• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 23 °C
  • Diyarbakır 30 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 18 °C

‘Sol’da Birleşme Hayalleri…

Ersin Tek

 Her ülkenin bir öyküsü vardır elbette. İster yeni ister eski olsun, ülkelerindeki insanların, ideolojilerin, siyasi akımların, demokrasilerin, değişimin, anlayacağınız her şeyin birer öyküsü vardır. Bazen terk edilmiş, bazen hazin, bazen ihanet, bazen darağacı, bazen sürgün, bazen anlaşılmamış, bazen tersyüz edilmiş, bazen acı dolu… 

İşte, bu ülkenin de uzun uzun bir öyküsü var. Köklerini bir imparatorluğun trajik yıkılışından alan bir ülke… Yüz yıl önce bir şeyler oluyor; 1. Dünya harbi, iç çatışmalar, emperyal saldırılar, derin ayrılıklar, parçalanmalar,  başkaldırılar, kanlı bastırmalar derken, kökler iyice sarsılıyor ve şimdiki Cumhuriyetin tarihi yazılmaya başlıyor. Ve kısa bir süre içinde o eski kökler tamamen koparılıp atılmaya çalışılıyor. Hatta bir gecede yapılmaya çalışılıyor. Ama nafile, bekledikleri gibi olmuyor! Sonrası malum; büyük bir travma ve günümüze kadar varan sancılar… 

60’lı yıllara gelince, daha farklı bir dünya düzeni oluşuyor gibi. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki tek parti zihniyeti, güç dengesi yeniden ve daha güçlü sallanmaktadır. Menderes denilen bir adam çıkıveriyor. Halk peşine takılıyor. Ciddi bir değişim ve etkili bir kaynaşma gerçekleşiyor halkla kendisi arasında. Yeni bir şeyler başlıyor derken... Yine olan oluyor, bu ülkenin makûs talihi olarak algılanacak olan ve yıllarca bir karabasan gibi üstümüze düşen darbeler dönemi hortluyor. Kendilerini bu ülkenin asıl sahipleri diye gören amcalar yeniden sahneye çıkıp, kan döküyor, can alıyorlar… 

Ve tabi o arada dünyadaki gençlik hareketleri her yeri kuşatmış bir halde. Okullarda, sokaklarda sözde bir sağ sol çatışması, bir ideolojik kamplaşma baş gösteriyor. Sabah birine verilen silah, öğleden sonra diğerine veriliyor. Böylece kaos, ütopik beklentiler, masum söylemler, kimi zaman sert dışlayıcı söylemler ve şiddet başını alıp gidiyor. Ve yine olan oluyor, tüm bunlar bir gecede darbe mucizesiyle duruluyor. Ne hikmetse artık? Ve Amerikan destekli olaraktan, komünizm geliyor safsatası ile derin yapılanmalar kuruluyor ve bu derin yapılar tâ bugüne kadar geliyor. Bize binlerce faili meçhulü, kaybedilen onca yılı, onca milyon dolarları ve silinmez kanlı bir geçmişi hediye edecek olan bu derin yapılar… İlginç ve trajik olan şey, o dönemde bu gençlik hareketlerinin içinde yer alan, emperyalizme, haksızlığa, iktidarlara karşı eylemde bulunmuş bir sürü kimse bugün bu derin yapılarla ilişkisi yüzünden içerde. Meğer savaştıklarını söyledikleri güçlerle iç içe geçip, kirli iktidar savaşını asıl yönetenlerin bunlar olduğunu çok sonradan öğrendik. Ve daha daha kirli ve karanlık uzantılarına tanık olduk… Çarşaf çarşaf belgeler, dokümanlar, planlar döküldü meydana. Bir anlam veremedik tabi; darağacından, hapishanelerden, işkencelerden, nerden nereye, nasıl… Çok trajik ve üzerine ince düşünülmesi gereken bir durumdu bu… 

Son günlerde ‘solda birleşme’ laflarını yine havada uçuşunca, bu yakın tarihin hepsi şöyle bir gözümün önünde geçti. Kanaatimce, en çok da 68 gençlik hareketinin bu konuyla birebir ilişkisi var. Onun için bu noktayı çok önemsiyorum. 

