• BIST 9681.57
  • Altın 2430.366
  • Dolar 32.529
  • Euro 34.865
  • İstanbul 25 °C
  • Diyarbakır 27 °C
  • Ankara 29 °C
  • İzmir 28 °C
  • Berlin 10 °C

Başka bir siyaset tarzını düşünmek

Doğu Ergil

Ankara'da yaşıyorum. Bana "Ankara'da havalar nasıl" diye sorulduğunda aslında "Siyaset yakından nasıl görünüyor" dendiğini anlıyorum.

Siyaset aynı ama değişik yerlerde algılanma biçimi farklı. Mesela, İstanbul'da hayat daha ekonomi ağırlıklı; siyaset de. İzmir'de hayatın akışı daha çok günlük hayatın hazlarına odaklı; siyaset biraz daha geri planda. Güneydoğu Anadolu'da "çözüm ve barış" beklentisi merkezi konumda; siyasetten beklentiler çok canlı.

Böylesine parçalı bir algı dünyasına rağmen hükümet, tüm ülkede tek ve kendisinin başarısından başka bir şeyin görünmeyeceği algı yönetiminin peşinde. Tıpkı birden fazla zaman dilimi olmasına rağmen Türkiye'yi idari bir kararla tek bir saat/zaman dilimine indirgemek gibi... Oysa Edirne ile Kars/Ardadan arasında farklı zaman/saat kuşakları var.

Ancak nereden bakarsanız bakın Türkiye'de siyaset çok ciddi ve sadece onunla ilgilenen "görevlilerle" yönlendirilen bir uğraş gibi görünüyor. Siyasetin öznesi siyasiler olunca, doğallıkla nesnesi de üzerine siyaset yapılan halk oluyor. Siyaset, siyasilerin işi gibi algılanıyor. Oysa siyaset, günlük hayatın tanzimi ve birlikte yönetilmesi demek. Yani toplumca, ortaklaşa gerçekleştirilmesi gereken bir süreç. Yasalar, kurumlar, kadrolar hep bu ortaklık ve toplu iradeden türeyen şeyler.

Tehditle siyaset olmaz

Ama bizde öyle değil; siyaset neredeyse profesyonelleşmiş bir kadronun tekeli veya imtiyazı gibi algılanıyor. Bunun iki sakıncası var:

1- Halk kendini ilgilendiren konularda pasif bir alıcıya indirgeniyor. Kararlara katılamıyor. Hakkında alınan kararların ve yapılan harcamaların hesabını soramıyor. 2- Kararlar, seçilseler de diğer seçime kadar hesap vermeyen ve görevlerini giderek bir ayrıcalığa ve denetimsiz güce dönüştüren siyasetçiler tarafından alınıyor ve uygulanıyor.

Oysa profesyonel siyasetçilik diye bir şey yoktur. Siyaset bir meslek değil, geçici bir işlevdir. Bir fikir, proje ve gelecek planı (vizyonu) olanların tekliflerinin seçmen tarafından onaylanmasıyla başlayan ve bunların başarı ve başarısızlıkla sonuçlanması sonunda biten bir görev halidir.

Siyaset zorla, asık suratla ve tehditle olmaz. Siyaset müzakere, ikna ve uzlaşma ile olur. Bu çizgiden sapılıp, siyasetçinin idareciye; idarecinin buyurgan bir efendiye dönüştüğü an siyasetin bittiği andır. Ondan sonrası başka bir şeydir.

Bakın nedir?
Seçmen ile seçilenin; halk ile siyasetçinin arasındaki ilişkiye zor ve zorlama girdiği an kutuplaşma ve çatışma çıkar. Bu durum sadece halkla yönetim arasında değil, yönetimi destekleyenler ile karşı olanlar arasında düşmanca saflaşmalar oluşur. Toplum, dayanışma ve millet olma duygusunu yitirir.

Bölünmeyi demokrasi engeller

"Düşman" ihtiyacı, yönetim(ler)in kalkınma, özgürlükler ve demokrasi konularında geçer not almakta zorlandıkları dönemde daha çok ortaya çıkar. Soğuk Savaş dönemi otoriterliği, "komünizm tehlikesi"nin mazeretiydi. Sonraki darbeler ve militarist uygulamalar Kürt ve irtica tehlikeleriyle meşrulaştırıldı.

Müzakere ve ikna ile yapılamayan (farklılıkları bağdaştıramayan) siyaset, milliyetçilik ve mukaddesatçılıkla toplumsal dayanışmayı sağlamaya çalıştı. Ancak bunların ikisi de "öteki" olmadan kendini kurmakta zorlandıkları için saflaşmayı ve toplumsal çatışmayı engelleyemediler.

Saflaşmayı (bölünmeyi) ve çatışmayı çağdaş bir hukuk ve demokrasi önleyebilir. Bu konuda anlaşamadığımız sürece, şu ya da bu ideoloji veya siyasal inancın peşinde sadece kendi cennetimizi arayacağız. Onun başkasının cehennemi olacağına aldırmadan!..

  • Yorumlar 2
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89