• BIST 10276.88
  • Altın 2390.367
  • Dolar 32.335
  • Euro 34.7427
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 14 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 18 °C
  • Berlin 16 °C

Bir kez daha

Doğu Ergil
Hüseyin Aygün'e geçmiş olsun. Her biri kaçırıldığı yere 5 km. uzaklıkta olduğu söylenen iki karakol arasındaki bir yolda aracının önü kesilmiş ve götürülmüştü.

PKK aynı günlerde Hakkâri'de havaalanı inşaatında çalışan 11 sürücüyü de kaçırmış ve kamyonlarını yakmıştı. Örgütün, 2007 Ekim'inden beri gerçekleştirdiği saldırılarda 8 askeri esir edip kaçırdığı biliniyor. Şu anda üniformalı ve üniformasız bir düzine kadar "değerli" tutsağı var. Çok açık ki kendisinden katbekat daha güçlü olan orduya karşı silahlı mücadele verip esir bile aldığını göstermenin müthiş bir propaganda getirisi var. "Hayattan büyük" görünmek, siyasi desteğini sürdürmek ve kadrolarını beslemek için işlevsel.

19 gün süren ve geçen cumartesi günü sonlanan Şemdinli mini "meydan muharebesi"nde örgütün 130 militanını kaybettiği bildiriliyor. İçlerinde 16 yaşında kızlar var. Demek ki örgütün insan kaybetme gibi bir kaygısı yok. Varsa yoksa Kürt nüfusunun çoğunlukta olduğu Türkiye'nin güneydoğusunda bir egemenlik alanı oluşturmak ve burayı yöneterek kalıcı bir siyasal rol üstlenmek. Bu noktadan komşu ülkelerdeki Kürt azınlıkların siyasal hareketlenmesine öncülük etmek, bölgesel bir aktör haline gelmek daha kolay.

Demokratik açılım

Söz konusu amacı gerçekleştirmek için seçtiği temel araç, silah ve şiddet. Ne de olsa PKK bir Türkiye ürünü. Örgütün silahlı siyaset yapmasının önünü kesecek tek bir şey var: Temsil ettiğini söylediği halkın gelişmiş bir demokraside olması gereken haklarını ve özgürlüklerini ona sunmak. Bunu da bir lütuf (yüce devletin bağışı) olarak değil vatandaşlık hukukunun gereği olarak yapmak. Aslında "demokratik açılım" bu olmalıydı.
Demokratik açılım, parlamento içi sağlanacak uzlaşma ile siyaset kurumunun tüm toplum için geliştireceği bir haklar ve özgürlükler envanteri ve âdemimerkeziyetçi (yerinden) yönetim modeline dayanmalıydı. İşte o zaman PKK'nın Kürt halkı için isteyeceği bir şey kalmaz, "temsili" niteliğini yitirirdi. Örgütün yok edilmesi değil gereksizleştirilmesi siyaseti şiddetten de arındırırdı. Bu yapılmadı. Ne siyasi partiler ne de toplumsal çoğunluk buna razı oldu.

PKK da mağdur bir halkın temsilciliği rolünü sürdürdü. Şiddetinin kimi kesimlerce onay görmesi ve devşirecek militan bulması bu nedenledir. Durum ortadayken "Kürt sorunu"nu, siyasal ve yasal yollarla ve Kürt halkını hedef (muhatap) alarak çözmek yerine örgütü muhatap alıp onun silah bırakmasını sağlamaya çalışmak başından başarısızlığa mahkûmdu. PKK ile silahsızlanma görüşülebilirdi ama devlete eşit bir siyasal konum kazandırıldı. Kendisine istediği "temsilcilik" rolü verildi.

Onunla müzakere etmek onu "hayattan büyük" görmekti. O da bu şansı iyi kullandı. Yıllarca toplumu ve kendisiyle müzakere eden resmileri oyaladı ve eline fırsat geçince de müzakere masasını devirdi.

Ortadoğu'nun sunduğu fırsatlar

Söz konusu fırsat üç koldan geldi:

1- Arap Baharı, Ortadoğu'da bir haklar ve özgürlükler isyanı başlattı. PKK kendisini bu akımın bir parçası olarak sunacak şansı buldu.

2- Kendilerini tehdit altında hisseden (İran gibi) ve devrilmekte olan (Suriye gibi) komşu devletler, Arap Baharı'na destek veren Türkiye'ye karşı onun hasmı olan örgütü desteklediler.

3- Irak'ta kurulan Kürdistan Özerk Bölgesi önderliği, PKK ile çatışmayacağını ilan etti. Suriye Kürtleri özyönetim örgütlenmesine giderken Mesut Barzani PKK'nın da içinde bulunduğu bir Kürt Ulusal Konseyi oluşturularak Irak'takinin benzeri bir Kürt özerk bölgesi ve yönetimi kurulması çabalarına omuz verdi. Bütün bunlar Türkiye'de resmi ve kimi gayriresmi çevrelerin tüylerini diken diken ediyor. Türkiye'nin kuşatılmışlığı ve parçalanacağı korkularını uyarıyor.

Suriye'ye sadece PKK ile ideolojik yol arkadaşlığı yapan Demokratik Birlik Partisi'ne (PYD) destek için örgüt elemanı gelmiyor. Irak özerk bölge peşmergeleri ve onların eğittiği Kürt muharip unsurları da geliyor. Diğer yandan Esed karşıtı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) saflarında cihadi unsurlar var. ÖSO'nun çoğunluğu Arap ve Sünni. Bunlar, hükümet devrildikten sonra kurulacak düzenin bu nitelikleri yansıtmasını istiyorlar.

Bu karışık durum Kürtler'e görünürlük kazandırdığı gibi PKK'ya bölgesel bir aktör olma imkânı sunuyor hem de bildiği yöntemlerle: Örgütsel güç ve silahlı direnişle. Örgüt, hedefi ve davayı büyütüp Büyük Kürdistan rüyasına kazandırabileceği gençler bulabildiği sürece, Türkiye'ye sıkışmış dar kazanımlarla yetinmeyecektir. Ama Türk devletinin egemenliği kendi sınırları içinde geçerlidir ve bu sınırlar içindeki herkesi kazanmak durumundadır. Özetle PKK ne yaparsa yapsın ne "taraf" olarak ne başat aktör olarak görülmemelidir. Türkiye'nin Kürt halkı siyasetin öznesi olarak görülmeli ve barış denklemine katılmalıdır. İlgilenen resmi çevreler varsa nasıl olduğunu (bir kez daha) anlatırım.
  • Yorumlar 2
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89