Mesud Barzani, Kürdistan Bölgesi’nin referendum sürecini, Irak’ın içinden geçtiği kaotik durumu, Türkiye’nin Rojava’ya yönelik işgalini ve işlenen suçları The Independent Arabia gazetesine değerlendirdi.
Gazeteci Advan el-Ahmari ‘nin yaptığı röportajda yöneltilen sorular ve verilen yanıtların bir bölümü(basnew'in tercümesiyle) şöyle:
Başkanlık döneminin sona ermesiytle görevi uzatmayı reddettiniz. Peki şu sıralar Mesud Barzani neyle meşgul? Günlük programınız nedir?
Barzani tebessüm ediyor ve soruya, “Bir peşmergeydim ve öyle olmaya devam edeceğim.” karşılığını veriyor…
Barzani için bağımsızlık rüyası, İran topraklarında kurulan ve yalnızca 11 ay varlığını devam ettirebilen Muhabad Cumhuriyeti fikrinin ortaya çıkışından beri devam ediyor doğru mudur?
“Evet, bu doğru. Bu konuda ABD’li diplomat William Eglin tarafından kaleme alınan ‘Mahabad’ isimli bir kitap bulunuyor. Fakat asıl adı o değil, Kürdistan Cumhuriyeti’ydi. Ancak ülkesinin Dışişleri Bakanlığı ismi Mahabad Cumhuriyeti olarak değiştirmeye zorladı. Bağımsızlık, diğer uluslar gibi Kürt milleti için de doğal bir haktır. Bazı Kürtlerin bu hakkı reddetmesine şaşırıyorum. Bu doğal bir hak ve her Kürt bu hakka kavuştuğu günü görmek ister.”
Referandum, bağımsızlık ve Washington’a dair hayal kırıklığı
Referandum sona erdiğinde Kürtlerin ezici bir çoğunlukla bağımsızlık istediği sonucuna varılmasını büyük bir zafer kabul eden Barzani, “Referandum sonucunda Kürtlerin yüzde 93’ünün ‘evet’ oyu kullandı. Bu büyük bir zaferdi. Açıkçası bu gerçek şahsen beni çok şaşırttı. Kürtlerin büyük bir yüzdesinin referanduma ‘evet’ oyu vermesini beklemiyordum. Temeli atıldı. Sonraki aşamayı koşullar belirleyecek. Ne bu nesille ne de gelecek nesillerle yeni bir referandum gerçekleştirmeyeceğiz” dedi.
Bağımsızlık hakkındaki düşünceniz nedir?
“Referandumun hedefi doğrudan bağımsızlığı ilan etmek değildi. Ancak amaç, tarihte bir kez bile olsa Kürdistan halkına görüşünü dile getirmesine olanak sağlamaktı. Çünkü birçok kişinin Kürt halkının istekleri ve ezici çoğunluğun tutumu hakkında şüpheleri vardı. Elbette ki referandum, bağımsızlık için temel adım ve bir köşe taşıdır.”
“ABD’liler Kürt halkını hayal kırıklığına uğrattı”
Mesud Barzani, röportajda açık bir şekilde ABD’nin, ilginç bir şekilde referandum öncesinde tarafsız kalacağını açıklayıp referandum yaklaşıp bir gerçek haline geldiğinde Bağdat’taki federal otoritenin yanında yer almasıyla Kürt halkını hayal kırıklığına uğrattığını vurguladı.
Barzani, sözlerine, “Dürüst ve içtenlikle cevap vereceğim. ABD’liler, bize hiçbir zaman Kürdistan’ın bağımsızlığını destekleyeceklerine dair bir vaatte bulunmadı. Referandum konusun ilk dile getirdiğimizde itiraz etmeyip tarafsız bir tutum sergileyeceklerini söylediler. Ancak referandum gerçekleştiğinde fiili olarak Bağdat yönetiminin tarafında yer aldılar. Beklediğimizin aksine tarafsız bir tutum sergilemediler.