Bu ülkedeki 68 kuşağının-gençlik hareketlerinin- bizdeki yansıması, ‘darağacında üç fidan’ dır. Bir efsaneye dönüşerek-haklı olaraktan- bugüne kadar gelen romantik 68 kuşağı. Şu an bile hayatımızın çoğu yerinde canlı canlı duruyorlar; Kapitalist düzenin dizilerinde, birilerinin algısında, birilerinin devrimci söylemlerinin merkezinde bekliyorlar onlar; anlaşılmamak pahasına ve taklitten öte geçemeyecek olsalar da… Onlardan arta kalan uzun paltolu tipler, bıyıklar, bakışlar ve afili sözlerden kurulu devrimcilik oyunları gırla sürüp gidiyor. Tüm sol çevrelerde bu durum mevcut… Hele de bu solculuk oyununu oynayan kesimler, 68 kuşağı hakkında klişe ve kalıp bilgilerin dışına çıkamadı bir türlü. Etyen Mahçupyan ve Rasim Ozan Kütahyalı bu kuşak hakkında daha önce birkaç yazı kaleme aldılar. Daha farklı ve duygusal olmayan bir pencereden bakmaya çalıştılar. Bu kuşağın okuduğu, hayran olduğu bazı kişilerin hangi düşünceye mensup olduklarını ve bu kuşağın o günün şartları içindeki romantik dünyalarına değinmişlerdi. Ama bu kalıp solcular, bunların sivil toplum kuruluşlarının mensupları, eski tüfek solcu yazarçizerler ve yeni kalıp solcu bazı yazarlar buna karşın yine bilindik yazılar ve söylemlerde bulundular. Çoğu lügatlerinde bulunan dışlayıcı, hakaret içerikli, dar kalıplı, tutarsız, dünya gerçekliğine çok uzak olan o düşüncelerini, söylemlerini fütursuzca savurup durdular... 

İşte yıllardır solda birleşme, solda güçlü ittifak lafları dönüp duruyor. Hatta bir ara, Akp’ye karşı güçlü bir sol muhalefet için -iktidar lafını kullanamıyorlardı, çünkü kendileri de biliyor ki çok tuhaf kaçıyordu ve de bu şartlarda pek de gerçekçi olmuyordu bu söylem- artık bir şeyler yapılmalı tarzından yazılar, konferanslar, vs. bir sürü girişim içine girdiler ki... Sonra yine fos çıktı bunların hepsi. Çünkü bir sürü tutarsızlık ve engel vardı. Bu tutarsızlık ve engellerin çoğu hâlâ devam etmektedir. Ama anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar. 

Bu birleşme lafı Bdp’den çıktı bu defa. Chp’ye yönelik bir beklenti olarak tabi. Chp hemen bir manevra yapıp, bizzat genel başkanları Kılıçdaroğlu’nun ağzından cevap verdi; ‘‘Seçimlerde tek başına iktidarı düşünüyoruz ve herhangi bir parti ile bir birleşmeye sıcak bakmıyoruz.’’ deyiverdi. Pek de gerçekçi gelmedi bana bu açıklama. Çünkü Chp bu adamlarla, bu kafa yapısıyla asla tek başına iktidar olamaz. Nihayetinde daha önceki dönemlerde- yani güçlü oldukları dönemlerde- böyle bir ittifak yapmışlardı da, bugün bu halde iken kalkıp böyle demeleri pek da inandırıcı gelmiyor. Mhp de inanmadı zaten ve hemen de yorum yapma ihtiyacı hissetti. Chp’yi suçlamaya başladı. Gelecek dönemde Mhp’nin içinde olmadığı, iki partili bir oluşumun düşünüldüğü büyük bir planın var olduğunu ve ayrıca Chp’nin başka bir partiyi de -Bdp yi kastederek- kanatları altına alacağını yorumunu yaptılar. Çünkü kendilerine yönelik taban kayması, dağıldılar, parti iyi yöneltilmiyor, gelecek seçimde baraj altında kalacaklar lafları Bahçeli ve ekibine baya dokunmuş gibi. Anlayacağınız Mhp yine faşist söylemler ve ucuz hesaplar peşinde. Mhp değişmeyecek. Faşistin tek bir referans noktası vardır çünkü: milliyetçilik. Dünyayı algılama çeperleri milliyetçilik duvarlarıyla çevrilmiştir. Olur olmaz her yerde dogmatik fikirlerini ileri sürer, dünyadaki bütün bireysel ve toplumsal olaylara milliyetçilik penceresinden bakar ve yargılar. Bu yüzden değişen hayat, elinde sonunda bunları ve bunlar gibi düşünenleri siyaset sahnesinden tasfiye edecektir. Değişen dünya gerçekliği bunu gösteriyor. 

