• BIST 9876.07
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 26 °C
  • Ankara 24 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 11 °C

Ekinci: Çözüme niyeti olan öncelikle kamuoyunu hazırlar

Ekinci: Çözüme niyeti olan öncelikle kamuoyunu hazırlar
Dr. Tarık Ziya Ekinci ile Kürt sorununun günümüzdeki durumunu ve gündemdeki pek çok önemli konuyu ilkehaber.com için konuştuk.

Dr. Tarık Ziya Ekinci, hükümetin Kürt sorununu çözme gibi bir niyetinin olmadığını belirterek, hükümet açısından en önemli gündemin PKK’yi dağdan indirmek, onu tasfiye etmek olduğunu söylüyor. 

Söyleşi: Fehim Işık – Mehmet Poyraz 

Dr. Tarık Ziya Ekinci 1950’lerden beri Kürt siyasetinin içinde. 1965’te TİP listesinden milletvekili seçildi. Kürt sorunu konusunda çokça makaleye imza atan, birçok kitap kaleme alan Ekinci, halkların bir arada yaşadığı demokratik bir düzenin savunulması ve bunun için mücadele edilmesi gerektiğine inanıyor. Dr. Tarık Ziya Ekinci ile Kürt sorununun günümüzdeki durumunu konuştuk. DTK’nin Demokratik Özerklik ilanından BDP’nin siyaset çizgisine, Ak Parti’nin sorunun çözümüne dönük niyetinden İran’ın Kandil’e saldırısına kadar birçok noktada Ekinci görüşlerini bizimle paylaştı. 

- Kürt sorununda hangi noktadayız?

- Bugün hükümetin, devletin bir numaralı sorunu PKK’yi dağdan indirmektir, onu tasfiye etmektir. Hükümetin Kürt sorununu çözme diye bir derdi yoktur. Yani Kürt sorununu çözerek PKK’nin silahlı güçlerinin tasfiyesi, dolayısıyla bu savaşın sonlandırılması gibi bir politika izlemiyor. Zaten şimdiye kadar gelen tüm siyasi iktidarlar devletin bu temel politikasını izlediler. Bugünkü iktidar söylemde ufak tefek değişiklikler yaparak adım adım bugüne kadar geldi. Attıkları bu adımlar kanaatimce Kürt sorununda iyi niyetli oldukları ve Kürt sorununu çözmek istedikleri anlamına gelmiyor.

30874

Demirel’den Mesut Yılmaz’a kadar geçmiş siyasetçilerin birçoğu Kürt sorunu ile ilgili zaman zaman farklı söylemler kullandılar. Ama niyet olarak sorunu çözmekten yana hiç olmadılar. Ak Parti döneminde de 2005’te Diyarbakır’da yapılan bir konuşma var. Başbakan “Kürt sorununu kabul ediyoruz. Kürtlere tarihte haksızlıklar yaptık. Büyük devletler haksızlıklarını kabul etmek ve bunun gereğini yapmak zorundadırlar,” dedi. Ama unuttu gitti, bir daha konuşmadı. Şimdi son olarak Başbakan’ın kullandığı slogan şudur: “Türkiye’de Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin birey olarak ekonomik, sosyal ve kültürel sorunları vardır.” 

- Şunu mu söylemek gerekir? Ak Parti iktidarı ile gündeme gelen Kürt açılımı, bir oyalama politikasıdır?

- Bana göre bir oyalama politikasıdır. Bu politikanın amacı da PKK’yi dağdan indirmek ve PKK hareketini tasfiye etmektir. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un açıklamaları çok nettir. Aslında Türkiye’deki büyük basın da, birçok köşe yazarı da o noktadadır. “Sorunu nasıl çözeriz,” diye düşünenler çok az. Sorunu güvenlik açısından ele alıyorlar. Daha çok “PKK nasıl tasfiye edilir?” noktasındalar.

Bazen farklı kesimlerden insanlarla konuşuyorum, onlara da anlatıyorum: Kardeşim bu sorunun nasıl çözüleceğine dair samimi bir programınız var mı? PKK Kürt sorununun sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Siz sonucu ile uğraşıyorsunuz. Kürt sorunu çözülünce PKK sorunu çözülür.

Ama hayır, onların kafasında bir tek PKK’nin nasıl bitirileceği, onların deyimiyle, “Terörün son bulması” var. 

