• BIST 9113.63
  • Altın 2324.093
  • Dolar 32.3604
  • Euro 35.0127
  • İstanbul 20 °C
  • Diyarbakır 18 °C
  • Ankara 20 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 12 °C

Bahçeli, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu ittifakı

Bahçeli, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu ittifakı
Kılıçdaroğlu günlerdir, 'Haydi konuş, ne susuyorsun' diyordu. Başbakan konuştu. İlk tebrik Bahçeli'den geldi. Sıra Kılıçdaroğlu'nda.

Kılıçdaroğlu günlerdir, 'Haydi konuş, ne susuyorsun' diyordu. Başbakan konuştu. İlk tebrik Bahçeli'den geldi. Sıra Kılıçdaroğlu'nda.

Gidip gidip, aynı noktaya geri dönüyoruz. Kürt sorunu, bir milli sorun. Geldiğimiz nokta: Türklerin, Kürtlerle yeni bir toplumsal sözleşme yapmasının gerekliliği ve aciliyeti. Çünkü daha önce zorla kabul ettirilen ‘zoraki sözleşme’nin devamı ısrarı, çatışmaya ve büyük acılara mal olan bir ‘düşük yoğunluklu savaş’a yol açtı. Hâlâ da bu tablodan çıkmış değiliz.

Yeni toplumsal sözleşmenin gerçekleşebilmesi için Türkiye’ye egemen olan iradenin ‘Kürtlerin temel hakları’nı gerçekten kabul etmesi gerekiyor. Ancak siyasetçilerimiz Kürtlerin bir ‘dayatma’da (‘iki dil’ dayatması) bulunduklarını öne sürüyorlar.

Son çıkışı Başbakan Erdoğan yaptı: “Benim milletimin dili tektir. O resmi dil Türkçedir. Herkes anadilini istediği gibi konuşuyor, resmi dil Türkçedir. Bu gerçeği değiştirmeye yönelik hiçbir girişim kabul edilemez. Biz sorunların konuşulmasından tartışılmasından yanayız. Biz kimseye bu ülke üzerinde bu topraklar üzerinde ameliyat yaptırmayız.”

Kritik nokta hâlâ Kürtçe

Kılıçdaroğlu günlerdir, “Haydi konuş Başbakan, ne susuyorsun” diyordu. Başbakan konuştu. İlk tebrik Bahçeli’den geldi. Şimdi ikinci tebriki bekliyor. Haydi Kılıçdaroğlu…

Kürtlerin en temel haklarını reddetmenin bedelini nasıl ödediğimizi uzun uzun anlatmaya gerek yok. AK Parti, “Daha fazla bedel ödenmesin” diyerek ‘açılım’ başlattığını söylemişti. Evet, açılımın başlangıcından bu yana, çok göze batmasa da birçok şey değişti, hâlâ da değişmeyi sürdürüyor. En azından ‘mesele’nin algılanma biçimi açısından önemli bir değişim gerçekleşti.

Fakat başından beri söylediğimiz noktaya gelinince işler çatallaştı. Kritik nokta hâlâ aynı: Kürtçe. Kürtçenin eğitim sisteminin neresine koyulacağı konusunda bir netlik yok.

Başbakan diyor ki, “Herkes anadilini istediği gibi konuşuyor.” Gerçekten de Kürtler sokakta, bazı toplantılarda Kürtçe konuşuyorlar. 40 bin ölümün ardından hiç olmazsa kendi aralarında anadillerini konuşabiliyorlar. Sayıları milyonlarla ifade edilen bir halkın anadilini konuşabilmek için bile bunca acıya katlanmak zorunda kalmış olması, yakın tarihimizin bu acının tanıklığıyla dolu olması, yeterince dramatik. Peki şimdi bu insanların anadillerini çocuklarına öğretebilmek yani Kürtçeyi eğitim dili olarak da kullanabilmek için yeni acılara mı katlanmaları gerekecek?

Kürtçe yasağı boş bir direniş

Kürtlerin anadil talebinin, meşru, haklı ve önüne geçilemez bir talep olduğu netlik kazanmış durumda. Kararlı bir halkın anadilini kullanma isteğinin önünde durmaya çalışmak gerçekçilikten uzak bir çaba. Bütün önde gelen partilerin liderlerinin kısa vadeli siyasi hesapların etkisiyle içine girmiş oldukları bu yaklaşım kaygı verici.

Türkiye siyaseti oportünizmden arınmadan

Başbakan, aynı konuşmasında, Güneydoğu’da aydınlara PKK’nın baskı yaptığına dikkat çekiyordu. Silahın konuştuğu yerde, zaten normal bir demokratik ortamdan söz edilemez. Kürt sorunu şiddetle meşru zemin arasında gidip geliyor. Yasal siyaset üzerinde silahlı gücün egemenliğinin bir tarihi ve siyasal bir zemini var. Bu egemenliği sona erdirmek konusunda samimi bir arayış içindeyseniz, demokrasinin önünü açmak için elinizdeki olanakları sonuna kadar kullanırsınız. Ama son dönemdeki gelişmelerin bu yönde olduğunu söylemek mümkün değil. Örneğin ‘Demokratik Özerklik Çalıştayı’nın ardından milliyetçi tepkinin siyasilerce kışkırtıldığını, savcıların göreve çağrıldığını gördük.

Bu tartışmayı mahkeme mi çözecek?

Kürt sorununu mahkemeye havale etmek, bölgedeki silahlı güç egemenliğini pekiştirmekten, yaygınlaştırmaktan başka işe yaramıyor. Kürt siyasi hareketinin yasal zemininin ve meşruiyet alanının genişliyor olması çok önemli. Siyasetin şiddetten arınmasına giden yolun bu eğilimin daha da olgunlaşmasından geçtiği çok açık.

Siyasilerin ittifak halinde ‘inkâr’ siyasetine sarılmaları ise tam bir şaşkınlık tablosu olarak okunabilir… Hatta ‘şaşkın ördek misali’ bir durumdan söz edebiliriz.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89