Şimdi bu ülkedeki solun tarihinde çok önemli dalgalanmalar ve kırılmalar var. Bunun üzerine çalışan, yazılar yazan, kitaplar yazan bir sürü kimse var. Onlar söylüyor bu çelişkileri, kırılmaları. Bir daha tekrar etmeye gerek yok. Ama şunu belirtmek gerek, Türk solu dediğimiz sol, çok problemli ve dar bir düşünce ekseninde varoldu ve hâlâ böyle devam etmekte ısrar ediyor. Oysa onlarda görüyor ki eski dünya yok artık. Lakin özgür düşünemiyorlar. Düşünebilseydiler, özgür düşünce elastikidir, dogmatik düşünce fazlasıyla skolâstik, katı, dar. Elastiki olan eleştirel düşünce, buluşların, keşiflerin esbabı mucibeyken, dogmatik olan skolâstik düşünce sığlığın, yobazlığın, yıkımın, felaketlerin, faciaların, acıların, savaşların, bağnazlıkların, yozlaşmanın yegâne nedenidir. Bu sol, bu ülkeye bu anlamda çok zarar verdi, veriyor ve de en büyük zararı kendilerine verdiler. Asıllarından uzaklaştılar, kendi söylemleriyle çeliştiler. Aslından kökünden kopan, uzaklaşan her şey –insan, bitki, kültür, dil, söylem vs.-  yozlaşır. Tabi bu yozlaşma sadece sol için değil, bu ülkedeki muhafazakâr, İslami kesim içinde söz konusu. Hele de Akp ve benzerleri için. Gerçi bunlara İslami kesim demek yanlış olur. Çünkü bunlar daha çok liberal eksenli bir düşünce çizgisinde yürüyen partiler ve çevrelerdir. İktidar ve güç tapıcılarıdır bunlar. Oysa doğru olan şu ki; şerefli insanlar muhalif olurlar, sistem dışında kalırlar, sistemin dünyevi kirli nimetlerinden faydalanmamayı tercih ederler. Şeref haysiyetten yoksun olanlar leşlere konan sinekler gibidir. Sistemin bir ‘nimetini’ görür görmez anında üzerine konarlar, leş kargaları gibi. Sonra da oturup o nimet üzerine methiyeler dizerler. Bunların durumu da aynen böyle oldu. Nerden nereye işte… 

