• BIST 10643.58
  • Altın 2504.005
  • Dolar 32.1989
  • Euro 34.8984
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 23 °C
  • Ankara 20 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 17 °C

Yalanda yaşamak

Ersin Tek

‘‘Yalanın dostu, gerçeğin de düşmanı çoktur.’’

Yalanın derin bir tarihi vardır. Kitaplara, kütüphanelere sığmaz.

Kabil’in Allah’a ve babası Adem’e söylediği yalan ile başlıyor yalanın yeryüzü serüveni. Belki, hepsinin öncesinde Şeytan’ın cennetteki yalanı var…

Yalanla yazılmıştır insanlığın tarihi.

Yeryüzünde kurulmuş bütün medeniyetlerin temelinde yalan vardır;  göç, savaş, öldürme, kan, acı, talan…

Medeniyetin temel neticesi, yeryüzünün bir yalan pazarına dönüşmesidir.

Yalan, bütün medeniyetlerin devamlılığını sağlama rolünü görmüş ve aynı zamanda bu medeniyetlerle beraber kendi varlığını güçlendirerek, çoğaltarak geleceğe taşınmıştır…

Bu yeryüzü, bir çok yüce şahsiyetin varlığına şahit oldu. Bunlar içerisinde ‘El Emîn’ adını alacak kadar güvenilir, dürüst, yalansız yaşayan, ‘Âlemlere Rahmet’ sayılacak kadar sevgi, merhamet, hoşgörü dolu olan Hz. Muhammed(sav)gibi bir şahsiyeti gördü.

Bütün bunları gördü görmesine, yine de yeryüzü tarihi yalanla yazıldı, kanla yazıldı, medeniyetleri öldürmeyi, acıyı, adaletsizliği, hırsızlığı, talanı, ahmaklığı çoğalttı durdu.

Dante’nin ‘İlahi Komedya’sı belki…

Toplumların ve kişilerin bütünlüğünü koruması, alnının akıyla bu kaostan çıkması, ayakta kalması zordur. İmtihan, bu bütülüğü sağlamak ve korumak meselesidir.

Bilimin(insanın) cevabını veremediği soru; bu bütünlüğün zorluğu ve herşeye rağmen sürdürülüşünün sırrı nedir?..

Aliya İzzetbegoviç’in yaptığı ilginç ve gerçekçi bir tespit vardı: ‘‘Şahsî hayatta söylenen yalan ahlâka aykırıdır. Ancak yalanın sosyal hayatta birçok durumda kaçınılmaz bir aktör olduğu veya toplumdaki istikrar ve barışın şartı olduğu ortaya konulmuştur. Maalesef.’’

Yalan, pratiği teoriden koparmaya, sahiplerinin yüzünü kara çıkarmaya, insanları ayırmaya -bazı durumlarda birleştirmeye- muktedirdir.

Yalan, vicdanı uyuşturmaya, köreltmeye, çürütmeye muktedirdir.

Yalana tek çare yalan söylememek, olduğu gibi görünmektir. İnsan ancak böyle arınabilir. Aksi takdirde, yeni yalanlar yeni yalanları doğrurur ve kapatılması zor boşlukları; acılar, hırsızlıklar, haksızlıklar, adaletsizlikler, öldürmeler sızar bu boşluktan, sonu gelmez…

Yalan, salgın hastalık misali yayılır, önü alınamaz bir sele dönüşür. Önüne çıkan herşeyi yutar, dönüştürür, eritir, yok eder. Kişiyi kendi kendine inanmayacak bir hale getirir. Kişinin kendisini, hüviyetini, hürriyetini bulmasını engeller, geçiktirir ve bazen tamamen kaybettirir. Böylelikle gerçek bir özgürlüğün doğmasına engel olur, yıkımla, huzursuzlukla doldurur toplumların/kişilerin içlerini, yaşamlarını, tarifsiz/telafisiz bir tahribata sebep olur.

Yaşamlarındaki bu tahribatın farkında olmadan yaşamaya başlar toplumlar/kişiler, öylece de ölüp giderler.

Yalan, özgüven eksikliğinden, yalnızlığın korkusundan, sahip olma dürtüsünden, üstün olma hırsından kaynaklanabilir.

Yalan bütün ilişkilerin, günahların, yenilgilerin, yıkımların anasıdır, mayasıdır, harcıdır.

