• BIST 9524.59
  • Altın 2526.553
  • Dolar 32.5746
  • Euro 34.6658
  • İstanbul 12 °C
  • Diyarbakır 12 °C
  • Ankara 11 °C
  • İzmir 16 °C
  • Berlin 5 °C

Gülben Ergen: Asil kanı iliklerime kadar hissediyorum!

Gülben Ergen: Asil kanı iliklerime kadar hissediyorum!
Gülben Ergen: Ülkemin lideri Mustafa Kemal Atatürk’tür. O, dünyanın en büyük ve en güçlü adamıdır.
Niye Gülben Ergen ne hissediyor merak ediyordum. Bu kutuplaşmada, bu tatsızlıkta tüm bunlardan ari gibi görünen popüler bir sanatçı gerçekten ari kalabiliyor mu? Hangi etiketleri benimsiyor, hangilerinden kaçıyor? Hepsini merak ediyordum. Bir de kendisi, biraz da benim yüzümden yakın zamanda zor bir gün geçirmişti. Hepsini sorayım, konuşayım, siz de bir bayram sabahı tanıdığınız bu sesten farklı sözler duyun istedim.

Van depreminden sonra benim Twitter’a Sarmaşık Derneği’ne yardım için bağış yaptığımı yazmam, ardından sizin de bana hesap numarası sormanız… Sonuçta bir süre ikimiz de PKK’lı ilan edildik. Ne hissediyorsunuz böyle durumlarda?

Bu ülkede herkesin yapabildiği en kolay işlerden bir tanesi kendini sütten çıkmış ak kaşık gibi gösterip, ötekini bütün toplumun nefret ettiği bir etiketle etiketlendirmek. Bu etiketler, her döneme göre farklılıklar gösterir. Yaşadıklarımdan, okuduklarımdan, biriktirdiklerimden biliyorum, bu durum neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt. Yakın tarihte insanlar birbirini ‘faşist’, ‘komünist’, ‘gerici’ gibi yaftalarla yaftalandırırlardı. Şimdi ise sevmediklerimizi veya bir ara nefret ettiklerimizi en nefret edilen şey neyse, işte onunla etiketlendiriyoruz. Bu durum bizde neredeyse toplumsal bir ‘huy’ haline gelmiş. Bilirsin can çıkar huy çıkmaz.

32948

Başetme yönteminiz?

Böyle şeylere karşı kendini savunmaktan çok, susarak kendini savunmak daha doğrudur bence. Zaten seni böylesi etiketlerle etiketlendirenler, seni o savunma alanına çekmek isterler. Lafla yapılan savunma her zaman sonuç vermeyebilir, ayinesi iştir kişinin… Gülüp geçelim bence, bu onlara en güzel cevap olur.

Bu siyasi ortamda ne olarak ‘etiketlenmek’ sizi en çok üzer? Ergenekoncu? Darbeci? Kürtçü? Milliyetçi? Ulusalcı?

Bence ‘etiketler’ arasında çok fark yok. Yani önemli bir kesimin nefret ettiği bir etiketi, daha az nefret edilen bir etikete tercih etmek, peşinen ‘etiketçilere’ koz verir. Birinden birisi iyi değildir. Ben bir şeysem zaten bunu gizleyemem. Ortaya çıkar. Hayatı, yaptıkları, işi, kariyeri bu kadar orta yerde olan bir insanın bir ‘etiketi’ gizli olarak taşıması mümkün mü? İlle bir etiket aranacaksa, benim bir etiketim var zaten, adımla bir marka yaratmışım. Bunların hiçbiri beni yıldırmaz ama ille bir etiket aranacaksa ‘iyi anne’ etiketini taşımak isterim.

‘Barış zamanı geldi, geçmesin’

Sizce Van depreminin depreme karşı hazırlıksız olmamız dışında gösterdiği vahim gerçekler oldu mu?

Bence gösterdiği en vahim gerçek şu: Yahu, aslında biz birbirimizi çok seviyoruz be!

Bunun nesi vahim?

