• BIST 10276.88
  • Altın 2390.367
  • Dolar 32.335
  • Euro 34.7427
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 14 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 18 °C
  • Berlin 16 °C

Aklın sefaleti, akilin çaresizliği

Doğu Ergil

İki haftadır bir grup insan Anadolu'yu geziyor ve ülkede on yıllardır süren çatışma ortamından çıkılması için çeşitli halk kesitleriyle görüşüp hangi gerekçelerle süreci destekliyor veya direniyorlar sorularına yanıt arıyor. Hemen anlaşılıyor ki: 1- Halk, "akil insanlar" adı verilmiş bu insanlardan çözüm bekliyor. "Bunu yapmayacaksanız neden buradasınız" diye soruyor. 2- 'Çözüm süreci' olarak nitelenen olguda neyin çözüleceğinin tanımlanmasını ve neyin müzakere edildiğini bilmek istiyor. Bunlar yapılırsa halkın olumlu veya olumsuz bir tavır takınmakta daha kararlı olabileceği anlaşılıyor.

İç Anadolu

Bizim grubun çalışma alanı İç Anadolu. Şu ana kadar gidilen illerde (4) pek çok kuruluş ve kişiyle görüşmeler yapıldı. Her toplantıdan önce kısa bir açıklamayla insanlara görüş, öneri, kaygı ve beklentilerini tespit etmeye geldiğimizi söylüyoruz ve iki ricada bulunuyoruz: 1- "Sadece şikâyet ve protestonuzu dile getirmeyin. Onun yanında çözüm sürecine ilişkin nasıl bir katkı yapacağınızı da söyleyin." 2- "Sorular sorun, yanıtlayalım, sizi aklımızın erdiği, dilimizin döndüğü kadar aydınlatmaya çalışalım."

O kadar ısrarla söylenmesine rağmen, mikrofonu eline geçirenlerin çoğu (Allah'tan hepsi değil) büyük patlamadan başlayarak, Osmanlı'dan dolanarak sözü getirirken 3 dakikalık süresini 10 dakikaya çıkarıyor. Karışılmayınca daha da uzatıyor. Karışılınca kızıyor. "Siz ne biçin akilsiniz bizi bile dinlemiyorsunuz" diyor. Söz almak için bekleyenler öfkeleniyor, konuşanlar onlara söz yetiştiriyor ve ortaya çok az olumlu şey çıkıyor. Bir kısmı da hazırlanmış, konudan tamamen uzakta, kendi örgüt veya partisinin ezberini bağıra bağıra tekrarlıyor. Olumlu katkılarda bulunmak isteyenleri sindirmeye çalışıyorlar. O zaman anlıyorsunuz. Bu kadar kolay savaşabilen bu toplum, barışma kültürü konusunda deneyimsiz. Alışkanlığı yok. Sürekli 'iç ve dış düşmanlarla' yaşadığımız için hayatı bir savaş, ülkemizi de savaş alanı olarak görmeye şartlandırılmışız. Yani çok sağlıklı bir ruhsal durumdan söz etmek zor.

Eksiklikler-alışkanlıklar

Gördüğüm şu:

a) Kısa konuşamıyoruz. Belki bu tartıştığımız konuyu enine boyuna bilmemekten kaynaklanıyor. Ama duygularımızla hareket ettiğimiz kesin.

b) Tahlil yapmakta zorlanıyoruz. Yani bir fikri alıp onu geliştirme alışkanlığımız pek yok. Düşüncelerimiz tek boyutlu ve farklı düşüncelere karşı ciddi bir direnç var. Yeni bir fikir kafaları çabucak karıştırabiliyor. Öğrenmemekte direniyoruz.

c) Birbirimizi zinhar dinlemiyoruz. Dinlemediğimiz için de anlamıyoruz. Sonuçta, konuşanlar birbirine bağırmaya başlıyor ve uzlaşma amacıyla başlayan konuşma kavga kıvamında bir anlaşmazlıkla bitiyor.

d) Ezberler üzerinden konuşuyoruz. Ezberlerimiz ideoloji yüklü olduğu için her biri yüksek voltaj taşıyor. Ezberler çarpışınca şimşekler çakıyor. Ama yağmur yağmıyor. Akıl tarlası, fikir yoksunluğunda kıraç kalıyor.

e) Her yeni fikir ve kanıt devreleri bozuyor. Bunu engellemek için kişiler, birbirini susturma gayretine giriyor. Çok öfkeliyiz.

Sonunda ne mi oluyor? Bayraklar sallanıyor. Ayağa fırlayıp İstiklal Marşı söyleniyor. Sloganlar atıldıktan sonra çekilip gidiliyor.

Çözüm? İşte böyle davranıldığından çözüm üretilememiş bu topraklarda. Önce devlet böyle davranmış, şimdi diğerlerini beğenmeyen (süper) Türkler.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89