- Dediklerinizden yola çıkarsak Habur da mı bir kandırmacaydı? Kırılma Habur’da mı yaşandı?

- Habur bir açık kapıydı. Habur aracılığıyla tüm PKK’yi dağdan indirmeyi, bir bölümünü de yurt dışında mültecileştirmeyi, amaçladılar. Bu plan yürümedi. Ayrıca Türkiye’de kamuoyu da hazır değildi. Eğer hükümetin çözmeye niyeti olsa, her şeyden önce kamuoyunu hazırlamak için önlemler alırdı. Şu anda bile yapılan anketler gösteriyor ki Türkiye kamuoyunun önemli bir bölümü Kürtlerin kendi ana dilinde eğitim yapmasına karşıdır. Türk kamuoyu Kürt hareketlerinin yabancı devletlerin tahriki sonucu ortaya çıktığına inandığı gibi Kürtlere herhangi bir haksızlık yapıldığına da inanmıyor. Birçok insan, “Benim ne gibi bir hakkım varsa Kürdün de o hakkı var. Cumhurbaşkanı da, başbakan da olabiliyorlar.” düşüncesindedirler.

Kürtler,  Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ağır bir baskı ve asimilasyon altında yaşadıklarını, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan toplumda büyük bir ayrıma maruz kaldıklarını topluma anlatmalıdırlar. Ayrıca devletin de bu konuda bir kampanya açması, valilerin, kaymakamların, bürokratların, demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplumun çözüm yanlısı bir kamuoyu oluşturmaya dönük çabalar geliştirmesi gereklidir. Kamuoyu hazırlanmadan, düşmanlığın yaygın olduğu bir ortamda siz çözüm bulamazsınız. Her çözüm girişimine tepki gösterilir. Demek istediğim, Türkiye kamuoyu Kürt sorununa pozitif, olumlu bir şekilde yaklaşmıyor. Kürtlerle bir arada, eşit bir biçimde yaşamayı hayal bile etmiyor. 

30875

- Yani Diyarbakır ve Hakkari için bu sorunun çözümü ne kadar önemliyse, Çorum ile Yozgat için de o kadar önemli mi olmalı diyorsunuz?

- Tabi, gayet önemlidir. Dikkatle irdelemek lazım. Kürt sorununun çözümünde iki temel nokta var. İlki Kürtlerle Türklerin bir arada yaşaması. Diğeri de Kürtlerin ayrılıp bağımsız devlet kurması. Eğer bağımsızlıktan yanaysanız, o zaman ayrı. Bağımsızlık politikasını savunduğunuzda tamamen kendi kararlarınızı alır, kendi yaklaşımlarınızla açıktan meydan okursunuz. Hatta bağımsızlık ilan edersiniz, sizi tanıyan varsa da tanır. Ama siz Türklerle bir arada yaşamayı politika olarak kabul etmişseniz, bunun için bir noktada devletle anlaşmanız ve devletin de bunu anlaması, bu yönde politika geliştirmesi lazım.

- Peki bu bakış açınıza göre DTK’nın özerklik ilanını nasıl değerlendirmek lazım?

- Arkadaşlarımız aniden bir özerklik ilan ettiler. Şimdiye kadar izlenen politika, demokratik cumhuriyet içinde yerel özerkliği ön planda tutan, Kürtlerin kültürünü, dilini, anadilde eğitim haklarını tanıyan bir yapılanmayı öngörüyordu. Bu noktaya kadar gelindiğine göre atılacak her adımda devletle anlaşma, uzlaşma esas alınmalıydı. Tabi bu politikalar üzerinde uzlaşılan yasaların değişimi yoluyla yaşama geçirilebilirdi. Hal böyle iken “Ben özerklik ilan ettim,” demen bir şeyi değiştirmiyor. Eğer Türklerle bir arada yaşamayı savunuyorsan, özerkliği ilan etmenin bir anlamı yoktur. Çünkü Türkiye devletinin bütünlüğünü savunuyorsun. Bu durumda özerklik, ancak talep olabilir. Bu talebi parlamentoya tartışırsın, kamuoyu oluşturursun, karşındakileri ikna eder ve kanunlaştırarak yaşama geçirirsin. Tek taraflı ilan, ancak bağımsızlık yanlısı bir politikayı savunduğun durumlarda geçerlidir. 

- DTK cephesinden bakıldığında, devletin oyalama taktiği güttüğü, çözüm istemediği ve özerkliğin devletin bu oyalama politikasına karşı bir argüman olarak geliştirildiğini de görmek mümkün değil mi?

