• BIST 10643.58
  • Altın 2504.005
  • Dolar 32.1989
  • Euro 34.8984
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 14 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 14 °C

Devrim yaklaşıyor galiba

Roni Margulies

Bankalar paradan para kazanır. Kredi almaya çalışıp reddedilenlerimiz bankaların para vermemeye çalıştığını zannedebilir, ama bankalar ancak kredi verip faiz alarak kâr eder. Yaptıkları başka bir şey, anlamlı ve üretken bir şey de yoktur zaten.

Dünya ekonomisinde her şey yolunda giderken, Alman bankaları güney Avrupa’nın nispeten zayıf ekonomilerine kredi vermek için ağızlarıyla kuş tutuyordu. Yunanistan, Portekiz, İspanya gibi ülkeler açısından, borç ödemek için daha da borçlanmak kolaydı, Almanlar içinse borçlar ödendikçe sorun yoktu. Kârlar arttıkça, bu zayıf ekonomilerin bu borçları ilelebet ödeyip ödeyemeyeceklerini kimse sorun etmiyordu.

Aynı yıllarda Amerikan bankaları, bir önceki krizde batmamaları için hükümetin kendilerine pompaladığı milyarlarca doları kredi olarak verip kâr etme peşindeydi. En kolayı konut kredisi vermekti. Faiz ödeme yeteneği olan herkese verdikten sonra, düzenli ödeme yapma ihtimali olmayan, hiçbir garanti gösteremeyenlere de vermeye başladılar. Aynen Alman bankalarının Yunanistan’a sürekli kredi vermesi gibi.

Amerika’da konut kredisi alanlar arttıkça, konut talebi arttı, konut fiyatları uçmaya başladı. Uçtukça, krediyle konut almış olanlar kendilerini zengin hissetmeye başladı, daha çok alışveriş yapmaya, konutlarını garanti gösterip daha çok kredi almaya, daha çok harcamaya başladı.

Balon şiştikçe şişti.

“Balon” denilmesinin nedeni şu: Ortada fol yok, yumurta yok, üretim yok, yaratılan gerçek bir değer yok. Sadece para, kredi ve faiz el değiştiriyor, bir cepten bir cebe dönüp duruyor. Ama bankaların kârları inanılmaz düzeylere çıkıyor, konut fiyatları tavana vuruyor, insanlar kendilerini zengin sanıyor. Kapitalizmin hayalî dünyası!

“Ne güzel!” denebilir. “Ne hoş bir hayal!”

Ama hiçbir balon ilelebet şişemez. Hiçbir hayal sonsuz olamaz.

Amerika’da kredi borçlarını ödeyemeyenler çoğaldığında, hayalin hayal olduğu, balonun balon olduğu, verdikleri kredileri geri alamayacakları bankaların kafasına dank ettiğinde, hayalî dünya bir anda habis bir dünyaya dönüştü.

Bir bankanın batmasıyla, bütün bankaların batak olduğu ortaya çıktı. Amerikan bankalarına yatırım yapmış Avrupa bankalarının da batmanın eşiğinde olduğu belli oldu.

Kendilerini kurtarabilmek için, Amerikan bankaları kredi vermiş oldukları vatandaşın ümüğüne çöktü; Alman bankaları Yunanistan’ın ümüğüne çöktü.

Kimse alışveriş yapmaz oldu; şirketler yatırım yapmak için kredi bulamaz ve üretim yapamaz oldu; balon söndükçe ekonomiler daralmaya başladı.

Ekonominin daralması, sıradan vatandaş için yoksullaşma demek, işsizlik demek, evini kaybetmek, tatil yapamamak, çocuğunu okula gönderecek parayı bulamamak demek.

Kapitalizm” ve “kriz”, soğuk ve soyut kavramlar gibi görünebilir. Değiller ama. İnsan hayatını doğrudan etkileyen, somut ve habis bir şekilde etkileyen şeyler.

Milyonlarca insan için, “kapitalizm” ve “kriz” gün gün yaşanan ve hayatı yaşanılmaz kılan bir felaket demek. Tüm hayallerin, gelecek için yapılan tüm planların terk edilmesi demek.

Şunu düşünmek demek:

“Ulan, Amerikan ve Alman bankacılar bir halt ediyor, milyonlarına milyonlar katmak için bir numara çekiyorlar ve benim hayatım alt üst oluyor. Bana ne bankacılardan, kâr ve faiz oranlarından, dünya ekonomisinden filan. Bu ekonomi böyle işliyorsa, hiç işlemesin daha iyi, atalım gitsin, başka türlü yapalım bu işleri.”

Amerika’da, Avrupa’da, Yunanistan’da böyle düşünenler hemen o gün sosyalist olmuyor elbet; hemen ardından “Bu iş böyle olmaz, devrim yapalım, insan toplumunu örgütlemenin tek yolu bu habis sistem olamaz, kâr için değil insan ihtiyaçlarını karşılamak için örgütlenmiş bir toplum düzeni yaratalım, haydi barikatlara!” demiyordur elbet.

Diyenler oluyor kuşkusuz. Ama onlar henüz azınlık.

Azınlık, ama her işyerinde, her sendika toplantısında, krizin etkilerine karşı her direniş noktasında, her genel grevde bu azınlığın çoğunlukla tartışırken söyledikleri çoğunluğa her gün biraz daha makul, biraz daha az afakî gelmeye başlıyor.

Devrim de zaten böyle başlayan bir süreçtir. Yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği, yönetilenlerin artık yönetilmek istemediği bir süreçtir.

Yönetenle yönetilen arasındaki farkın ortadan kalkmasıyla sonuçlanan bir süreçtir.

  • Yorumlar 2
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89