• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 21 °C
  • Ankara 20 °C
  • İzmir 15 °C
  • Berlin 6 °C

'Hizbullah-HÜDAPAR geleneği devlet destekli cinayetlerle birlikte anılan kara bir sayfadır'

'Hizbullah-HÜDAPAR geleneği devlet destekli cinayetlerle birlikte anılan kara bir sayfadır'
Taraf yazarı Hayko Bağdat, BDP Eşbaşkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş ile Diyarbakır’da konuştu.

BDP Eşbaşkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş, Barış sürecindeki son durumdan Türkiye’nin Rojava politikasına, öğrenci evleri meselesinden Başbakan’ın HÜDAPAR görüşmesine kadar gündemi değerlendirdi. Değişen siyasi iklimde bölgede yaşanacaklar hakkında öngörülerini aktardı.

Türkiye’nin Rojava politikasının seyrini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin hem Rojava politikası hem Kürt sorununa yaklaşımı hem Ortadoğu’ya bakışı Davutoğlu’yla birlikte gelen sıfır sorun politikası iken aslında sıfır dost politikasına dönüşmüş durumda. Orada Kürt halkının PYD etrafında kenetlenmesi, örgütlenmesi ve kendi özerk yönetimlerini inşa etmesi süreciyle birlikte Türkiye’nin eski ajandaları açığa çıkmaya başladı. Türkiye Rojava politikasını temel olarak şunun üzerine kurguladı: Kürt halkı ve özelde de PYD orada bir statü elde etmesin, kendi hak ve özgürlüklerine kavuşmasın yani Özerk Kürdistan olmasın.

Fakat Salih Müslim’le görüşüldüğünde Türkiye’nin özerkliği tanıyacağı, Öcalan’ın bunu onayladığı söylendi. Sizce olumsuz politika devam ediyor mu?

Bence devam ediyor. Türkiye’nin sınır hattı Kürdistan’a komşudur. Eskiden Esad’a komşuydu fakat yine orada Kürt halkı yaşıyordu. Kendi kimliklerinin bile olmadığı, haklarının tanınmadığı, eşit yurttaşlık hakkının tanınmadığı bir ortamda yaşadıklarında Türkiye için bir problem yoktu. Ne zaman ki orada sınır Kürdistan sınırı olacak, o noktada problem doğuyor. Yani iki komşusu Kürdistan yönetimlerinin elinde olacak. Bunu kabul edemiyor Türkiye.

Barış sürecindeki aksamaların Rojava ile ilgisi var mı? Rojava’daki gelişmeler ne kadar hesaplanmıştı ve bugün sürece ne kadar etki ediyor?

Rojava’nın çok ciddi hesaplandığı görüşünde değilim. Biraz da ön göremedikleri bir büyüklükte cereyan etti. Halk meclislerinin kurumsallaşması, yerel yönetimlerin elde edilmesi, Esad güçlerinin orada hiçbir etkisinin olmaması, halkın yediden yetmişe kadar silahlanması, kendi yönetimlerini inşa etme noktasındaki kararlılıkları, Türkiye’yi bir anlamda boşluğa düşürdü. Bunun sürece direkt etkisi var.

Nusaybin’deki duvarın yapımı bu sebeplerden mi?

Tabi ki. Kamışlı ve Nusaybin, Kızıltepe, İslahiye, Antep, Ceylanpınar sınır bölgeleri Kürdistan’a komşu olan ilçelerde aynı halkın bireyleri diliyle, kültürüyle, tarihiyle, geçmişiyle yaşıyor ve arada yapay bir sınır var. Bu sınırı tanımak mümkün değil ve tanımıyoruz. Bunların hepsi birbirleriyle bağlantılı. Hükümet yetkilileri tarafından fiilen duvar yapımının durdurulduğu söylendi.

Hükümetin yaklaşan seçim sebebiyle süreci yavaşlattığı söyleniyor. Seçim tarihi sürpriz değildi ki? Hükümet bu işte adım atmayacaksa süreci niye başlatmış olsun?

Doğru seçimler sürpriz değil. Fakat oyalama, zaman kazanma, seçimlerde kendi oylarını arttırma niyetlerinin olduğu gibi tezler ileri sürülüyor.