- Gayet tabi, oyalama var; ilan edenler de böyle düşünebilir. Ama o zaman açık bir şekilde bağımsızlık yanlısı bir politika sürdürsünler. Bir taraftan birlikte yaşamayı savunacaksın, diğer taraftan tek başına özerklik ilan edeceksin. Bu doğru değil. İlan ettiğin şeyi nasıl yaşama geçireceksin? Bu devletin bir parçasısın; kanunlara tabisin, parlamentonun kararları seni de ilgilendiriyor. Üstelik parlamentoya gitmek için seçimlere katılmışsın, hatta birçok engeli aşarak parlamentoya seçilmişsin… 

- BDP tarafından, “Bizim parlamentoya gitmemiz bile imha siyasetinin bir yöntemi olarak kullanılıyor; hükümet ana dilde eğitime bile karşıyken, bunu bile tartışmazken, biz kendimizi nasıl ifade edebiliriz,” görüşleri dillendiriliyor.

- Doğrudur, bir imha siyaseti var. Ana dilde eğitime de yalnız hükümet değil, devletin bütün kademeleri kesin olarak karşıdır. Dikkat edin, Başbakan, “Biz asimilasyonu bitirdik,” diyor. Bu tamamen asılsız bir yalandır. Gerçekle bir ilgisi yoktur. Şimdiye kadar elde edilen kazanımların tümü fiili kazanımlardır. Hiç birinin hukuki temeli yoktur. Kürtçe yazmanın, Kürtçe konuşmanın, dergi çıkarmanın, Kürtçe televizyon yayını yapmanın; bunların hiçbirinin kanunu yoktur. Mevcut kanunlarla bir hakim istediği zaman bunları yapanlar hakkında tahkikat yapabilir. Hatta yakın zamanlarda “X” ve “Q” gibi harfleri kullandıkları için yargılanan ve ceza alanlar da oldu.

- İsmail Beşikçi de “Q” harfi gerekçesiyle PKK yanlısı ilan edildi ve ceza aldı…

- Kanunlar halen yürürlükte ve hakim isterse ceza verebilir. 

- Cengiz Çandar, PKK’nin nasıl silah bırakıp dağdan inebileceğini irdeleyen bir raporu TESEV için kaleme aldı. Geçtiğimiz günlerde de bir İrlanda gezisine katılmıştı. Diyarbakır’da DİTAM’ın düzenlediği toplantıda Çandar iki konuyu da katılımcılarla geniş bir biçimde tartıştı. Çandar, İrlanda heyetine Ak Partili milletvekillerinin seçimini bizzat Başbakan’ın kendisinin yaptığını söylüyor. Ama şu tam olarak bilinmiyor, inancındayız. Türkiye’de hep, önce silahları bıraksınlar, deniyor. İrlanda’da ise silahlar en son bırakılmış. Hatta silahlar BM görevlilerine bir protokolle teslim edilmiş. Sorunun başına, silah bırakmayı koymak doğru mu?

30876

- Çandar Başbakan’a ne kadar güveniyor, bilmiyorum. Ama benim gördüğüm onların attığı her adım taktik amaçlıdır, makyaj amaçlıdır. Ufak tefek tavizlerle bu işi atlatmak istiyorlar. Yoksa İspanya’nın, Belçika’nın, İngiltere’nin yaptığı gibi köklü bir çözümden, yani Türkiye bazında Kürtlerin ulusal demokratik haklarının tümünün yaşama geçirilmesini savunan bir çözümden yana değiller. 

- Şu son 30 yıllık çatışmalardan sonra ciddi bir risk de var, bu görülmüyor mu? Halklar birbirlerine girebilir, bir iç savaş yaşanabilir…

- Baksanıza, her şeyi göze alıyorlar. Bir pire için yorgan yakmaktan çekinmiyorlar. Bir trilyon dolara yakın bir ekonomik kayıp söz konusu. Bu büyük bir ekonomik tahribattır. Bunu bile düşünmüyorlar. Binlerce Türk genci öldü; elbet Kürt gençleri de çok büyük kayıplar verdiler. Şimdiye kadar hep onurumuzu korumak için mücadele ettik, ama bakıyorum, sonunu hiç düşünmeden onurumuza bile el atıyorlar. Neredeyse tüm aydınlarımızı yok ettiler. Rakamlara vurduğunuzda çok büyük kayıplar var. Bir o kadar da kıyım ve yıkım var. Kürtler çok ağır bir bedel ödediler. Buna rağmen hala yaşananları görmezden gelen, her şeyi körü körüne göze alabilen, çözümü istemeyen bir kesim işbaşındadır. Bunca bedele rağmen, Kürtlerin fiili kazanımlarından öte hiçbir kazanımları da yok. Yarın biri bu fiili kazanımları engellese kimse bir şey de diyemez. 