ABD’den kesinlikle böyle bir tutum beklemiyordum. Referandumun doğrudan bağımsızlık ilan etmek olmadığını onlara açıklamış olmamıza rağmen tarafsız bir duruş sergileme vaatlerini ihlal ettiler. Fakat Bağdat ile siz ve Birleşmiş Milletler’in (BM) gözetiminde müzakereler gerçekleştireceğiz. Onlara gerekli süreyi tanıyoruz. Fakat onlar Bağdat ve başka bölgelerdeki fırsatlardan istifade ederek genel bir seferberlik ilan etmeye çalıştılar ancak Allah’a şükürler olsun ki başarısız oldular” şeklinde devam etti.
Haşdi Şabi’nin Kerkük’e saldırı emrini kim verdi?
ABD’nin hayal kırıklığına uğratması ve Irak ordusuna terör örgütü IŞİD ile savaşmak amacıyla verdiği silah ve Abrams tanklarının Haşdi Şabi tarafından kullanımı konusunda sessiz kalması nedeniyle çok üzgün olduğu görülen Mesud Barzani, bu tankların Kerkük’teki Kürtlere saldırmak için bir araç haline geldiğini belirtti.
Barzani, “Açıkçası, Haşdi Şabi, ABD silahları ve Abrams tanklarını kullandı. İran ise Kerkük’e yönelik saldırıya öncülük etti” dedi.
Irak’ın yeni seçim yasası hakkında yorumda bulunan Barzani, eski yasanın daha iyi olduğunu söyleyerek, yaklaşan seçimleri boykot etme konusunun da uzak bir ihtimal olduğunu ifade etti.
Güncel olaylara ve genel gidişata nasıl bakıyor, bunlara ilişkin çözümü nasıl görüyorsunuz?
“Herhangi bir hükümetin ilk önceliklerinden biri vatandaşlara güvenlik ve hizmet sunmaktır. Bu koşullar, insanların ayaklandığı Irak bölgelerinde uzun süredir yerine getirilmedi. Evinden çıkan vatandaşlar geri dönemezdi. Kaçırılır, öldürülür ve kimse cesedinin nereye atıldığını dahi bilmezdi. Elbette bu durum böyle devam edemez. Halk hareketi, vatandaşların ekmeğe ulaşma ve hizmet alma haklarını talep edebilir. Taleplerini destekliyoruz ama bir notumuz var: Yolsuzluktan sorumlu olan fırsatçıların sıyrılmasına izin vermeyin. Gerçi bence ayaklanmalar yeterince bilinçliydi. Buna izin vermediler.”
Barzani, Muhammed Tevfik Allavi’nin Bağdat’ta iyi tanınmış bir aileden geldiği ve saygın bir kişiliğe sahip olduğunu ifade ederek, “Allavi’nin büyük bir sorumluluğu omuzlarına aldı. Fakat Irak’ta bulunan yasa dışı silahlı grupların varlığından dolayı başarılı olmayabilir” dedi.
Hasan Nasrallah’ın yalanı ve Barzani’nin ABD güçlerinin çıkarılması hakkındaki görüşü
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Ocak ayında televizyonda yaptığı bir konuşmada, Barzani’nin İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile bir araya geldiğini ve bu esnada Barzani’nin ellerinin korkudan titrediğini söylemiş, Barzani’nin IŞİD’e karşı savaşta Süleymani’den yardım istediğini iddia etmişti.
Barzani, Nasrallah’ın bu ifadelerine ilişkin, “Nasrallah’ın söyledikleri uydurulmuş ifadeler. Konuşması sırasındaki oyunculuk performansı başarısızdı” dedi.
