• BIST 9716.77
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • İstanbul 17 °C
  • Diyarbakır 16 °C
  • Ankara 22 °C
  • İzmir 17 °C
  • Berlin 5 °C

Ulusal değerlere ve hedeflere sahip çıkma zamanı

Mesud Tek

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın, yakalandıktan sonra örgütünün eski stratejisinden vazgeçtiği, politikasında, söylem ve sloganlarında değişiklikler yaptığı sır değil. Hatta Öcalan'ın bu değişiklikleri yakalanmadan önce, daha Avrupa'da iken yapmaya başladığı biliniyor.

Hatırlanacağı üzere, İtalya'da iken, Kürd sorununun çözümüne ilişkin olarak sıraladığı taleplerin arasında otonomi vardı. Yani "bağımsız, birleşik ve sosyalist Kürdistan" hedefi ile yola çıkan Abdullah Öcalan, maddelerinden birisi Kuzey'deki Kürd sorununun çözümü için federasyonu öneren PSK-PKK Protokol'üne Kemal Burkay ile birlikte imza atmış, Suriye dışına çıkartıldığında ise otonomide karar kılmıştı.

Ama Öcalan burada da kalmadı. Yakalandıktan sonra otonomiden de vazgeçti, Türkiye'nin demokratikleşmesinin Kürd sorunun çözeceğinden dem vurmaya başladı. Mahkeme sürecinde ve değişik vesilelerle yaptığı savunmalarda "demokratik Cumhuriyet" talebini dile getirdi.

Buraya kadar yaşanan süreç normal karşılanabilir. "Siyasi partilerin değişen şartlara göre programlarını, hedef ve şiarlarını değiştirmesinde bir tuhaflık yoktur. Hatta bir uçtan ötekine savrulabilirler" denebilir. Ama Öcalan ve örgütü savrulmakla kalmadılar, kendi önerileri dışındaki çözüm önerilerine karşı amansız bir karalama kampanyası yürüttüler. Sadece ülke içinde değil yurtdışında da...

Özellikle yakalandıktan sonra "ulusal devletin" kötülüklerinin farkına varan Öcalan'ın hedefinde, Kuzey'de Kürd sorununun çözümünün, bağımsız devlet de dahil, ulusal bir yapının (Kürd devleti, otonomi, federasyon gibi) kurulmasıyla mümkün olduğunu dile getiren ve bu uğurda mücadele eden siyasi partiler, kurumlar ve şahsiyetler yer aldılar.

PKK tarafından, dün, otonomi ve federasyonu savundukları için "reformistler, işbirlikçiler ve hainler" olarak damgalananlar, saldırıya uğrayanlar, aynı talepleri nedeniyle bu kez de "ilkel milliyetçiler", "demokrasi karşıtları", "dünyadaki değişimlerden habersiz, çağın gerisinde kalanlar" olarak nitelendirildiler, nitelendiriliyorlar... 

Öcalan'ın değerlendirmelerini ve "derin çözümlemeleri"ni anlamayan, anlamakta aciz olan "ilkel milliyetçilerin", ulusal bir statüde ısrar ederek Kürdistan davasına nasıl zarar verdiklerini, çözümün önünde nasıl ayak bağı oluşturduklarını ispat etmek, PKK medyasının temel amaçlarından biri haline geldi.

Başta Öcalan olmak üzere, Öcalan'ın belirlediği makamı çalan PKK borazanlarının dilinde, kendini Irak'ın sınırları içinde federasyon olarak ifade eden Güney Kürdistan'daki siyasi yapının, Ortadoğu'daki istikrarsızlığı artırdığını, "petrol " (yani Kürdistan Bölgesi Siyasi Önderliği) ile "dolar"ın, (yani ABD ve öteki Batılı ülkelerin) bir araya gelmesinin bölge için oluşturabileceği tehlikeyi anlatmaktan tüy bitti! Öyle ki Öcalan, bu tehlikenin farkında olmayan TC yetkililerini bir kaç kez uyarmak zorunda kaldı!!!

Öcalan, TC yöneticilerine, kendisiyle anlaşılmadığı takdirde, petrol ile doların birleşmesinin sonucu olarak ve "ilkel milliyetçilerin" yönetiminde kurulan bağımsız Kürdistan devleti ile uğraşmak zorunda kalacaklarını, Türkiye'nin bölünme tehlikesiyle yüz yüze geleceğini defalarca anlattı. Kendisinin bağımsız devlete karşı olduğuna, "altın bir tepside sunulsa da bağımsız Kürdistan devletini elinin tersiyle iteceğine" dair defalarca yemin etti. 

