• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 22 °C
  • Diyarbakır 25 °C
  • Ankara 19 °C
  • İzmir 26 °C
  • Berlin 19 °C

‘Kâğıttan Kaplan’ yerine, ‘Değişim Kaplanına’ binmek

Ersin Tek

 Bilgi ve bilgisizliğin toplumsal ve siyasal mücadelede silah olarak kullanılması yaygın bir durumdur. 

Dışarıda kalanlar bu duruma tam hâkim olamadıkları için, ne olup bittiğini anlayamazlar ve ne için söylendiğini tam bilmedikleri şeyler üzerinden düşünmeye ve bir seçime zorlanırlar sürekli. Çoğunluk bilgiye ulaşmaktan bugüne kadar men edilmiştir hep. Bu hakları türlü engellerle ellerinden alınır.

Son günlerde gündemde bir ‘Kâğıttan Kaplan’ tartışmasıdır gidiyor. Dandik bir anayasa profesörünün sözlerini tartışıyor bizim zevat. Zaten başka işleri de yok bu zevatın. Samimiyetsiz laflar, ahmak savunmalar, suçlamalar, çelişkiler almış başını gidiyor. Kimin, neyi savunduğu, niçin savunduğu belli değil, tam bir komedi. 

Bu ülkenin bunca geri kalmışlığının temel nedeni bu zevat ve zihniyetleridir. Yıllardır süren kirli savaşın günahı bu zevatın ve medyanın boynunadır. 

Bu tartışılan lafları eden zat da, CHP Genel başkan Yardımcısı Süheyl Batum. 

Batum, darbe yapma gücünü kaybeden, bu eski alışkanlıklarını bir türlü hayata geçiremeyen orduya ‘kâğıttan kaplan’ deyiverdi. Ve daha bir sürü şey… 

Batum’a göre iyi bir ordu, gerçek anlamda bir kaplan olmalı ve bugüne kadar darbe yapmış olmalıydı. Kâğıt üzerinde planlar yapıp, kendilerini deşifre etmemeliydiler. Amerika da bunların altını oymuş da oymuş, bunlar da farkına varamamış tabi. Eğer kâğıttan kaplan olmasaydılar, AKP şimdiye kadar bir yolla- yani darbeyle- çoktan lağvedilmiş olacaktı. 

Sonra da kalkıp, laflarının yanlış anlaşıldığını, bu lafları sadece eski genelkurmay başkanı Hilmi Özkök için sarf ettiğini söylüyor. 

Şimdi ne demeli. Batum’un özrü kabahatinden beter. Acınası bir haldir bu. Gücünü postal yalayıcılığından almış bir kafadan bu kadar olur. Aksi bir duruş beklemek zaten komik olur. Çünkü Batum’un kendisi de biliyor, böyle yaparsa dikkate alınmayacağını ve bir hiç olacağını. Bu bilmem kaçıncı gafı. Çark ediyor görüntüsü veriyor. Ama hayır, bitmeyecek bu gafları. Halkın zekâsıyla dalga geçtiğini zannediyor kendince. Ama halk unutmayacak bu söylediklerini. Aslında söylediklerinin ne anlama geldiğini teyit ediyor. Niyetini apaçık beyan ediyor. Anlayana… 

Niye Özkök? Çünkü Özkök darbelere karşı durmuş, Batum’un adının başbakan adayı olarak geçtiği darbe planlarının tümüne karşı direnmiş, darbe ortamının yaratılmasına engel olmuştu. İçerdekilere söyledim diyemez zaten. Korkar. Çünkü onlar olmazsa Batum da olmayacaktır. 

Acaba bu tür laflar gündemi bulandırmak, değiştirmek için mi sarf edilir? Aynı şekilde başbakan’ın Kıbrıs lafları da, aynı amaçla söylenmiş olmasın sakın? 

Neden değişmeli ki gündem? 

Bütün mesele burada saklı. Toplumların kitlesel ayaklanmalarına, kitlesel yapı değişiklikleri geçirdiklerine ve bir globalleşme sürecinde ilerlediklerine tanık oluyoruz. Büyük bir dönüşüm yaşanıyor yanı başımızda. Hem de çok hızlı bir biçimde oluyor. Haliyle birileri bundan korkuyor. Telaşa kapılıyor. Kurulu düzenlerinin sarsılacağından, yıkılacağından korkuyorlar. 

