• BIST 8886.87
  • Altın 2239.383
  • Dolar 32.3397
  • Euro 35.1137
  • İstanbul 15 °C
  • Diyarbakır 14 °C
  • Ankara 13 °C
  • İzmir 18 °C
  • Berlin 9 °C

Tara Mamedova: Anadilim benim kırmızı çizgim

Tara Mamedova: Anadilim benim kırmızı çizgim
Tara Mamedova, Diaspora Kürtlerinin trajik sürgün hikayelerinden, evrensel değerlerle sanatı üzerinden bütünleşerek kendini kökleri üzerinden yeniden varedebilen bir Kürt sanatçısı.

Tara Mamedova Kürtçe’nin müzik dili olduğunu şu sözleriyle ifade ediyor: ‘Kürtçe müziğin melodisinin, güzelliğini, zenginliğini herkese aktarmayı hedefliyorum. Kürtçe, anadilimde şarkı söylerken, hücrelerimin en derinliğinde hissediyorum. Ruhumun, derinliğine inemeyen bir dilde şarkı söylemeyi, sanat yapmayı doğru bulmuyorum.’

Tara Mamedova, Kafkas Diasporasını, sanatını ve müziğini, gelecekteki projelerini Basnews'ten Ruken Hatun Turhallı'ya anlattı.

Sovyetler’in Stalin döneminde Kafkas Kürtleri Sibirya'ya sürgün edildi. Sürgünlerde çok acılar yaşandı. Ailenizin sürgün hikayesini bize kısaca anlatabilir misiniz?

Büyük babamlar I. Dünya Savaşı sürecinde, Ağrı, Kars, Van ve Iğdır'dan Erivan'a göç etmişler. Stalin Dönemi'nde de Orta Asya'ya sürülmüşler. Sürgünde büyük acılar yaşanmış. Sürgün aynı zamanda ailem için büyük bir trajedi. Büyük babam sürgün yolculuğunda 6 kardeşini kaybediyor.  Ölümler daha çok sürgün trenlerinde yaşanıyor.  Çok sayıda insan açlıktan, susuzluktan, soğuktan hayatını kaybediyor.  Trenlerde yaşamlarını yitirenler fırsat varsa gömülüyor, yoksa bir kısmı pencerelerden dışarı yollara atılıyor. Yalnızca ölüm ayırmıyor gidenleri, kalanlar da kopuyor aynı zamanda. Ailenin bir kısmı Erivan'da kalıyor. Uzun ve zorlu bir süreçten sonra Kırgızistan'da yeni bir hayat kurabiliyorlar.  Annem ve babam Kırgızistan'da dünyaya gözlerini açıyorlar.

Yaşananlara rağmen sürgün Kürtleri, Kürt dilini ve kültürünü nasıl muhafaza edebildiler?

Kürtler çaresizce kendilerine sürgünü yurt ediniyorlar. Gittikleri her yerde yeni evler inşa ediyorlar, ağaç dikiyorlar, bahçe, bostan yapıyorlar. Kırgız çöllerini yeşillendirerek Kürdistan'a, kendi köylerine benzetmeye çalışıyorlar. Kırgızıstan coğrafyası biraz da Kürdistan'a benziyor aslında, tarım ve hayvancılık bakımından. Tarımla uğraşıyorlar ve kısmen hayatın zorluklarını aşıyorlar. Yine toplu kalmayı tercih ettiklerinden o zaman Sovyetler çok da müdahale etmiyor. Kültür ve geleneklerini devam etmeleri için de uygun bir zemin oluşuyor. Celali ve Bruki aşiretinin mensubu olan Sürgünler, aşiret kültürlerini olduğu gibi Kırgızistan'a taşıyor. Çalışma ve gündelik hayatta Kürtçe kullanıldığı için, dil canlı kalıyor.

Kürdistan'a coğrafik uzaklığa rağmen, Kürt dili, kültürü, sanatı ve edebiyatına zenginlik katmış çok zengin kişilikler çıktı o coğrafyadan.  Bu nasıl oldu? 

