Kürdistan mücadelesi bir eşikte duruyor.
Bu eşiği bir şekilde aşacaktır, ancak bu aşmanın şekli ve oluş biçimi hakkında tam bir netlik yok şimdilik.
Kimse bu aşmanın nasıl ve nereden gerçekleşeceğini kestiremiyor. Sadece bu aşmaya dair genel geçer bilgiler, geçmişten gelen önyargılar, dedikodular, tezler ve çeşitli kurumların gerçekleştirdiği beyin fırtınası sonucu ortaya çıkmış analizler/haritalar dönüp dolaşıyor piyasada.
Ebetteki bu aşmanın şekli ve oluş biçimi yalnızca Kürtler için değil, bütün bir bölge ve dünya için hayatî bir önemdedir; adalete, özgürlüğe, ümmete giden yol Bağımsız Büyük Kürdistan’dan geçiyor...
Kürtler bugün bölgede kilit roldedir; yakın Ortadoğu tarihi bunu ispatlamış bulunmakta...
Bölge halklarının ve özelde Kürtlerin hemen her şeyin karıştığı, iç içe geçtiği, büyük bir belirsizlik içinde yüzdüğü bu ahvalde yataya paralel bir beraberlik sergilemeleri kendi gelecekleri için en makul olanıdır.
Bu beraberlik, kendi üzerine oynanan oyunun farkına varabileceği, herkesin kendisi olabileceği, hür iradesini kullanabileceği, keskin bir dirayet sergileyebileceği ve ortak yaşam anlayışını merkezine alacağı bir saff olma bilincidir.
Fakat böylesi bir saff oluşturma çabasına girişme yerine, Araplar, Türkler her zaman ki gibi Kürtlere karşı saldırılarını çoğaltmayı yeğlemiş ve tarihlerinin en ahmak dönemini yaşamaya girişmiş bulunmaktalar. Türkiye, Irak ve Suriye’de bu ahmaklık son hızla devam etmektedir.
Kürtler ise tarihlerindeki en keskin virajlardan birine geldikleri bu dönemde, kendi üzerine kapanmak, birileri tarafından çizilen kadere/saldırılara boyun eğmek veya hali hazır Kürtlerin birlik/özgürlük ihtiyacı ile yüzleşerek bu virajı geçmek olasılıkları arasından bir tercih yapma ile karşı karşıyadırlar.
Kürtler ne yapmalı?
Bu sorunun cevabı kısa; Kürtler birlik olmalıdır. Yani, Kürdistan, tüm Kürtlerin ortak mücadelesinin adı olmalıdır!
Kürtler açısından bu sorunun cevabı basit görünüyor ama iş pratiğe gelince değişir pratiği çok zor. Bu zorluğun arkasında kirli geçmişlerin birikintisi, önyargılar, devlerin iktidar çatışmaları ve sosyo-kültürel, sosyo-politik, sosyo-ekonomik, sosyo-psikolojik vs. bir çok olgu engel olarak duruyor. Bu engelleri bir anda aşmak, sanıldığı kadar kolay olmayacak
Kürdistan mücadelesinin gerçek anlamda bir zafere ulaşmasının birlikten ve geçmişteki yanlışlarla yüzleşmekten geçtiği muhakkak…
Yüzyıllar önce Ehmedê Xanî ve Şerefxanê Bedlîsî bu gerçeği öngörmüşlerdi; yazdıkları eserlerde Kürtlerin cesur, mert sıfatlarını dillendirdikten sonra, Kürtlerin bir türlü birleşememelerine sitem etmiş ve bu birliğin neden olmadığı üzerine epeyce kafa yormuş, çeşitli tespitlerde/tavsiyelerde bulunmuşlardı. Kürtlerin birlik olamamalarının nedenleri arasında; Kürdistan’ın süper güçler arasına sıkışıp kalan bir tampon bölge olma talihsizliğinden, dağınık Kürt iktidarlarının varlığından, ben merkezli düşünen, iktidar hırsı ile yanıp tutuşan olan yöneticilerin çokluğundan, kibirden, kıskançlıktan vs. söz ederler…
Bölgedeki halkların/yönetimlerin, azınlık olarak gördükleri Kürtler üzerinde ekonomik, siyasi, askeri, fikri ve bütün alanlarda kurduğu bir hâkimiyetten/zulümden bahsediyoruz. Ve hatta bu hâkimiyete karşı ortaya konulmuş mücadelelerin bile zihni planda bu hâkimiyetten etkilenmediği, ona benzemeye çalıştığı bir trajediden/tahakkümden bahsediyoruz.
Bu yüzden herkes kendi değerini ve sorumluluğunu iyi bilmelidir.
Bugün sahnede bulunan ve sahneye çıkmaya niyetli tüm Kürt aktörlerinin bu altın değerindeki tarihsel gerçekleri ve tavsiyeleri Kürdistanî bir zihinle yeniden okumaları, düşünmeleri, cesur ve hakkaniyetli bir özleştiri yapmaları gerekiyor.
Kürdistanlılar arasında bilinçli, dürüst ve çoğulcu bir uzlaşı anlayışının gelişmesiyle, Kürdistan sorunun hak, adalet, özgürlük eksenli bir çözümle sonuçlanması mümkündür. Ancak, Kürdistan/Kürtler için öngörülen ve dayatılan tüm projelere/aldatmalara karşı Kürtlerin kesin bir reddiye geliştirmeleri ve Kürdistan mücadelesini daha sağlam bir biçimde sahiplenmeleri şart.
Bilhassa Kürt Müslümanlar bu sahiplenmeyi yapmalıdır.
Bu, hakikatin bir gereğidir. Kürdistan dışında biten şeyler bu hakikati değiştirmeyecektir. Bu, Kürt Müslümanlarının üstlenmesi gereken rolün önemli olduğunu ve atacakları adımların dikkatlice atmaları gerektiğini göstermektedir. Geçmişte bir slogan ve ütopyadan ibaret sayılan ‘Bağımsız Büyük Kürdistan’, bölgenin öncelikli gündemi ve kurtuluşu olma kesinliğini kazanmıştır bugün. Bunun aksi söylemler geleceği ertelemek ve geçmişin karanlığında boğulmaktan öte bir işe yaramayacaktır.
Önümüzdeki süreçte Kürt Müslümanların çok büyük bir maharet, özveri ve öngörü sergilemeleri gerekecek. Kırılma noktasını belirleyecek olanlar onlar(sessiz çoğunluk) çünkü… Türk İslamcılarının son dönemlerde yazdıkları yazılar da bu gerçeği işaret ediyor; Kürt Müslümanların mücadele içerisinde gerçek anlamda bir rol oynamaları ve belirleyici bir noktaya gelmeleri Türk İslamcılarını büyük bir azaba sokmuş görünüyor. Çünkü, Kemalizm’in Türk İslamcılarına yüklediği misyonu (Kürtleri oyalama, aldatma, sistem içerisinde tutma…) tamamlayamayacaklar. Kalkıp Kürdistan sorununu yeniden yanlış tarif etmeleri, iktidara reçete sunmaları da kurtarmayacak onları ve boyunlarındaki büyük vebali azaltmayacaktır.
Kürdistan sorunu, demokratikleşme ve hakları anayasal güvence altına alma sorunudur vs. söylemlerle geçiştirilemeyecek bir sorundur. Tarihsel arka planı acılarla, zulümlerle, katliamlarla, direnişlerle örülmüş sömürgeci bir işgal harekatıdır.
Bu işgal harekatı tamamen ortadan kalkmadıkça, hiçbir çözüm/kardeşlik mümkün olmayacaktır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.