- Bu dediklerinizi tespit olarak kabul edelim. Türkiye’yi, Kürtleri yakından bilen birisiniz. Somut olarak soruyoruz; Aktörler ne yapmalıdır? Yani atılması gereken adımlar, yapılması gerekenler nelerdir?

- Hükümetin bir defa bu sorunu Kürtlerin arzu ettiği biçimde çözmeye niyeti yoktur. “Buraya kadar geldim. Bu kadar yeter sana,” diyor. Bunu açık söylüyorlar. “Kürt sorunu diye bir sorun kalmadı, asimilasyon bitti,” diyor. Bunu görmek lazım. Oysa asimilasyon en ağır biçimiyle devam ediyor. Bir adam kendi ana dilini rahatça okuyup yazamıyorsa, çocuklarına kendi ana dilinde eğitim veremiyorsa, sürekli bir asimilasyona tabidir, demektir. Bu söylemin karşısında da bir tepki yok, “Yahu sen asimilasyonu kaldırmadın, yalan söylüyorsun,” diyen de yok.

Burada asıl Kürt burjuvazisini eleştirmek lazım. Kürt burjuvazisi doğrudan devlete bağlıdır. Tarım burjuvazisi devletten aldığı kredilerle, sübvansiyonlarla varlığını sürdürüyor. Kapitalist ilişkileri devletin desteğiyle geliştirdiler. Tarım burjuvazisini izleyen ticaret burjuvazisi de Türkiye’deki tekelci burjuvaziye bağlıdır. Onun mallarını alıp satıyor. Bugün Türk pazarı içinde ayrı bir Kürt pazarından söz etmek henüz mümkün değil. Zenginlerimiz, sermayedarlarımız çözüm yanlısı olsalardı Diyarbakır’da gidip iki üç tane lise açabilirlerdi. Onlarca milyarderimiz var. Bunların her biri isterse bir okul açabilir. Hiç birinin tek adım attığı yok. Özel bir lise açarak Kürtçe eğitimi başlatabilirler. 

- Bu türden fiili adımların atılması gerektiğine inanıyor musunuz? Çünkü Türk hukuku bu dediklerinize izin vermiyor.

- Kuracaksın, seni mahkemeye verecekler. Dava açacaksın, Avrupa mahkemelerine taşıyacaksın. Bu bir mücadele yoludur. 

- Yine hukuk içinde, hukuku önemseyen bir mücadeleden söz ediyorsunuz.

- Gayet tabi. Eğer Türkiye’nin bütünlüğü içinde yaşamak istiyorsan, hukuku meşru bir biçimde zorlamak zorundasın. 

- Türkiye’deki hukuk sisteminde Kürtçe üniversite açmak, ilk ve ortaöğretim kurumu kurmaktan daha kolay.

- Üniversitede kurulabilir. Elbet engel çıkarırlar. Dil kurslarına bile engel çıkardılar. Kapı, pencerelerin santim hesaplarına girdiler. Bunları yargıya taşımak ve uluslar arası mahkemelere götürmek gerekir. Bu şekliyle Kürtlerin dünya kamuoyunu da arkasına alması mümkün.

Bizde Kürt burjuvazisi ne yazık ki Kürt ulusal demokratik hareketine karşıdır. Kürtler hak talebinde bulunduğu zaman, buna karşı çıkmıyor. Çünkü Kürt pazarına ihtiyacı var. Ama destekleyici adımlar da atmıyor. Bunun için mücadele etmiyor. 

- Tüm bu anlattıklarınız sonuçta siyasetin argümanlarıdır. Hükümet bir siyaset yürütüyor. Bunun karşısında da BDP var. Sizce BDP siyaseti iyi okuyor mu? Hükümetin uygulamalarına verdikleri tepkilere bakarak siyaseti iyi okuduklarını söyleyebilir miyiz?

