kıtası okutulurdu. Başka zaman havalandırmaya çıkan 6 tutuklu bir daire oluşturur, bunların üzerine de 3-4 kat olacak şekilde diğerleri kule oluşturur, gardiyanın ‘yıkıl’ komutuyla bütün tutuklular kendini bırakır ve çoğunun vücudunda kırılma, incinme veya çıkık olurdu. Günün programı devam eder; gardiyanlar koğuşa girip ‘ranza altı ol’ komutu verince, koğuştaki tutuklular ranzaların altına girerdi. Ancak tutuklular ranza altlarına sığmadığı için kiminin eli, kiminin kolu dışarıda kalır, gardiyanlar ise tutukluların dışarıda kalan uzuvlarına kalaslarla vurmaya başlardı. ‘Kervan ol’ komutu bir başka psikolojik işkencedir; havalandırmada tutuklular tek sıra dizilir, her birinden önündekinin sırtından, bacaklarından tutması istenirdi. Yine gardiyanın komutuyla tutuklular yürümeye başlar ve bu işlem ayakta duramayacak hâle gelinceye kadar sürerdi. Oğuz Güven’in yazdığı ‘Zordur Zorda Gülmek’ isimli kitapta Diyarbakır Cezaevi’ndeki uygulamalar bir bir sıralanıyor. Dahası da var; fakat onları okumayı yürek kaldırmaz…

Mahkûmlara uygulanan işkencelerin bedenler ve ruhlarda derin izler bıraktığı, tanıkları yıllar sonra anlatırken ortaya çıkıyor. ‘Türkçe konuş, çok konuş!’ komutunun her daim geçerli olduğu Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde (Bugünkü adıyla Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi. Adli mahkûmlar kalıyor.) yaşananlar bir devrin trajik izlerini yansıtıyor. Aslında ‘devletim’ diyen bir güruhun körlüğü, basiretsizliğiydi olanlar. 12 Eylül 1980’den Mart 1984’e kadar Kürt tutuklulara uygulanan işkenceler, nefretleri sevgilerin önüne geçirdi. Bu, çoğu uzmana göre, PKK’nın güçlenmesine vesile olan planlı bir projeydi.

Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananlar bugün üzerinde durulan en hassas konuların başında geliyor. Hükûmetin yeni ‘Kürt açılımı’ olarak lanse ettiği projelerdeki hamlelerden biri de cezaevinin müzeye dönüştürülmesi veya yıkılıp yerine barış anıtı dikilmesi. Zaten Diyarbakır Belediye Başkan adayı olan AK Parti Milletvekili Kutbettin Arzu’nun seçim vaatlerinden biri Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nin yıkılıp yerine ‘barış parkı’ yapılmasıydı. Hükûmet ve aydınlar nezdinde bir döneme damgasını vuran cezaevinin yıkılması fikri giderek güçleniyor.

Şüphesiz Diyarbakır Cezaevi üzerine çok yazılar yazıldı, anılar anlatıldı ilk ağızlardan. Herkes yaşadıklarını anlatırken bir kez daha o günlere gitti. Müzeye dönüştürülmesi fikriyle gündeme gelen cezaevi konusunda bir çalışma ortaya konuldu. Bu sefer acı satırlara sığmadı, dile geldi; belgesele dönüştürüldü. Yönetmen Çayan Demirel, 5 No’lu Cezaevi adıyla cezaevinde yaşananları belgeselde anlattı. Demirel 100 tanıkla görüşüp 45’ni belgesele dâhil etmiş. Bunlar arasında Ahmet Türk, Tarık Ziya Ekinci gibi önemli isimler var. Her tanık, yaşananları kendi penceresinden anlatıyor. Çayan Demirel, tanıkların anlatımları sırasında zorlandıklarını aktarıyor: “O travmayı hâlâ yaşıyorlar. Bana şöyle yapıldı, böyle yapıldı veya arkadaşımıza şu oldu denildiğinde kopup o günlere dönüyorlar. Bu bizi biraz zorladı. Mesela bir mahkûmun ‘bana canlı canlı fare yedirdiler’ demesi ekibin dengesini bozdu. Bir başka mahkûmun ağrıyan dişinin yerine sağlam 3-4 dişinin çekildiğini anlatması da aynı etkiyi yaptı.” Belgeselin tamamı daha sonra kitap olarak piyasaya çıkacak.

