• BIST 10643.58
  • Altın 2504.005
  • Dolar 32.1989
  • Euro 34.8984
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 27 °C
  • Ankara 24 °C
  • İzmir 29 °C
  • Berlin 18 °C

An azadî an azadî!

Ersin Tek

Bu ülke insanının gerçeklikle olan bağını incelediğinizde kolaylıkla söyleyeceğiniz husulardan birisi, bu ülke insanının kendine soru sormadan ve eline tutuşturulmuş hazır cevaplara karşı hiç kuşku duymadan yaşamını sürdürebildiğidir.

İlginç bir yetenektir, ama gerçek.

Toplumsal değişim ve gelişim için tarih yolunda kendilerinin lokomotif güç olduğu( en çok müslümanlara) hatırlatılarak, soru sormaya zorlanmalıdır kitleler.

Nerede yanlış yaptık?

Bu soruyu sorarak başlamalı.

Kitlelerin vicdanın bu soruya vereceği cevap; Kürt meselesinde affedilemez yanlışlar yaptık, sisteme aldandık, sistemin tapıcıları, bekçileri haline dönüştük, kendimizi anlamadık, komuşumuzu anlamadık, karşımızdakini anlamadık, boş konuştuk, hatta hiç konuşmadık, sessiz kaldık, olacaktır.

Tabi bu cevap canlarını sıkacak kitlelerin, nefislerine hoş gelmeyecek ve psikolojik olarak kitleler kendilerini inkâr çukuruna sürükleyecek, ezberlere sığınacaktır.

Sistem tapıcılığını öyle bir içselleştirmiş ki kitleler, uyanmaları, kendilerine gelmeleri ve harekete geçmeleri imkansız gibi bir şey.

Değişim sosyolojisiyle açıklamaya kalkmasın kimse, anlatılmaz, tarifsiz bir trajedidir. Bu trajediyi en çok Müslümanlar yaşadı/yaşıyor bu ülkede. Özellikle de Türk kökenli müslümanlar. Bu devlet Türk Müslümanları Kürt meselesinde cahil bırakarak en büyük zulmü onlara yapmıştır. Bu, onlar için büyük bir yıkılış oldu, günaha dönüştü; acı, gözyaşı, inkar, katliam ve ölümlerle dolu bir geçmişin vebali…

Yüz yıl önce; Cumhuriyet’in kuruluşunun ilk yıllarında hem Kürtlere hem Türklere şiddetli bir saldırı vardı. İki kesimde sistemin düşmanı, değiştirilmesi, dönüştürülmesi ve hatta yok edilmesi gerekenlerdi.

Fakat; sistem, Türklerin sadece dinine saldırıyordu, ırkları ile bir sorunu yoktu ve hiç olmadı. Ama Kürtler için durum farklı idi, Kürtlerin hem dinine hem ırkına saldırı vardı, Kürtler için kökten yok etme girişimi başlatılmıştı.

Bu ince farkı görmek için, İskilipli Atıf Hoca ve Şeyh Said’in şahadetlerini hatırlamak bile yeterlidir. Biri yıllar sonra çıkacak bir kanuna dini gerekçelerle muhalefet ettiğinden, diğeri ise hem dinine hem ırkına olan saldırıyı kabullenmediğinden, katledilmişlerdir.

Sonra ne oldu?

Sonra, Türk kökenli Müslümanlar dinini milliyetçi, mukaddesatçı, muhafazakar, devletçi bir şekile dönüştürerek sisteme entegre olmayı başarıp siyasi organizasyonun çok güçlü ve değişimez bir aktörü oldular, iktidara geldiler çoğu kez. Sistemin acımasızlığından kurtuldular bir şekilde.

Ya Kürtler?

Kürtler için böyle bir kurtuluş mümkün olmadı, olamazdı. Kürtler topyekün bir saldırıya maruz kalmışlardı. Zilan’da, Dersim’de, Diyabakır cezaevinde, Roboskî’de, varoluşlarına(dinlerine, ırklarına, bedenlerine, hayallerine) karşı acımasız ve nefret dolu saldırılarla katlimalara düçar olmuşlardı.

Direnmekten başka bir yolu yoktu Kürtlerin!

Yine de, devletin tarihi bu kadar keskin bir red ve Kürtler üzerinden kıyımlarla başlayıp sürmesine rağmen Kürtler sistemin içinden çık(a)madılar, yarı bağlı kalarak ayrılmayı düşün(e)mediler; ezildiler, sömürüldüler, katledildiler, her acıyı tattılar…

Neden?

Kürt meselesi, bu coğrafyaya dayatılan ideolojilerin bu coğrafya ile olan sorunu ve Kürdistan(ileşmen)in engellenmesi sorunudur. En basitiyle, benzer sorunlar coğrafya ile adlandırıldıkları halde, neden Kürdistan sorunu değil de sistemin dayattığı kavram olarak ‘Kürt sorunu’ kullanıldı/kullanılıyor?