30877- Aslında BDP’nin kendine ait bir siyaseti var mıdır, yok mudur, bunu sormalıyız. Örneğin ben BDP’li olsam, ki bunu daha önceleri son derece önemsiyordum, Cumhurbaşkanı’nın seçimi döneminde daha farklı bir tutum takınırdım. O zaman biliyorsunuz, CHP 367 sayısını gerekçe göstererek bir dava açtı. Sahtekarca bir biçimde Anayasa Mahkemesinde davayı da kazandılar. BDP’nin elinde bu politikaları boşa çıkaracak bir imkan vardı. Bunu yapmadı.

Biliyorsunuz, Kürt sorununun çözümü için üç farklı yaklaşım vardır. Bağımsızlık, federasyon veya özerklik –ki ikisi de aynıdır- ve üçüncüsü ise benim savunduğum etnisiteye dayalı olmayan eyalet sistemi. 

- En nihayetinde sizin savunduğunuz eyalet sistemi de etnisiteye dayalı olmayacak mı?

- Zaman içinde kaçınılmaz olarak etnisiteye dayalı bir eyalet sistemine dönüşebilir. Ama eyalet sistemlerinin esası etnisiteye dayalı değil. Her eyalet kendi meclisi tarafından yönetilmeli, kendi meclisinin kararlarına tabi olmalı. Kendi valisi, kendi polisi, kendi okulları ve öğretmenleri olmalı. Bazı konular ise örneğin eyaletler arası yatırımlar, dış politika, milli savunma, adalet gibi konular, merkezi hükümete ve meclise bağlı olmalıdır. Bu sistem bugün Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde de uygulanmaktadır.

Ben arkadaşların politikalarını değerlendirirken bu görüşlerimi dillendirdim, çünkü politikada destek almak alabildiğine önemlidir. Eyalet sistemi savunulursa hem Türkiye kamuoyunun hem de uluslar arası kamuoyunun desteği daha rahat alınır. Destek için ortaya attığımız çözüm önerileri önemlidir. Eğer çözüm önerileriniz ulusal ve uluslar arası destek almazsa güçsüz kalırsınız. Benim savunduğum eyalet sistemi uluslar arası alanda ilgi gören, meşruiyeti olan ve uygulanan bir sistemdir. Eğer Türkiye’de Türklerle Kürtler bir arada yaşayacaksa söylediğim bu sistemin geçerli bir sistem olduğunu söyleyebilirim. 

- Aslında BDP’nin demokratik özerklik broşüründe de sizin eyalet sistemine yakın görüşler savunuluyor. Türkiye etnisiteden bağımsız 21 bölgeye ayrılıyor.

- Ama bunu istem olarak dile getirmiyor, diyor, “Ben ilan ettim.” Ayrıca ilan ederken Türkiye çapında mı ilan ettin, nerede ilan ettin, hangi bölgesel planlamaya göre ilan ettin? O da anlaşılmıyor. 

- BDP’ ne yapmalı? İsterseniz biraz da bunu konuşalım.

- Bir kere BDP parlamentoyu dışlayacak bir tutum içine girmemeli. Parlamentoya giderek çalışmalı. Bunun yanında kendine en yakın olandan en uzağa kadar tüm müttefiklerini tek tek tayin etmeli, bulmalı. CHP ile ittifak kuramazsın, bu belli. CHP’nin nasıl anti-demokratik, ulusalcı bir çizgide olduğu açık. CHP ve MHP ile ittifak edilmeyeceği çok açık. Bugün Türkiye’de devletin karşı olduğu, ezmeye çalıştığı üç temel sorun var: Bu üç sorun Kürt sorunu, dindarlık-Müslümanlık sorunu ve komünizmdir. Komünizm, Sovyetlerin yıkılışından sonra tasfiye oldu. Kürtler dağa çıktı, dindarlar da iktidara geldi.

Dindarlar iktidara geldiklerinde uzun yıllar devletin baskısı altındaydılar. Bu baskı bence hala bitmiş değil. Sen de baskı altındasın, onlar da baskı altında. O zaman senin yakın müttefiklerinden birisi budur. Bu durumdan pekala yararlanılabilirdi. Dindarları adım adım devletin kucağına itmektense devlete karşı politikada onlarla beraber olmak lazımdı.

Örneğin Ergenekon davasında, Balyoz davasında BDP’nin sesi hiç çıkmadı. Destekliyor musun, desteklemiyor musun, hiç belli değil. Arada cılız açıklamalar yaptılar ama bu davalar son derece önemliydi ve hala önemlidir.

