• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 23 °C
  • Diyarbakır 25 °C
  • Ankara 19 °C
  • İzmir 27 °C
  • Berlin 20 °C

Mısır, dünyanın gırtlağıdır

Ersin Tek

 İmparatorluk düzenin tamamen yıkılmasından sonra yönetimde ve sosyal yapıda doğan boşluk, gerilim, lidersizlik beraberinde bu coğrafyanın halklarında derin bir bilinç yaralanması meydana getirdi.

O günün şartları içerisinde bu ‘yaralı bilinci’ tanımlamak ve iyileştirmek hiç de kolay görünmüyordu. Böyle bir işe kalkışmak yanan bir ateşe dokunmak misaliydi; buna kalkışan kimseler büyük bedeller ödedi ve sonuç… 

Emperyal güçler, gerçekliği fark ettikleri an’dan itibaren durumu kendi lehlerine çevirme uğraşına girdiler. Emperyal sistem kendi doğası gereği baskı ve sömürüden yana olduğundan, öncelikle işine gelebilecek bir yönetim biçimini dayatmalıydı bu halklara.  Nitekim de kendileri için yapabilecekleri en iyi şeyi yaptılar; bu coğrafyanın halklarına ilk önce ulusçuluğu şırınga ettiler. Halkları bu zehirli ideolojilerle uyuşturdular. Tüm gerçekliği tersyüz ettiler böylece. Geriye bu yanlış durumu sürdürecek ve kendileriyle işbirliği yapacak zümreleri bulmak kalıyordu. O da zor olmadı, bu işe gönüllü kafalar dünden hazırdı. 

Bu kafalara yapacağı görevi belletmeye çabaladılar sonra. Ve bu çabaları günümüze dek sürdü: Saddamlar, Bin Aliler, Mübarekler… 

Bu kafalar anlatmaya, aldatmaya koyuldular; yok etmekle, baskıyla, açlıkla, sefaletle, tehditle yaptılar bu görevlerini. Bu katil kafalar görevlerini en iyi biçimde yerine getirdiler. Asmaksa asmak, kesmekse kesmek deyip hiç acımadılar, hiç düşünmediler, öylece talan ettiler, yok ettiler. 

Bu yaptığınız yanlıştır diyenlerin sonu da; hapis, işkence, sürgün, ölüm… 

Ülkelerin gelirleri birkaç aile tarafından kullanıla geldi. Baskı, asimilasyon, açlık, yoksulluk halkı kırdı geçti. Bunların umurunda olmadı hiçbir şey. Çünkü bunlar en lüks saraylarda, en lüks villalarda, en güzel tatil beldelerinde yaşadılar. En pahalı arabalara bindiler. Çocukları en iyi okullarda okudu. En fiyakalı elbiseleri giydiler. En iyi sofralarda oturdular.

Ama hiç mi hiç doymadılar… 

Sorgulamadılar bu yaptıklarını; uşak olduklarını hatırlamak, değersizliklerini görmek, gelip geçici olduklarını hatırlamak dayanılmaz gelirdi bunlara. Bu iğrenç aldanışın içinde öylece yaşamayı sürdürdüler. 

Adaletsizlik aldı başını gitti… 

Ama halklar bu gidişe dur dedi; Yeter! 

Önce Tunus’ta insanlar sokağa indi. Yeter artık, dediler. Korkularını yendiler. Hiç korkmadan çarpıştılar. Geri çekilmediler. Üzerlerindeki demir yumruğu yerinden ettiler. İlk raundu aldılar. Bin Ali ve ailesi apar topar kaçabilmekle yetinebildi. 

Bunlar aşağılık şahsiyetlerdi. Görevleri bitince, tuvalet kâğıdı gibi kullanılıp atılacaklarını unuttular. Kaçtığı Fransa, aşağılık Bin Ali’ye tuvalet kâğıdı olduğunu hatırlattı. 

Sonra Mısır’da insanlar sokaklara indiler. Meydanlarda milyonlar toplandı. Bu zulme, bu yanlışa dur demek için. Günlerdir bu çığlıkları yeri göğü inletiyor. Bütün dünya bunları duyuyor, bunları izliyor. Fakat Mübarek, Bin Ali gibi hemen pes etmekten yana değil. Arkasındaki malum güçler izin vermiyor çünkü. Türlü türlü oyunlara başvuruyorlar. Meydanlara yandaş diye birilerini salıyorlar. Kılıçlarla, taşlarla, bu aç ve yoksul halka saldırıyorlar bu yandaşlar. Mübarek ve destekçileri Mısır’ın kan gölüne dönmesini göze almış gibi… 

Mısır terk edilecek gidilecek gibi değil. Mısır, batı ve İsrail için çok önemli bir konumda bulunmaktadır. Şu an ki Mısır yönetimin emperyal güçlerin kontrolü dışında değişmesi, bu güçlerin ve İsrail’in geleceği için büyük bir felaket olur. 

