• BIST 9915.62
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 25 °C
  • Ankara 23 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 13 °C

Soli Özel: Katliamı IŞİD’le PKK birlikte yaptı diyerek işin içinden çıkmak istiyorlar

Soli Özel: Katliamı IŞİD’le PKK birlikte yaptı diyerek işin içinden çıkmak istiyorlar
Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Soli Özel gerilen Türkiye-Rusya ilişkilerini, ABD’nin Kürtlerle giderek daha da yakınlaşan ittifakını, Avrupa Birliği ile oturulan yeni masanın muhteviyatını anlattı.
  • Halep düşerse Türkiye’ye büyük bir akın olacaktır. Bu da 300 ile 500 bin arasında sığınmacının Türkiye sınırını geçeceği anlamına geliyor.
  • İkiyüzlülük, yalan, riya ve samimiyetsizlik Türkiye ile AB’nin mütemmim cüzüdür zaten.
  • İktidardaki AKP’nin kurucuları da babaları olan Necmettin Erbakan’a ihanet etmemişler miydi?
  • Ankara’daki katliamla ilgili gelen bilgilere baktığımızda, ya dünyanın en rezil istihbarat ve emniyet teşkilatı tarafından güvenliğimiz sağlanıyor ya da bir körlük ve müsamaha söz konusu.
  • Emniyet ve istihbarat teşkilatları ne işle uğraşıyordu? Hal böyleyken katliamı, IŞİD ile PKK birlikte yaptı diyerek işin içinden çıkmaya çalışırsınız tabii. Dünyada bu tezi kimsenin ciddiye aldığı falan yok.

Suriye’deki iç savaşa Rusya’nın da dahil olmasıyla Türkiye’nin, bölgedeki politika ve manevraları iyice kısıtlanmış oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yandan Esad’ın düşmesi için yoğun uğraş verirken, bir yandan da sayıları 2.2 milyonu bulan sığınmacı kriziyle yüzleşmek zorunda kalıyor. Bu arada ucu Avrupa’ya dokunmaya başlayan sığınmacıların yarattığı kriz, uzun bir aradan sonra Batı’dan iyice uzaklaşmış olan Türkiye’yi yeniden masaya oturttu.

Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Soli Özel ile gerilen Türkiye-Rusya ilişkilerini, ABD’nin Kürtlerle giderek daha da yakınlaşan ittifakını, Avrupa Birliği ile oturulan yeni masanın muhteviyatını ve Ankara’da yaşanan katliamın etkilerini konuştuk. Söz Özel’de…

Türkiye, kimliği belirlenemeyen bir insansız hava aracı düşürdüğünü duyurdu. ABD’ye göre bu İHA, Ruslara ait olsa da onlar herhangi bir zayiat vermediklerini açıkladılar. Sizce Türkiye’nin bu atağı, Rusya ile ilişkileri ne derece sıkıntıya sokar? 

Türkiye konuyla ilgili detaylı bir açıklama yapmadı. Ruslar ise o gün, tüm hava araçlarının sorunsuz bir şekilde görevlerinden döndüğünü söyledi. Eğer düşürülen bir Rus İHA’sı ise Türkiye ve Rusya’nın bu durumu örtbas etmeye çalıştığını görüyorum. Demek ki iki taraf da bu meseleyi çok büyümeden kapatmaya çalışıyor. Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler, Suriye’deki görüş ayrılıklarına rağmen hasar görmeden sürdürülecek gibi görünüyor.

Yıllık doğalgaz ihtiyacımızın yüzde 60’ını Rusya’dan alıyoruz. Ek olarak, halihazırda yapılmış bir nükleer santral anlaşması da var. Sizce bu faktörler Erdoğan’ın elini zayıflatır mı?

Onlar biraz ‘iş başka, dostluk başka’ durumuydu. İki ülke arasında ne tür alışverişler yapıldığını bilmiyoruz. İktidara yakın şirketler Rusya’dan muazzam ihaleler kazanabiliyor. Ruslar ise gelip, Türkiye’den nükleer santral ihalesi kapabiliyorlar. Burada iki kapalı, iktidar odaklı ve ticari ilişkilerin grift olduğu ülkeden bahsediyoruz. Aynı zamanda bu iki ülke, istediği patronu zenginleştirebilecek olanaklara da sahip ve bu yüzden iş, kriz noktasına bir türlü gelmiyor. Önce kalkıp Rusya için “Şöyle yaptı, böyle yaptı” diyerek bağırıp, çağırıyor; ondan sonra tıs. Zaten Putin’in de umursadığı yok.

