• BIST 9642.25
  • Altın 2494.455
  • Dolar 32.5887
  • Euro 34.8378
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 27 °C
  • Ankara 23 °C
  • İzmir 23 °C
  • Berlin 6 °C

Huzur ve denge ararken

Doğu Ergil

Bizim ulus oluşturma sürecimiz, aynı toprakları paylaştığımız halkların (kültür kümelerinin) birliğinden türetilen içerici bir siyasete dayandırılmadı. Türk ve Sünni Müslüman olanlarla olmayanları ayrıştırıcı ve ikincileri dışlayıcı bir siyaset tarzı benimsendi. Doğan karşıtlık ve çatışma, Osmanlı'nın farklılıklardan birlik oluşturma geleneğinin üzerini zehirli bir sarmaşık gibi örttü. Bu süreçte gerçekleşen haksızlıklar, işlenen suçlar hep toplu hafızanın mezarlığına gömüldü. Eski travmaların "diğer tarafları" bugün bize bu topraklarda yaşanan acıları hatırlattıkça rahatsız oluyoruz, inanmıyoruz ve tepki duyuyoruz. Bu durum onlarla anlaşmayı, empati geliştirmeyi, ortak bir tarihte buluşmak bir yana ortak bir gelecek inşa etmemizi zorlaştırıyor.

Gayrimüslimler ve Kürtler'le yaşanan bu durum, Sünniler'le Aleviler hatta artık Türkler arasında yaşanıyor. Laikler ile olmayanlar, gelenekçiler ile olmayanlar ayırımı kulüplerin ortadan çatlamasına kadar vardı Türkler arasında. Son Beşiktaş-Galatasaray maçı sırasında Beşiktaş taraftarının siyasal açıdan farklı gruplara ayrıldığını keşfettik. Şaşırdık.

Bir toplum bu kadar çatlağı kaldırmaz. Ne ortak ülküler geliştirebilir ne ülkülerini gerçekleştirecek ortak enerjiyi üretebilir. Böyle bir toplum örnek ve büyük olmak doğrultusunda ne kadar yol alabilir?

Belki toplumdaki karşıtlıklar, safları daha belirgin, siyasal tarafları kendi içlerinde daha dayanışmacı hale getiriyordur ama toplumsal bütünlüğün örselendiği kesin.

Demokrasi

Farklılıkların bir arada ve çatıştırmadan bağdaştırılmasına ve temel hakların korunmasına en uygun siyasi sistemin demokrasi olduğuna inanılır. Bugün dünyanın en yerleşik demokrasilerinden biri olan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nde ve anayasasında demokrasi sözünün geçmediği gerçeği sizi şaşırtır mı?

Evet, geçmez ama özgürlük sözü sayısız kere geçer. Amerika'nın kurucuları, seçimle sağlanan demokrasinin bile çoğunluk tiranlığı (buyurganlığı) getirebileceğinden endişe etmişlerdir. Bu nedenle seçimle de gelse yetkilerin merkezi hükümetin elinde toplanmaması için federal bir idari düzen kurmuşlar ve yürütme gücünü eyaletler arasında paylaştırmışlardır.

Yasama-yürütme-yargı organlarını birbirinin müdahalesini önleyecek kadar güçlü kıldıkları gibi birbirlerini dengeleyebilecek ve denetleyebilecek mekanizmalarla donatmışlardır. Seçmen çoğunluğunun doğrudan etkisini azaltmak için ne başkan ne yargı mensupları ne de senato doğrudan halk oyuyla seçilir. Yalnızca Temsilciler Meclisi doğrudan halk tarafından seçilir.

Neden?

Amerika'nın kurucuları, temel hakların halk oyuna dayanan demokrasiden daha önemli olduğuna inanmışlardır. Demokrasi krize girdiği zaman temel hakları koruyacak mekanizmalara öncelik vermişler ve bu durumu kurumlar ve yasalar düzeyinde anayasal hale getirmişlerdir. En çok önemsedikleri haklar da yaşama, özgürlük ve mülkiyettir.

Seçimle başa gelen bir çoğunluk hükümeti, anayasal güvence altına alınan bu üç temel hakkı ciddi biçimde tehdit edemez. Birbirini dengeleyen kurumlar ve anayasal düzene iman etmiş olan halk bu tehdidi göğüsler.

Aslında korunan devlet değil birey ve haklarıdır. Devlet, bireysel hakları korumak için vardır ve işler. O yüzden merkezi devlet, anayasadan çok daha önemsiz bir kurumdur. Bir seçilmiş çoğunluğun eline geçse bile bireyin haklarını koruyacak yasa ve kurumlar onu korur.
Keşke başkanlık sistemini almak istediğimiz Amerika'nın anayasal düzenine de yakından baksak. Belki bizimkini yaparken işe yarar bir şeyler buluruz.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89