• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • İstanbul 12 °C
  • Diyarbakır 15 °C
  • Ankara 11 °C
  • İzmir 14 °C
  • Berlin 5 °C

Roboski unutulmamalı

Mesud Tek

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın Öcalan’ın Newroz’da yaptığı açıklamaya kilitlendiği, söylediklerinin ne anlama geldiğine dair “derinlikli” ve muazzam” tartışmaların yürütüldüğü ve söylemediklerinin arkasında hikmetlerin arandığı bir dönemde, TBBM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bünyesinde oluşturulan Uludere Alt Komisyonu, Roboski ile ilgili raporunu, katliamın üzerinden 15 ay geçtikten sonra açıkladı.

Komisyonun 83 sayfalık taslak raporunu Taraf gazetesi çok güzel özetlemiş: Roboski’de Kasıt da yok sorumlu da...

Bardağın dolu tarafından bakarak, “sorunu çözmek istemiyorsan komisyon kur” denilerek tarif edilen Meclis’ten bir rapor çıkmasına bakarak, “buna da şükür” diyenler olabilir. 

Ama ben çoğunluğunu AK Parti milletvekillerinin oluşturduğu bir Komisyon’dan gerçeği tüm çıplaklığı ile ortaya koyan bir raporun çıkmasını beklemenin saflık ve aşırı iyimserlikten öte bir şey olduğunu söylemeyi tercih ediyorum. 

Ben beklemiyordum, çünkü bazılarının Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesini istedikleri Başbakan Erdoğan’ın Roboski Katliamı’na ilişkin söylediklerini unutmadım.

Erdoğan’ın “bazıları Roboski, Roboski diyorlar, ne Roboski’si Uludere, Uludere” diye celallenerek gazetecilere fırça çektiğini, “bakanlarımı, eşimi gönderdim, tazminat da ödedik, daha ne istiyorlar” diyerek, özür dilemeyeceğini belirten ve böylelikle devletten özür bekleyen Roboskili anaların acılarına acı kattığını dün gibiymiş gibi hatırlıyorum.

Ustalık dönemi AK Parti hükümetini bir başka ağır topu İçişler Bakanı İdris Naim Şahin’in “dolap beygiri”ne benzettiği kurbanlar için “onlar kaçakçı idiler, ölmeselerdi mahkeme edileceklerdi” dediği de yâdımda.

Komisyonda çoğunluğu oluşturan AK Partili milletvekillerinin parti politikasının gereklerini yerine getirecekleri, Başbakan ve İçişler Bakanı’nın söylediklerini doğrulatan bir raporu kaleme alacakları belliydi; aksisi sürpriz olurdu.

Türkiye’de tüm olumlu ve umut verici gelişmelerin yaşanmasına karşın, halen daha devletin ve “peygamber ocağı” ordunun imajı söz konusu olduğunda, adaletin işlemeyeceğini, vicdan ve merhamet duygularına yer olmadığını, anaların acı ve gözyaşlarının hiçbir kıymet-i harbiyesının bulunmadığı da biliyorum.Bilgiçlik taslayıp, “siz de bunları mutlaka bilmelisiniz” demiyorum, ama Başbakan ile ağır topu, gençlik arkadaşı İçişler Bakanı’nın yukarıdaki ve benzeri sözleriyle hükümetin Roboski Katliamı’na yönelik tavrını unutmamanızı öneriyorum. 

Çünkü bugün barışa dair umutlar tavan yapsa da, barış için adaletten vazgeçmek doğru ve ahlaki olmadığı gibi barış sürecine hizmet de etmez.

Hükümet “yol temizliği” babında, demokratikleşme doğrultusunda atacağı adımların yanı sıra, Kürdlerin kanamaya devam eden Roboski gibi yaralarının sarılması için de adımlar atmak zorundadır. 

Oysa AK Parti Hükümeti, ta başından itibaren Roboski Katliamı’nın faillerini açığa çıkartılıp gereken yasal işlemlerin yapılmasını, hayatını kaybedenlerin ailelerinden devlet adına özür dilemesini isteyenlere kulağını kapattı.

Yeni sürecin başarısı için Hükümet artık kulağını açmalıdır.

Anaların acılarının dinmesi ve Roboski’nin açtığı yaranın kabuk tutması için, AK Parti Hükümeti, katliam emrini verenleri açığa çıkartıp mahkemeye vermeli, kurbanların ailelerinden özür dilemelidir.

“Acıları deşmenin, yarayı kaşımanın ne yararı var, bunlar yeni başlayan sürece zarar verir” ve benzeri iddiaların aksine, Roboski ve benzeri olayların faillerinin açığa çıkartılıp gerekenlerin yapılması, sürecin sağlıklı yürütülmesi için gereklidir.

Ve bu konu sadece hükümete ve PKK’ye bırakılmayacak kadar önemlidir. 

Bu nedenle barışsever, demokratik güçlerle, sivil toplum kuruluşları kararlı bir biçimde bu ve benzeri olayların üstüne gitmeliler.

Hazır özür dilemeden söz açılmışken ve İsrail Hükümeti Mavi Marmara Olayı nedeniyle özür dilemişken…

PKK ve liderinin, Öcalan’ın “Silahlar sussun, fikirler ve siyaset konuşun” demesinden sonra, en azından PKK’nin son iki yıllık silahlı mücadelesi konusunda benzeri görüşü dile getirdikleri için “hainlikle” yaftalamak da dâhil her türlü hakareti yaptığı aydın, yazar ve sanatçılardan, sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerden özür dilemesinden vazgeçtim.

Öcalan, Silahlı mücadelenin miadı doldu” dediği için haşladığı Diyarbekir Büyükşehir Belediye Başkanı’ndan;

“Demokratik özerklik için silahlı mücadeleye gerek yok; bu işi güçlü Başbakan çözer, Erdoğan’da bu güç var” dediği için Leyla Zana’yı eleştiren, değersizleştirmek isteyen, “Leyla’yı Leyla yapan Mecnun’un aşkıdır” diyen BDP Eşbaşkanları da Zana’dan özür dileyecekler mi?

Malum, “özür dilemek büyüklüğün şanındandır”, küçültmez, aksine büyütür.

  • Yorumlar 5
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89