Şöyle… Evet çok seviyoruz ama ne yazık ki, biribirine sevgisini şımartmamak uğruna göstermeyen sevgililer, karı kocalar gibiyiz. İlle de bir felaketin gelip kapımızı çalmasını bekliyoruz. İnsan gündelik hayatında ailesinde nasıl bir hayat sürüyorsa, toplumda da benzer bir durumdadır. Eşlerden birisinin başına bir felaket geldiğinde değeri anlaşılır. Deprem gibi hadiseler de bize toplum olarak bunları gösteriyor. Biz aman şımarmasın diye sevgimizi birbirimizden esirgeyen bir toplumuz. Allah da galiba, içimizdeki o çocuk ruhu tekrar bize göstermek için böylesi felaketler getiriyor başımıza. Oturup bu kez hep birlikte hüngür hüngür ağlayıp yardıma koşmak için canımızı dişimize takıyoruz. Ne güzel bir ülke burası Allah’ım, iyi ki burada dünyaya gelmişim!

Sizdeki bu iyimserlikte yani…

Bak şimdi yahu… Deprem Trabzon’da olsaydı da, İstanbul, Ankara, İzmir aynı şekilde ayaklanacaktık. Hatta belki Van diye daha mı fazla tek yürek olduk ne... Ben böyle hissediyorum. Barış zamanı geldi, geldi de geçmesin, sesimi duyan var mı?

Vardır inşallah…

O haberlerde her defasında sesimi duyan var mı dediğinde AKUT yetkilisi, ardından eklemek istedim. Barış zamanı geldi, göçük altında yaralı kalmasın artık, yaralı olmasın! Aldık mesajını doğa, duyduk seni Allahım, bir daha kan akmayacak. Sen yerle bir etme bizi. Demek istedim.

Genel olarak duyduklarınızdan gördüklerinizden memleketin ruh haliyle ilgili endişeye kapıldığınız oluyor mu? Oldu mu son dönemde?

Memleketin ruh hali zaman zaman umudumu yitirmeme yol açsa da her defasında beni en tehlikeli yer neresiyse oradan geri çeviriyor. Büyük felaketleri, büyük terör hadiselerini yaşıyoruz. Birbirimizin canını ziyadesinden fazla acıtıyoruz ama hemen ardından öyle bir şey oluyor ki, birbirimize yaptığımız her şeyi aniden unutuyor, eski halimize dönüyoruz. Sanırım bu durum sadece bize özgüdür. Çünkü bana göre Türküyle, Lazıyla, Kürdüyle Arabıyla, bu ülkede kendini farklı hisseden kim varsa… Kültürümüz ortak, kültür dediğimiz şey, hayat alışkanlıklarımızdır aslında. Yemeklerimizi, yas geleneklerimizi, düğünlerimizi ayıramayız. Mizahımız birbirine benzer, aynı türküye ağlıyor, aynı oynak şarkı eşliğinde oynuyoruz. Bizim renklerimiz aynı. Bu ülkenin ruhunda birleştirici bir tutkal var, o tutkal beni hep umutlu kılıyor.

Sizce şu anda Türkiye’nin en büyük ve acil sorunu nedir?

En acil sorunu eğitim… Bu çok beylik ve klişe bir laf gibi gelebilir. Ama kadınların okuduğu, doğan her çocuğun eğitim hakkından sonuna kadar yaralandığı bir ülke, kendiliğinden diğer sorunlarını da halleder. Gelecek kaygısı olan insan her şeyi yapabilir. Umudunu yitirmiş insan Allah korkusundan uzaklaşabilir. O zaman ondan her şey beklenir. İnsanın umudunu diri tutan tek şey bence yaşama sevinci gibi eğitimdir. Okul yaşına gelip de okuma imkânları elinden alınmış binlerce kız çocuğu yaşıyor bu ülkede. Bir Türkan Saylan daha yok o kızların okumasını misyon edinsin kendine. Onlar yarın çocuk doğuracak. Eğitim aileden başlar, eğitimli bir annenin yetiştireceği çocuk da farklı bir çocuk olur. Eğitim sorununu doğru düzgün çözememiş olan bir ülke, temel sorunlarının hiçbirini çözemez. Çözdüm zannederken başa döner.

