• BIST 9952.39
  • Altın 2439.282
  • Dolar 32.4246
  • Euro 34.6533
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 31 °C
  • Ankara 23 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 21 °C

Kürdler, bu sürecin ‘Sîmurg'larıdır

Ersin Tek

“Burnumuzun ucundaki şeyi görmek sürekli mücadele gerektirir.” (George Orwell)

Rivayet olunur ki; çok uzun zaman önce, kuşlar diyarında Sîmurg diye bir kuş yaşarmış. Sîmurg kimi söylencelerde Kaf Dağı’nın zirvesinde yaşar, kimilerinde ise Bilgi Ağacı’nın dallarında. Bu söylencelerin ortak özelliği ise onu bilgelikle özdeşleştirmesidir. Uzun boylu ve uzun boyunludur. Üzerinde her çeşit kuşa ait tüylerin bulunduğu masalsı güzellikteki kuştur. Bir kuş ama bir kuştan fazlasıdır mitolojide. Tüyleri yalım ateş rengindedir. Bu hararetine ve azametine rağmen Sîmurg bilgedir, iyi yüreklidir, yardımseverdir. Yüzü bir insan suretindedir. Kendine ihtiyacı olan kuşlara yardımda bulunandır. Sonra dönüp kimselerin bilmediği yuvasına, ‘Bilgelik Ağacı’na kurulandır. Her yerde olabilen ama hiçbir yerde bulunmayandır. Kısacası, hayaller diyarındadır, düşsel dünyanın uçsuz bucaksız göklerindedir...

Tüm halkların kendilerine has isimler ve şekillerde Sîmurg'tan söz etmesi son derece önemlidir. O, ulaşılması güç bir idealdir ama imkânsız değildir. Sîmurg’a ulaşmak için Sîmurg olmak gerekir. Sîmurg düşsel dünyada yaratılmış ancak gerçekte somut bir varlık olmamasına karşın insanın manevi dünyasında büyük ve uhrevi anlamlar ifade eden bir varlıktır. Kendini küllerinden var eden Sîmurg'un dünyada sadece bir tane olduğuna inanılır. İranlı mutasavvıf şair Ferîddüdîn Attâr’ın kuşların kendi iç dünyalarına gerçekleştirdiği yolculuğu ele aldığı mesnevisi ‘Mantıku’t-Tayr’da Sîmurg şöyle anlatılır:

“Kuşlar kendi aralarında toplanıp hiçbir ülkenin padişahsız olmadığını, padişahsız ülkede nizam ve intizam kurulamayacağını belirtirler. Aralarında bulunan ve mürşidi temsil eden, Süleyman peygamberin mahremi ve postacısı Hüthüt bu konuda onlara yol göstereceğini söyler. Kuşlar Hüthüt’ün öncülüğünde toplanırlar. Fakat yolun uzak ve sıkıntılı olduğunu anlaşılınca bülbül, papağan, tavus, kaz, keklik, hüma, doğan, balıkçıl, baykuş ve diğer bazı kuşlar birer mazeret ileri sürerek yolculuktan vazgeçmek isterler. Hüthüt kuşların sorularına cevap vererek onları ikna eder. Sonunda bütün kuşlar Hüthüt’ün kılavuzluğunda yola çıkarlar.

Yolculuk esnasında bitkin ve yorgun düşen binlerce kuş Hüthüt’ten şüphelerinin giderilmesini ister. Hüthüt her birisinin soru ve itirazlarına cevaplar verir; önlerinde "talep, aşk, mârifet, istiğnâ, tevhîd, hayret, fakr u fenâ" denilen yedi vadinin bulunduğunu bunları geçince padişahları olan Sîmurg’a ulaşacaklarını anlatır. Tekrar yola koyulan kuşlardan sadece otuzu hasta ve yorgun durumda bu vadileri aşıp yüce bir dergâhın önüne ulaşır. Burada bir postacı gelip onların Sîmurg’u sorduklarını anlayınca önlerine birer kağıt parçası koyarak okumalarını söyler. Kâğıtları okuyan kuşlar bütün yaptıklarının yazılı olduğunu görüp şaşırırlar. Bu sırada Sîmurg da tecelli eder. Fakat gördükleri Sîmurg kendilerinden başka bir varlık değildir.