Eğer Kürtlere uygulanan politikalar bir devlet politikası ise sen, “Ben devletim,” diyen güçlerin karşısında olmalısın. Bunun yerine bir siyasi partiyi karşıya almak doğru bir politika değil. Siyasi parti, siyaseten rakip olabilir. Oy rekabeti pekala olur ve bu sorun değil. Ama bu siyasi partiye devlet gibi karşı çıkamazsın. Dindar kimliğiyle iktidara gelen bu siyasi partiyi devletle olan ilişkisi açısından değerlendirmek ve gerektiğinde de işbirliği yapmak lazımdı. 

- Şimdilerde BDP genişlemeyi düşünüyor. Çatı Partisi girişimi, kendinden olmayan farklı görüştekilerin milletvekili seçilmesi… Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürtler Avrupa Birliği’nden yana olmalıdır ki benim gördüğüm, Kürtlerin önemli bir bölümü de Türkiye’nin AB’ye girmesinden yana. Bugün var olan demokratik bazı gelişmeler de Türkiye’nin AB ile ilişkisi sonrasında sağlandı. AB, Türkiye’nin demokratikleşmesinde önemli bir dinamiktir. Eğer Türkler ve Kürtler bir arada yaşamayı düşünüyorsa Türkiye’nin demokratikleşmesini savunmaları lazım. Bu temelde Kürtler eğer AB’den yanaysa nasıl olur da AB’ye karşı olan radikal sol ile bir parti çatısı altında olmayı düşünebilir. Radikal sol AB’yi bir emperyalist proje olarak değerlendirdiği gibi  büyük sermayenin geri kalmış ülkeleri sömürmesi esası üzerine şekillenmiş bir yapı olarak görüyor. AB ve ABD’ye karşı olmak radikal solun başta gelen temalarından birisidir. Ayrıca radikal sol, Kürt sorununu temel bir sorun olarak da benimsemiyor. Bu sorunu bir üst yapı sorunu olarak görüyor; devrimden sonra çözülecek bir sorun olarak değerlendiriyor. Bu temelde radikal sol Kürtlerin gücünden yararlanmak istiyor. Yoksa onların Kürt sorununu çözmek gibi bir niyeti yok. Onlara göre sosyalist devrimden sonra Kürt sorunu, kadın sorunu, tüm sorunlar çözülür.

Şimdi BDP oturup bunlarla ittifak yapıyor. Hangi temel ideolojik perspektifle, hangi temel görüşle ittifak yapıyor, o da belli değil. Oyları olsa, hadi diyeceğim oylarından yararlanmak istiyor. O da yok. Görünen o, radikal sol Kürtlerin kitlesinden yararlanmak istiyor.

30877Ama Türkiye’de Kürt hareketinin 30 yıllık mücadelesi sonrasında, on binlerce insanın kaybına karşılık kazanımları da var. Bu kazanımlardan biri de şudur: Türkiye’de bugün demokrat, liberal, aydın bir kadro yetişti. Bunlar Kürt sorununun çözümünü samimiyetle savunuyor. Bunlar radikal solcu, radikal sosyalist ya da anti emperyalist değiller. Cengiz Çandar, Murat Belge, Tarhan Erdem gibi aynı zamanda karizmaları da olan bu şahsiyetler siyasi bir arayış içindedirler. Bunlar daha önce YDH’yı kurdular. Ama çok acele hareket ettiler, gidip Mesut Yılmaz ile anlaşmaya kalkıştılar ve hareketi batırdılar. Bu kesimlerle birlikte bir Türkiye hareketi oluşturulabilir. Böyle bir hareket parlamentoda yüzde onu çok rahat aşar, 100-150 milletvekili çıkarır. İşte bu kilit partidir. Bu kilit parti ile her türlü sorunun çözümünde rol alabilirsin. Ama bizim arkadaşlarımız bunun yerine radikal sol ile Çatı Partisi kurma girişimlerini sürdürüyorlar. 