Mısırda doğmuş olan Dr. Fehmi Şinnavi yıllar önce yazmış olduğu ‘siyasal islam’a doğru’ adlı kitabında, Mısır’ın tarihten gelen stratejik önemi için şunları yazmıştı:‘‘Mısır, İslam’ın bağlandığı ve kurtarılabilir olan zincirin en önemli halkasıdır. Mısır, Eisenhower’in dediği gibi, dünyanın soluğunu kesmek isteyen kimse için dünyanın gırtlağıdır. … Eğer Napolyon, Mısır’dan çıkmasaydı yenilgiye uğramayacak ve sürgüne gönderilmeyecekti. … İngiliz dışişleri bakanı Balfour’un da dediği gibi, Mısır, dünyanın kapısının anahtarıdır.’’ 

Ortadoğu ve dünya siyasetinde Mısır’ın ne kadar önemli olduğunu, tarihten gelen sembolik anlamını herkes bilir. Mısır firavunların-firavun zihniyetin- en güçlü kalesidir. Ama bu kalenin düşmesi yakındır. Mübarek sarayına sıkışmış bir durumda. Mübarek ve yoldaşlarının de pes etmesi an meselesidir. Sığınacak hiçbir kapıları yok. Kullanma süreleri bitmiştir bunların. 

Bu halklar, diktatörlüklerle yönetilmekten bıktı. Batılı güçler böyle istedi diye, böyle yürümeyecek artık. Batılı halklar geçmişte bu yönetim biçiminden çok çekti. Üçüncü dünya ülkeleri ve İslam beldeleri de yeter diyor. Bu tarz yönetimlerin ölmesi an meselesidir. Yeni dünya düzeninde kabul edilir bir tarafı yok bu yönetimlerin. Bu saatten sonra bunları ayakta tutan güçler bile bunları kurtaramaz… 

Bugün Türkiye ve Mısır üzerinden paralellikler, korkular, denklemler kuranların anlaması gereken en önemli benzerlik şu; Sömürgeci zihniyet sayesinde, milliyetçiliğin ilk girdiği İslam ülkeleri Mısır ve Türkiye’dir.  Her şey bu ortak noktada saklı, ama nedense bu gerçek bile bile es geçiliyor. Çünkü bu ülkenin entelektüelleri dar kafalıdır, korkaktır, kaypaktır. 

Mısır milliyetçileri yıllarca firavun yönetimlerinin azametinden dem vurdular, bizimkiler de postalın azametinden… 

Artık bitmiştir o azamet, kapanmıştır o dönem! 

Ortadoğu’daki son gelişmelere bakarak, bu ülkelerin siyasal yönelişleri hangi aşamalardan geçerek, hangi sonuçlara varacak, bunu şu an kestirmek çok güç. Ama şu bir gerçek ki, bu özgür halk direnişleriyle birlikte, ezilen halkların kaderi farklı bir noktaya taşınıyor, Siyasal İslam’ın geleceği farklı bir noktaya taşınıyor. Statükocu-ulusalcı kesimlerin ve demokrasiyi sandıktan ibaret görenlerin anlamadığı gerçek budur işte. 

Beyinlere kurulmuş iğrenç hegemonyalar bir bir yıkılıyor artık, gençlik büyük bir uyanışın, büyük bir dönüşümün içerisinde, bu gençler eski kafalardan daha çok teknolojiyle içli dışlı, sivil direniş daha güçlü; ulusçuluğun ölümünü izliyoruz ve zenginleri korumak için var olmuş olan demokrasiyi yutturma çabaları, model safsataları kandırmaya yetmiyor artık…

Ertuğrul Özkök gibiler de statüko iyidir, laiklik iyidir, cami kötüdür, şeriat kötüdür demekle yırtınıp dursun. Neyin ne olduğunu bilmeden öylece konuştular, konuşmaya devam ediyorlar. İnsanları artık yargısız infaz edemedikleri için, sürgüne gönderemedikleri için içten içe üzülmeye devam etsinler. 

Utanacakları, akıllanacakları yok nasıl olsa… 

Bu yazarçizer takımı dar kalıplarındakini, iğrenç beklentilerini, ucuz ihtiraslarını yazıp çizmekle uğraşadursun; gerçeklik tüm çıplaklığıyla meydanlardadır. Değişim durmaksızın devam ediyor. Ezilenlerin çığlıkları yarın bir başka meydanda daha gür çıkacak…

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89