• BIST 9752.02
  • Altın 2430.366
  • Dolar 32.529
  • Euro 34.865
  • İstanbul 23 °C
  • Diyarbakır 25 °C
  • Ankara 27 °C
  • İzmir 27 °C
  • Berlin 9 °C

Çözüm süreci

Doğu Ergil

Mantık yürütmeye işin başından başlayalım: “Çözüm süreci” denen niyet belirtimi ne zaman ortaya çıktı? 30 yıllık bir düşük yoğunluklu savaşın şiddet-karşı şiddet yöntemiyle sonlandırılamayacağının anlaşılmasından sonra.

Bu nasıl oldu? Koca bir ordunun, polis ve korucu teşkilatının bastırma harekâtının yarattığı insani, maddi ve ruhi-ahlaki tahribatın ülkenin bütünlüğüne, birlik duygusuna ve ekonomik kalkınmasına telafisi mümkün olmayan zararlar verdiği genel kabul gördüğünde… Özetle mecbur kalındığı için!

Bu durumu bir yenilgi ve “teröriste taviz vermek” olarak görenler yok değil. Hep olacak; çünkü mesele halka hep “kimi hainlerin isyanı” ve terörizm olarak anlatıldı. Oysa terörizm yani silahlı siyaset, başka yollarla yapılamayan veya sonuç getirmeyen siyasetin en kötü yedeği olarak görülseydi bu kanlı yöntemle isyancının ne istediği anlaşılabilirdi. Biz sonuca baktık, nedenleri görmedik, görmek istemedik.

Kürt düşman olarak kodlandı

O zaman çözüm veya barış, teröriste verilen bir ödün veya devletin yenilgisi olarak algılandı. Böyle olması kaçınılmazdı çünkü on yıllarca gençlerimizi, sınırlarımız içinde süren ve adını bir türlü koyamadığımız kanlı mücadeleye göndermek için şartlandırdık. Ölmek ve öldürmek için karşıda iflah olmaz ve mutlaka yok edilmesi gereken bir düşman olduğunu ileri sürdük. Aksi halde baba ve oğul iki kuşak boyunca gençleri nasıl silah altına alır ve şehadete razı edilebilirdik?

Sonuçta ortaya çıkan duygusal iklimde Kürt düşman olarak kodlandı. Terörist PKK’yı desteklediği sürece ona yardım ve yataklık ediyordu. Bu Kürt alerjisi o kadar ruhumuza işledi ki, ona usulen (vatandaş olduğu için) “kardeş” desek bile buna çoğumuz içten inanmadı. Bu ruh haliyle çözüm, bizim (hükümetin) şartlarımızı Kürtler’in kabul etmesinden öteye pek anlam taşımadı. O nedenle de çözüm niyeti, başı, aşamaları, yöntemi ve umulan sonucu belli bir süreç haline gelemedi.

Acılı ve son derece tahripkâr bir mücadeleyi durduran ateşkes, herkesi rahatlatmasına rağmen barış(ma) konusunda ortada netleşmiş bir tablo hâlâ yok. Olması da zor çünkü toplumun büyük bir bölümü “teröristle” anlaşılmasını istemiyor. Hükümet de siyasi kaygılarla bu eğilime aykırı bir girişimden sakınıyor. Bu da süreç denen yolun sonunda nereye varacağımız konusunu hep karanlıkta bırakıyor.

Kobane'ye destek bizi rahatsız etti

Sınırımızda adı konusunda (Kobane Kürtçe olduğu için) bile tereddütlü davrandığımız bir Suriye kasabası için verilen mücadelede Kürtler’le savaşan IŞİD, Batılı müttefiklerimiz ve bölge dengeleri için tehdit arz ettiği için Kürtler’e verilen uluslararası destek bizi rahatsız etti. Savaştığımız ve daha anlaşamadığımız PKK’nın eli güçlenecek diye endişe ediyoruz. Bu endişe bile Kürtler’i hâlâ kazanılması gereken bir dost olarak görmediğimizi açık ediyor.

Ortadoğu’da kartlar karılırken ve Kürtler bir bölgesel aktör olarak önem kazanırken ya onlarla barış içinde bir birliktelik geliştirmemiz ya da ayrı yaşamayı düşünmemiz lazım.

Eğer tercihimiz birliktelikten yana olacaksa bırakın eşitlik gerektiren ve bir türlü içimize sindiremediğimiz çözüm sürecini, gelin tüm yurttaşları eşitleyecek ve siyasete aktif olarak katacak hukuk devletinin anayasasını yapalım. Bir toplumun asıl barış belgesi anayasasıdır. Yürürlükteki halkı devlet için tehdit olarak gören bir vesayet belgesidir. Devletle millet barış yapmadan yurttaşlar arası barışı nasıl gerçekleştireceğiz?

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89