- DTK’nin demokratik özerkliği ilan ettiği toplantıdan sonra yapılan olağan genel kurulun sonuç bildirgesinde Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlüğünü esas alan bir yaklaşım benimsendi. Öcalan’da son görüşmesinde avukatlarına, hem devletin hem de PKK’nin kendisini kullandığını belirterek aradan çekileceğini söyledi. Biraz da ironik bir yaklaşımla hem devlete hem PKK’ye seslenip, devlete “Öldürerek bitirebiliyorsan bitir,” PKK’ye de, “Buyur, Kürdistan’ı kurabiliyorsan kur,” diyor. Siz bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Ben Öcalan’ın açıklamasını kendi kişisel durumunu kuvvetlendirmek amacıyla yaptığı bir değerlendirme olarak görüyorum. PKK açık olarak Öcalan’ın şartlarının düzeltilmesini savunuyor, DTK böyle bir karar alıyor. Mücadele ağırlıklı olarak Öcalan’ın şartlarının düzeltilmesine ve eve çıkarılmasına endeksleniyor. Öcalan’a bir Mandela rolü verilmek isteniyor. 

- Böyle bir sonucun elde edilmesi Kürt sorununun çözümünde etkili olmaz mı?

- Bu bir güç sorunudur. Güç varsa ve devlet de buna engel olacak durumda değilse, elbet etkili olur. Ama bana göre devletin, hükümetin Öcalan’la görüşmesinin temelinde de oyalama taktiği vardır. Öcalan ile görüşerek PKK’yi dağdan indirmek istiyorlar. Kürt sorununu çözme gibi bir niyetleri yok. 

- Öcalan’la bizzat MİT Müsteşarı düzeyinde görüşüldüğü söyleniyor.

- Olabilir. Vaktiyle bunu söyledim, başıma bir sürü olay geldi. Farklı değerlendirdiler, sanki ben Musa Anter’i MİT olmakla suçlamışım gibi yazıp çizenler de oldu. Böyle bir şey yok ama MİT geçmişte Musa Anter’le de görüşüyordu. Kaç kez görüştüler, kaç kez Musa Anter’e, “Sorunu istediğiniz gibi çözeceğiz, her şey çözülecek,” dediler. Musa Anter geliyordu, “Tarık tamamdır, bu işi çözdük,” diyordu. Ama bu görüşmelerden bir sonuç çıkmıyordu. Şimdi de öyle yapıyorlar, oyalıyorlar. 

- Görüşmeden çok içeriği önemli herhalde…

- Görüşmelerde bir proje var mı? Ne yapılıyor? Bunların hiçbiri ortada yok. 

- Daha önce Öcalan avukatlarını Fetullah Gülen Cemaatine de gönderdi. Yalova’da Hüseyin Gülerce ile görüştüler…

- Hoca’nın da Kürt sorununun çözümüne dair bir fikri yok. Farklı bir kültürün yaratılmasına, farklı bir halkın, ulusun yaratılmasına taraftar değil. “Hepimiz Müslüman kardeşleriz, bir arada yaşayacağız,” şeklinde formüle edebileceğimiz bir ümmetçi yaklaşım sahibidir. 

- Siz BDP’nin siyaseti iyi okumadığını söylüyorsunuz. Ak Parti ve arkasındaki kesimlerde belli bir sınıra dayandılar ve çözümü kolaylaştırmıyorlar. Somut olarak Ak Parti ve BDP’nin ne yapması gerekir?

- Tabi ben BDP’ye politika öğretemem, yol gösteremem. Bu benim işim değil. Ama Meclis’e girmesini ve sorunu Meclis’te gündemleştirmesi gerektiğini görüş olarak savunurum. Meclis’te koşullarını gözden geçirerek ulusalcı, gerici, faşist cepheye karşı, iyi niyet iktidardan geliyorsa gerektiğinde onunla ittifak ederek ortak mücadele etmeyi göze almalıdır. Ama BDP bunu yapmıyor. Her halükarda Ak Parti’ye karşı politika yürütüyor. Bu geçerli bir politika değil. Ak Parti’nin yanlışlarının yanında doğrularını da görmek gerekir. Bunu görmeyip Meclis’te CHP ve MHP’yi mi destekleyeceksiniz yani? 

- Ama Ak Parti’de havaalanı yaparız, ekonomik tedbirleri geliştiririz, bu sorunu da böyle çözeriz, gibi bir yaklaşıma sahip değil mi?

