• BIST 10276.88
  • Altın 2389.553
  • Dolar 32.3413
  • Euro 34.8304
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 14 °C
  • Ankara 15 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 18 °C

Düşünceler

Doğu Ergil

Geçmişte bir parti lideri ülkemizin bir halklar ve kültürler mozaiği olmasına ilişkin söyleme kızmış.

"Ne mozaiği ulan, mermer mermer" demişti. Ülkemizin gerçekleri konusunda düşünmek ve sorunlarına çözüm üretmek konusunda ideolojik bir mermer bloğunun ağırlığını hissettirmesi bakımından manidardı bu sözler.

O günden bu yana çok yıllar geçti ama sisteme ilişkin fikir yürütme ve yapısal sorunları çözme konusunda ne kadar yol aldığımız tartışılır. Otuz yıl önce de Kürt sorunu vardı. İdeolojik yandaşlık veya kayırma yoluyla atanan bürokrasinin inanılmaz hataları, Silahlı Kuvvetler gibi kutsanarak bir meslek örgütü için geçerli olan denetimin ve kalite kontrolünün yapılmaması nedeniyle güvenliğimizin hâlâ tehdit altında olması hali devam ediyor.

Yavaş tren hattında hızlı tren koşturmak sonucu doğan kazalar; ÖSYM'nin sınavlarının çoğunun iptali; pusu yiyip esir veren veya kendi halkını yanlışlıkla bombalayan askeri birlikler; tecavüzcü polislerin atanmasındaki nedeni anlaşılamayan ısrar hâlâ siyasetin devletten halka geçmediğini gösteriyor.

Kürt sorununun çözümünde halkın değil silahlı örgütün muhatap alınmasında bir değerlendirme hatası yapıldığı aşikâr. Örgüt uzlaşmaya yanaşmadığı için artan şiddet-karşı şiddet sarmalında zarar gören Türk ve Kürtler'in birbirine olumsuz duygular beslemesi çok tehlikeli. Bu durum, ülkenin bütünlüğü ve ortak yaşama iradesi açısından bir felaket. O nedenle iş başındaki hükümet, yükselen gerilimin dozunu düşürmek, siyasetin dilini yumuşatmak için çok gayret sarf etmek zorunda. Çünkü artan düşmanlık, PKK'nın işine yarayacak; dayandığı tabanın desteğini yitirmeyecek.

Belli ki bölgede sadece AK Parti ve BDP var. Kürt illerinde AK Parti'nin aldığı oy, devşirdiği destek ülkenin birliği ve ortak yaşama iradesi açısından hayati önemde. Eğer AK Parti tırmanan şiddetten halkın zarar görmemesi konusunda hassas davranmaz, Kürtler'i rencide edecek bir dil kullanmaktan sakınmazsa Kürtler'in yabancılaşması olası. Artık anlaşılmalıdır ki PKK'yı bitirecek olan ne ordunun silahları ne de Türk milliyetçilerinin gazabıdır. Onu bitirecek olan demokratik haklarını almış, çağdaş bir hukuk devletinde yurttaşların yararlandığı özgürlüklerden ve imkanlardan yararlanan Kürt halkının, "Ben alacağımı aldım; benim için artık ölme ve öldürme" demesidir.

PKK artık vur kaç taktiğinden vur kal stratejisine geçmişse, kaldığı yerde ya toplumsal taban sağlamıştır ya da öyle olduğuna inanmaktadır. Umalım ki ikincisi olsun. Birincisinin olmaması için yöre halkının devletten beklediğini PKK'dan almaması şarttır. Örgüt şiddeti tırmandırırken hükümet de siyasetin önünü açmalıdır; daha temsili hale getirmelidir. Hiçbir partideki Kürt milletvekilleri bir Kürt olarak konuşup partilerinin politikasını etkileyememektedir. Oysa çözüm Parlamento'da sağlanmalıdır. Çözüm konusunda partiler arasında olduğu kadar toplum tabanında asgari müşterekler yoksa "akil insanlar" fazla bir şey yapamazlar.

BDP'nin PKK'yla dansı çok kişiyi kızdırıyor. Onu iradesini silahlı bir örgüte teslim etmiş işlevsiz bir siyasal aygıt olarak görüyorlar. Hele yol kesen PKK militanlarıyla BDP milletvekillerinin kucaklaşması bardağı taşıran son damla oldu. Bunun için BDP'li vekillerin dokunulmazlıkları kaldırılmak isteniyor. Bu yapılırsa dokunulmazlıklar siyasi bir nedenle kaldırılacak çünkü BDP'li vekiller ellerine silah almış teröristler değil. Oysa Meclis'te hırsızlık, yolsuzluk, darp, cinayet ve kaçakçılık gerekçesiyle dosyası olan vekiller var. Dokunulmazlık zırhı bu suçları korurken siyaseten BDP'liler aleyhine işletilirse vahim bir hata yapılır. Bu durum Kürt sorununun çözümüne bırakın olumlu katkı yapmayı, onu azdırır.

Başörtüsü konusu açılınca Sayın Başbakan, "Ben kızlarımı Amerika'da okuttum. Batı müsaade ediyor ama benim ülkemde müsaade edilmiyordu" demiş. Çok doğru söylemiş. Neden hemen Batı hukukunu benimsemiyoruz? Bizim devletçi, otoriter ve yasakçı hukukumuzun birlik ve dirlik sağlamaktan uzak olduğu açık. Yoksa bu kadar yargı reformu yapar, anayasayı değiştirmeye kalkar mıydık? Ama ne hikmetse milliyetçimiz, muhafazakârımız, ulusalcımız ve solcumuzla Batı hukukuna karşıyız! Kendi hukukumuzla AB'ye üye olur muyuz dersiniz?

Artık cumhurbaşkanlığı seçimlerini konuşuyoruz. İlk defa halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanımız olacak. En kuvvetli aday Başbakan Erdoğan. Ama ya muhalefetin eksik ve yetersiz olduğu ülkemizde AK Parti'ye ve Başbakan'a karşı olan kitleler çok parlak ve saygın adaylar üzerinde mutabakat sağlarlarsa? Ortaya müthiş bir rekabet çıkmaz mı? Çıkar da, bu basireti gösterecek bir kitle var mı? Baksanıza askerleri içeri atıyoruz ama yaptıkları anayasayı anlaşıp bir türlü değiştiremiyoruz?

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89