• BIST 9046.43
  • Altın 2297.823
  • Dolar 32.3149
  • Euro 35.0929
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 17 °C
  • Ankara 22 °C
  • İzmir 26 °C
  • Berlin 15 °C

Davutoğlu: 'Yaşasın devrim' diye bağırırdım

Davutoğlu: 'Yaşasın devrim' diye bağırırdım
Davutoğlu, Orta Doğu'daki gelişmeler için "bu makamda olmasam ya da genç olsam ben de ‘Yaşasın devrim’ diye bağırıp rahatlardım" dedi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Orta Doğu'daki gelişmeler için "bu makamda olmasam ya da genç olsam ben de ‘Yaşasın devrim’ diye bağırıp rahatlardım" dedi. Ancak bölgedeki halkların en az zarar görmesi için istikrarı gözeten bir politika hedeflenmesi gerekitğini belirten Davutoğlu, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad için "zamanında bazı şeyleri yapmakta geç kaldı. Artık Suriye’de şok gelişme istiyoruz” dedi ve ekledi “Şimdi bakın bütün bunları (Esad’la) konuşma imkânı varken, bunu değerlendirmek zorundayız. Ahlaki olan bu."

Aslı Aydıntaşbaş'ın Milliyet gazetesindeki köşesinde yayımlanan (6 Mayıs 2011) yazısı şöyle:

Davutoğlu’yla zor sohbet

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun uçağı, Kahire’den havalanıp Roma’ya doğru yola çıkarken, beni zorlu anların beklediğinin farkındayım. Libya’yla ilgili bir zirveye katılmak için Roma’ya giderken küçük uçakta Davutoğlu’nun iç kabinesi dışında, gazeteci olarak ben ve Star gazetesi genel yayın yönetmeni Mustafa Karaalioğlu var.

Ancak Bakan, daha biz Kahire’ye uçarken, “Sizinle şu diktatörler meselesini de konuşmak istiyorum” demişti.

Söz ettiği, geçen haftalarda kaleme aldığım “Diktatörlerle kanka olmanın zararları” isimli makale...

Son sekiz yılda Türkiye’nin global rolünü tamamen değiştiren, hatta doğruya doğru, ağırlığını kat kat arttıran Davutoğlu doktriniyle aramda tam bir ‘aşk-nefret’ ilişkisi var. Bakan’ın enerjisi, Türkiye’yi kendi coğrafyasıyla barıştırma azmi ve tabuları yıkan bir vizyon koyma cüretine hayranım. Ama zaman zaman bu iddianın büyüklüğü, Batı’ya yönelik ilgisizlik ve Suriye, Libya gibi konulardaki görüş ayrılıklarımız nedeniyle eleştirdiğim anlar da çok.

Kahire’den havalandıktan sonra uçağın ön bölümüne davet ediliyoruz. Göstermemeye çalışsa da tahminimce Ahmet Davutoğlu bana kızgın. Sadece ben değil, iç ve dış basında son dönemde Türk dış politikasına yönelik daha önce görmediğimiz (ve muhtemelen de Dışişleri Bakanı’nın hiç de alışık olmadığı) eleştiriler başladı.

Bakan Türkiye’nin Libya ve Suriye konusunda zor ikilemler yaşadığını gizlemeden anlatmaya başlıyor:

‘Yüreğim ve beynim bölündü’

“Beynim ve yüreğim bölünmüş durumda. Tabii ki geldiğimiz siyasi bilinç, Ortadoğu halklarının yanında yer almayı gerektiriyor. Değişim şart, tarih normalleşiyor. Nihai kertede halkların yanındayız. Ama diğer taraftan bölgede sorumlu bir devlet olarak sanki bir gençlik hareketi gibi halkın hissiyatına paralel davranmak büyük çalkantılara yol açabilir. O sonuçları göze almadan tepki vermemek lazım.”

Özetliyor: “Aslında iki başarı arasında mahkûm olduk; biri halklar nezdindeki popülaritemiz, ikincisi de rejimlerin bize olan güveni.”

‘Heyecanlanıyorum ama...’

Öğrenciliğinde Mısır’da yaşadığı, gündüzleri Kahire’de üniversite kütüphanesi, akşamüstleri piramitlerin arasında çölde ata bindiği günlerden bu güne getiriyor sohbeti. “Bölgede artık devrimci bir ruh, bir isyan kültürü gelişti. Arap insanının şu anda istediği para pul, ekmek değil, onur... Yaşananlardan heyecan duyuyorum.”

Ama bir de ‘realpolitik’ var. Biraz sonra Ankara’nın Kaddafi’yi ikna çabaları, Şam’da saatlerce Beşar Esad’la baş başa görüşmelerini anlatırken başka denklemleri düşünmek zorunda olduğu belli.

“Ben de bağırıp rahatlardım...”

Kaddafi ya da Esad’ı koruma çabası içinde değil. (Tam tersine edindiğim izlenim, Ankara’nın birinci diktatörü gözden çıkardığı, ikincisinin ise doğru hamleleri yapacağına yönelik beklentisini iyice düşürdüğü yolunda.) Ama yine de aradaki iletişim kanalını koruyarak Kaddafi’yi Libya’yı terk etmeye, Beşar Esad’ı ise ‘şok’ reformlarla ikna çabalarına devam etmek gerektiğini düşünüyor.

Akıntıya kürek çekmek olsa bile...

“Bakın bu makamda olmasam ya da genç olsam ben de ‘Yaşasın devrim’ diye bağırıp rahatlardım. Ama bölgede istikrarı gözeten büyük ülke olarak halkların en az zarar görmesini de hedeflememiz lazım. Devrim iyidir diye sanki Marksist devrim ihracı yapar gibi bağıramayız ki...”

Beşar yapabilir mi?

Libya ve Suriye, sadece mesai açısından değil, vicdani sebeplerden dolayı da Davutoğlu’na uykusuz geceler yaşatmış. “Üstelik ben o insanları tanıyorum. Her gün yüzlerce mail, telefon alıyorum. Ben de takip ediyorum internetteki görüntüleri. Siz üzerimde (vicdani) bir yük olmadığını mı sanıyorsunuz?”

Peki hâlâ umut var mı Beşar Esad’dan? Esad’ı reforma ikna çabalarının zorluklarını anlatıyor. “Bu bölgede zamanın ruhuna aykırı, baskıcı rejimler yaşayamayacaktır. Beşar Esad reforma hayır demiş değil ama zamana yayabileceğini düşünüyor. Fakat zamanında bazı şeyleri yapmakta geç kaldı. Şimdi artık bazı şeyler anlamını yitirdi. Artık Suriye’de şok gelişme istiyoruz” diyor.

Ve ekliyor: “Şimdi bakın bütün bunları (Esad’la) konuşma imkânı varken, bunu değerlendirmek zorundayız. Ahlaki olan bu; bağırıp çağırıp rahatlama değil. Ama buna rağmen kan dökülürse ona göre başka şey yapmak zorundayız...’

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89