• BIST 8876.22
  • Altın 2928.215
  • Dolar 34.2375
  • Euro 37.4474
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 27 °C
  • Ankara 26 °C
  • İzmir 28 °C
  • Berlin 12 °C

İdeoloji ve Kürdistan (4)

Ersin Tek

Kemalizm(resmi ideoloji) son yüzyıldır hem Kürdler(Kürdistan) hem de Türkler açısından toplumsal ve sosyal yaşamın önemli ve yıkıcı bir parçası/kavramı olmuştur. Şu anki Türk Devleti’nin temel harcını ve yürürlükteki ilkeler bütününü oluşturan Kemalizm’dir. Kemalizm’in düşünsel kaynaklarını, fikirsel altyapısını ve fikir adamı olarak Mustafa Kemal’in düşünceleri etraflıca incelendiği vakit, Kemalizm’in hegemonyanın nasıl ve hangi araçlarla üretildiği, Kemalizm’in sivil toplum kertesinde nasıl ideolojik ve kültürel hegemonya oluşturup ve bunun sürekliliğini sağladığı daha iyi anlaşılacaktır.

Bu yıkıcı hegemonya, ‘resmî ideoloji’ye sahip tüm ülkelerde bir şekilde yer almıştır. Bütün bu ülkelerde resmî ya da siyasal olarak ‘güvenilir’ inançlar, siyasal hayata, sosyal ve muhalif kurumlara, sanata, kültüre, eğitime, medya¬ya, vs. hükmetmiştir. Karşıt görüş ve inançlar ya sansürlenmiş ya bozunuma uğratılmış ya da bastırılmıştır. Göze batmayacak bir ideolojik yönlendirme biçimi bu toplumlarda sürekli yer almıştır. Bu anlamda Marksist anlayışın, kapitalist toplumların, iktisadî olarak hâkim olan sınıfların çıkarlarına hizmet eden fikirlerin tahak¬kümünde olduğunu ileri sürmesi haklılık içeriyordu.

Fikir ve ideolojiler siyasal hayatı çeşitli yollardan etkiler. Her şeyden önce, fikir ve ideolojiler, dünyanın anlaşılması ve açıklanması için kullanılan bir bakış açısı sağlar. İnsanlar dünyayı olduğu gibi görmezler, yalnızca olmasını istedikleri gibi görürler. Yani insanlar dünyayı, yerleşik inanç, fi¬kir ve varsayımların yer aldığı bir örtünün ardından görürler. Bu nedenle ideolojiler insanı adalet duygusundan uzaklaştırır. Çünkü, her ideoloji(sahibi) kendini mutlaklaştırdığı için, ötekini yanlışlar, basitleştirir, ötekini anlamaktan uzaklaşır ve kaçınılmaz olarak onu yok etmeye yönelir. Tarihsel gerçeklik, bu işin sürekli böyle olduğunu haber veriyor.

Köle demek kendi durumunu, kendi gerçeğini, kendisiyle ilgili hakikati kavramayan demektir. Peki, niçin kavramıyor? Çünkü, ideolojik safsatalarla beyni işlemez, kalbi ve kafası çalışmaz hale getirilmiştir. Sömürü, yağma, talan, toplumsal eşitsizlik, hiyerarşi, velhasıl egemenlik, ideolojik kölelikle mümkün oluyor. İdeolojik kölelik de bilincin zehirlenmesiyle mümkün oluyor. Bilinci zehirlemek için de zehirli kelimeler, kavramlar, söylemler ve sloganlar devreye sokuluyor. Bunun için de sıradan insanlar değil, konum, statü ve imkânları itibariyle insanları etkileme kabiliyetine sahip, isminin önünde birçok unvanı olan önemli kimseler devreye sokuluyor. Böylece, patenti sömürgecilere ait olan ideolojileri içselleştirmiş olan okumuşlar, egemen ideolojiyi içselleştirdiği ölçüde; kendi gerçekliğine, kendi halkına, kendi vatanına, kendi mahallesine, kendi ailesine, kendi benliğine yabancılaşır. Ve ne kadar çok yabancılaşır, bilinci ne kadar çok sömürgeleşip soysuzlaşırsa, kendini o kadar değerli, vazgeçilmez sayar ve sömürgecinin taşeronluğunu yapmaya o kadar çok meyilli olur.

İdeolojik fanatizm toplumların hayatını ruhsuz, duygusuz, akılsız, soysuz, kısır kavramlara ve sloganlara mahkûm eder, toplumun değerleri gözardı edilir ve kendi özlerine yabancılaştırılmasına kapı aralar. Böylesi ruhsuz bir toplumun hayatında da ezberler, politik gürültüler, aldatmalar, mantıksız alışkanlıklar ve şiddet başını alıp gider. Toplumu kendi değerlerine yabancılaştıran ideolojiler/kimseler/yapılar, toplumsal sorunlara/şiddete çözüm aramak yerine tamamen konu dışı alanlara giderek, toplumu hayali düşmanlarla, hayali tehditlerle, ütopyalarla oyalamaya çalışır. Bu, bir toplumun helâkıdır.

