Son zamanlarda kürt milliyetçiliğinden bahsetmek, tarif etmek, kötülemek, reddetmek, Kürtlere bir çerçeve çizmek, kürt milliyetçiliğinin artışından şikayet etmek ‘türk islamcı medya’da adet haline geldi.
Bir türk islamcı yazar, kürt milliyetçiliğini kendi islamcılığıyla yarıştırıyor; bir başkası kürt milliyetçiliğinin 2040’da yol açacağı kendisince komik(iğrenç) durumu yazıyor, gayibten haber veriyor; bir başkası kürt milliyetçiliğinin artışından şikayet ederek kürt kurumlarını karşı karşıya getirme tuzağını devreye sokuyor; bir başkası kürt milliyetçiliğini ‘misak-ı millî’ ruhuna dönüştürmeye uğraşıyor; bir başkası kürt muhafazakarlığı bitiyor, kürt milliyetçiliği artıyor ve kürtleri artık rahat aldatamıyoruz diye feveran ediyor; bir başkası...
Bu koro, o kadar kalabalık ki...
Ancak kimse, yüreklice çıkıp Kürdistan’ı istemiyoruz, engelleme uğraşındayız, Kemalizm’in bize yüklediği misyon(ihale) yarıda kalacak diyemiyor. Asıl maksatlarını gizlemeye çalışırlarken iyice yüzlerine gözlerine bulaştırdılar bu işi.
‘Kürdistan Mücadelesi’ yazımda bunlar için şunları söylemiştim: ‘‘Önümüzdeki süreçte Kürt Müslümanların çok büyük bir maharet, özveri ve öngörü sergilemeleri gerekecek. Kırılma noktasını belirleyecek olanlar onlar(sessiz çoğunluk) çünkü… Türk İslamcılarının son dönemlerde yazdıkları yazılar da bu gerçeği işaret ediyor; Kürt Müslümanların mücadele içerisinde gerçek anlamda bir rol oynamaları ve belirleyici bir noktaya gelmeleri Türk İslamcılarını büyük bir azaba sokmuş görünüyor. Çünkü, Kemalizm’in Türk İslamcılarına yüklediği misyonu (Kürtleri oyalama, aldatma, sistem içerisinde tutma…) tamamlayamayacaklar. Kalkıp Kürdistan sorununu yeniden yanlış tarif etmeleri, iktidara reçete sunmaları da kurtarmayacak onları ve boyunlarındaki büyük vebali azaltmayacaktır.’’
Bu vebalin arka planını dolduran şey ‘Türk Siyasal Aklı’dır. Bu akıl, varlığını ‘Kürt/Kürdistan düşmanlığı’ üzerine bina etmiştir. Değişmesi kolay olmayacak. Fakat, Kürt Müslümanların ezberlerin dışına çıkması, kendi içerisinde ulusal bir bilinci yeniden diriltmeleri, yükseltmeleri ve gelecek dönem için oyun kurucu olarak oyuna dahil olması halinde bu aklın hesaplarını alt üst edecek, bunların göbekten bağlı olduğu kemalist sistemin çöküşünü hızlanacaktır. Telaşlarının sebebi-i hikmeti bundandır.
Bununla beraber türk solunun da ‘Kürt/Kürdistan düşmanlığı korosu’nda bulunduğu ve aynı işlevi gördüğü inkâr edilemez. Türk Solunun ve Türk İslamcılığının varlık sebebi(işlevi) ortaktır; Kürdistan’ın özgürlüğüne kavuşmasını engellemek!
Bu nedenle bu iki kesimin Kürdistan sorunununa dair tezleri birbine yakındır, hatta aynıdır, ufak birkaç kavramsal farklılık dışında. Kürtleri emperyalistlerle işbirliği yapmakla, taşeronlukla, bölücülükle suçlarlar. Yazıları, konuşmaları, eleştirileri çoğunlukla sınırlarını aşarak aşağılamaya, küçümsemeye dönüşür.
Bütün benliğiyle ‘resmi ideolojiye’ bağlıdır bu kesimler, bizzat ‘kemalizm’in ürünüdürler.
İsmail Beşikçi Hoca, bu kafaları şöyle tarif ediyor: ‘‘Türk aydını kimdir? Bütün ezber bozma girişimlerine rağmen, Türk aydını resmi ideolojiye bağlı bir aydındır. “Milliyetçiliğin iyisi yoktur, her türlü milliyetçilik kütüdür” anlayışı Türk aydınlarının çoğunda sürmektedir. “Türk olmaktan, Türkleşmekten başka şansınız yok” deyerek, baskıyı zulmü sistematik bir hale getirenlerle, bu baskıya, zulme karşı durup kendi değerleriyle buluşmaya çalışanların, aynı kefeye konulması, Türk aydınlarının çoğunun ortak düşüncesi, tutumudur.’’
İsmail Beşikçi Hoca, ‘resmi ideolojiyi’ de şöyle tanımlıyor: ‘‘Resmi ideoloji, devletin idari ve cezai yaptırımlarıyla korunan ve kollanan bir ideolojidir. Batı demokrasilerinde de ideoloji vardır. Fakat, resmi ideoloji değildir. Orada resmi ideolojisi olan bir devlet, demokratik değildir. Bu bakımdan Kemalizm’in demokrasi ile bağdaştığı söylenemez.’’
Türkiye Cumhuriyeti, Kürtlerin inkarı ve imhası üzerine inşa edilmiştir. Gelmiş geçmiş tüm (kemalist) iktidarlar Kürtleri dönüştürmekten, baskı altında tutmaktan ve aldatmaktan öte bir iş yapmamıştır, yapmayacaktır. Türk halkının çok büyük bir çoğunluğu dönüştürülmüş, uyutulmuş, sisteme entegre edilmiştir. Kürtler ise istisna kalmayı başarabilmişlerdir her şeye rağmen.
Bugün ‘türk siyasal aklı’nın sözcülüğüne soyunan, ezberleri sayıklayan türk islamcıları tutunamayanların oyununu oynuyor. Kürdistan’da doksan senedir yaşanan işgali(kesintisiz zulmü) ve kemalizmin kürt ve türk halkına ödettiği bedeli hâlâ doğru anlamamış ve hakikati saptırmayı müslümanlık kisvesi altında yapmaya çalışıyorlar. Sonuca ulaşmayacaklar, Kürdistan halkı buna izin vermeyecektir.
Bölge ülkeleri faturası çok ağır olacak bir siyasal krizden geçiyor, geri dönüşü yok. Trajik bir sona savruluyor köhnemiş ulus devletler. Bu kafaların yazdıkları barış, umut, huzur yazıları bu gerçeği değiştirmez, değiştiremeyecek, toplumun algısını bir süreliğine karartmaktan, bulandırmaktan öteye bir işe yaramayacak.
Etrak-ı Bi İdrak.
Son dönemde bu kafalardan işittiklerim, okuduklarım, gördüklerim bana bu sözü hatırlatıyor.
Bu söz, ‘idraktan yoksun türk’ anlamına gelir. Osmanlı döneminde türkleri aşağılamak için kullanılırdı.
Bunlar ve de bunlara inananlar, idrakten yoksun kimseler olabilir ancak.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.