Korksunlar tabi. Çünkü bu farklılaşma isteği, bu özgürleşme mücadelesi, bu küresel direniş meydanlara inmiş bir halde. Geri dönüşü de yok bu saatten sonra. Gözle görülür bir biçimde yayılıyor… 

İktidarların, dar kafalı siyasetçilerin, işbirlikçi entelektüellerin bunu hakkıyla kavrayamadıklarını görüyoruz. Boş ve anlamsız şeyleri konuşup duruyorlar. Komik duruma düşürüyorlar kendilerini. Ekranlara çıkıp kafa karıştırıyorlar. Halkın önündekini çarpıtmak, unutturmak için her türlü iğrençliğe başvuruyorlar. 

İster istemez toplumlar ve bireyler bu kargaşanın, bu değişimin bir yerinde duruyor ve etkileniyor. Hepimiz kendi kaderimizi yazıyoruz bir şekilde. Bazen ‘çürüme bölgesinde’ bazen de ‘oluşum bölgesinde’ durarak yapıyoruz bunu. Yapıyoruz ama. 

Değişim hızı arttıkça, haberler, gerçekler, aldatmacalar ve yıkımlar içerden gelen bu değişim manzarasının arkasında kalacaktır. Bunu unutmayın! 

Yaşadığımızı zannettiğimiz şeylerin içeriğini, yani olayların günlük etkilerini doğru biçimlendirmeyi ve bu olayların daha geniş bir çerçeveden okumasını yapmalıyız. Doğacak bütün süreçler üzerine bir yoğunlaşma yönelimine girmeliyiz bir an önce. Korkmamalıyız hiçbir şeyden. Çünkü ikinci bir fırsatı olmayacak bu yaşanmışlıkların. Sürüklenmeden. Dimdik ayakta durmalıyız. Yürümeliyiz.

 Böylesi bir yönelim, cesaret isteyen ilgi çekici bir iş olacaktır. İnanın buna. Yeni kavramsal araçları meydana getirecek ve gerçekle hakikat arasındaki o ince çizgiye dokunmak anlamına gelecek. 

Madem tüm bu manzarayı yorumlamayı doğru öğrenecek ve değişim kaplanına bineceksek, hayatımızın bütün alanlarında bir transformasyon kaçınılmaz ve bunu anlamlandıracak olan müteâl bir bilinç inmek zorundadır yaşam alanımıza. Doğru pozisyonu almak böyle mümkün olabilir. Yoksa kendi heva ve heveslerimizin bitmez karanlığında kaybolup gideceğiz. 

Gündelik yaşamımız içerisinde hükümet, muhalefet, aydınlar, medya ve de sürüleşmiş bireyler doğru pozisyondan çok uzak ve birbiriyle çelişen yorumlarla daha fazla kirlilik yaratmaktan öte bir işe yaramıyorlar. Daha çok tahribat, kültürel karışıklık, çatışma ve krizlere sebep oluyorlar. Öncelikler, değerler, hedefler tepetaklak olmuş bir vaziyette… 

Hayatın ve uğraşların anlamsızlaştığı tarafa itilmek isteniyor kitleler. Özellikle de adalet ve özgürlük talepleri iyice bir sulandırarak, bürokratik anlamsızlığa gömülmek isteniyor. Toplumu tutunmalarını istedikleri yalan, gelip geçici, afyon etkisinde olan ideolojiler, eğlenceler ve şirk kokan, içi kof kutsallar üzerinden oyalıyorlar; kitleleri bunlarla vuruyorlar. 

Herkes kendi yalanını yaşıyor böylece, doğru bilerek; kimse kimsenin karasına söz etmiyor, kendi karasının görünmesinden korkuyor çünkü… 

Yalnızca kontrol altında tutma, aldatma ve baskıcı belirtiler içeren politikalar işleve bırakılıyor. Bu da durumu daha da kötüleştireceği gibi, sorunların temelinde yatan nedenleri anlamaya yarayacak politikaların ötelenmesine, yok sayılmasına sebep oluyor. 

Ama bu böyle sürüp gitmez! 

Doğada ya da toplumsal, bazen de kişisel hayatta ortaya çıkan birçok sorun bize karmaşık, anlaşılmaz ya da nedensiz gelebilir. Bizim algı zayıflığımızdan ötürü böyle. Yoksa her şeyin bir nedeni ve amacı vardır. Tüm bu bunalımlar ve sorunlar aslında bir fırsat olabilir. Bir kırılma noktası. 

Dikkatlice bakmak... 

Her şeyi kuşatan bu çerçevede, kendi kişisel çıkarlarımızla insanlık ailesinin tüm çıkarı tamamen birbirine bağımlı ve özdeşleşmiş bulunmaktadır. Yaşanan gelişmeler bu gerçeği daha net gösteriyor. 

Bunca baskı ve yoksunluk karşısında direnmek ve değişimin kaplanına binme isteği, öncelikle; yeniden yapılandırmayı sağlayacak olan bir oluşum bölgesine kavuşmamıza vesile olacak…

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89