• BIST 10643.58
  • Altın 2504.005
  • Dolar 32.1989
  • Euro 34.8984
  • İstanbul 17 °C
  • Diyarbakır 23 °C
  • Ankara 23 °C
  • İzmir 28 °C
  • Berlin 19 °C

Özgürlük ve Kürt Müslümanlar

Ersin Tek

Tarihin akışında insanın hiçbir zaman vazgeçmediği şey, ‘özgürlük’tür.

‘‘Bu sözcüğün, dinde derin, sonsuz bir boyutu vardır. Fakat tarihte ve materyalist felsefelerde, çok kısaltılıp daraltılmış; içeriksiz, kuşatıcı olmaktan yoksun bir anlam yüklenmiştir. Her halükarda özgürlük, insan varlığının temel boyutlarından biridir.’’

Özgürlüğün bir ayağı kişinin kendisi, bir ayağı da içerisinde yaşadığı toplumdur.

İnsanlık tarihinde özgürlük adına ortaya çıkmış, eylem biçimleriyle, ödedikleri bedellerle ve bıraktıkları miraslarıyla tarihe mal olmuş kimseler/gruplar farklı bir konuma sahiptirler.

İnsanların çoğunluğu özgürlükle kurtuluş temelli, düzene uyum sağlama, geçici, nefsanî bir çaba olarak uğraşırken; tarihe mal olmuş bu az bir kısım insan özgürlüğü varlık konusu olarak, varoluşsal zorunluluğu kendi iradeleriyle iç içe geçmiş yaşamsal bir faktör olarak algılıyor, kavramsal ve yaşamsal düzeylerinin derinlikli ve sonsuz bir anlamla sona ermesi için çaba veriyorlar.

Anlamın egemenliği altına girmenin çabasıdır bu.

Bu az kısım insan, sözkonusu ettikleri özgürlük duygusunu, yarattıkları düşünce formlarıyla ifade ederek, özgürlükle yaşamsal bir görev ve sosyal bir formasyonda uğraşılmasını sağlıyorlar. Toplumsal/tarihsel çerçeve içerisinde özgürlüğün anlaşılması için verdikleri bu çabanın sonuçları yalnızca kendilerini değil, bütün bir insanlık geleceğini etkilemekte ve öz toplumsal/kişisel bilinç düzeyini meydana getirmektedir.

Bu tarihsel çerçevenin oluş(turul)ması uzun bir süreci gerektiriyor.

Geriye dönüp bakıldığında özgürlük çabasının, tarih felsefesinden ve toplumsal koşulların farklılığından (yöntemlerden) soyutlanamaz olduğu gerçeği daha net olarak görülecektir. Bu anlamda, bu az bir kısım insan tarihi yazıyor.

Binaenaleyh, Müslüman şahsiyetlerin basiret ve ferasetleri tarihin yazıldığı bu zamanlarda devreye giriyor, ya da girmelidir. Tarihi yazmalıdır. Müslüman şahsiyetin, yalnızca kendine karşı değil toplumuna(insanlığa) karşı olan sorumlulukları bunu dayatıyor. Bu sorumluluklar Müslümanın varoluş sebebidir.

Sorumluklarını/yöntemlerini bilebilmesi için kendi önceliklerinin farkında olmasını sağlayan ve her an bilincini uyanık tutan bir inancı yaşa(t)ması gerekiyor. Tevhîdi bir inaçtır. Bu inancı yaşadığı sürece, imtihanını imkânları dâhilinde doğru bir düzleme oturtmuş ve kendi varoluşsal anlamına yaklaşmış olacaktır. Aksi halde tarihin ona hazırladığı kötü sona düçar olması kaçınılmazdır.

Nebevî öğreti ile yetişen şahsiyetlerin hayatlarına bakınca bu uyanık tutan inancın parlaklığı göze çarpar; isyan ahlakıyla donanmış, zulme, haksızlığa, şirke karşı dik durup, adaletin, merhametin, hakkın yanında saf tutmuşlardır.

Öncelikler meselesinin temelleri/zorunluluğu iyice anlaşılmadan, böylesi şahsiyetler yetiştirilemez ve özgürlük savaşı başlatılamaz.

Gözetilmesi gereken önceliklerin başında ise ‘ümmet’ gelir. Bu noktada daha önce ki bir yazım da şunları belirtmiştim: Ümmet, öncelikle içinde yaşadığımız toplumdur. Tebliğin ilk halkası ve önceliği olan ailemizdir, yakınlarımızdır, mahallemizdir, şehrimizdir, halkımızdır. Dolayısıyla en yakınımızdakilerin sorunları, acıları, umutları, varoluşları omzumuzda birer görev ve sorumluluktur. Kurtuluşun ve kaybedişin yolu burada saklıdır. Bunun aksi yaklaşımlar, yanlış, mesnetsiz, gayrî islamidir. Nebevî metoda, insanın önceliklerine bigâne kalmaktır, yabancılaşmaktır, ihanettir, alçaklıktır.

Bu öncelikler meselesi, modern dünyanın gelişmiş ileri teknolojisi, iletişim kolaylığı ve küresel savaşlar sebebiyle hem biçimsel hem de içeriksel olarak boşaltılmış olmasından dolayı kavramak güçleşmiştir bugün.

Bu ülkede bugüne kadar yürütülen ve yürütülmeye devam edilen eğitim ve siyaset anlayışı bu kavrama güçlüğünü pekiştirme ve çoğaltma görevini üstlenmiştir. Mevcut olan tüm siyasal ve kültürel anlayışlar bu kirliliği/zorluğu çoğaltmaktan öte bir işe yaramamıştır. Çoğalan kirlilikle beraber öncelikler meselesi ve sorumluluk bilinci koyulaşmış; baskı, zulüm, yok etme, yalan, dolan, şirk ayyûka çıkmış, her tarafı sarmıştır.

