• BIST 10260.66
  • Altın 2400.636
  • Dolar 32.257
  • Euro 34.6756
  • İstanbul 22 °C
  • Diyarbakır 23 °C
  • Ankara 24 °C
  • İzmir 29 °C
  • Berlin 22 °C

İnancını ve vicdanını yitirmiş bir dünya

Ersin Tek

Bir Alman şairi söylemişti: ‘‘Bugün, dünün devamıdır.’’

Yüzyıllardan beri süregelen karanlığın(trajedinin) bir özetidir bu cümle.

Masallarda olduğu gibi iyilik kötülüğe, yoksulluk zenginliğe, aydınlık karanlığa karşı amansız bir mücadele içindedir. Ancak zahirde kazanan hep kötülük/zenginlik/karanlık oldu ve olacaktır. Bu, yaşamın sürekliliğinin(imtihanın) bir gereğidir, sonsuz kaybedişin sırrıdır.

İnsanlığın bütün sorunlarının kaynağı; Âdem ile Havva’nın, Kabil ile Habil’in sorunlarıdır.

Âdem ile Havva’nın hikâyesi, insanın bilgiyle olan trajedisinin en güzel, en doğru, en gizemli izahıdır. Hikâye, semboller üzerine kurulmuştur. Allah’ın Âdem ve Havva için hazırladığı cennet; mutlak bilinçsizlik, zatı kavramama, ben’sizlik halinin bir tasviridir.

Yasak meyve ise çelişki ve pişmanlıklarla dolu bir halka içinde dönen yalancı bilginin sembolüdür. Çelişki ve pişmanlık doğal haliyle insanın aklını uyarır. Akılsa insandaki en zayıf şeydir. Sonsuz karşılaştırmalar ve çıkarımlar karşısında çaresizdir. İnsanın dünyasını ikiye ayırır; ben ve benim dışımdaki. Ben’in ölümü demektir bu; eksiksiz/bütüncül bilginin üzerinin örtülmesidir. Akıl, kendi sınırları içinde büyük bir nimettir. Ancak sınırlarını aştığında bir hırs olur, bir yıkım olur. Hem Âdem ve Havva’nın hem de soylarının yıkımına sebep olan işte bu hırs olmuştur.

Yalancı bilgiye dokunmadıkça ve yasak meyvenin çok acı olan tadını alamadıkça insan eksiksiz/bütüncül bilginim tadını alamayacaktı. Âdem ve Havva’yı yasak meyveden yemeye teşvik eden yılan; ‘O meyveden yediğiniz gün gözleriniz açılacak, yaratıcınız gibi her şeyi bilecek ve sonsuzluğa kavuşacaksınız’ diye onların kulaklarına fısıldamıştı. Her şeyi bilme tutkusuyla öğrenme isteği, bilinmeyeni keşfetme arzusunun kamçıladığı insan aklının sesinden başka bir şey değildi bu yılan.

Allah, Âdem ve Havva’ya bilgiye ulaşmaları için ihtiyaç duydukları her şeyi vermişti; seçme özgürlüğünü bile. İstediği, tecrübe(irade) ile eşsiz bilgiye götürecek en doğru yolu bulmaları idi. Çünkü gerçek bilgi, çevresinde hiçbir noksanlığın, hiçbir çelişkinin bulunmadığı, öncesi ve sonu olmayan Allah’a meftundur.

Aklın bittiği yerde inanç başlar. İnanç iki çeşittir; görmeyen ve gören.

Görmeyen inanç, korkunun insanın kalbinde yarattığı inançtır. Bir şey alıp vermek için tanımamış olduğu bir güce inanır, ondan korkar, ona boyun eğer, muhtelif şekillerde onu hoşnut etmeye çalışır. Bu zayıf ve tüccarca bir inançtır. Yeryüzündeki çoğu kötülüğün(bilinçsizliğin) de kaynağıdır ama yine de kör inançsızlıktan iyidir.