Bunun sebebi köleleştirmeyi amaç ve üstünlük olarak gören o sorunlu bilinçaltıdır. Sorunlu olanlar kendilerini unutarak, karşıdakini sorun/düşman olarak görür, suçlar, saldırır ve zarar verir.

Sisteme ve tapıcılarına göre sorun olan Kürtlerdi ve ortalıkta bir toprak(meselesi) falan filan yoktu. Kürdistan adının anılması bile caiz değildi onlara göre. Gerçekle kaşılaştıklarında ceplerinden eksik etmedikleri fetvaları çıkarıp hemencecik devreye sokarlardı. Bu kavram ve fetva aldatması son dönemde çıkmış bir şey değil, kirli bir geçmişi var.

Kürt meselesi, dört parçaya bölünmüş acıların toplamı olarak sürüyor.

Gerçek budur!

Bu gerçeğe karşılık, Kürtlerin yok edilmesi, ya da asimile edilip, ikinci sınıf insan mumalesini kabul etmeye mecbur bırakılması değişmez ülkü olacaktır sistem ve tapıcıların için.

Bu işin sonu ne olacak?

Kürtlerin haklı direnişleri bugüne kadar sürdüğü gibi, bundan sonra da sürecektir.

Kürtler de Türkler, Araplar, Farslar gibi Allah’ın bir ayeti ve bu coğrafyanın asıl sahiplerindendir. Bu yüzden sisteme entegre olmayı, asimile olmayı, sistemin içinde köleleşerek, ikinci sınıf vatanadaş olarak yaşamayı kabullenmeyeceklerdir. Sistem tamamen parçalanmalı, değişmelidir. Adaleti en doğru biçimde tesis edecek duruma gelmelidir. Aksi takdirde Kürtler için sistemin dışına çıkmak elzemdir.

Bugüne kadar sürdürülen haklı mücadelenin eksiklikleri ve yanlışları hep bu noktaydı. Sistemin dışına çıkmayı düşün(e)memeleri. Bu eksiklikler ve yanlışlar, Kürtlerin haklı mücadelesinin haklılığını boşa çıkarmaz. Lakin, bu eksik ve yanlışlarla mücadelenin bundan sonra sürdürülemeyeceği de su götürmez bir gerçektir.

Kürt meselesi bu ülkenin özgürleşmesinin turnusol kağıdıdır; hem toplum hem de devlet içi vicdan/düşünce ayrışmalarında bizzat ayrıştırma etkeni gördü ve daha da görecektir.

Sosyo-politik, sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik dengeler gözetilerek toplumsal değişimin ve gelişimin temel etkeni olan’kitle’ üzerinden, bu haklı mücadelenin daha doğru taleplerle sürdürülmesi öncelik kazanmıştır.

 ‘‘Bana kalırsa:

Kürtler adına siyasi muratlarını dört maddede beyan eden ve fakat Musa’yı izleme adına sahneye çıkmamış bulunan mevcut Kürt siyasetinin;

1-  Örgütlenme hakkı
2-  Anadilde eğitim hakkı
3-  Kültürel haklar
4-  Yönetime katılma hakkı

talepleri, kendisinden talep edilenler açısından tahammül edilebilir, kabul edilebilir taleplerdir.

Eğer işe Allah’ı karıştıranlar girerse ve Allah’ın muradını esas alırlarsa, Allah’ın;

1-  Önderlik hakkı
2-  Miras hakkı
3-  Egemenlik hakkı
4-  Ceza-Tazmin hakkı

muradına, Kürtlere haksızlık yapanların tahammül etmesi ve kabul etmesi çok daha zor olacaktır.’’(Yavuz Delal - Allah’ın Muradı / İlkehaber)

Delal’in de yazısında belirttiği gibi, Kürtlere haksızlık yapanların ikinci gruptaki talepleri kabul etmesi çok daha zor olacak. Çünkü bu sistem yanlış üzerine kurulduğu için, bekası da yanlışların sürdürülmesine bağlıdır. Doğru ve haklı talepler karşılanmayacak bu yüzden, bastılmaya, susturulmaya, çarpıtılmaya çalışılacaktır. Demokrasi havarileri ortalıkta bağırıp çağırsalar, bu gerçek değiştirmek için, ama değişmeyecek. İkinci grubun taleplerinin karşılanması gerekiyor, aksi takdirde hiçbir şey düzelmeyecek.

Bu ikinci grubtaki talepleri seslendireceğini söyleyen ‘Azadi hareketi’nin doğuşu pek yakındır.

Kürt ve Türk ulusçuları arasında arabuluculuk yapma niyetinin olmadığına, yalnızca şahit olarak yaratılan ümmete yakışır bir şahitlik görevini ifa edeceğine, zulme karşı dik duracağına, haksız yere ve acımızca katledilen katledilen özgür kürt çocukları için yeter diyeceğine, Kürt meselesiyle islâmî olanın ilişkisi bağlamında beklenen o asli duruşa sahip çıkacağına, inandığım ‘Azadi Hareketi’nin hayrlara vesile olmasını diliyorum.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89