Nasıl yani?

Anlatılanlara göre Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, İHA’nın düşürüldüğü haberini Helsinki’de almış ve “Bana bu konuda bir rapor ulaşmadı” açıklaması yapmış. Rapor geldiyse ve böyle bir açıklama yaptıysa kötü. Gelmeden yaptıysa da kötü.

Niye?

Çünkü umursamadığı görüntüsü veriyor.

Rusya, Suriye’deki önceliğinin; Esad rejimini muhafaza etmek olduğunu açıklamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın niyeti ise belli… Buna rağmen mi?

Erdoğan, Esad’ın düşmesini istiyor ama bu adamın yerine getirecek bir alternatifi de yok. ABD’nin, Irak’ta daha önce deneyimlediklerinin ışığında kara kara düşündüğü şey de bu. Kaldı ki Rusya ve İran, Esad’ın düşmesini istemiyor ve buna izin vermeyecekler bitti, nokta! Türkiye şunun farkına varmalı; oradaki savaşın süresini uzatabilir ama istediği sonucu asla elde edemez.

Peki, Erdoğan için Esad’ın düşmesi neden bu kadar önemli?

Bunun sebebini net olarak bilmiyoruz. Erdoğan’ın psikolojisine bağlayarak cevap vermeyi de doğru bulmuyorum. Cumhurbaşkanı’nın, Esad’ın düşürülmesine bu kadar angaje olduktan sonra geriye dönüş manevrasını kolaylıkla yapamadığını görüyorum. Ayrıca Türkiye, Suriye’de Suudi Arabistan ve Katar ile iyi ilişkiler içinde. Onlar bu gayede hareket ettikçe, o da kendini devam etme zorunluluğu içinde buluyor olabilir.

Ancak Katar ve Suudi Arabistan, sığınmacı krizine Türkiye kadar bulaşmış değil…

Erdoğan’ın bu inadı Türkiye’nin, sahadaki gerçekleri görmesine de engel oluyor. Suriye’de Esad’a karşı çarpışan yedi bin örgüt varmış, düşünebiliyor musunuz? Peki, kim yönetecek bu kadar örgütü? Hiç yönetilemeyen bir yerden Türkiye’ye gelecek sığınmacı akınını tahayyül etmek bile istemiyorum.

İbre, Rusya’nın da tehlikede olduğunu göstermiyor mu? Suriye, Rusya’nın ikinci Afganistan’ı olamaz mı mesela?

ABD, daha Ruslar Afganistan’ı işgal etmeden önce yani komünist darbe yapıldığında mücahitleri örgütlemeye başlamıştı. Dolayısıyla ilk günden karşı taraftaydı. Bugün ABD’nin, Suriye’de Rusya ile çok karşı tarafta olduğu düşüncesinde değilim. Ruslar oyunu şöyle kurdular: “Bırakın, Esad yerinde kalsın. Sonra Cenevre’ye gidip, barışçıl bir geçiş elbet yaparız.”

ABD ile Rusya’nın önceliklerinin farklı olmadığını mı söylüyorsunuz yani?

Öncelikleri farklı olsa da buluştukları ortak nokta; IŞİD’in o bölgeden temizlenmesi. İşte bu yüzden Afganistan’dakine benzer koşulların söz konusu olduğunu düşünmüyorum. Aynı zamanda ABD’nin, Rusya’yı batağın içine sürüklemek gibi bir gayesi olduğu kanısında da değilim. Ancak Suriye’deki mesele uzarsa Rusya kendini bir bataklık içerisinde bulabilir.

Rusya, rejim ile birlikte Halep’i muhaliflerden geri almak için bir operasyon başlattı. ABD ise Kürtlerle birlikte Rakka’yı düşürmenin hesabını yapıyor. Arası ne Kürtlerle, ne de rejimle iyi olan Türkiye, bu iki kentin düşmesi halinde nasıl etkilenir?

