• BIST 8718.11
  • Altın 2246.154
  • Dolar 32.3335
  • Euro 35.1959
  • İstanbul 9 °C
  • Diyarbakır 8 °C
  • Ankara 2 °C
  • İzmir 7 °C
  • Berlin -1 °C

İçimdeki Sesler

Ersin Tek

İçimdeki bir tele parmak vurulmuş gibi; sesler çıkıyor, duyuyorum. Durup dinliyorum. Bu seslerde Tanrının sesi var, kutsal bir ruh konuşuyor. Yüzümde sevdiğim insanların yüzünü andıran izler beliriyor. Bilmiyorum. Kimbilir belki de onların ruhudur içimde mırıldanan, sesler çıkaran. Dönüyorum. Bedenim ruhumun, ruhum ruhların hayali etrafında dönüyor. Kısalıyor zaman. Ayaklarımın altından akıp gidiyor an. Düşüncelerim dünyadan el etek çekmiş bir dervişin durumunu andırıyor. Yarı uyanık bir hâlin içinden geçiyorum. Gençlik yıllarımın başına dönüyorum, üniversite yıllarının saflık ve devrimle bezenmiş ateşli günlerine; bekâr evlerinde geçirdiğim o dipsiz gecelere dönüyorum. Geçmiş yılların coşkularını ve acılarını hissediyorum dudaklarımda. Tadı hiç değişmemiş, silinmemiş gibi...

O gençlik yıllarının içinde nice yalnız, hazin saatler, günler geçirdik. Bazen ölüler gibi, bazen gökte uçan kuşlar misaliydik. Ne yaşadıysak her yanıyla gözlerimin önünde, bir bilinç sınavından geçiyor gibiyim. Belleğimde çalkantılar büyüyor, yoğunlaşıyor dudaklarımdaki tad. Dinsel ve felsefi önyargılarla yaklaştığım, kuşku duyduğum ve uzak durduğum şeylere bir bir çarpıyorum şu aralar. Garip hikâyeler ve boş insanlarla dolu bir kente geçiyor günlerim. Her şeyi yeni baştan unutuyorum, mezar taşına dönüşüyorum. Okuduklarımın hepsi katılaşıyor. Zihnimin içinde bulunduğu durum yapmam gereken işleri olanaksız kılıyor. Gereksiz yere suçlayıp duruyorum kendimi.

Bildiğim tek şey; çok şey var onarmam gereken, düzeltmem gereken. Peki, mümkün mü bu? Şu andan sonra, hiçbir şey yapmadan, ya da en azından yanlış yapmadan artık, elimizden geldiğince geçmişi onarmak… Zor gibi. Bizi beklediğini düşündüğümüz sorumluluklar altında eziliyoruz. Siyasal ve toplumsal olaylar durmadan bastırıyor. Gündem çok hızlı değişiyor. Yılgınlığa meylediyor içimiz, güçsüzleşiyoruz. Büyük acılar duyuyoruz gibiyiz. Donuk bir ele dönüşüyor kaderimiz. Boşuna söyleniyoruz. Boşuna…

Bitmiyor tabii, çeşitli şekillerde sürüyor her şey. Söylemek ya da yazmak bitirmiyor hiçbir şeyi. Sesler öylece geziniyor içimde. Daha bir fenalaşıyorum…

Kendimi bağlanmış, tutsak edilmiş insanların arasında görüyorum. Gördüğüm veya yaşadığımı zannettiğim şeyler gerçek mi hayal mi, diye soruyorum kendi kendime. Yine katlanmak zorunda kaldığımız bir sürü olayla ve biz aciz kulların Tanrıya verdiği sözlerin gerçekleştiğini görür gibiyim. Kendimizi dünyanın dönüşünden sorumlu tutuyoruz. Zamanın işleyişini gözlemekle yükümlü imiş gibi konuşuyoruz, yürüyoruz. Sonra da değişiyoruz. Kutsal ruhlardan kopup insan şekline girip, sıradan şeylerle uğraşıyoruz. Evrensel uyumu sağladığımızı düşünüyoruz belki. Bilmiyorum. Tutkuyla bağlanıyoruz ve kolayca da kopuyoruz, ayrılıyoruz, terk ediyoruz. Terk etmek durumunda kalıyoruz. Ucu bucağı olmayan bir zincir misali kopuyor gövdelerimiz birbirinden. Yeryüzünden bakışlar, şarkılar, ilişkiler öylece siliniveriyor. Evrenin yeniden oluşumuna katılıyor eksik, yitik varlıklarımız. Uyum işte…

Katı gerçekliğe bulandığımı düşündüğüm bir noktada ve anda, yine bu sesler girdi içime; tanrının konuştuğu bir aziz olarak duyumsadım kendimi; evrendeki her şeyden bir şeyler devşirdim kendime… Oysa ötekiler gibi toprak bir gövdede ya da çamurla örülmüş bir ruhta gezinmekle yetiniyordum sadece. Yine sağır oldum, kör oldum, sonra da insan. Eski dünyama değin anılarıma döndüm, uyumumu sürdürdüm. Başka da yapacak bir şey yoktu. Her şey yaşıyor, bir devinim halinde, birbiriyle örtüşüyor, doğa ile uyumunu sürdürüyor; hepimizin yaydığı enerji evrende buluşuyor ve sonsuzluğa karışıyor. Bizleri yerin merkezine bağlayan bir güç, bir ağ bu, kurtulmak zor; yeryüzüne kul köle ediyor. Bölünmüş ruhlarımızdan güç alıyor. Yeryüzü egemenliğini böyle kuruyor. Dinler, ideolojiler, felsefeler, krallar, siyasal sistemler, vs. onlar da tüm halkları egemenlikleri altına böyle aldılar, alıyorlar. Sonraki tüm kuşaklar da bu sonsuz egemenlikler altında tutsaklaştılar, tutsaklaşacaklar. Ölüm bile özgürleştiremedi hiçbir halkı, kuşağı. Herkes babasından aldığını çocuğunda yaşadı, tekrar etti, edecek. Değişmedi hiçbir şey. Değişmeyecek…

Bir yanda içimdeki sesler, öteki yanda insanların içinde yaşadığı dünyam…

Bitmiyor.

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89