2002 yılı başında, TC devleti, PKK ve Öcalan'a, aralarında PKK ve bağlı kurum ve kuruluşlardaki "Kürdistan" isminin kaldırılmasını, KNK ve Sürgünde Kürdistan Parlamentosu gibi kurumların dağıtılmasını, adında Kürdistan sözcüğü geçen kurumlar oluşturmaktan vazgeçilmesini, başta Medya TV olmak üzere basın yayın faaliyetlerinde "Kürdistan" terimi yerine Doğu ve Güneydoğu Anadolu teriminin kullanılmasını, yurtdışındaki faaliyetlerde TC karşıtlığına son verilmesini ve benzeri talepleri içeren 12 maddelik bir "Muhtıra" verdi. Öcalan bu Muhtıra'yı, avukatları vasıtasıyla "Kürdistan, isim değişikliği gibi şeyler yapılabilir" diyerek cevaplandırdı. 

Bununla birlikte "Kürdistan" teriminin içeriği de giderek özünden boşaltılmaya başlandı. Başta Öcalan olmak üzere PKK ileri gelenleri söyledikleri ve yazdıklarıyla Kürdistan'ı "uğruna ölümlere gidip geldiğimiz zulamızdaki mahzun resim" olmaktan çıkartıp onu sadece bir "coğrafi" bölgeye indirgediler.

Aşağıdaki belirleme bu çevreye ait: "Demokratik Türkiye-Özgür Kürdistan sloganı olabilir. Türkiye bunun siyasal sınırlarıdır. 'Kürdistan' terimi ise Sultan Sencer'den Atatürk'e kadar söylendiği gibi tarihi, coğrafi ve demografik bir kavramdır. Burada siyasal bölücülük yapılmıyor. Bütün meşru sınırları kabul ediyoruz. 'Kürdistan' kavramını aydınlar ve bilim adamları gibi demografik, tarihi ve kültürel bir kavram olarak kullanıyoruz."

Daha sonraki süreçte "Türkiyelileşme" ve "Türkiyeliliğin çatı görevi gören bir üst kimlik olduğu, diğer kimliklerin alt kimlikler olarak bu çatının altında yer alabilecekleri" söylemi, uzun bir süre Öcalan ve PKK yetkililerinin ağzından düşmedi.

Özcesi, yakalandıktan sonra Öcalan'ın başlattığı ve PKK medyasında "yeni konsept" olarak lanse edilen, Türkiyelileşme ve Kürd sorununu ulusal özünden boşaltıp onu demokratikleşmenin bir parçası haline getiren politika, değişik formatlar halinde bugüne kadar sürdürüldü.

PKK, bağımsız Kürd devletine karşı olan politikası ve söylemlerini, yurtdışındaki faaliyetlerinde de sürdürdü. PKK, Öcalan'ın yakalanmasından sonra, Avrupa'daki faaliyetlerinde, "yeni konsept"i temel aldı. İlk elden TC karşıtı söylemler bir kenara bırakıldı, TC'nin tezleri savunulmaya başlandı. Öyle ki Avrupa Parlamentosu'nda yapılan bir toplantıda, PKK temsilcisi bir bayan, "Demokratik Cumhuriyet" konseptine uygun bir konuşma yaptı. Temel amaçlarının Türkiye'nin demokratikleşmesi olduğunu söylemekle kalmadı, otonomi, federasyon ve bağımsız devlet talep eden Kürdleri, TC sömürgecilerinin diliyle "bölücülük" yapmakla suçladı, "ilkel milliyetçi" olarak nitelendirdi. 

Bazı anlı şanlı akademisyenler, prof unvanlı kişiler de "yeni konsept"e, bir başka ifade ile Kürd ve Kürdistan ile ilgili tüm değerlerin ve kavramların içinin boşaltılmasına kendi cephelerinden katkı sundular. Ulusal devlet kurulmasının zamanının geçtiğini, büyükçe bir köy haline gelen dünyada yeni sınırların çizilmesinin, çağı anlamamak olduğunu söylediler. Bu uğurda akademik yetenekleri harekete geçirdiler.

Kürd dostu olduğundan şüphe duyulmayan bazı aydın, yazar ve gazeteciler de, ne yazık ki bu koroya katıldılar. Yazılarında ve konuşmalarında Kürd hareketinin çok sesli ve çok renkli yapısını görmezden geldiler. "Kürd özgürlük hareketi", Kürd siyasi hareketi" derken sadece PKK'yi kast ettiler. "Demokratik Cumhuriyeti" temel hedefine koyan, otonomi, federasyon ve bağımsız devlet gibi öteki çözüm önerilerini kötüleyen, bu amaçlar uğruna mücadele eden kürdistani yapıların çalışmalarını engelleyen PKK'yi yere göğe sığdırmadılar; sığdırmıyorlar... 

