• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 23 °C
  • Diyarbakır 30 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 18 °C

Referanduma Beş Kala ve Vicdan…

Ersin Tek

Herkesin oy’unun rengi kendi vicdanının rengi olsaydı…

Referandum şamatası sona ermek üzere... Son beş gün…

Genel bir seçim havasında geçti; mitingler, sloganlar, vaatler, propagandalar, yalanlar, suçlamalar, tehditler…

Başta iktidar olmak üzere, bütün taraflar kendi gücünü görmek ve kendi yaptırımlarını sürdürmek için yaptı bunca şeyi.

Her ne kadar kabul etmeseler de, seçim öncesi bu referandum bir güven oylaması, bir güç denemesi olacak sonuçları itibariyle.

Herkes kucağındaki tüm taşlarını döktü sayılır. Tabi ses kaydı, kaset, belge yayınlamak gibi, bel altı vuruşlarına başvurmak bitmedi daha, bitmeyecek gibi de.

Manzara şu ki; çok kirli, samimiyetsiz, yalan dolan, ölüm, provokasyon, kara propagandalar üzerine yürüyen bir referandum süreci yaşadık. Daha doğrusu yaşattırdılar...

Tüm taraflar istisnasız böyle yaptı. Hiçbiri dürüst değildi. Bu durumu 12 Eylülden sonra daha da açık bir şekilde göreceğiz; Bugün söyledikleri, ortaya attıkları, vaat ettikleri şeylerin çoğunu inkâr edecekler, kabul etmeyecekler ve hatta tam tersini savunur bir hale gelecekler. Çünkü aldatma üzerine kurulmuş bir oyunun devamı ancak böyle sürdürülebilir. Ama…

Bu referandumun zemini yanlıştır. Bu seçim ortamı özgür bir ortam değil. Kendini baskı altında buldu herkes. İnsanların özgür iradesi hiçe sayıldı, zihinler ipotek edildi, insanların her kararı hem karşı cephe, hem kendi yandaşları tarafından saldırıya, baskıya maruz kaldı.

Yalan yanlış kurguların üzerine kurulmuş bir zemin işte. Sadece aldanmak ve aldatmak…

Bütün bu kara propagandaların, bu şantajların, bu ikna sürecinin bitmesine az bir süre kaldı. Ama hâlâ değişen bir şey yok. Birileri hâlâ yumurta atmaya, hakaret etmeye devam ediyor.

Evet mi, hayır mı, boykot mu? Bunun cevabını da, herkes kendisince, kendi argümanı çerçevesince vermeye çalıştı, çalışıyor. Ama görülen o ki, kimse kimseyi tatmin edemedi, edemeyecek de… Çünkü bırakın bir başkasını ikna etmek, kendisini bile doğru düzgün ikna edemedi kimse. Bu kadar baskı, bu kadar girdi çıktı izanı, feraseti, beyinleri yıprattı tabi…

Yetmez ama evet diyenler, bu durumu, bu kafa karışıklığını çok iyi özetliyordu.

Ve son gelişmelerden anlaşılan o ki, bu referandumun kaderini Kürtler ve boykot tavrı belirleyecek ya da önemli bir derecede etki edecek, sarsacak gibi.

Son günlerde basına sızdırılan yüksek yargı elemanlarına ait ses kaydı, yazılanlar, çizilenler, Başbakanın Diyarbakır mitingine yüklenen anlamlar, vs. bunu apaçık gösteriyor.

Herkes planını projesini, Kürtlerin boykot tavrı üzerinden bir nihayete erdirebileceklerinin bilincinde... Bu yüzden herkes Kürtleri kazanma, kandırma, tehdit etme, ikna etme peşinde. Biri KCK operasyonlarıyla, biri eski kötü günlere dönmekle, biri şantajla istediklerini yaptırmaya, kendi yanlarına çekme çabasında. Her biri bir taraftan vuruyor. Bir halkın iradesinin bu şekilde pazarlık konusu olması çok trajik ve incitici…

Ve daha da trajik olanı, Kürtlerin kendi içinde de tam bir birliğin, bir dik duruşun, bir stratejinin olmadığı ve kendi aralarında didişmelerin, birbirlerini dışlamaların, birbirine ağır karşı suçlamaların sürdüğünü görüyoruz. Her gün ekranlardan bunları görüyoruz. Ne yazık ki, böyle…