Kürdistan'a buradan bakınca fikirler ve ideolojiler basitçe, yaşamın derinliklerindeki gerçekleri gizlemek için kullanılan ‘göz boyama ve oyalamaca’ araçları idi ya da bundan öteye gidemediler. Bu anlamda Kemalist sistemin şekillendirdiği Kürd Solu ve Kürd İslamcılığının Kürdistan’da yarattığı tahribatın ve gerilemenin izahını kelimelerle yapmak zor; Bu ideolojilere mensup olanlar kendi düşmanlarını iyi tanıyamadılar, bilinçsiz ve fanatik bir biçimde onları taklite giriştiler, kendi ihtiyaçlarını doğru anlamayı, korumayı ve özgürleştirmekle yükümlü oldukları kendi halklarının maruz kaldığı işgal ve sömürü gerçekliğini unuttular, anlamadılar, anlamak istemediler, görmezden geldiler, yanlış yorumladılar, fiilen var olan durumu işlemek ve dönüştürmek yerine, daha ucuz, daha yüzeysel ve daha sorunlu yaklaşımı benimseme yarışına giriştiler, ideolojilerini millileştiremediler, kendi liderlerinin, kendi hiziplerinin çıkarlarına ve kendi ideolojilerinin darlığına kurban ettiler her şeyi; Bâtıla hak elbisesini giydirdiler kendi algılarınca, kendi keyiflerince. Böylece hak ile bâtılın birbirine karıştırılması, bâtılı hak yapamadığı gibi, hakkı hak olmaktan çıkardı, sapma ve bozunma yaşandı. Vebal ve acılar çoğaldı. Ümmet kardeşliğinin, halkların kardeşliğinin, hepsinin ak yüzü kayboldu, içeriksizleşti, işgalcilerin elinde istismar ve sömürü aracına dönüştü, Kürdistan’daki işgal, sömürü ve ihtilaflar daha da derinleşti.

Kürdistan’daki sol/islamcı ideoloji mensupları kendilerinden beklenen rolü yerine getiremediler. Kürdistan halkını maddi ve manevi mutluluğa götürecek aydınlanmış bir rehber olma fonksiyonu yerine, insanları tek yönlü düşünmelere, çelişkili ve çatışmalı bir yöne sürükleyerek cehalet, mahrumiyet, yoksulluk ve birakûjîyi irtikâp ettiler, Kürdler arasındaki kini ve uzlaşmazlıkları kurumsal hale getirdiler. Böylece Kürdistan sorununun hem tarihsel, hem toplumsal, hem de güncel boyutu ıskalandı, doğru anlaşılamadı, egemen sömürgecilerin ve yerli işgalcilerin sömürü alanı korundu, genişledi, Kürdistan’ın ulusal bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde büyük bir sapma ve inhirafa kapı aralandı. Kürdler için büyük bir fırsat ve enerji heba edildi. Hakikatten kopuş ve yabancılaşma kaçınılmaz oldu. Var olması gereken sonuç daha da gecikti. Bu ideoloji mensupları hem kendi geleceklerine hem de kendi mazlum Kürd halkının geleceğine yazık etti.

Bütün bunlar dikkate alındığında; çoğunluk için ideolojiler iflas etmiş, ideolojinin sonunun geldiğinin ilan edilmesi kaçınılmaz olmuştur. Ancak geriye dönüp bakıldığında ideolojilerin çöküşü, hem bir dizi çok önemli, çoğu zaman da iç içe girmiş siyasal-tarihsel gelişimin tezahürüydü hem de bu gelişmeleri hızlandı¬ran öğelerdi. Ütopistik pencereden bakınca, bütün bu gelişmeler daha derin bir sürecin belirtileri olarak da değerlendirilebilir. Çünkü, tarihle beraber ideolojik gelenekler de hızla her şeye ayak uydurabilmektedir. Yeni ideolojik düşünce, dünyayı olduğu gibi anlama mücadelesi vermekte ama dünyanın nereye gittiğine dair çok fazla fikri de yoktur. Her şeye rağmen, siyasetteki idealizmin ve anlam(sızlığ)ın ana kaynağı olarak ideoloji varlığını idame ettirecek gibi görünüyor. Çünkü ideolojiden sıyrılmış siyaset ya da tüketimci siyaset, mahkûm edilir ve bu siyaset insanlara, maddî kişisel çıkardan daha büyük bir şeye inanmaları için herhangi bir neden sunmamaktadır. İnsanların kişisel anlatıları (hikâyeleri) an¬cak, daha geniş tarihsel anlatılar içinde yer aldığında anlam kazanırlar..

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89