“ABD kuvvetlerinin varlığı gerekli”
Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından, ABD kuvvetlerinin Irak’tan çıkarılmasına ilişkin Irak Parlamentosu’nda yapılan oylamaya karşı çıkışlarına ilişkin ise Mesud Barzani şu yorumda bulundu:
“ABD bir süper güç. Kim ne derse desin onsuz üstesinden gelemeyeceğimiz konular var. 2011’de ABD kuvvetlerinin Irak’tan çıkışına karşıydım ve ülkenin büyük bir bölümünde terörizmin kontrolüne dair beklentilerim gerçekleşti. ABD kuvvetleri kalsaydı, IŞİD, Irak ordusuna karşı tüm bu zaferleri elde edemez ve bölgeyi tehdit edemezdi. Şimdi de ABD ve İran arasındaki bu çatışmadan sonra ABD kuvvetlerinin ülkeden çıkışına yönelik talep duygusal zeminlere ve galip gelme arzusuna dayanıyor. ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin varlığı Irak’ın güvenliği ve geleceği için esastır. Şimdi de ABD kuvvetleri ülkeden ayrılırsa, tüm koalisyon güçleri de ayrılacak, hiçbir ülke burada kalmayacak. 6 ay sonra ise IŞİD öncekinden daha da güçlü olarak geri dönecek. Bu nedenle, bir halkın ve bir ülkenin kaderi galip gelme arzusu uğruna hafife alınmamalıdır. Bu yüzden ABD kuvvetlerinin ülkeden çıkışına yönelik yapılan oylamaya karşı çıktık. Oy vermedik. Şu anda ABD kuvvetlerinin varlığı gerekli.”
Barzani, ABD güçlerinin kalması gerektiğine olan inancına rağmen ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki (Rojava) çelişkili durumundan dolayı şaşırdığını gizlemeyerek, “ABD’nin Suriye’deki Kürtlerden ne istediğini anlamayı umuyorum. Eğer onları koruma konusuna bağlılığı varsa bu iyi ancak gördüğümüz şeyler istikrarsızdı. Bu konuda şüpheler var. Suriyeli Kürtler, ABD’ye olan inancını büyük ölçüde kaybetti. Şimdi bu güveni tekrar oluşturmaya çalışıyorlar ve bu da zaman alacak” şeklinde konuşuyor ve ekliyor:
”Bugün Kuzey Suriye’de (Rojava) Türkiye yandaşı silahlı guruplar bulunuyor, eminim çoğunluğu Suriyelidir. Onlar, Türk ordusunun desteği ile Kürtlere karşı katliam yapıyorlar, bu çok açık. Özellikle Efrin’de. Biz buna karşı itirazda bulunduk ve tutumumuzu Türkiye’ye bildirdik.”
İran, Irak’ı neden control ediyor?
“2003’te Saddam rejiminin düşmesinden sonra Iraklıların gönüllü birlik ve federalizm temelinde bir devletler kurmaları Irak için altın bir fırsattı. Hepimiz bunun için çalıştık. Ancak en büyük hata, Aralık 2002’de Londra konferansında üzerinde anlaştığımızın aksine ABD’lilerin rollerini ‘kurtarıcıdan işgalciye’ doğru değiştirmesi oldu. ABD’nin 2011’de ayrılmasından sonra arkalarında bıraktıkları büyük boşluğu İran doldurdu. Doktrin kuralı ve tarihsel bağlılık sayesinde İran’ın Irak’ta büyük etkisi oldu. Irak’ın İran ve diğer komşularla normal ilişkileri olabilir ancak Iraklılar herhangi bir ülkenin vesayetini reddetmelidir.”
İranlı yetkililerin referandumdan önce sizinle görüştüğünü ve kibar olduklarını belirtmiştiniz. Aynı zamanda açıklamalar uyarılar ve tehditler de içeriyordu. Bu iki dilden hangisini ciddiye alıyorsunuz?
“Referandum doğal bir haktır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Irak devleti kurulduğunda Irak, Araplar ve Kürtler arasındaki ortaklık temelinde kuruldu. Kürtler, Musul’un doğuşuyla ilgili referandumda, Araplarla ortak bir Irak hükümeti kurma temelinde Türkiye’ye değil Irak’a katılma yönünde oy verdi. Ancak vatandaşlık bile alamadık, ortaklık da yoktu. 2003’te Saddam rejiminin devrilmesinin ardından gönüllü bir birlik temelinde yeni fırsatı değerlendirmek ve tüm vatandaşların haklarından eşit yararlandığı ve görevlerini yerine getirdiği yeni bir Irak inşa etmek için Bağdat’a gittik.
