• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 23 °C
  • Diyarbakır 30 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 18 °C

Okuma Serüveni

Ersin Tek

Herkes ‘kendini bulmak’ ister.

Bu ‘kendini bulmak’ ifadesi yeryüzündeki her insana ait olabilir. Kafa karışıklığı ve biraz da cehalet yüklü bir ifade olmasına karşın insanoğlunun okuma (öğrenme, anlama, hissetme) tutkusunun/mecburiyetinin iyi bir özetidir.

İnsanlar kendi ruhlarının (duygularının, düşüncelerinin, davranışlarının) kökenine inmek ister; nerede yaşadığını, neden yaşadığını, neden sevdiğini, neden nefret ettiğini, neden mutlu olduğunu, neden mutsuz olduğunu, kadın olmanın ne demek olduğunu, erkek olmanın ne demek olduğunu, insan olmanın ne anlama geldiğini, insanların nasıl iletişim kurmaları gerektiğini ve neden iletişim kuramadıklarını, neden çatıştıklarını, neden savaştıklarını, neden öldürdüklerini, neden öldürüldüklerini anlamak ister.

Bu nedenle insanlar kendi deneyimlerine ışık tutacak okumaların (kelimelerin, karakterlerin, kurguların) peşine düşer ve gündelik hayatın sıradanlaşmış kargaşasının içinde şansları yaver giden tipleri yakalamaya ve aşmaya çalışır. Bu apayrı tiplerin(okumaların) sunabileceği pek çok yenilik ve pek çok zarar vardır; yeni sorular, yeni sorunlar ve düşüncelerle genişletilmiş yeni sınırlar; gerek toplum için, gerekse kişi için...

Hoşumuza gitsin ya da gitmesin insan, yaşamının büyük bir kısmında herhangi bir değer sistemine sahip olmaksızın kafası karışık bir halde gezinebilir; ahlaki ikilemlerin yokluğu, kişiyi seçim yapma sorumluluğundan uzaklaştırabilir ve insanlar keskin seçimlerden kaçınmıştır hep. Çünkü keskin seçimler, davranışlarımızı olayların akışına bırakmamızı engeller; bunun yerine bir sürü birbiriyle alakasız ve insanın gurunu okşayan, ucuz çıkarlarını besleyen ilişkileri tercih ederiz.

Karşımıza çıkan gerçek, her nedenin kendi sonuçlarını ortaya çıkardığı ve eylemlerin sonuçlar ürettiğidir. İsterse düşünce, isterse söz, isterse eylemle olsun, ne ekersek onu biçeriz ve her gün etkin biçimde ektiklerimizle geleceğimizi biçiyoruz; çünkü kaçınılmaz olarak en sık ne okur, ne düşünür, ne söyler ve ne yaparsak oyuz ve o oluruz. Bu yüzden okuma(ma) mevzusuna eğilmek, neyi ve nasıl okuyacağımız sorununu çözmek hassas, doğru ve sağlam bir anlayışla mümkün olacaktır. Bilginin özümsenmediği, arayışların bittiği, insanın kendine yabancılaştığı, insanların birbirine kulak tıkadığı, yürek ve zihin kapılarını kapattığı, ilişkilerin çıkar üzerine kurulduğu, bireyselliğin ön plana çıktığı ve okuma serüvenlerinin başlamadan bittiği bir dönemden geçiyoruz. Zihnimizi meşgul eden sanal gündemlerin yağmur misali üzerimize üşüştüğü bir dönemde okumanın zorluğunu acı bir şekilde yüreğimizde hissediyoruz. Yine de insanı sıradanlaştıran, düşünmekten ve  üretmekten alıkoyan bu zorluklara (modern hayata ve toplumsal şartlara) rağmen geçmişteki o görkemli ve anlamlı okuma serüvenini sürdürmemiz gerekiyor.