Denilir ya “Büyük hikayeler ve büyük başarılar, büyük acılardan doğar”. Kırgızıstan sürgün Kürtleri için de gerçeklik budur. Ağır koşullar buradaki Kürtlerin, dil ve kültürlerini unutturmamak adına daha fazla eğilim göstermelerini zorunlu kıldı. Bir yandan tarım ve hayvancılıkla uğraşırken öte yandan çocuklarının eğitimlerine ağırlık verdiler, aydın ve yazarlar çıkardılar kendi içlerinden.  Özellikle annemin kuşağı öyle bir kuşak.  Her ne kadar Rus dili egemen olsa da Kürtler, dil, kültür ve sanatlarından taviz vermediler. Yeri gelmişken şunu da eklemeliyim, buradaki Kürtler hep iyi olanı yapmışlar denilemez, ne yazık ki gerici bazı gelenekleri de muhafaza etmişler. Kız çocuklarını okutmama, çocuk evlilikler vb. Annem, sürgün Kürtleri içerisinde kendini var edebilen güçlü kadınlardan biri. Ayrıca Sovyetler dağılmadan 10 yıl önce, Kırgızistan'da 'Elegaz' isminde bir Kürt Kültür Derneğini kuruyor. Kürt çocuklarını, gençlerini, Kürt kültürüyle yetiştirme konusunda değerli çalışmalar yürütüyor. Dernek faliyetleriyle, geri, feodal, adetler aşılmaya çalışılıyor. Yine folklor, tiyatro dışında, Kürtçe alfabe ile okuma ve yazma eğitimi yapılıyor. Kürt kültürünü korumak, geliştirmek için çok emek sarf ediyor ve başarıyor. Annem çalışma tarzı ve sonuç alma becerisiyle, kız çocukları için rol model oluyor.  Zaten kendi çocuklarını da henüz küçük yaşlarda müzik ve sanata yönlendiriyor.  Toplumsal zorluklar karşısında dik durabilme özelliğimi annemden aldığımı söyleyebilirim. Bu nedenle de her zaman, her yerde söylerim ‘annem benim toprağım, suyum ve nefesimdir.‘

‘Rusya çocukluğum, Fransa gençliğimdir’ diyorsunuz, fakat müziğinizi Kürtçe icraa ediyorsunuz. Bize bunu nasıl açıklarsınız?

Doğru, Rusya benim çocukluğum… Çocukluğum Rus okullarında romans, Rus devrimci şarkıları, marşları ile geçti. Salt bu kadar da değil, Rus müziğinin yanısıra, 'Kürt lorikleri, Kürt dengbej müziğini de sürekli dinledim.  İki kültürü aynı anda yaşayabilme şansına sahip oldum. Daha sonra Fransa'ya gittiğimde, benim için bambaşka bir dünyanın kapıları açıldı. Burada farklı bir kültür ve yaşam tarzı ile tanıştım. Bu da bana, çalışmalarımda zenginlikler kattı.  Farklı kültürleri tanıma, öğrenme ve yaşama konusunda hiçbir zaman muhafazakar davranmadım. Kürt olarak doğdum, Kürt olarak yaşıyorum, Kürtçe konuşuyorum, Kürtçe hayal kuruyorum çünkü, bu benim vazgeçilmezim, anadilim, kırmızı çizgim. Bu kararlılığım, başka halklardan, dillerden ve kültürlerden yeni bir şeyler almak, kazanmak, benim için tehlike arzetmiyor. Zenginlik katıyor tarzıma. Kimileri sadece Kürtçe müzik yaptığıma takıyor.  Doğru, sadece Kürtçe müzik yapıyorum çünkü, Kürtçe müziğin melodisini, güzelliğini, zenginliğini herkese aktarmayı kendime hedef alıyorum. Kimileri Kürtçe dilini kaba görür. Fransızca da taşrada çok kaba telafuz edilir. Bu önyargıları kırmak için de müzik yapıyorum. Kürtçe'nin çok ince, zarif bir dil olduğunu müziğimle göstermeye çalışıyorum.  Kürt dili bir okyanus gibidir. Malesef   birçok güzelliği bu okyanusta kaybolmuştur.  Güzelliklerini görünür kılmak için imkanlarım oranında çabalıyorum. Kürtçe, ana dilimde şarkı okurken, hücrelerimin en derinliklerinde hissederim. Ruhumun, derinliklerine inemeyen bir dilde şarkı söylemeyi, sanat yapmayı kendi adıma doğru bulmuyorum. 

Müzik tarzınızı nereye oturtuyorsunuz?

Tarzım da Rus romans müziği ve Fransa'dan caz müziğinin etkisi var diyebilirim, ancak ağırlık Kürt dengbejlik etkisidir. Bu biçimiyle tarzım için, sentez denilebilinir. Tarzımı caz olarak yorumlayanlar var,  ama tümden caz müziği yapmıyorum. Bazen etnik popa dönüşebiliyor. Bu kendi rengim, kendi iç dünyamın yansımasıdır. Müzik ve sanatın sınır tanımadığına inanıyorum.  Sürekli aynı tarzda müzik ve sanatımı icra etmek istemiyorum. Şarkılarıma bazen başka tarzlarda katmak istiyorum. Bunun içinde sürekli araştırmak, sürekli yeniye ulaşmak için çaba sarfediyorum.  Sesimin daha çok batı gırtlağına uygun bir ses olduğu kanaatindeyim. Doğduğum, büyüdüğüm ve yaşadığım ortamlar bunun altyapısını oluşturdu.  Annemin sesine de benzetiyorlar bazen. O da sopranoydu, çok güzel bir sesi vardı. Bu yönünden de etkilendim ve müzik kişiliğimi zenginleştirdi.