Savaştan önce nüfusu dört milyon olan Halep’in yarısı rejimin, yarısı da muhaliflerin elinde. Halep düşerse Türkiye’ye büyük bir akın olacaktır. Bu da 300 ile 500 bin arasında sığınmacının Türkiye sınırını geçeceği anlamına geliyor. Keza Rakka’da da aynı şey yaşanabilir. Kürtler kenti ele geçirirse Arapların, artık orada yaşamaya devam edebileceğini sanmıyorum.

Türkiye’ye gelen sığınmacılar artık bizden daha çok Avrupa’nın sorunu olmaya başladı. Öyle ki, son yıllarda AB’den uzaklaşan Erdoğan, Türkiye’yi dışlayan AB liderleriyle yeniden pazarlık masasına oturdu. Bu hangi tarafın ikiyüzlülüğü?

İkiyüzlülük, yalan, riya ve samimiyetsizlik Türkiye ile AB’nin mütemmim cüzüdür zaten. Fransa ve Almanya’nın dışlayıcı tavrı, Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelmesinden çok önce başlamıştı. Bugün gelinen noktada AKP’nin, zaten AB’ye pek gönüllü olmadığını söyleyebiliriz ama Avrupalıların da bu konudaki günahı çok büyüktür.

Sığınmacı kriziyle yeniden başlayan temaslar, AB’nin günah çıkardığı anlamına mı geliyor?

AB ülkeleri sıkıştı. Mülteci meselesini, kendi problemleri değilmiş gibi dört buçuk yıl boyunca uzaktan izlediler. Mülteciler, Avrupa’nın göbeğine kadar gidince; bu bir anda probleme dönüştü. Bu nedenle de Türkiye ile işbirliği yapmak zorunda kaldılar.

Bu işbirliğinin sınırları ne olacak? Örneğin tam üyelik verilmesi yeniden gündeme gelebilir mi?

Tam üyelik verilmese bile belki Türkiye’ye de özel bir statü verilebilir. Zaten AB’nin artık ne olduğu, nereye gideceği de belli değil. 10 yıl önceki cazibesini kaybetti. Yine de sığınmacılar üzerinden çıkan krizin AB ile Türkiye ilişkilerinin canlanması açısından bir fırsat yaratabileceğini düşünüyorum. Tabii iki tarafın bunu nasıl değerlendirmek istediğine de bağlı. İyi niyetle hareket edilirse iki taraf için de avantajlı olabilir.

Batı, basın özgürlüğü ve insan hakları ihlallerinden ötürü Erdoğan’ı eleştiriyordu. Tekrar güvenmeleri biraz zaman almaz mı?

Batı’nın Erdoğan’ı eleştirdiği falan yok. Bakmayın, The New York Times, Washington Post, The Guardian, Der Spiegel gibi gazetelerin üç senedir zehir zemberek yazılar yazdığına. ABD veye AB’den somut bir eleştiri yapıldığına denk geldiniz mi hiç? Türkiye’ye öyle siyasi düzeyde bir baskı yapıldığı falan yok. Evet, liderler Erdoğan ile konuşmak ya da birlikte görüntülenmek istemiyor. Türkiye gereğinden fazla öngörülemez bir ülke haline dönüştü, bu da herkesi rahatsız ediyor olabilir. Ancak gördüğümüz tek şey kerhen yapılmış eleştiriler, o kadar.

Erdoğan’ın tüm endişelerine rağmen Suriye’deki Kürtlerin, en yakın müttefik pozisyonuna getirilmesi de bir çeşit tepki değil midir? En son ABD’nin, Kürtlere 5o ton mühimmat verdiği ortaya çıktı. Bu ne anlama geliyor?

Bu, ABD, YPG ve birkaç bin Arabın Rakka’yı düşümesine bağlı. Rakka düşerse Kürtler Fırat’ın batısına geçmiş olacak, ki bu Türkiye’nin hiç istemediği bir şey. Ancak bu durumda Türkiye’nin pek bir şey yapabileceğini sanmıyorum. O dakika yapılması gereken tek şey; Türk askerini bölgeye sokmak olacaktır. Ancak asker girmek ister mi, hiç emin değilim.