Okuma ve kültürel etkinliklerin olmadığı yerde bedeviliğin, ilişkilerde kabalığın, çatışmanın, şiddetin ve haddini bilmezliğin olduğu apaçık bir gerçektir. İnsan tabiatı gereği algı seviyesi bilgi, çevresel etmenler ve bireysel karakteristik özelliklerin etkisinde kalarak belirlemektedir. İnsanın oluşturduğu bu algı seviyesi (bakış açısı), yaşamı anlama ve anlamlandırma tarzını ve hatta bilgiyi edinme biçimi, edindiği bilgiyi yorumlama yöntemi, kişinin sosyal karakterini belirlemekte önemli bir etkendir.

Kişinin gerçek edebi (dinî, siyasî, felsefî) beğenisi nedir? Bu beğeni, okuduğu kitaplar (gazeteler, dergiler, sosyal medya yazıları) yoluyla kişiye yüklenen kültürden ne derece bağımsızdır? Okuyan insan hangisine daha çok saygı duyar, güce mi dürüstlüğe mi? Bu ikisinden birini seçmeye zorlanmazsa eğer hangisini seçeceğini bilmek ister mi acaba? Ya da isteyebilir mi?

Anne karnında başlayan, yürekte devam eden ve insanoğlunun en asil eylemine dönüşen okuma serüveninde karşımıza çıkan bu çetrefil soruların yanıtları bir yana, var olmaları bile önemli bir yan etki taşıyor. Bütün bu sorular, okuyan kişinin ‘kendini bulma isteği’ni farkında olmadan daha da karmaşıklaştırıyor ve ağırlaştırıyor. Okuyan kişi için yine de kaçış yoktur. Bu aşamada okuyan kişi, çelişkilerin olanca büyüklüklerine karşın, daha kapsamlı okuma yaparak, insanlara yaklaşarak ve birikimlerini ahlaki erdem olarak çevresindeki insanlarla paylaşarak bu durumu bir çözüme kavuşturabileceğine inanmıştır, inanmak zorundadır; böylece okuma ve düşünme ile, yüzeysel ve sığ anlayışları aşma, erdemin ve bilgeliğin aydınlık ufuklarına yol alma, eşya ve hadiselerin öz’üne nüfuz ederek yeni bir yaşamı/anlayışı inşa etme uğraşından kendini alıkoyamayacaktır.

Yazmak(paylaşmak) da okuma ile beraber daha anlamlı bir bütün oluşturur. Yazmak aslında okumanın doğal bir sonucudur. Bu, tıpkı dolan bir kabın  taşmasına benziyor. Okuyan kişi belli birikimlere ulaşınca ister istemez kimi şeyleri söyleme, anlatma, eleştirme ve sorgulama gereğini hisseder. Yani okuma ve düşünmenin hakkını vermek ister. Bu yüzden düşündüğünü yazıyla ifade etme yeteneği de kazanmak önemlidir. Çünkü yazı, sözlü aktarımdan bazen daha etkili ve kalıcı olmaktadır.

Sözün özü; İyi bir okuyucu, okuma serüvenin insanlık tarihiyle özdeşleştiğini ve kıyamete kadar da süreceği gerçeğini akıldan hiç çıkarmaz ve bu gerçeği doğru bir biçimde işlemeye çalışır; hem en yakınında hem en uzağında, hem geçmişte hem de şimdide olup bitenleri ve gelecekte muhtemelen olup bitecekleri önyargısız okur, anlar ve anlamalandırır. Okumalarda sürekliliği esas alır, konjöktürel sınırlara takılıp kalmaz, özgürleştirici hakikatin bilgisine ulaşmak için derin ve kuşatıcı okumalar yapar. Çünkü dünya durmadan dönüyor, zaman bir sabun köpüğü gibi elimizden akıp gidiyor ve yaşam hepimizin kaydını tutuyor; doğum, duyuş, düşünüş, umut, sevinç, hüzün, acı, yaşam ve ölüm düne karışıp gidiyor. Bazen yaşadığımız anın bile farkına varmıyoruz. Bu yüzden okumayı öğrenmek ve sürdürmek zorundayız. Ancak şunu unutmamalıyız; duyularla yaptığımız okuma hiçbir zaman için bizi tatmin etmeyecek, bizi daha büyük kaos ve sorunların kucağına sürükleyecektir ve bu serüven hiç eksilmeyecek, hiç bitmeyecek…

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89