• BIST 10643.58
  • Altın 2504.005
  • Dolar 32.1989
  • Euro 34.8984
  • İstanbul 17 °C
  • Diyarbakır 23 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 26 °C
  • Berlin 19 °C

İktidar ve yaltakçıları

Ersin Tek

Peygamber(sav) diyor ki: ‘‘Övgü düzenleri gördüğünüzde suratlarına toprak serpin.’’

Yani yöneticiye/iktidara ve ona yaltakçılık(yalakalık) edenin yüzüne toprak serpin.

Toprak, ölümü/acı gerçeği sembolize eder.

Ölümü(ahret, mizan, sonsuzluk vs.) hatırlatmak gerekiyor.

Bir gün öleceklerini ve daha güçlü bir iktidara teslim olacaklarını, hesap vereceklerini bilmelidir o yüce devletlûlar.

Din nasihattir.

Herkes için böyledir.

Din(yaşamsal olan her şey, hak, hukuk, adalet, ekmek vs.) hususunda iktidara yapılacak nasihat, yumuşak, dostça veya yaltakçı kelimelerle yapılamaz. Allah sürekli olarak münkerden(kötü, yanlış vs.) nehyediyorsa(yasaklıyorsa) yaltaklanmak da neyin nesi!

Sert sözlerdir farz olan.

Doğru yola getirmek amacıyla kendisini kılıcıyla tehdit eden adama Ömer(r.a) şöyle demişti: ‘‘Eğer bunu söylemezsiniz sizde hayr yoktur, eğer bunu kabul etmezsek bizde hayr yoktur.’’

Peygamber ve sahabesi yönetici(iktidar) ile kitleler arasındaki siyasal yöntemin, uyarıcı yöntemin ve iletişimin sınırlarını çizmiş ve kesin bir şekilde yağcılık ve yaltakçılığı yasaklamıştır.

Bu ülkedeki iktidar ve yaltakçılarının nasıl bir bataklık içinde debelendiklerini, hakikati nasıl tersyüz ettiklerini ve kardeşlik söylemini iktidar için nasıl bir payanda olarak kullandıklarını iyice bir düşünün.

Yukarıdaki sözlerin hikmetini anlarsınız o zaman.

Kendilerini eleştiren herkesi susturmaya, kalemini kırmaya, hapse tıkamaya çalışan bir iktidar var bu ülkede. Susmayanları, onların işlerine gelmeyen şeyleri yazanları, ona buna hizmet etmekle yaftalıyorlar. Hakaret ediyorlar, işinden ediyorlar, ekmeğiyle oynuyorlar.

“Ülkenin olağanüstü gündemi sadece çatışma alanı ile ilgili değildir. Bu çatışma, İstanbul’da kalemle, kitapla devam ediyor. Geçimli’de atılan havan mermisiyle Ankara’da yazılan yazıların farkı yoktur” diyordu içişleri bakanı.

Bu daha en düzgün, en tehlikesiz sözüdür bu bakanın. Artık gerisini siz düşünün.

Yaltakçıları da bunlardan geri kalmıyor ve hatta kraldan daha kralcı davranıyorlar.

Kendi köşelerinde, kendi programlarında, muhalif sesleri hedef tahtasına koymaktan, saldırmaktan, tehdit etmekten, iftira etmekten, şikâyet etmekten, yalan dolandan, sapla samanı birbirine karıştırmaktan, iktidara dilencilik etmekten geri durmuyorlar.

Birbirleriyle yarışıyorlar(kapışıyorlar).

Bunlar arasında en dikkat çekici olanları, bir kısım Türk İslamcıları ve asimile edilmiş bir kısım Kürtlerdir.

Özellikle bunların Kürdistan korkusu(misakı milli hassasiyeti) tavan yapmış bir durumda.

Bu yaltakçılar, Kürdistan’ın gerçekliğini ve elinde sonunda gerçekleşecek olan yapı değişimlerini anlamıyorlar, daha doğrusu anlamak istemiyorlar. Ortadoğu’nun(Kürdistan’ın) tarihsel gerçekliğini gizleyerek, görmezden gelerek, çarpıtarak, birileriyle olan şahsi sorunlarını/nefretlerini öne çıkararak, sosyolojik olmayan kof ve saçma teorileri sıralayarak, ilkesiz bir birliktelikten dem vurarak, demokrasi söyleminin etrfaında dolanarak, kelime oyunlarına kaçarak, iktidarı aklamaya ve üzerimizde uygulan faşist sömürü politikasını şirin göstermeye çabalıyorlar.

‘Bölünme korkusu’ en çok işledikleri form olarak göze çarpıyor.

Bölünme korkusu, Türk toplumunun içine hapsedildiği ve sürüleşmesine olanak sunan güçlü toplumsal bir önyargıdır. 

Bunu çok iyi biliyorlar.

‘Kürdistan kavramı’, özellikle Türkiye devletinin kuruluşuyla beraber üreyen bu korkuların içselleştirilmesi ve iktidarların/toplumun kendine karşı olan inançsızlığı sebebiyle ileri sürdüğü bir kaçış yolu olagelmiştir.

Kendi güvensizliklerini sürekli buradan açtığı yolla kapatmaya çalışıyor iktidar ve toplum. Bu yüzden bu kadar direnç gösteriliyor ve saldırıyorlar. 

Bu korkunun içine daha sonradan yerleştirilen enstrümanlar iktidarlarının rengine göre değişiklik göstermiştir. Fakat genellikle din kardeşliği, ümmet, ortak vatan, ortak kader, demokrasi, barış, güçlü Türkiye, vazgeçilmez enstrümanlar olmuştur. 

Bu istismar çoğalarak gelmiştir bugüne kadar. 

Kürtler, uygulanan bu istismardan yakalarını kurtaramamıştır asla. Kürt ve Türk toplumu bu istismarla oyalanmaya, sindirilmeye, aldatılmaya, yönetilmeye, ezilmeye, yok edilmeye çalışmıştır hep. 

Suriye ve Şemdinli’deki gelişmelere paralel olarak bugün yapılanlar/söylenenler eskinin bir kopyasıdır sadece. 

Değişen bir şey yok. 

Savaşın ve kardeş katlinin durmasını gerçekten istiyorlarsa eğer, öncelikle istismarın ve uygulanan faşist sömürü politikalarının kesin bir şekilde bitmesini ve Kürtlerin onurunu kırmadan, üstünlük taslamadan kardeşliğin içinden uzun bir zamandan beridir çekilip alınan adalet, eşitlik, yönetme hakkı, egemenlik hakkı, miras hakkı, ceza-tazim hakkı vs. şeylerin bir an önce iadesinin gerekliliğini dillendirmeliler ve iktidarı dosdoğru yola girmeye zorlamalıdırlar. 

Aksi takdirde, bu övgü düzenlerinin tarumar olması yakındır.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89