• BIST 10273.21
  • Altın 2398.482
  • Dolar 32.2398
  • Euro 34.6949
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 17 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 16 °C

Biz birbirimizi biliriz

Doğu Ergil

Yaşadığımız gerilimli süreç bizi yozlaşma ve buyurganlaşma eğilimi gösteren yönetimlerden yurttaşların kendilerini nasıl koruyacakları sorusuyla karşı karşıya getirdi. Dünya deneyimi, sorumlu ve hesap veren yönetim tarzları konusunda üç model sunuyor:

1- Yurttaşların sadece seçerek değil, kimi seçeceklerine kendileri karar verdikleri; seçip görevlendirdiklerinin karar ve görevlerini denetleyen kurullara katıldıkları düzen. Yurttaşı güçlendiren bu sisteme doğrudan demokrasi deniyor. Bu sistemde yurttaşlar toplumsal sorunları büyük ölçüde gönüllü ve mesleki örgütleriyle kendileri çözüyor. Üstün devletin lütfuna veya kıymeti kendinden menkul yetkililerin mucizelerine pek ihtiyaç duymuyorlar. Örgütlü sivil toplum, devlet kadar güçlü; sorunları ve görevleri birlikte karşılayıp üstleniyorlar.

2- Doğrudan demokrasinin mümkün olmadığı hallerde katılmacı demokrasi devreye giriyor. İşlevsel uzmanlığı olan resmi kurumlar, etkin toplumsal katılım ve yönlendirme ile sorunların çözümünü sağlıyor. Katılmacı demokratik modelde toplum ile yerel ve merkezi yönetim arasında kurulmuş olan köprüler, yönetimleri toplumsal katkı ve denetime açık tutuyor.

3- Bu iki modelin de var olmadığı durumlarda hesap veren temsili demokrasi, seçilmiş ve atanmış yetkililerin karar ve işlerinde her zaman açıklığı ve sorumluluğu garanti edecek bir anayasal düzene dayanıyor. Anayasa ve yasaların bağlayıcılığı sorgulanmıyor.

Bu üç modeli de oluşturamayan toplumlar ne hükümetlerini denetleyebiliyorlar ne de onların icraatını ve sarfiyatını sorgulayabiliyorlar.

Ülkemizi düşününce bizimki hangi modele yakın? Doyurucu bir yanıt veremiyorsak yolsuzluktan, kötü ve partizanca yönetimden şikayet etmeden önce bu modellerden herhangi birini neden kurmadık, kurmuyoruz diye kendimizi sorgulamamız gerekmiyor mu? Ne yazık ki biz kendi dünya görüşümüze ve çıkarımıza uygun olan hükümetleri desteklerken onlardan açık, hesap verir olmalarını pek beklemedik.

Yolsuzluğun var olduğunu hep bildik ama iş yapıyorlar ve kültürel değerleri bize yakın diye üstüne gitmedik. Rakip ve muhalifleri bastırırken; yasaları bu konuda esnetirken göz yumduk. Sonunda hepimizin aleyhine çalışan ama sistem diyemeyeceğimiz, keyfiliğe ve buyurganlığa açık bir düzen doğdu. Bugünkü kavga, düne kadar yararlandığımız düzenin (kurum ve kuralların) şimdi bizim aleyhimize kullanılmasına itiraz. Keşke bu fırsatı büyük bir sistem reformuna dönüştürebilsek.

Askerleri darbeci diye yargıladık, Kürtler'i bölücü, solcuları bozguncu diye... Yakın zamana kadar dindarları gerici diye yargılardık. Şimdi bir bölüm dindar, diğer bir dindar grubu "çete" ve "paralel devlet" diye yargılamaya hazırlanıyor. Eğer sonuncu çekişme, "dostmodern darbe" ile hesaplaşma ise bugün düşman olanın dünün dostu ve ortağı olduğunu peşinen söylüyoruz demektir.

Bu arada davalı bütün kesimler yargıdan şikayet ediyor. Ama yakındıkları yargıdan da aralarındaki anlaşmazlıkları çözmesini bekliyorlar. Bu ilginç çelişki bana aşağıdaki fıkrayı hatırlattı:

Bir davada tanıklık etmesi için yaşlı bir kadın mahkemeye çağırılır.

Duruşma salonunda yerini alır. Davalının avukatı kadına yaklaşır.

"Bayan Jones... Beni tanıyor musunuz?" Yaşlı kadın cevap verir:

"Ah evet Bay Williams, sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum. Siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belasıydınız. Sürekli yalan söylerdiniz. Sizi izledim, şimdi de söylüyorsunuz, karınızı da komşunuzla aldatıyorsunuz. En yakınım dediğiniz insanların arkasından konuşuyorsunuz. Birkaç dolar fazla kazanmak için herkesi satarsınız..."

Davalının avukatı başta olmak üzere bütün salon şoke olur. Adam ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar:

"Pekiyi Bayan Williams, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?"

Kadın yine cevaplar:

"Elbette tanıyorum. Çocukluğunda ona dadılık yapmıştım. Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir. Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hâlâ geceleri altına kaçırdığını söylüyor."

Yine herkes şoktadır. Bütün salonu bir uğultu kaplar.

Hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafın avukatını kürsüye çağırır. İkisine de eğilmelerini söyleyerek kulaklarına fısıldar:

"Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız bilin ki ikinizi de harcarım!"

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89