Süreç aksarsa AKP’nin savaşı tekrar göze alabileceğini düşünüyor musunuz?

Hayır ben göze alacağını asla öngörmüyorum. Çünkü AKP, bütün anlamda Kürt halkını karşısına almak istemiyor. Fakat AKP meseleye stratejik yaklaşıyor. “Ne kadar öteleyebilirim, ne kadar oyalayabilirim, ne kadar içeriğinden boşaltabilirim” diye düşünüyor. Anadilde eğitim sorunundaki gibi. Tipik bir iktidar politikasıyla karşı karşıyayız.

Cemil Bayık “süreç fiili olarak bitmiştir, gerilla gerekirse geri döner” gibi açıklamalar yaptı. Peki Kürt tarafının savaşı başlatma ihtimalini öngörüyor musunuz? Savaşa mı barışa mı daha yakınız?

Bence tam ortadayız. Ama biz barışa yakın olmak istiyoruz. Bunun için büyük bir çaba gösteriyoruz. Kürt sorunu eşit yurttaşlık ve özgürlük meselesidir. Kürtler eşitlik istiyor. Ben hem hükümetin hem KCK’nin savaşı başlatmak konusunda çok gönüllü olduğu görüşünde değilim. Sorunun diyalogla, müzakereyle hakların kabulü ve tesisiyle çözümün mümkün olacağı KCK’nin hemen hemen her açıklamalarında var.

Gerillanın çekilme oranı zaten tartışma konusu iken savaş ihtimali zayıfladıysa örgüte katılım niye artıyor?

Çekilme konusunda ben pozisyonum gereği ne kadarın çekildiğini söyleme durumunda değilim. Sayın Öcalan’ın Newroz’da okunan, manifesto diye nitelendirilen deklerasyonuna atıf yapmak lazım. Orada, gerillanın tamamının Kandil’e çekilmesi değil, çatışma alanından çekilmesi, aslında çatışmayı durdurması, silah kullanmaması var. Yürüyerek çıkacak diye bir şey de yok. Gerilla varsa, Trabzon’dan Kayseri’den ya da diğer bütün Türkiye coğrafyasını düşünecek olursak, yürüyerek 1 - 2 ayda nasıl çıksın? Yeni katılımların temelinde güvensizlik yatıyor. İkinci temel neden, gidenler PKK’yi sadece bir silahlı örgüt olarak görmüyor. Orayı bir adalet mekanizması olarak görüyor. Böyle bir algı var.

KCK nasıl bir yapılanma? Bölgede devletin alternatifini oluşturan hangi alanlarda var? Mesela mahkemeleri var mı? Vergi topluyor mu? Ya da okul açıyor mu?

Samimi olarak söylüyorum BDP olarak biz bunu bilmiyoruz. Ben aynı zamanda hukukçu olduğum için mahkeme dosyalarında iddiaları okuyorum. KCK mahkemelerinin kurulması gibi iddialar var. KCK sözleşmesine bakacak olursak hayatın her alanına dair şeyler var tabi ki.

KCK davalarında toplam kaç kişi cezaevine girdi ve şu anda kaç kişi var?

10 bine dayandı toplamda. Şu anda bizim bazı il ve ilçelerde üçdört kere Belediye Başkan vekili seçmişiz, hepsi tutuklanmış. Bazı belediye meclis üyelerinden iki kişi kalmış durumda.

Öcalan’ın önerdiği İslam konferansına HÜDAPAR’ı çağıracak mısınız?

Bu konuda Demokratik Toplum Kongresi çalışıyor. Şunu söyleyebilirim HÜDAPAR’ın özellikle son bir iki haftadır gündemde yer alış şekli, kendi siyasetini egemen kılmanın, güçlenmenin bir yolu olarak karşıtlık üzerinedir.

Hizbullah geçmişi olan HÜDAPAR ile yakınlaşmanız mümkün mü?

Bu tabloda yakınlaşmak hele hele Batman’da işlenen cinayetten sonra çok mümkün değil. Öyle bir ihtimal görmüyorum. Yaklaşmamak demek çatışmak anlamına gelmiyor. HÜDAPAR’ın, El Kaide ve El Nusra çetelerinin Rojova’da destekleyicisi olduğunu biliyoruz. Bu, Kürt halkı için kabul edilemez bir durum. Hele hele İslamiyet adı altında bunun yapılmasının asla kabul edilebilir bir yanı yok. Bunu İslamiyet ile de ilgisi yok.