Sîmurg’da kendilerini, kendilerinde de Sîmurg’u görüp hayretler içinde kalırlar. Bu arada bir ses duyulur: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz; daha fazla veya daha eksik gelseydiniz yine o kadar görünürdünüz; burası bir aynadır.” Neticede hepsi Sîmurg’da fani olur. Artık ne yol ne yolcu ne de kılavuz vardır. Gölge güneşte kaybolur. Menzil-i maksuda vasıl olan otuz kuş aradıkları Sîmurg’un kendileri olduğunu anlar.”

Mantıku’t-Tayr’da dördüncü makalede, yüce bir makamda uçmak için çaba sarf eden kuşlar, yolun sonuna ulaşma noktasında tereddüt yaşayınca Hüthüt’e bu gidişle yolu nasıl bitirebileceklerini sorarlar. Hüthüt de âşık olanın amacına ulaşmak için gerekirse imanından hatta canından vazgeçmesi gerektiğini söyler. Ona göre aşk, küfürden de imandan da yücedir. Aşk, daima kâinatın içidir ama dertsiz aşk, tam aşk değildir. Hüthüt, kuşlara hitaben “Nice bir korkacaksın? Bırak şu çocukluğu! Erlerin aslanı gibi yola gir, işe koyul! Sana yüzlerce tehlike baş gösterse, değil mi ki bu yolda baş gösteriyor, korku yok!” der.

Devlet sahibi olamamış Kürdlerin yolu uzun, sıkıntılı ve bilinmezliklerle doludur. Farkındayım. Fakat yüz yıldan fazladır bu konuda işlerin iyi gitmediğine bakıp ‘bizden bir şey çıkmaz’ düşüncesine kapılarak inancından, ideolojisinden, hedefinden ve hatta Kürdlüğünden vazgeçmek, pes etmek, umudunu hepten yitirmek, düşmanına kul-köle olmak akıllıca bir yaklaşım değildir. İnsan her zaman dengeli olmalıdır. İnsan, bazen kendisini çok umutsuz, çok yorgun, çok çaresiz, kolu ve kanadı kırılmış, her kese küsmüş, her şeyi kaybetmiş gibi görebilir. İşte o vakit yapacağı şey, kendi aşkına, kendi hayallerine dört elle sarılmaktır; içinden geçtiği sürecin ‘Sîmurg’u olduğunu bilmek veya hatırlamaktır. Aksi takdirde, sürekli olarak esaretin ardından giden olacaktır. Tarihinin, kültürünün, toplumunun değerlerini tanıyarak, kendisine ve milletine zenginlik getirecek biçimde yürüyebileceği tüm yolları kaybetmiş bir yolcu olacaktır.

Kibir, nifak, umutsuzluk, öğrenilmiş çaresizlik, yılgınlık, hepten kaybetmişlik sanısına kapılmak bir milletin içine düşebileceği en büyük hata ve trajedidir. Kaybetmeyi baştan kabul etmektir. Maalesef, birçok Kürd tarihsel olarak bu zaafların içine düşmüş ve yok olup gitmiştir. Aslında yalnızca Kürdler değil her insan bir Sîmurg olmayı göze almadıkça kendi bataklığında, tüneklerinde ve kafeslerinde yaşamaktan kurtulamayacaktır. Kendi içinde kendisini kendisine ve ötekine esir eden zaaflarını farketmeyi başaramayacak, korkularının içinde debelenecek ve gerçekten kaybedecektir.

Şimdi, Kürdler için bütün engelleri aşmak,  kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır..

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89