Özcesi bu "dostlar" bize, "şansınıza küsün, ulusal devlet kurma trenini kaçırdınız. Çağımızda bu yöne giden bir başka tren yok, olmaz da. Olsa bile, bu, tüm ulusal devletler, örneğin TC gibi tekçi, inkarcı, asimilasyoncu ve baskıcı olacaktır, ki Kürdler bunu hak etmiyorlar!" diyorlardı, diyorlar...

Bizleri bu kadar düşündükleri için gözümüzü yaşartan bu "dostlarımız", Kürdleri aynı kaygılarla, çağdaş gelişmelerini kavrayarak ulus devlet hedefinden vazgeçen PKK'nin arkasında saf tutmaya çağırıyorlardı, bu çağrıya uymayanları da aynen PKK gibi aforoz ediyorlardı, ediyorlar!...

Daha fazla uzatmanın gereği yok. PKK ve başta Öcalan olmak üzere öteki yöneticilerinin, geçmişte Kürd ve Kürdistani değerlerin içini boşaltan, onları sömürgeci devletlerin kabul edebileceği bir konuma çeken söyledikleri, yazdıkları ve yaptıklarıyla onlara Türk cephesinden çıkılan destek çok iyi biliniyor.

Söylenenlerin üzerinden çok geçmedi, yazılanların çizilenlerin mürekkebi henüz kurumadı. Kaldı ki günümüzde artık geçmişte yazılanlar, artık bir "tık" uzaklığında. Herhangi bir arama motorundan konuya ilişkin tüm haber ve yazılanları bulmak mümkün.

Elhak, PKK bu konuda çok istikrarlı. Öcalan'ın, yakalandıktan sonra başlattığı "yeni konsept" bugüne kadar değişik adlar ve farklı örgütler tarafından yürütüldü. Değişmeyen tek şey ise, Kürdistani kavramların içinin boşaltılmasıydı. 

Ortadoğu önemli değişimlere gebe. Kürdistan'ın tamamında Kürdlerin ulusal bir statüye kavuşma ve olan statülerini daha üst bir aşamaya çıkartma olanakları bugün her zamandan daha fazla.

Buna paralel olarak Öcalan ve şürekası da kavramların içini boşaltmaya ve Türkiyelileşmeye hız vermiş bulunuyorlar. Ulusal devlet fikrini çöpe attıklarını" söylüyorlar. Devletleşmeyi dışlayan "demokratik özerklik"in, Kürd sorununu çözeceğini; Kuzey Kürdistan'ın 4 Kantona bölünebileceğini anlatıyorlar.

Hakimiye-yi milliye kavramı bugünlerde ağızlarından düşmüyor. Arapları devletleştiren İslam'ın, ne yazık ki sömürgecilerin elinde Kürdlerin özgürlüklerini engellemede kullanılan bir silah olduğunu ve bu konuda daha önce yaptıkları belirlemeleri unutmuşa benziyorlar. İslam'ın birleştirici özelliğinden dem vuruyorlar. 

Güneybatı Kürdistan'da, kendi dışındaki güçleri dışlayarak ve onlara dayatarak hayata geçirmeye çalıştıkları Kanton sistemini, MİT-İmralı görüşmelerinde üzerinde anlaşmaya vardıkları konsept uyarınca Kuzey'de de uygulamak istiyorlar.

Bu politika tutar mı?

Ya da Kürd sorununun çözümünü için eşitlik temelinde bir federasyon ya da bağımsız devleti öneren kesimler, kavramların içinin boşaltılmasına engel olabilirler mi?

Kürd sorununun sömürgeci devletlerin çizdiği çerçeve dışında çözümü sağlayabilirler mi?

Bilinen nedenlerden dolayı şu anda bunu başarmak zor.

Ama ateşe atılan İbrahim Peygamberi söndürmek için ağzıyla su taşıyan karınca olmak mümkün.

Hikaye biliniyor. Nemrut, İbrahim Peygamberi ateşe attığında bir karınca ağzına aldığı suyla Peygamberi söndürmeye koşar. Öteki karıncalar, "boşuna uğraşma bu kadar suyla söndüremezsin" deyince, su taşıyan karınca, "biliyorum söndüremem ama safımı belirlemiş olurum" diye cevap verir.

İşte, bugün tam o gündür.

Bugün safı belirleme günüdür.

Bugün ulusal değerlere ve taleplere sıkıca sarılma günüdür.

  • Yorumlar 11
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89