• BIST 9722.09
  • Altın 2428.571
  • Dolar 32.5199
  • Euro 34.8
  • İstanbul 20 °C
  • Diyarbakır 19 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 4 °C

Kurtuluş ve demokrasi

Doğu Ergil

Bu ülkenin aydınları tam yüz yıldır savunmaya gittikleri Yemen çöllerinden, padişahın misillemesinden korkup gittikleri Paris'in ışıltılı Champs-Elysees bulvar kafelerine kadar "ne olacak bu memleketin hali" diye sordular birbirlerine. "Kurtuluşu" tartıştılar. Sonra kurtuluş demokraside arandı. Kimi partilere bu ad verildi. Anayasaya demokratik bir hukuk devleti olduğumuz yazıldı. Ama çare olmamış ki bugün en fazla kalem oynatılan veya dil dökülen konu yine demokrasi. Hükümetler demokrasiyi paketliyor. Halk da gelecek hediyeyi merakla bekliyor.

İmparatorluk gitti. Cumhuriyet 90'lı yaşlarında. Durumda değişiklik yok. Neden? "Demokrasi ve kültürel çoğulluğu canı gönülden benimseyen bir toplumuz ama buna karşı çıkan bir hükümetimiz var" iddiası ile bir yere varamayız. Ya da tersi; ülkeyi, demokrasi skalasında "özgür ülkeler" düzeyine taşımak isteyen bir yönetim var ama toplum direniyor iddiası da boş. Bu bir tür "bileşik kaplar" olgusu.

Neden eleştiriyorlar?

Bugün iş başında bulunan hükümete bırakın olumsuz bakmayı, öfkeyle hatta nefretle bakan kesimler var. Onu meşru bulmuyorlar. Neden? Sandıkta çok yüksek oranda oy almış olmasına rağmen seçmeni pirinç, yağ, mercimekle aldattığına, yüzde 10 seçim barajıyla iradesine ipotek koyduğuna, giderek artan bir güç tekeli yaratarak (yürütme-yasama-yargıyı tek elde toplayarak) topluma kendi kültürel değerlerini dayattığına inanıyorlar.

Toplumumuzun bir demokrasi havarisi olduğu iddia edilemez; şimdiki hükümetin öncekilerden daha otoriter olduğu da... Eleştirenler kabaca iki gruba ayrılıyor: 1- Eskiden Türkiye'yi yönetenler ve onlarla aynı dünya görüşünde olanlar. 2- Sol olduğunu iddia edenler.

Birinciler, "doğrunun" kendi tekellerinde olduğu inancıyla "uygun milleti" oluşturmak ve onu yönetmek için kendi kontrollerinde otoriter bir devlet aygıtı yaratmakta hiç beis görmediler. Bu devlet, tarihi ve devir alınan kültürel mirası hiçe sayarak her şeyi tek tipleştirmeye çabaladı. Ama ne millet kendilerinin görmek istediği gibi tek soydan, tek inançtan ve tek zihniyetten ibaretti. Bu topraklarda çok acılar çekildi, büyük nüfus kayıpları yaşandı. Oluşturulan devlet, hizmet etmekle yükümlü olduğu toplumun ihtiyaçlarına, talep ve beklentilerine duyarlı da değildi. Üstelik dünyayı anlamak, değişime ayak uydurmak kabiliyeti de son derecede sınırlıydı. Bu nedenle bu gün, geçmişe kıyasla daha kötü değil.

Sol ne durumda?

Sol ise idealleştirdiği ilkeleri toplumsal örgütlenmeye, siyasal gündeme dönüştürmek konusunda hep zorlandı. Ne yeterince demokratik olduğu konusunda halka güven verdi ne de devlet aygıtı dışında bağımsız bir toplumsal örgütlenme ağı oluşturabildi. Marjinal kalma kaderinden kurtulamadı.

Eski düzenin hem millet/ulus oluşturma projesi hem de merkeziyetçi, toplumuna duyarsız devlet projeleri çöktü. Topluma en yakın siyasal hareket iktidar oldu. Ulus anlayışı, tarihsel-kültürel çoğulculuğa bir adım yaklaştı. Devlet de bürokratik merkeziyetçiliğinden uzaklaşıp toplumsal taleplere daha duyarlı hale geldi.

Ama iki şey hâlâ gerçekleşmedi: 1- Toplum demokratik hak ve özgürlük talebini "herkesin hakkı" üzerinden değil, kendi grubuna ayrıcalık olarak talep etme ve devletten bekleme olgunluğuna daha kavuşmadı. 2- Seçilmiş otorite, kendisini devletin üstün gücünü kullanma hevesinden arındırıp, bu dev makineyi siyasal ayrıcalıklarından soyutlayıp salt bir hizmet örgütüne dönüştüremedi. Toplumla devlet arasındaki eşitsiz ilişki devam ediyor; toplum hâlâ her şeyi devletten bekliyor.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89