• BIST 9457.24
  • Altın 2496.514
  • Dolar 32.5944
  • Euro 34.7827
  • İstanbul 13 °C
  • Diyarbakır 24 °C
  • Ankara 20 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 7 °C

Nefretin ardında ne var?

Doğu Ergil

İtiraf edelim artık; biz Kürtler'den korkuyoruz! Yanlış anlaşılmasın, cesaret veya boy ölçüşme anlamında değil, Kürtler'den Kürt oldukları için korkuyoruz. Her şeyin Türk olduğu ülkede Kürtler'e (ve Kürtlerle) ne yapacağımızı bilmiyoruz. Baskı ve ikna ile Türk olmayı kabul etmedikleri de aşikâr.

Bir süredir Akdeniz kıyı şeridi üzerindeki bir balıkçı köyündeyim. Köylü gençlerden Güneydoğu'da askerlik yapmış olanlar var. Ölüm korkusu ve öldürmeye hazır olma duygusu doğallıkla hasmına karşı nefreti de beraberinde getiriyor. Bu öğrenilmiş nefret, siyaseten üretildi. Şimdi o kadar yaygın ve yoğun ki Kürt sorununun çözümünü zorlaştırıyor. Örneğin, sözünü ettiğim köye inşaat işçisi olarak bile Kürtler'in gelmesi istenmiyor.

Tarihten dersler

Bu bağlamda bir buçuk milyon Ermeni'nin tasfiye edilip, malına mülküne el konulduktan sonra sürdürdüğümüz Ermeni nefretini düşünmekte yarar var. Ne ülkede kalan bir avuç Ermeni ne de 2 milyonluk yoksul ve güçsüz Ermenistan Cumhuriyeti Türkiye ve Türkler için bir tehdit. Ama ne tuhaftır ki içimizde siyaset diline de yansıyan derin bir Ermeni düşmanlığı var. Üstelik bu nefret her daim sıcak tutuluyor. Neden acaba? Bu olguyu anlamak, Kürt sorununu çözmek açısından da yararlı olabilir

Sürekli beslenen Ermeni düşmanlığı acaba Birinci Dünya Savaşı sırasında eritilen ve İstiklal Savaşı sonrasında geri dönmek isteyenlerin engellendiği, kalan mallarının ve çocuklarının paylaşıldığı göz önünde bulundurulursa, Ermenilere haksızlık yapıldığı duygusunun bilinçaltında yön değiştirerek onları ithama dönüşmesinden olabilir mi? Ermeni Tehciri'nin (onlar soykırım diyorlar) yüzüncü yılı olan 2015'te bu farklı algı ve tanımlamaların çarpışmasının sonuçlarını göreceğiz. Hiç kolay olmayacak 2015; dünya çapında bir diplomasi ve hukuk savaşı vereceğiz.

Kürt konusuna dönecek olursak: Kürtlerin Kürt olarak her şeyiyle Türk olan (devletiyle, milletiyle, vatanıyla) bir ülkede itiraz etmeden yaşamasının formülünü arıyoruz ama daha bulamadık. Bunca yıllık, "Kürt yoktur" inkârcılığından, "Vardır ama bir tür Türk'tür" safsatasına onları inandırmak için kanlı bir ikna sürecinden geçtikten sonra, ne kadar azla onların da ülkemizde yaşamasına izin verileceğinin müzakeresine giriştik. Ama iki zorluk var:

1- Kürtler'in her istediği, ortaklık hukuku, insan hakları ve çoğulcu bir demokrasinin gereği olarak değil, teröristlerin dayatmacılığı, dolayısıyla direnilmesi ve mümkünse verilmemesi gereken bir taviz olarak görülüyor. Üstelik bu sadece siyasetçilerin değil (Türk) çoğunluğun da tavrı. O yüzden siyaset kurumu işi ağırdan alıyor.

2- Türkiye yönetimi, 'Kürt sorununun' çözümünü ülkenin idari, siyasi ve hukuki standartlarını ileri demokrasiler düzeyine yükselterek tüm yurttaşların memnuniyetini sağlamaktan çok, isyanı bastıracak bir yaklaşımla silahlı örgüt, özellikle onun önderiyle anlaşmayı yeğledi.

Ne var ki örgüt artık bir Türkiye olgusu değil, bir Ortadoğu gerçeği ve dört ülkede etkin. Gelecek ay Erbil'de toplanacak olan bölgesel Kürt konferansına örgütün damga vuracağı beklenebilir. Bu durumda ayak sürüyen ve asgari ödünlerle seçimlere kadar durumu idare etmeyi amaçlayan bir siyaset sorunlar doğuracaktır. Gelin bu taktiği bir daha düşünelim. Irak-Türkiye petrol boru hattı durduk yerde havaya uçmuyor!

  • Yorumlar 2
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89