Evrenselliği ve yerelliği nasıl harmoni haline getiriyorsunuz, riskli değil mi?

Başarılı olup olmadığım, elbette ki dinleyicilerimin takdirindedir. Takdir edenler de eleştirenler de var. Doğal olan da bu. Ancak, klasik bir şarkıyla, modern bir şarkıyı gırtlak yapımla armonize edebildiğime inanıyorum. Tabi bunun hissetmeyle alakalı olduğuna inananlardanım. Hissettiğim an farklı tarzları armonize ettiğime inanıyorum. Bazen bir şarkı sözü yazarken, ya da icra ederken, kendimi Fransa'nın bir köyünde yaşayan bir Fransız gibi hissediyorum.  Tecrübe ve yaşanılanların insana çok şey kattığına, üretmek için büyük bir avantaj oluşturduğuna inanıyorum.

Müzik evrenseldir, ancak etnik müzik evrenselliğin farklı bir zenginliğidir. Bazen gittiğim kilisedeki müzikten etkilenerek şarkı sözü yazarım. Bu nedenle bir Kürt kendisini bu şarkının içerisinde    görmeyebilir. Bu çok doğal bir durum. Damak tadı gibi bir şey. Müzik zevkide böyle bir şey. Yerel ve evrensellik harmonisi risklidir, ama zaten bu riski bilerek müzik yapıyorum. Çünkü, müziğin herşeyi ifade ettiğine inanıyorum. En önemlisi müziği bireysel anlamda popüler olmak için yapmıyorum.  Bir gayem var, inandıklarım için yapıyorum ve bundan mutlu oluyorum. Müzikte samimiyet önemli, bende bunu esas alıyorum.  Çok beğenilme, tıklanma rekorları kırma gibi bir derdim yok. Ancak emeğimin, anlaşılması, beğenilmesi elbette ayrı bir tat yaratıyor. Bazen bazı eserler an itibarı ile anlaşılmayabilir. Şakiro bütün Kürtler için büyük bir değerdir. Kaybedildikten sonra müzik değeri anlaşıldı. Yine Kürt müziğinin duayenleri Ayşe Şan, Agide Cimo vb gibi. Kürt Klasik Müziği’nin usta yaratıcıları yaşarken yarattıkları sanat ve değerlere yeteri ilgi, alaka gösterilemedi, ama onlar Kürt müziği ve sanatının en tepesindeki sanatçılar oldular her zaman.

Kürt kadın sanatçı olarak ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Sadece Kürt kadını olarak değil, hayatını bir kadın olarak kazanmak, kendi ayakları üzerinde durmak çok zor.  Afrikalı, Asyalı ve hatta Avrupalı bir kadının da kendi dünyasında yaşadığı büyük zorlukların olduğuna inananlardanım. Fransa'da yaşadığım dönemlerde, Fransız kadınlarının yaşadığı zorluklara tanık oldum. Kendim şu an Türkiye‘de yaşıyorum, bir Kürt kadını olarak müzik yapmaya çalışıyorum. Varolan zorluklara göğüs gererek işimi yapmak zorunda olduğumu biliyorum. Örneğin çalışmalarımı yayınlayabileceğim imkanları yaratma konusunda zorluklar yaşıyorum. Dişimi tırnağıma takarak bir şeyler başarmaya çalışıyorum. Oysa sanatçıların çalışmalarını rahatlıkla sunabilecekleri imkanlar yaratılmalıdır. Bence kadın sanatçılar için bu imkanlar pozitif bir ayrımcılık temelinde biraz daha belirgin hale gelmelidir. Ama ne yazık ki, sanat alanından tutalım bütün toplumsal yaşam alanlarında kadınlar kendi sözünü, sesini ve emeğini özgürce katabilme gücünü ve cesaretini göstermekte zorlanıyorlar. Kadınlar bunun karşısında her türden baskılara karşısında, daha direngen, daha güçlü olmalı ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadele etmelidirler. 

Hem söz yazarı hem besteci ve aynı zamanda icracısınız. Bir şarkınızı oluştururken nasıl bir süreç yaşıyorsunuz? 