Diyarbakır Cezaevi ile ilgili en kapsamlı çalışma sayesinde yeni bilgiler de öğreniyoruz. Çayan Demirel bazı ezber bilgilerin farklı olduğunu öğrendiklerinin altını çiziyor. Meselâ 12 Eylül 1980 ile Mart 1984 tarihleri arasında geçen süreçte cezaevinde yapılan işkencelerde 34 değil, 32 kişinin öldüğünü bu belgeselle öğreniyoruz. Demirel, mahkûmlardan Suphi Çevrici ile Mehmet Emin Yavuz’un 1986 ve 88 yıllarında öldüğünü tespit ettiklerini anlatıyor. Belgeselde aynı zamanda 4 kadın mahkûmla da ilk kez görüşülüyor. Ayrıca çocuk kısmında kalan 2 mahkûm da ilk defa konuşuyor. Celil Beyazgül ve Fehmi Behçeçi çocuk koğuşunda kalırken o dönemde uçak kaçıran hava korsanları Yılmaz Yalçıner, Ömer Yorulmaz ve Mekki Yassıkaya’nın himayesinde eğitimden geçiriliyor. Bu çocuklara Kemalizm’in nimetleri anlatılıyor her gün. Belgeseldeki ilklerden biri de Diyarbakır Cezaevi’nde kalan bir Alman vatandaşı ile görüşülmüş olması. Van Akdamar bölgesinde çalışmalar yapan Ralph Braun, ajan olduğu gerekçesiyle tevkif edilip Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’ne getiriliyor. Burada işkencelere maruz kalan Braun, 6 ay sonra Alman hükûmetinin devreye girmesiyle serbest bırakılıyor. Cezaevinde Ali ismi verilen Braun o günleri anlatırken askerlerin verdiği ‘emret komitanım’ tekmilini hiç unutamadığını aktarıyor. Belgesel için dönemin komutanlarından Kemal Yamak ile söyleşi yapılmak istenmiş; ancak kendisi bunu kabul etmemiş. Dönemin Diyarbakır Askerî Savcısı Ümit Kardaş ile yapılan bir söyleşi de belgeselde yer alıyor.

Yönetmen Çayan Demirel bu belgeselle Türkiye’nin bazı acı ve hatalarıyla yüzleşeceğini düşünüyor. Demirel’e göre, Diyarbakır Cezaevi’nde din, dil, ideoloji ayrımı yapılmadan eşit işkence uygulandı. 12 Eylül’ün oluşturduğu en büyük yaralardan birinin Diyarbakır Cezaevi olduğunu anlatan Demirel şunları söylüyor: “Toplumsal barışın sağlanmasının yolunun tarihle yüzleşmekten geçtiğine inanıyorum. Benim derdim yüzleşme kültürüyle sağlıklı bir toplumun oluşmasına katkı sunmaktır. Bir yarayı kaşıma niyetinde değilim. Sadece tarihî gerçeklere dikkat çekiyorum. Yüzleşmeden geleceği yeniden inşa etmede sıkıntı yaşarız.”

Çayan Demirel, Koray Kesik, Burak Dal, Ayşe Çetinbaş’tan oluşan belgesel ekibi aynı zamanda Adalet Bakanlığı’nın izniyle Diyarbakır Cezaevi’nde oluşturdukları örnek bir koğuşta çekim yapmış. Demirel, koğuşların günümüzde farklı olduğunu; fakat koridor görüntülerini ve cezaevinin genel durumunu o günün şartlarına yakın çekimler yaptıklarını anlatıyor. 2 yıl süren çalışma sonucunda tamamlanan ve 101 dakikadan oluşan belgesel kasım ayından itibaren sinemalarda gösterime girecek.

Kaynak: Haber Kaynağı
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89