Gören inanç, gören imandır, sevgiye imandır. Bu imtihan ateşinde derin düşünmenin ürünüdür. Bu sonsuz bir hayat denizidir; ezelden beri vardır, ebede kadar da var olacaktır. Böyle bir inanç, insanın kalbini hayat denizine açar, sevgiyle doldurur, düşüncesini mucizelerle, hayranlıklarla doldurur. Bu hayranlık, varoluşun mucizelerini anlamak ve tılsımlarını çözmek karşısında acizliğini kavrayan ve itiraf eden inançtır. Aklın barbarlıktan, haksız taleplerden, kibirden ve karanlık dehlizlerden arınması ve insanın kendi iradesiyle iradesinden vazgeçmesi, bütün iradelerin üstünde olan hayatın iradesiyle bütünleşmesi demektir bu inanç.

Ve, Kabil ile Habil’in hikâyesi vardır; ruhla balçığın, Tanrı’yla şeytanın insanın içindeki mücadelesinin bir devamıdır. Gerçek tarihin başlangıç noktasıdır. İnsan vicdanının trajedisini resmeder bu hikâye; ‘‘Kabil’le Habil arasındaki çelişkinin kaynağı, Kabil’in, Habil’le nişanlanan kız kardeşini, kendi nişanlısına tercih etmesidir. O, Habil’in nişanlısını almakta ısrar etmiş, Hz. Adem’in onayıyla gerçekleştirilen nişanın hükümsüz sayılmasını istemiştir. İki kardeş, Hz. Adem’in huzuruna gitmişler; o da, her birinin Tanrı’ya bir kurban sunmasını önermiştir. Kimin kurbanı kabul edilirse, o kızla evlenecek, kaybeden de sonuca razı olacaktır. Kabil hileye yeltenmiş, kurban olarak sararmış hububat sunmuş ve tabiî kurbanı kabul edilmemiştir. (Kabil’in, gerekli olduğuna inandığı zaman hileye, hatta Tanrı’ya karşı hileye başvurmasına dikkatinizi çekerim. Kabil düzeni’nin bütün temsilcileri aynı şekilde davranırlar.) Bunun üzerine Kabil tekrar hileye başvurmuş. Tanrı’nın hükmüne değil de kendi tutkularına uymayı tercih etmiş ve –kendisinden hiçbir şey istemeyen, Tanrı’ya sahip olduğu en kıymetli şeyi, en güzel devesini sunan ve kurbanı kabul edilen- Habil’i öldürmüştür.’’

Kabil, doğuştan kötü değildi. Özü Habil’inkiyle birdi. Hiç kimse doğuştan kötü değildir çünkü, herkesin özü Adem’in özüyle aynıdır. Ancak Kabil’in ilkel aklı(bilinci), kendisiyle kardeşi arasına ayırıcılar koymasına sebep oldu. Kardeşinin Allah katında elde ettiği ve kendisinin kavuşamadığı imkân, kardeşine karşı göğsünü kinle doldurdu. Kalbini kemirmeye koyulan bu kin ateşini söndürebileceğini zannederek gidip kardeşini öldürdü. Kabil, bu cinayeti işlerken vicdan sahibi idi ama o an vicdanı kin tarafından uyuşturulmuştu. Sonra da babası, ‘Kardeşin nerede?’ diye sorduğunda bu sefer de vicdanını yalan uyuşturdu. Bu uyuşturma işi böyle devam etti. Bu uyuşturmanın sonucu, lanetleme oldu.

Bu yeryüzünde vicdanı uyuşturma var olduğu sürece lanetleme de var olmaya devam edecek ve kardeş kardeşi boğazlayacaktır. Varlığın her anında vicdanın derinden gelen çığlığına kulak vermedikçe, kendini hesaba çekmedikçe, insanlık korkunç bir sorun deryasına yuvarlanacak, hiçbir çıkış yolu bulamayacak, türlü türlü felaketlere ve yıkımlara sürüklenecek ve vicdan uyuşturma vicdan sahipleri için bir lanet olacaktır.

Ve görüyoruz ki, içinde yaşadığımız bu dünya, övündüğü ve korumaya çalıştığı bütün din, felsefe, sanat, bilim-teknoloji ve hayr kurumlarıyla sürekli/derin bir uyuşukluk içindedir, inancını ve vicdanını hırs/kin ateşinde yitirmiştir..

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89