Şimdi bütün bu gerçekler göz ardı edilerek, günü birlik siyasetlerle, yaltakçı fikirlerle tartışmalar sürdürülmekte, yazılar yazılmaktadır(Hilal Kaplan’ın ‘Müslüman Kürtler ve Milliyetçilik’ yazısı bunun bir örneğidir).

Sırf güç ve iktidar uğruna yapılıyor bütün bunlar.

Tepeden inmeci ideolojilerin/kafaların yarattığı bir boşluk var bu ülkenin tarihinde. Öncelikle bu boşluk doğru bir biçimde anlaşılmalı ve konuşulmalıdır. Korkak, iktidar yaltakçısı ve rızık endişesi taşıyanlar kimseler konuşamaz bu gerçeği.

Bu boşluğa dair doğru dürüst okumalar yapılmadıkça, özgürlükten uzaklaştıran, ülkedeki meselelerin kökenini anlamayı, üstesinden gelmeyi, askeri vesayetin pisliklerden arınmayı zorlaştıracak ve kişilerin kendi öz iradelerini yok etmeye devam edecektir.

Güçlü tarihsel referanslar ve hakikatin işlevsel bilinciyle kapatılabilir bu boşluk ancak.

Müslümanlar bu güçlü tarihsel referanslara ve hakikat bilincini işlevsel kılan inanç ve pratiğe sahiptirler. Bu boşluğu kapatabilir ve iradeyi özgür bir alana taşıyabilirler. Bugün iktidarda bulunan parti bu güçlü tarihsel referansları kullanarak iktidara geldi. Lakin iktidarlaştıktan sonra, özde amaç olan şeyler bu parti ve yandaşlarının elinde tamamen araçsallaşarak işlevsiz ve yeni bir boşluğa dönüşmüş bulunmaktadır.

Bu noktada medeniyet-modernizm-islam üçgeninde daha derin, daha kuşatıcı, daha doğru analizler yapmak gerekiyor…

Kürt müslümanların derdi burada başlıyor!

İslam, devrimcidir. Değişimi, dönüşümü, gelişimi önceler, çağlar üstüdür. Fakat iktidar ve yandaşlarının muhafazakâr algısı geriletici, yavaşlatıcı, daraltıcı, yok edici bir özelliğe sahiptir. Sorun, iktidar ve yaltakçıları tarafından aziz İslam’ın yerine farklılığı ve batıllığı aşikâr olan bu muhafazakâr algının ikame edilmeye çalışılmasıdır. Bu, öznenin yitirilmesi sorunudur. İslam’ın bir daha yeryüzüne inişin gecikmesi ve özgürlük açısından bir fırsatı daha kaçırmanın bir belirtisidir.

Müslüman Kürtler olarak bu muhafazakar algıyı kabul etmedik, etmeyeceğiz.

İslam’ın kavramları açık ve net bir biçimde insanlara açıklanmalıdır artık. Kavram saptırmasına/kargaşasına gerek kalmadan, gerçekliğin sağlam bir izahı yapılmalıdır. Böylece inançsal sınırların ne kadar farklı ve belirleyici olduğunu daha iyi görmüş olacağız.

Kemalizm’in ürettiği suni islamcılıktan, iktidarın, savaşın, yandaş olmanın kirliliğinden uzak durmuş, mazlumiyeti, mağduriyeti, mücadeleyi iliklerine kadar yaşamış olan Müslüman Kürtler önümüzdeki sürecin belirleyici bir öznesi olacak ve ikame edilmeye çalışılan muhafazkar algıya karşı örgütlü ve güçlü bir biçimde direnecek, yepyeni bir alternatif olacaktır.

Bunun farkında olan iktidar ve yaltakçılarının etekleri tutuşacaktır elbet.

Dolayısıyla, Müslüman Kürtleri yaftalamak, kötülemek, katil sevici, milliyetçi, enaniyet(ben merkezci) sahibi kimseler olarak gösterecek, çeşitli iftiralar, senaryolar, tehditler yazıp çizeceklerdir. Kürtlerin gündemi değiştirilmeye çalışılacak ve her fırsatta Müslüman Kürtlere saldıracaklardır. Müslüman Kürtler bunun farkındadır. Beyhude bir çabadan ibaret kalacak bu. İktidar sahiplerinin ve yandaşlarının hiçbir oyunu tutmayacaktır bundan böyle. Karşılarında eski Kürtler olmayacak çünkü. Aldatamayacaklar.

Kürt Müslümanların bugüne kadar kullandıkları ‘Biz’ kavramı Kürt ve Türkleri kapsıyordu. Kürtlerin kardeşliğe yükledikleri anlamdan dolayı idi belki, ya da saf ve akılsız olmalarındandı. Türk Müslümanların kullandıkları ‘Biz’ kavramı ise yalnızca Türkleri kapsıyordu. Bunun tek açıklaması, güç ve iktidar tapıcılığı idi.

Önümüzdeki dönemde Müslüman Kürtler tevhîdi inançlarıyla Ortadoğu ve Kürdistan’ın geleceğine kendi damgalarını vuracaklardır. Engelleyemez bunu kimse. Dönülmez bir yola girmiş bulunmaktayız.

Bu yol ‘özgürlük’ yoludur.

  • Yorumlar 2
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89