Solda birleşme sadece sözden ve hayalden ibaret. Çünkü sol kendi içinde parçalara ayrıldığı gibi, dışındaki dünya gerçekliğinden de tamamen uzaklaşmıştır. Bugün en onulmadık yerlerde, en onulmadık söylemlerde, en onulmadık kirli pazarlıklar içerisinde bulunuyorlar. Gidişatı doğru okuyamıyorlar. Son referandum oylamasında pür melal halleri açıkça gözler önünde idi. Belki birleşmeyi düşünenler şunu düşünüyor olabilir; Türk solu ve Kürt solunun fikirsel anlamda -Kürt solunun babalarının da eski Türk solcularının olduğunu düşününce- bazı organik bağları, ilişkileri var. Ama partilerin tabanları bazında düşününce, iki partinin de tabanı asla böyle bir birleşmeye sıcak bakmayacaktır. Siyasilerin kendileri de bunu biliyor. Mesela daha bir iki sene önce Deniz Gezmişi anma sırasında, Chp’liler, Gezmişin mezarına asılan Bdp bayrağını söküp atmışlardı. Bunun burada yeri yok şeklinde laflar etmişlerdi. Görüyorsunuz ki, 68 kuşağı da ortak nokta sayılmıyor kendilerine artık. Oysa en ortak nokta burada saklı idi. Birde son yıllar içerisinde deşifre olan ilişkiler, pazarlıklar, eski defterler, faili meçhuller, ana dil talebi vs. hepsini bir araya getirince, bu birleşme çok zor görünüyor. İstediğiniz kadar siyaset pragmatist olmayı gerektirir, böyle yürür deyin, bu birleşme öyle basit değil. Bazen duygusal kırılmalar, acılı düşünceler ve ilkeler hiçbir menfaati düşünmeyebilir. Hele de böyle hassas bir süreçte… 

Evet, belki ideolojiler kendi kurallarını, öngörülerini, sınırlarını müntesiplerine dayatır. Uymayanlarını toplumsal yaptırımlarla cezalandırır. Görünmeyen fakat tereddütsüz işleyen müeyyideleri vardır. Doktrin bu görünmeyen müeyyideleri toplum genelinde yaygınlaştırmaya çalışır. Bir fikir, ideolojik yapılandırmalarla birlikte doktrinel bir şekil kazandığı zaman evrensel bir hal -bir o kadar tehlikeli- alıyor demektir. Ama artık bu ülkeve ülke içindeki farklı kesimlerde tek söz sahibinin olduğu ataerkil dönem yavaş yavaş aşılıyor. Toplumun her kesiminde, her oluşumda tek hâkim güç gerçeği eskisi kadar belirleyici rol oynamıyor. Yeni oluşumlar buna göre şekillenmiyor artık, daha geniş bir yelpazeye dağılmış bir şekilde. Kendi ayakları üzerinde yürümeye ve kendi iradesiyle sürece müdahil olmak için her kesim, her kişi daha hararetli bir biçimde mücadele veriyor. Sivil muhalefet eskisinden daha güçlü artık... Teknolojik gelişmeyi de hesaba katarsanız… Sürüleşme mantığı tam olarak bitmedi belki –ve bitmeyecek de-, ama sürüye aykırı sesler daha gür çıkacak ve hatta kopuk bir ilişki -biraz da anarşik- tarzı da gelişiyor. 

Ve bu birleşmenin olduğunu varsaysak dahi, dallarıyla dağınık, savruk, sistemsiz bir ilişkisi olanların başarılı olma şansı düşüktür; çünkü neyi niçin aradığını bilmezler... Gaye eksikliği. Samimiyet yoksunluğu had safhadadır. 

Bu ülkedeki sol bu halktan güçlü bir destek almak istiyorlarsa, yapması gereken daha önemli şeyler var; Güçlülerle-iktidarlarla- olan sapık ilişkilerini terk etmeli önce, yoksullar ve ezilenler için adil bir dünya söyleminde samimi olmalı, sözcüklere- adalet, barış, demokrasi, özgürlük vs.-  karşı sorumluluğun, ahlaki bir sorumluluk olduğuna gerçekten inanmalı ve bu ülkenin, tarih boyunca köklerinde yoğun ve belirgin bir şekilde var olan ‘din’ olgusuna karşı yanlış bakışlarını değiştirmeli, daha saygılı ve tutarlı bir tavır sergilemelidirler. O zaman sol, gerçekten kendi asli kimliğine kavuşabilir ve bu ülke insanından destek alabilir. Yoksa bu ‘sol’da birleşme, iktidara gelme, sadece bir söz ve bir hayalden ibaret olarak kalacak ve de bir işe yaramayacak…

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89