Bu ülke tarihini okuyup-yaşadıkça yalanın hakikatini/gücünü/neticesini daha iyi görüyor insan, daha iyi anlıyor. Yaklaşık yüz elli yıldır bu hastalığın en amansız biçimini yaşayan bu ülke(insanı), yalanı iliklerine kadar hissetmiş, tedavisi imkansız bir aşamaya yaklaşmış bulunuyor.

Yalanla yatıp kalkıyor.

Bir avuç düzenbaz bilincine çöreklenmiş bu ülkenin. İstedikleri gibi at oynatıyor. Aldatıyor, oynuyor, oyalıyor, öldürüyor, öldürtüyor, yalanı çoğaltıyor. Çoğunlukla karşı konulamaz görünüyor bilgileri, sözcükleri, yalanları. Çünkü, en etkili, en sosyal konumlarda yer alıyorlar. Durdukları bu konumların ehliyetli ve sorumlu bir düzeyleri var. Fakat bunlar kendi gayret ve birikimleriyle gelmemişlerdir buraya, ehliyetli, sorumlu bir düzeyleri de yoktur. Her olaya, her konuya uyarlanabilir, genel geçer, son derece yüzeysel bilgilerle, sözcüklerle ülkenin zihnini bulandırıyorlar. Hapesi bu. Kimse de dur diyemiyor. Kimse kendisi değil çünkü, herkes ‘mış gibi’liğin sosyal bir kişiliğini tadıyor, yaşıyor; Aydın aydınmış gibi, öğretmen öğretmenmiş gibi, siyasetçi siyasetçiymiş gibi, asker askermiş gibi, sanatçı sanatçıymış gibi, işçi işçiymiş gibi, kadın kadınmış gibi, erkek ekekmiş gibi, iktidar iktidarmış gibi, muhalefet muhalefetmiş gibi olduğu bir ülke…

Her geçen gün biraz daha kaypak, biraz daha belirsiz oluyor bu ülke.

Türkiye’de az çok okuyan, düşünen, sorgulayan, acı çeken her insan bu resmin bir bölümünü görür ama nasıl dile getireceğini bilemez çoğunlukla. Kendisi de bu resmin içerisinde kaybolup gitmiştir o yüzden…

Yalanın yarattığı rehavetten çıkamadığı için gittikçe irtifa kaybediyor bu ülke. Hiçbir şekilde taşıması gerektiği endişe ve kaygı düzeyine sahip olamıyor. Ne yapacağını bilmez bir adamın çaresizliğini taşıyor üzerinde, sendeleyerek ilerlemeye, ayakta kalmaya çalışıyor. Ama nafile. Düşmesi an meselesidir.

Bu yüzden biz yakınımızda-uzağımızda ulaşabildiğimiz kadar kişiye ulaşmaya, okuyabildiğimiz kadar değişik kimseyi okumaya, anlamaya, mülahazalar  yapmaya, yeni çözümler, yeni cevaplar bulmaya, yalandan arınmaya, bu sendelemeye dur demeye gayret sarfediyoruz.

Elimizden geldiğince de paylaşımı üst düzeyde tutmaya çalışıyoruz. İletişim araçlarının çokluğundan, sosyal medyanın hızından bu yönüyle istifade etmeye ve yalanın tesirini kırmaya, işlevsiz kılmaya çabalıyoruz. Buna mecbur hissediyoruz kendimizi. İmtihan diyoruz buna.

Yalanın yarattığı bu rehavetten bir an önce kurtulmak gerekiyor, aksi halde hepimiz için o istemediğimiz sonla karşılaşmak kaçınılmaz…

Her şeyin değiştiğpini, değişebileceğini, değişmesi için de mücadele etmek gerektiğini, yalanı içeriden söküp atmadıkça huzurun bulunamayacağını, işin sırrının ‘El Emîn’ olmakta yattığını öğreten bir inancın takipçileriyiz biz. Yalanın kafasını koparma vazifesini taşıyoruz omuzlarımızda. Bir yanımızda umudu, bir yanımızda uyanık olmayı taşıyoruz. Bu yüzden susmak, sorgulamamak, gelecek için kaygı taşımamak, yaşananlara kayıtsız kalmak, güce tapmak, sultanın karşısında yumuşak olmak,  hiçbir şeye karışmamak, eyvellah demek, zulme rıza göstermek, yalana iman etmek bize göre değil, yakışmaz bize, müslümanca değildir, insanca değildir, doğru değildir...

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89