• BIST 10247.75
  • Altın 2400.636
  • Dolar 32.257
  • Euro 34.6756
  • İstanbul 20 °C
  • Diyarbakır 19 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 27 °C
  • Berlin 18 °C

Matruşka

Doğu Ergil

Önceki yazılarımda Suriye'nin bir matruşka olduğunu (iç içe geçmiş Rus tahta bebekleri); çıkar ve amaçları farklı iç ve dış aktörlerin değişik ama örtüşen çatışma alanlarında karşı karşıya geldiklerini söylemiştim. Bu nedenle 'Suriye sorunu'nu kendi halkına katliam uygulayan bir diktatörlüğü devirmek amacına indirgemek, işi aşırı basitleştirmek olur.

Fay hatları

Suriye'de devlet makinesi üzerinde tartışılmaz ağırlığı olan bir Nusayri azınlık var. Ama bu azınlık yalnız değil; gayrimüslim nüfus ile rejimin çıkar ittifakı kurduğu Sünni üst ve üst-orta sınıf ile hem yetki-çıkar paylaşımı hem de laiklik üzerinden sıkı bir ittifak kurmuş durumda. Yani, Suriye'de gaddar ve yalnız bir hükümet yok. Mesele bu kadar basit olsaydı, Şam yönetimi çoktan tarihin çöp sepetini boylardı.

Hükümetin ve rejimin ülke içinde bugüne kadar direnen desteği var. Destekçiler, sadece iktidar/çıkar savaşı vermiyor, laiklik üzerinden yaşam tarzlarını ve inançlarını da koruduklarına inanıyorlar. Nasıl olsa hükümet de yerine gelecek olanlar da demokrat değil diye düşünüyorlar. Yani Suriye'de sınıf çatışması kadar mezhep çatışması da söz konusu.

Mezhepsel iç savaşı koyulaştıran şey, Şii İran'ın, Şii çoğunluğa dayanan bir hükümetle yönetilen Irak ve Lübnan'da silahlı siyasi bir örgüt olan Hizbullah'la bir Şii ekseni oluşturmak istemesi. Bu yolla İran, Körfez emirlikleri ve Suudi Arabistan'daki Şii nüfusa dayanarak bu doğal kaynak zengini bölgede stratejik bir üstünlük kurmak istiyor. İran'ın canla başla Suriye hükümetini desteklemesi, Hizbullah'ın Lübnan'dan gelerek iç savaşa hükümetin yanında katılması bu stratejinin bir parçası.

Diğer yandan, Suudi Arabistan ve Katar'ın finanse ettiği ve Türkiye'nin fiili desteğini verdiği bir Sünni direniş var Suriye'de. Türkiye bu koalisyona, oluşan Şii eksenine karşı bir Sünni ağırlık merkezi oluşturmak ve onun önderliğine oynamanın kendi "stratejik derinliği" açısından yararlı olacağı düşüncesiyle girdi. Bu, İran'ı dengelemek isteyen Batı'nın da işine geliyordu. Hele Türkiye, en yetkili elemanlarıyla İslam ülkelerini dolaşıp, demokrasi ve laiklik çağrıları yaptıktan sonra uygun bir ortam buldu. O dönemde Türkiye ve liderliğine methiyeler düzüldü.

Ancak, desteklenen Suriye muhalefeti kendi içinde bölünmüşlüğü aşamadığı, askeri olarak yeterli kas gücü sergileyemediği ve artan oranda el Kaide bağlantılı (an Nusra ve Suriye-Irak İslam Devleti) örgütlerin bağımsız hareketleri yüzünden Suriye'nin belirgin bir geleceği olmadığı kanaati doğdu.

Kuşkulu gelecek

Radikal unsurların dünyanın beklediği demokratik ve barışçı Suriye imajına hiç itibar etmedikleri, Şam yönetimi düştükten sonra kendi aralarında çatışacakları ve bu çatışmayı bölgeye yayacakları inancı yaygınlık kazandı. Bu inançla muhalefete dış destek azalırken Türkiye'nin aktif rolü de istenen desteği görmedi.

Bir başka fay hattı da şu ana kadar son derece akıllı bir strateji benimseyen, az çatışarak çok şey elde etmek isteyen Kürtler ile radikal Araplar'ın mücadelesi. Bu iç savaş nasıl biterse bitsin Kürtler kendileri için özerk bir siyasi zemin yaratacaklar. Bu zeminin Irak ve Türkiye ile ilişkileri zamana ve gelişmelere bağlı.

Rusya ve Çin, küresel etki alanlarını genişletirken ABD ile rekabet halindeler ve Doğu Akdeniz bu alanlarından biri. O nedenle her şeyi ABD kontrolüne bırakmak istemiyorlar. Kısaca Suriye, Suriye'den daha büyük bir sorun. Onunla uğraşırken stratejinin de eldeki araçlarının da doğru ve yeterli olduğuna özen göstermek gerekir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89