Şarkı sözü yazmak, bestelemek ve onu icra etmek tamamen bir duygu işi. Aslında ilham işi. Açıkçası günlerce yoğunlaşarak, üzerine düşünerek, kelimeleri özenle seçerek yazanlardan değilim. Hatta abartı olmasın, çoğu zaman bir defa da oturup, söz yazan birisiyim. Sadece o an ilham gelmesi bana yetiyor. İlk şarkım 'Ax' şarkısıydı. Kuzey Kürdistan'da yazdım. Ağrı‘nın Doğu Beyazıt ilçesine ilk kez gittiğimde, sanki dedelerimin, atalarımın içine düşürüldüğü sürgünü, vatanlarına, topraklarına geri dönemeden, başka bir coğrafyada hayatlarını kaybedişlerini hayal ettim ve derin bir 'Ax' çektim. Bu 'Ax'tan o şarkının sözleri doğdu. Şarkı sözlerimi kurgulayarak yazmıyorum. Tamamen hayatın içerisinde, yaşanmışlıklardan doğan sözler. Başkalarının yaşadıkları acılarıda yazmaya çalışıyorum bazen.  Şengal Katliamından sonra 'Jinê Şengalî' nin sözlerini yazdım. Kendimi bu açıdan uzak görmediğim, bu acıyı kendi acım olarak gördüğüm için sözlerini de içten gelen duygularımla yazdım. Bu nedenle şarkılarımı hayatın gerçekliklerinin içerisinden üretmeye çalışıyorum.

Peki sizce Kürtler müziği seven bir halk mı?

Kürtler, müziği çok seven bir halk. Halk olarak, dans etmeyi, halay çekmeyi ve şarkı söylemeyi çok seviyoruz. Ancak bu zengin altyapıyı müzik biliminin temellerine oturtmada zayıf kalıyoruz. Sanat kurumlarını yaratamadığımız için, zengin mirasımızı da doğru değerlendiremiyoruz. Özellikle son dönemlerde popüler kültürün dağıtıcı etkisi göz önüne alındığında oldukça tehlikeli bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Yaşanan sorunlar kültürde ki yabancılaşmayı daha da hızlandıracak gibi. Örneğin opera bir pop kadar izleyici bulamıyor, aynı şekilde sanat değeri taşımayan bir müzik internet üzerinden tıklanma rekoru kırabiliyor.  Kürt sanatçılar olarak yaşanan sorunları bilerek, bundan sonra dünya müziği ile yarışabilecek bir kapasiteye ulaşmamız gerekiyor. Destek anlamında dezavantajlıyız, arkamızda devlet desteği yok, ama her şeye rağmen Kürt sanatçıları olarak başarmak zorundayız.

 İlk albümünüz ve burada seslendirdiğiniz şarkıların serüvenlerini bize anlatabilir misiniz?

İlk albümüm de büyük zorluklar yaşadım. Albümü oluşturabilmek, piyasaya sürebilmek benim için çok ama çok zor oldu. Yıllarca hiç durmadan, gece gündüz çalışarak, maddi imkan yaratmak ve daha sonra ilk albümümü yapmak, benim için çok ama çok önemliydi, değerliydi. Stüdyoya ilk girdiğimde adeta uçuyordum, çünkü bu işe büyük bir aşkla başladım. İlk albümüm ilk çocuğum gibiydi. Bu albümdeki her bir şarkının benim açımdan ayrı ayrı bir hikayesi var. Öyle olduğu için de yürekten seslendirdim bütün şarkıları.

‘Gula zer‘ klibi yeni çıktı ve çok büyük bir ilgiyle karşılandı. Yine yeni albümünüz ‘canlı performans ‘live’ çıktı bu konuda neler söylemek istersiniz?

‘Gula zer’ klibi; Gülbahar Kavcu, Harun Elki arkadaşlarla birlikte doğal bir çalışma olarak ortaya çıktı. Bu kadar beğeni almasının asıl sebebinin, doğal ortamda çekilmesinden kaynaklandığını düşünüyorum.

ilk albümüm “Ax”tan 5 yıl  sonra, ikinci albümüm ‘canlı performans live’ı yaptım. Albümde iki parçanın söz ve müzikleri bana ait, üç anonim eser, bir Rus halk şarkısı ve Şivan Perwer’e ait olan bir eser bulunuyor. Güzel, deneysel bir çalışma olduğu kanısındayım.

 İmkansızlıklar ve yeterince desteklenmemekten bahsettiniz, Kürt Medyasından yeteri destek buluyor musunuz?