20 bin YPG’liye, eğitilmiş beş bin Arabı dahil edip, Demokratik Suriye Güçleri adından bir çatı örgüt kurdular. Yeni örgüt, Türkiye’nin endişelerini gidermek için kamuflaj görevi görüyor olabilir mi? Pentagon Sözcüsü Pat Ryder, 50 ton mühimmatın Kürtlere değil de Araplara verildiğini söylemişti…

Kesinlikle. Meseleye siyasi olarak bakmak lazım. ABD’lilerin derdi; IŞİD’i yemek yani tamamen yok etmek değil. Zaten örgüt kolay kolay yok edilebilecek gibi de durmuyor. Tam dağıldı dediğimiz anda Halep’in kapısına dayanıyor. Kürtler, ABD için IŞİD’e karşı önemli bir müttefik. Bu yüzden Türkiye’nin itirazlarını dinleyeceklerini pek sanmıyorum. Dolayısıyla Kürtler hakimiyeti ele geçirirse Türkiye’nin, kendi güvenlik sistematiği için endişeleneceği kesin.

Bu endişenin birincil sebebi Türkiye’nin, PKK ile PYD’yi özdeşleştirmesi mi?

ABD, her fırsatta PYD ile PKK’yı ayrı gördüğünü söylüyor. Bana göre, ayrışmaları için de epey gayret sarf ediliyor. Ancak Türkiye bunu bir türlü görmüyor ya da görmek istemiyor.

PYD, Abdullah Öcalan’ın önderliğini kabul eden Kürtler tarafından kuruldu. Böyle bir  ayrışma mümkün olabilir mi?

Babalarını öldüren oğulları çok gördük. Bu, siyaseten PYD’nin önünü açacaksa neden olmasın. İktidardaki AKP’nin kurucuları da babaları olan Necmettin Erbakan’a ihanet etmemişler miydi?

Peki, hükümet kanadından gelen ve PKK’nın, IŞİD’ten bir farkı olmadığı yönündeki yorumlara ne diyorsunuz?

Bunu Türkiye’den başka dinleyen yok ki.

Türkiye’nin dinliyor olması önemli bir sorun değil mi? Ankara’daki katliama dair soruşturmalarda baş şüpheli IŞİD olmasına rağmen PKK da dahil ediliyor.

Ankara’daki katliamla ilgili gelen bilgilere baktığımızda, ya dünyanın en rezil istihbarat ve emniyet teşkilatı tarafından güvenliğimiz sağlanıyor ya da bir körlük ve müsamaha söz konusu. Düşünün, ben bile biliyorum bu intihar bombacılarının adını yahu! Elini, kolunu sallaya sallaya bombayı kuşanıp Ankara’ya geliyor, çayını, kahvesini içebiliyor. Bu bir…

Evet…

Skandal. Köşe yazarları bile Suruç’taki katliamdan sonra devamının gelebileceğini öngörebiliyorken, emniyet ve istihbarat teşkilatları ne işle uğraşıyordu? Hal böyleyken eylemi, IŞİD ile PKK birlikte yaptı diyerek işin içinden çıkmaya çalışırsınız tabii. Dünyada bu tezi kimsenin ciddiye aldığı falan yok.

KCK, Ankara’daki patlamadan sonra eylemle bir ilişkisi olmadığını açıkladı. Beri yandan IŞİD’i, gerçekleştirdiği eylemlerin arkasında duran ve hatta bunun propagandasını yapan bir örgüt olarak tanıyoruz. Ancak Diyarbakır, Suruç ve Ankara eylemlerini üstlenmediler. Ne dersiniz?

Evet, IŞİD yaptığı eylemleri hep üstlenmiştir. Bu durum benim için de bir muamma. Neden üstlenmiyor, açıkçası hiçbir fikrim yok.

İki örgüt de yapmadıysa Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi olağan şüpheli devlet mi?

Evet, birileri çıkıp, “Bu işi devlet yaptı” diyebiliyor ve ben buna ikna olmuyorum. Ancak öte yandan IŞİD’ın gördüğü müsamaha karşısında da dudağım uçukluyor. Hele bir de vatandaş Kürt, Alevi ya da solcuysa bu müsamahanın onda birini görmesi mümkün değilken… Bundan sonra yapacağım her varsayım spekülasyondan ibaret olacak. Zamanla gerçekleri öğreneceğiz. (Tunca Öğreten-Diken)

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89