‘Bir duruşum bir tavrım var elbette’

Ergenekon, Balyoz, KCK tutuklamalarını yakından izliyor musunuz, yoksa bu tür gündem maddelerinden özel olarak uzak kalmayı mı tercih ediyorsunuz?

Özel olarak izlemiyor, özel olarak da uzak kalmaya çalışmıyorum. Medya çağında olup bitenlerden uzak kalmak mümkün mü? Bunlarla ilgilenmek, bu memlekette olup bitenlere duyarlı kalmak olması gereken. Ben de bir kampın, bir anlayışın, özellikle tartışmaların uzağındayım. Ama gelişmelerin yakınındayım. Bu ülkenin geleceği beni de çok ilgilendiriyor. Türk kadınına sesleniyorum ben her sabah programımda. Bir duruşum, bir rengim, elbette bir tavrım var. 20 yılı aşmışız, birlikte şarkılar söylüyoruz. Ortak çok yolumuz, çok acımız oldu. Sonuçta bu dünyaya üç erkek evladı getirmiş bir anneyim, onların ülkesi gelecekte nasıl bir ülke olacak, her annenin sorduğu bir sorudur. Ben de soruyorum tabii…

Prof. Nur Vergin, “Türk olmak doğuştan gelen değil, sonradan hayatla kazanılan bir şeydir” diyor. Katılıyor musunuz?

Ben iyi ve gerçek bir Türküm. Benim soyum diye başlayan Türklüğümü savunan cümleler kurmam. Bunu demeye ihtiyacım yok ayrıca. Herkes kendisine göre asildir. Benim iyi bir Türk olmam, başkalarını kötü yapmaz, beni onlardan üstün kılmaz. Önemli olan iyi bir Türk olarak bu hayata yaptığım yaratıcı katkıdır. Evladımın hayatını kurtaran bir doktorun ırkını araştırmam, diz çökerim önünde. Dinlediğim şarkının melodisi beni ağlatıyorsa, boğazıma oturan tokmağın sızısını yaşarım. Kim bestelemiş ırkını sormam. İyi Türk bana göre böyle yapandır.

Hiç tanınmadığınız, hiç tanımadığınız bir yere gittiniz. Bir yerden kendinizi anlatmaya başlayacaksınız. Nereden başlarsınız?

Başka bir ülkede kendimi anlatmak elbette Türküm diye başlar, İstanbulluyum diye devam eder. Adın soyadım birleşince parlayan geçici efekt bana yol açar bir şekilde. Ama aslolan kadın ve anne olmak… Allahıma minnettarım bu iki müthiş ayrıcalığı bana da bağışladığı için. Düşünsene, insan soyunun devamına katkım var. Bundan daha büyük bir mutluluk olabilir mi? Düşünsene, çocukların adım adım, gıdım gıdım ellerimde büyümesine tanıklık yapıyorum. Boğazımdan arttırıp onlara yedirmek istiyorum, en soğuk zamanlarda yorgan döşek olmak istiyorum. En umutsuz zamanlarında umut olmak istiyorum, süt olmak istiyorum, fırından yeni çıkmış taze ekmek olmak istiyorum… Kadın olduğum için anneyim. Bu iki özellik dururken başka sıfatlarla kendimi tarife gerek yok aslında.

Türk olmak sizin için önemli mi? En gururla taşıdığınız kimliğiniz mi?

Türk olmaktan memnunum, elbette gururla taşıyorum ama kendi milletimi hiçbir milletten de üstün görmüyorum. Türküm de doğruyum da çalışkanım da… Ama yani dünyada yaşayan milyarlarca insandan biriyim işte. Türk olarak bu coğrafyada dünyaya gelmiş olmayı bir şans olarak görüyorum. Çünkü ülkemin lideri Mustafa Kemal Atatürk’tür. O, dünyanın en büyük ve en güçlü adamıdır. O bize ‘Damarlarında taşıdığın asil kanda mevcuttur’ demiş ya ben onu hissederim iliklerime kadar. Ülkemin toprağı, güneşi, denizi, mevsimi her şeyi verimlidir. Bambaşkadır. Bak aslında… Bu ülkenin önüne doğa, hiçbir engel koymamış. Zaman zaman biz kendimiz engel oluyoruz o kadar... (Radikal)
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89