Başbakan, HÜDAPAR Genel Başkanı ile görüştü. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Henüz örgütlenmesini tamamlamamış, kamuoyunda çok bilinmeyen güçlü anlamda karşılığı olmayan bir partinin genel başkan düzeyinde Başbakan tarafından kabulünü nasıl izah edebilirsiniz?. Biz BDP olarak, grubu olan bir partiyiz. Meclisteyiz. Çözüm sürecinde hala Başbakanla görüşemedik. Eş genel başkanlarımız Başbakanla görüşmedi. 36 vekili, 100 belediyesi olan, milyonlarca oy alan bir partinin Eş genel başkanlarıyla Başbakan görüşmüyor ama HÜDAPAR’ın genel başkanıyla görüşüyor. Görüştükten sonra, çok daha büyük bir özgüvenle konuşmaya başlıyorlar. Hizbullah-HÜDAPAR geleneği bu topraklarda hep faili meçhullerle ve devlet destekli cinayetlerle birlikte anılan kara bir sayfadır.

HÜDAPAR’ın Hizbullah’tan tamamen bağımsız olduğuna inanmıyor musunuz?

Halkın kafasında bu riskin karşılığı var. Batman’daki cinayet tam da bunu şekillendirdi. Burada devlete düşen faili meçhul bırakmamaktır. Gerçekten failleri yargıya teslim etmektir. Ve yargılamaktır. Batman”da kimseyi tutuklamadılar. Altı kişi serbest bırakıldı. Tehlikeleri birleştiriyorum. Bir; başbakanın görüşmesi, iki El Kaide ve El Nusra’nın desteklenmesi. Üç, Onların karşıtlık, suçlama ve düşmanlık üzerinden söylemleri. Dört, Batman’daki cinayetten sonra faillerin tutuklanmaması. Burada devletin koruduğu bir failden söz ediyoruz. Bu tehlikelidir. Bu tehlikeyi önlemek lazım.

Demirtaş, Diyarbakır’da kadın belediye başkan adayı göstereceğinizi açıkladı. Siz bu göreve talip misiniz?

Benim bu konuda bir başvurum yok. Partimizde görev talebinden ziyade, uygun göreve uygun isimlerin tartışıldığı bir gelenek vardır. Bu bütün seçim bölgelerimiz için geçerli olacaktır. 

Radikal İslam’a doğru bir yöneliş var

ERDOĞAN’IN öğrenci evleri ile ilgili açıklaması vehamet derecesini aşan bir durum. Dehşet verici diyebilirim. Bu, kadınlar hakkında ilk söylemi değil. Hatırlarsak üç çocuk meselesi, kürtaj meselesi, sezeryanla çocuk doğurma, 18-24 yaş arası evlilik yardımı tartışması vardı. Ak Parti muhafazakar ve daha önemlisi milliyetçi bir parti. Kürt sorununun çözümünde AKP”ye büyük misyon biçenler AKP”nin milliyetçi yönünü görmezden gelmeyi tercih ediyorlar. Bu meselede muhafazakarlık yönü ortaya çıkıyor. Radikal İslam’a doğru bir eğiliş var. Çok tehlikeli. Kadının yaşamına doğrudan müdahaledir. ‘Çocuklarınızı bize emanet ettiniz’ diyor. Biz kimseyi ona emanet etmedik. Biz çocuklarımızı kendilerine emanet ediyoruz. Şu çağrıda bulunuyorum iktidara. Siz sokaktaki tacizleri önleyin. Sokaktaki cinayetleri önleyin. Kadına yönelik cinsel şiddeti önleyin asıl. Evin içinde kadınların ya da erkeklerin özgür iradeleri ile birlikte oturması, yaşaması, kalkmasına müdahale hiçbir hukuk kuralıyla izah edilemez. Ne medeni kanunda, ne ceza kanununda, ne anayasada ne uluslar arası sözleşmelerde buna rastlayamazsınız.

Hayko Bağdat - Taraf

  • Yorumlar 9
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89