Boykot-sandığa gitmemek-, evet ya da hayır -sandığa gitmek- kadar demokratik bir hak ve siyasal bir tercihtir. Kürtleri bu noktada antidemokratiklikle suçlamak hiçbir akla mantığa sığmaz. Boykot, Kürtlerin kendi siyasal tercihidir. Bunu anlayışla kabullenmek zorundadır herkes. Bu tercihin altında derin bir anlamak aramak, bu insanların iradesine saygısızlık olur ve ayrıca hiçbir şeyi çözmeye de yaramayacak inanın. Kürtleri daha da çok ötekileştirmek ve kaybetmek olacak sadece, hepsi bu…

İktidar da, muhalefette, İslami kesim de, aydınlar da, bu gerçeği çok iyi analiz etmek zorunda.

Kürtlere boykot uygulayan liberal çevrelerin durumları ayrıca bir sorun...

Bu gidişatın bizzat içinde bulunan Kürt siyasetçiler de, bütün bu yaşananları görüyor ve bu ülkenin kaderinde kendilerinin nasıl kilit bir rol içinde bulunduklarının farkındadırlar herhalde? Süreci iyi okuma ve gelecek için doğru öngörülerde bulunma zorunlulukları var. Kiminle nerde, ne konuşacaklarını iyi hesaplamak zorundalar. Bu halkın, bu ülkenin bir daha kaybetme lüksü yok artık. Boykot kararının, ülkenin, Kürt meselesinin gidişatını değiştirebilecek bir etkiye sahip olduğunu, ileride nasıl sonuçlara yol açacağını, sonuçların kimin işine yarayacağını ve Kürt halkı üzerinden nasıl planlar yapılıyor olduğunu görüyor olmalılar! Ve bunun üzerine daha çok düşünüyor ve planlar yapıyor olmalılar! Çünkü bu halkın kaderi, karanlık ellerin insafına bırakılamaz asla. Huzurlu bir gelecek için ikinci bir fırsatın olmayacağını, bu şekilde, savaşla, gözyaşıyla, ölümlerle geçen her günün bir kayıp olduğunu ve kimsenin işine yaramadığını görüyorlar artık. Barışı yaratmak öncelikleri olmalı ve bu yüzden barışı yakalamak için daha yapıcı, daha geniş bir perspektiften bakmalılar ve de bakmayı sağlamalılar. Yoksa bu karanlık girdap içerisinde beraber yok olup gideceğiz.

Bu ülkenin hükümeti de, batısındaki insan da şu gerçeği daha net görmeli ve dile getirmek zorunda; bu ülkenin en yakıcı ve en öncelikli çözülmesi gereken sorunu Kürt meselesidir. İnkâr etmekle, görmezden gelmekle, oyalamakla, saptırmakla, ahmak vatanseverlikle, içi boş birlik beraberlik naralarıyla, samimiyetsiz kardeşlik laflarıyla, içi boş vaatlerle, silahla, operasyonlarla yok edileceğini düşünmekle, kendini bunun dışında görmekle hiçbir şey çözülmeyeceğini anlamış olmalılar! Yanlışta ısrar edildikçe de çözülmeyecek ve her şey daha da kötüye gidecek, gizli, kirli pazarlıklar, kan, gözyaşı, yalanlar, acımasızlık, yoksulluk, yoksunluk, şiddet hiç bitmeyecek, sürüp gidecek...

Yeter artık/Êdî Bese!!!

Kendi vicdanın sesini dinlemeli herkes. Ama vicdanın sesini dinlemek tek başına yeterli değil; karşılık vermek gerekir. Vicdana itaat edilmeli; vicdana itaatsizlik, vicdanı köreltir... Vicdanın iyiyi isteyen evrensel sesiyle uyumlu davranmak gerek. Aksi takdirde herkes kendine karşı, çevresine karşı, hayata karşı tüm duyarlılığını yitirecek ve kendi ördüğü duvarlar içinde eriyip gidecek…

Bu mu tercihiniz?

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89