Kürtçe dilinde sanatını icra eden arkadaşlarımın yaşadığı maddi imkansızlıklar ve yeterince destek bulamama sorunlarını bende yaşıyorum. Malesef Kürt iş insanlarının, Kürt sermaye sahiplerinin sanatı, müziği destekleme durumları çok zayıf. Konserler, Etkinlikler ve kutlamalar için başka ülkelerden, sanatçı getirmek daha fazla tercih ediliyor ne yazık ki. Oysa kendi sanatçılarına, yazarlarına, edebiyatçılarına, üreten insanlarına güvenmeleri daha iyi olurdu. Uluslararası ödüller alan insanlarımız var. Ne yazık ki yeterli desteği bulamadıkları için, Kürt olarak değil de bulundukları ülkeler adına bu ödülleri almak zorunda kalıyorlar. Sanatçı evrenseldir, ancak sanatını kendi orjininde, kendi dilinde icraa etmesi en güzelidir. Kürt sanatçı için ne yazık ki durum farklı. Kimliğini taşıdıkları herhangi bir ülkenin sanatçısı olarak tanınmak zorunda kalıyorlar. Ne yazık ki, sanatçımıza, aktörümüze, edebiyatçımıza, şairimize, yazarımıza vb. sahip çıkamıyoruz. Başka toplumlar için icraatlarda bulununca, 'Kürt asıllı' diye de sahip çıkmaya kalkıyoruz. Bu çok geri bir davranış. Bende çalışmalarımı anadilimde yaptığım için benzer sorunları yaşıyorum. Popüller olmak için Fransızca, Rusça, Türkçe ya da Ermenice söyleyebilirdim, ancak sorun popülerlik değil. Burada ki sorun bir dili yaşatma, onun zenginliğini güçlendirme ve paylaşma meselesidir.

Yasmin Levi ve Zara'yla ortak çalışmalarınız var galiba, bundan biraz bahseder misiniz?

Yasmin Levi ve Zara'yla birlikte şarkı sözleri yazdık. Zara hem UNESCO hem de Rusya Devlet sanatçısı.  Rusya için çok önemli bir sanatçı. Dünya çapında  bir sanatçı. Zara'nın Kürt kızı ve sanatçısı olduğunu, bu nedenle kendi orjinin de şarkı söylemesini sağlamak için çok çaba sarfettik ve nihayetinde başardık. Yasmin Levi ile söylediğimiz şarkının sözlerini ben yazdım, müziğini Yasmin uyarladı. Sahne düzeninden, müzik aranjına kadar her konuda düzenlemelerde destek vererek, birbirimize yardım etmeye çalıştık. Sonuçta emeğimizin karşılığında güzel bir çalışma ortaya çıktı. Önümüzdeki dönemlerde ortak bazı çalışmalar yapmayı düşünüyoruz. Bu kış Zara ve Yasmin'le birlikte 2 ayrı şarkı yapma planımın olduğunu da sizin aracılığınızla açıklamak isterim.

Kürdistan Bölgesi‘nden takip ettiğiniz, takdir ettiğiniz sanatçı ya da sanatçılar var mı? Kürdistan Bölgesi'ne yönelik neler söylemek istersiniz?

Kürdistan Bölgesi’nden, ağırlıklı olarak klasik, eski sanatçıları seviyor ve dinliyorum. Yeni sesleri çok arabesk buluyorum. Kendi müzik dünyamdan çok uzak görüyorum. Örneğin, Ömer Dizayi, Hasan Şerif gibi sanatçıları beğeniyle takip ediyorum. Önümüzde ki dönemlerde Ömer Dizayi'nin bir parçasını da seslendirmeyi düşünüyorum. Bütün Kürt gençlerine, bu kıymetli sanatçıları dinlemelerini ve gerekli desteği vermelerini tavsiye ederim. İmkanlarım elverirse, Kürdistan Bölgesi'nde konser vermeyi çok isterim. Kürdistan Bölgesi, bütün Kürtler için ayrı bir değer, bu nedenle de buradaki hükümetin, yöneticilerin ve halkımızın, sadece Kürdistan Bölgesi sınırları ile sınırlı kalmamaları gerektiğini düşünüyorum.  Özgür bir parça olduğu için, dünyanın bütün her yerinde ki Kürtlere ulaşabilmeleri ve destek eli uzatabilmeleri gerektiği kanaatindeyim. Kürdistan Bölgesi varolan imkanlarıyla bütün Kürtlere sahip çıkabilecek koşullar yaratabilir. Bizler de dünyanın neresinde olursak olalım, Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlığı ve egemenlik hakları için elimizdeki bütün imkanları seferber ederek, destekleyici çalışmalar yapabiliriz ve yapmalıyız. (Basnews)

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89