- Evet, böyle bir yaklaşımı var ve bununla bağlantılı “Kürt sorunu yoktur,” diyor. Şu an tek sorunu dağdakileri aşağı indirmek ve tasfiye etmektir. Geçmişte ordunun da kafasında bu vardı. Artık Ak Parti de yavaş yavaş devletle bütünleşiyor ve devletin bilinen çizgisine doğru ilerliyor. Devletle yürüttüğü mücadelede bir noktaya geldi, üzerindeki baskıyı en aza indirdi, hatta kaldırdı ve artık devletle uzlaşarak birlikte yürüme noktasındadır. 

- Ortadoğu’da ciddi karışıklıklar var. İran, PJAK ve PKK’ye dönük büyük bir saldırı başlattı. Suriye’de halka dönük bir katliamdan söz ediliyor. Hatta PKK yayınlarında İran saldırısına Türkiye ve ABD’nin de destek verdiği iddia ediliyor. Bu kargaşanın tümünü Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi girişiminin bir başlangıcı olarak görmek mümkün müdür?

- Bölgede İran’ın başını çektiği Anti Amerikan bir Şii cephesi var. Bu cephe elbet salt Şii cephesi değil. Şiilerin ağırlıkta olduğu Anti-Amerikan bir cephe var. Bu minvalde İran’ın PJAK’a saldırı başlatması ve adım adım Kandil’e doğru ilerlemesinde, kendisine engel olacak herhangi bir engeli yoktur. Anti Amerikan’dır ve bu yönüyle kendini özgür de hissediyor. Türkiye’de kendi çıkarlarını düşünerek bu ilişkilerden istifade ediyor. Bu nedenle İran’a hem fiili destek veriyor, hem de politik ve stratejik destek veriyor. Kendisinin yapamadığnı İran yapıyor ve buna destek veriyor. İran, Türkiye desteği ile yürüyor. Bakalım ne kadar sürecek? İran şu an oralarda büyük karakollar inşa ediyor. Zaman içinde bütün Kandil’i kontrol altına alacak adımlar atıyor. Türkiye bunu destekliyor. Amerika ile olan ittifakından dolayı Türkiye İran’ın yaptığını yapamaz. Ama pekala İran’a destek verir. 

- Peki bu girift ilişkiler ağında ABD’nin İran’a bir desteğinden söz etmek mümkün mü?

- Ben şahsen bu argümanı doğru bulmuyorum. ABD, İran’a destek vermez. Ama bu süreci sessiz kalarak izleme politikası güdebilir. Brçok konuda İran’la arası açık olan ABD, bu sorunların başına İran-PJAK çatışmasını koymaz, ayrıca bu nedenden dolayı İran’ı karşısına almaz. ABD bu olayı, İran’a karşı bir gerekçe olarak kullanmayacak gibi geliyor, bana. Türkiye ile ilişkilerinden dolayı da sessiz kalır. Ancak burada Irak Kürdistanı bölgesel yönetiminin ne diyeceği önemlidir. Parlamento toplanıp bir protesto yayınladı. Bakan düzeyinde gösterilen tepkiler var. Ama bu konuda henüz ciddi bir tepki oralardan çıkmadı. Bir rivayete göre de bölgesel hükümet İran’la büyük ticari ilişkiler içindedir ve bunu kolayca bozmak istemez. Halkın tepkisi var tabi. Bu da önemlidir. Her hükümet halkını dinlemek zorundadır. Ama en nihayetinde İran’ın PJAK’a ve dolaylı olarak PKK’ye karşı tutumu biraz endişe verici bir durumdur, bence. İlerde nasıl bir sonuca varacağını henüz bilmiyoruz. 

- Suriye-Türkiye ilişkileri de giderek gerginleşiyor. Hatta bir Suriye-Türkiye savaşından söz edenler var.

- Türkiye savaşa girer mi girmez mi bilmiyorum. Ama ABD’nin bir baskısı var. Türkiye’nin politika değişikliklerinde ABD’nin bariz etkisini görebiliyoruz. Bu değişimlerde ABD’nin rolü önemlidir. 

- Kürtlerin etkisi var mı bu yaşananlarda?

- Kürtlerin etkisinden söz etmek kanaatimce zordur. Bu aşamada belirleyici olan ABD’dir. Türkiye, Libya’da dediklerinin tersini yapmak zorunda kaldı. Aynı durumu Suriye’de yaşamak istemiyor. Bugün de ABD açısından Suriye birinci plandadır. Bunun nedeni de ABD’nin İran’la olan ihtilafındandır. ABD İran’ı etkisizleştirmek için Suriye’yi hedef alıyor.

Kaynak: Haber Kaynağı
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89