F. W. Foerster'in "İyi İnsan İyi Vatandaş" kitabında okumuştum:
"Amerika Cumhurbaşkanı Lincoln bir gün atla kırlarda dolaşırken bataklığa batmış bir domuz gördü. Domuz boğulma tehlikesi geçiriyor, kurtulmak için savaşıyordu. Cumhurbaşkanı atından indi, domuzun kurtulmasına yardım etti. Bunu yaparken elbiseleri de epeyce çamurlandı. Bu hikâye duyulunca, herkes bir cumhurbaşkanının domuz yüzünden bu kadar sıkıntıya girmesine şaşırdı. Lincoln "Ben bunu yalnız domuz için yapmadım, biraz da kendim için yaptım." dedi.
Lincoln ne demek istiyordu acaba?
Yaptığımız iyiliklerin yalnızca başkalarına değil bize de faydası olduğunu söylemek istiyordu. Çünkü Lincoln, zavallı hayvanın bataklıktan kurtulmak için çabalamasına göz yumsaydı eğer içindeki vicdanı susturmuş olacaktı.
Ötekinin acı çekmesine kendimizi alıştırmamalıyız. Buna alıştığımız vakit, vicdanımızı kaybetmiş oluruz. Vicdanını kaybeden insan insanlığını yitirmiş ve yaşamıyor demektir.
Yine F. W. Foerster'in belirttiği gibi aynı Lincoln, domuzu bataklıkta boğulmaya bıraksaydı eğer belki zencileri de fakirlik ve kölelik batağında bırakacak, kurtarıcıları olmayacaktı. Lincoln bu işi yaptığı zaman da üzerine çamur atılmış, adeta ümidini kesmişti...
Bir insan bir diğerine iyilik yapmak ya da aynı şekilde düşüncesini aktarmak isterse onun için her yer müsaittir, belli zamanlara ve mekânlara sıkıştırmaya gerek yoktur. Evet, bazen istemeden erken davranıyoruz, bazen de geç kalıyoruz. Bu ikilemleri çokça yaşıyoruz.
Sahi, bir şeyi yapmak için en doğru zaman ne zamandır?
Bunu çokça düşünürüz. Galiba en iyi cevap ‘’Bir şeyin olma zamanı, olduğu zamandır.’’ Yani bir şeyler olmuyorsa zamanı gelmemiştir, eksik bir şeyler var demektir. Bu eksik olan şeyler tamamlandığında o da olur.
Mesela bilim tarihine baktığımızda, bilim tarihi; sıkıntı, zorluk ve trajedilerle doludur. Fakat yine de bilim insanları pes etmemişlerdir, eksiklerini gidere gidere sonunda tüm koşullar uygun hâle geldiğinde, eksikler tamamlandığında istedikleri teorilere, icatlara, vs. ulaşmışlardır.
Tabii bilim insanlarının istedikleri sonuca ulaşması için büyük ölçüde akıl gerekmektir. Ancak bazen de işler rast gider ve şans da yardımcı olur. Tarihteki birçok büyük buluşta tesadüfler, yani olasılığa bağlı nedenler (rastgeliş, rastlantı, ) işin içine girmiştir.
Tesadüf dediğimiz şey aslında bir çeşit karmaşık mantıktır. Biz onu çözemediğimiz için tesadüf deyip geçiyoruz. Daha da önemlisi bir şeyin olması için pes etmemek, vazgeçmemek, sabırlı olmak gerekir. Buradaki çelişki ve zorlukta, sabırlı olmayı öğrenmek için de sabırlı olmak gerekir. Bu yüzden olacaktır ki insanlık tarihindeki tüm kutsal ve büyük öğretiler sabrı büyük bir erdem olarak kabul etmiştir. Çünkü yeryüzündeki varoluşsal yolculuğumuzda eksikliklerin tamamlanması ve istenilen hedefe ulaşılması için sabır olmazsa olmaz bir şeydir. Bütün büyük zaferler, başarılar, vs. sabırla hak edilir.
Ancak burada önemli bir husus, başarı pek önemli değildir. İnsan hile yaparak, kopya çekerek, hırsızlık yaparak da başarılı olabilir. Şu yeryüzünde bunları yapanların sayısı sayılamayacak kadar çoktur. Asıl mesele başarıyı hak etmektedir. Hakkıyla alınmış bir yenilgi haksız yere kazanılmış bir zaferden daha büyüktür, daha değerlidir. Bu nedenle erdem, onu övenleri değil, onu hak edenleri seçecektir. Sahip olmak için de mücadele etmek gerekir.
İnsanlığın selameti, yaşaması, dirilmesi, canlanması ve bugün karşı karşıya kaldığı belaları def etmesinin çaresi; Sabretmeyi bilmeli, kısa ve kestirme yolları değil, zor ve eğitici yolları seçmeli, dişini sıkıp kendi çabasıyla kendisini yetiştiren, kendini bilmeye gayret eden, ezber değil mekanizmayı öğrenmeye çalışan nesiller yetiştirmeli ve büyük zaferleri hak etmeli...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.