Kürt Parlamentosu yeni Irak’ın bu temelde inşa edilmesi gerektiğine karar verdi ve tüm bu girişimler başarısız oldu. Bağdat’taki ortaklığımızın reddedildiği ve elbette tabiiyetimizin reddedildiği inancına vardık. Kürt halkının ne istediğini herkesin bilmesi için referandum yapacağımızı söyledik. Sizinle müzakerelere giriyoruz, gerekli zamanı veriyoruz ve acele etmiyoruz. Ancak ortaklığı reddettiğiniz sürece, başka bir çözüm yoktur. Kardeş olmalıyız ama herkesin kendi evi var ve Bağdat derinliğini koruyor. Ancak fırsattan istifade ettiler. Baskılar bekliyordum.
Beklemediğim, bir Kürt grubun en büyük ihaneti yapmasıydı. Bu nedenle, tüm tehditler doğaldı ve onunla yüzleşmeye hazırdık. İranlılar ve diğerleri bizimle temasa geçti ancak çok geçti. Hatta ABD’liler bile işin başında bunun bir baskı kozu olduğunu düşündü. Fakat bu mesele bizim için kaderi bir görevdi. Bu bizim hakkımız, ona bağlıyız ve vazgeçemeyiz. Ancak bu, hemen yarın bağımsızlığımızı ilan edeceğimiz anlamına gelmiyor. Yarından sonraki gün veya bir ay sonra olabilir ancak bu hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz.”
İran tehdidi veya İran diplomasisinden hangisini ciddiye aldınız?
“Bize ‘Bu sizin hakkınız ancak şu an koşullar uygun değil. Anlamanız gerekir’ dediler. Fakat bizi sınırdışı etme, katliam, öldürme ve haklardan yoksun bırakma ile tehdit etme ve ayrılıkçı olduğumuzun söylenmesi tabi kabul edilemez. Bana gelenler arasında İranlılar da vardı ve benimle nazik bir dille konuştular. Televizyonda söyledikleri ise bu onların işi. Herhangi bir kişi veya ülkenin beni tehdit etmesini kabul edemem. Tehditleri zamanında ciddiye aldık. Ama ihanet olmasaydı, tehditlerin herhangi bir değeri yoktu.”
Kürt lider Mesud Barzani, ‘ihanet’ ifadesi ile bazı Kürtlerin, Haşdi Şabi’nin Kerkük şehrine girişini kolaylaştırmasını kast etti. Barzani ayrıca ABD, İran ve diğerlerinin bölge topraklarını bir savaş alanı haline getirmemesini umduğunu da dile getirdi.
Sunnilerin Anbar da dahil olmak üzere bölgelerinin bağımsızlığını talep etmeye hazırlandığı yönündeki habeler için görüşünüz nedir?
“Sünniler rejimin çöküşünden sonra siyasi süreci boykot ederek büyük hata yaptı ve bu büyük bir hataydı. Onları üç kez Erbil’e davet ettim ve bir şeylerin değiştiğini, dünyanın, bölgenin ve Irak’ın değiştiğini açıklamaya çalıştım. Yeniden düşünmelerini istedim. Fakat hala eski kültürün etkisi altındaydılar. Anayasa hazırlandıktan sonra, herkes, zenginliğin ve gücün adil bir şekilde dağıtıldığı temeliyle federalizme ikna olmuştu. Hatta Şiiler başlangıçta anlaşmaya vardı, Sünniler reddetti. Bunun ardından denklem değişti. Sünniler iki hata yaptı. Bunlardan ilki Saddam’ın devrilmesinden sonra siyasi süreci boykot etmekti. Diğer en büyük hataları ise anayasayı hazırladıktan sonra federalizmi reddetmeleriydi.”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.