• BIST 9915.62
  • Altın 2440.177
  • Dolar 32.4575
  • Euro 34.7559
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 18 °C
  • Ankara 17 °C
  • İzmir 18 °C
  • Berlin 11 °C

Ne Ekersen, Onu Biçersin!

Ersin Tek

Dünya dışında bir yaşam olup olmadığı insanlık tarihi boyunca sorgulanmış bir konudur. Eski Mısır’da piramitlere çizilen hiyerogliflerden tutun da günümüze dek gökte olup bitenler merak konusu olmuştur. Yüzyıllardır sorulan “gerçekten uzayda bir yaşam var mı?” sorusuna bugüne kadar sayısızca kişi cevap aramaya çalıştı ve herkes kendince bulduğu cevapları insanlarla paylaştı. Ancak hiçbir cevap tatmin edici olmadı ve olmayacak da; ölene kadar bu sorunun cevabını merak etmeye ve sorgulamaya devam edeceğiz.

Gökyüzünde yüz milyar çarpı yüz milyar tane yıldız görüyoruz. Başka yıldız sistemlerinde yaşam için koşulların bulunması olasılığı çok yüksek görünüyor. Daha birkaç gün önce medyaya düşen bir haber, merakımızı/heyecanımızı daha da artırdı. Habere göre; 95 ışık yılı uzaklıkta bulunan Güneş’e benzer bir yıldızın yakınlarından “çok güçlü” bir sinyal alındı. Rus teleskopunun yakaladığı sinyal üzerine ABD başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki bilim insanları gözlerini bu yıldıza çevirdi. “Bu sinyal uzaylılardan geliyor olabilir mi?” sorusu yeniden tartışılmaya başlandı.

Bu sinyal elbette dünya dışı bir uygarlıktan da geliyor olabilir ama teyit etmediğimiz müddetçe sadece ‘ilginç’ bir sinyal olarak kalacak. Uzaydan bir kez gelen, ama tekrar etmediği için bir sır olarak kalan sinyallerden en ünlüsü 1977’de ABD’de kaydedilmişti. Sagittarius takımyıldızından gelen 72 saniyelik bu sinyalin doğal olma ihtimali çok düşüktü. Ancak “Wow Sinyali” olarak bilinen sinyalin aletlerdeki bir bozukluktan mı kaynaklandığı, yoksa dünya dışı bir uygarlıktan mı geldiği asla kanıtlanamadı. Ortada gerçek bir gizem var. İtalyan Fizikçi Enrico Fermi’nin söylediği yere geliyoruz: "Eğer yaşam bu kadar ortaksa, bu zamana kadar evrende yaşayan diğer düşünebilen canlıların hiç bir izinin saptanmamış olması görsel olarak imkânsız."

Ve biz insanoğlu çoğu zaman unutuyoruz; sanıyoruz ki, şu kocaman evrende tek başımıza ve yalnız yaşıyoruz. Kimse bizi görmüyor, ne yapsak, ne gizlesek yanımıza kâr kalıyor. E, çevremize bakınca bu durum çoğunlukla doğrulanıyor ve onaylanıyor da. O halde hiçbir sorun yok, deyip; yanlış politikalar üretiyor, bolca nutuk atıyor, basit sloganları tekrarlıyor, en teknolojik araçlarımızla acımasızca doğayı kirletmeye ve insanları öldürmeye devam ediyoruz. Çünkü böyle davranmak işimize geliyor ve bütün bunlar yanımıza kâr kalıyor. Rahatımız kaçmıyor, hiçbir olumsuzlukla karşılaşmıyor, her şey yolunda gidiyor gibi düşünüyoruz. Aslında insanlar böyle düşünmekte ve böyle yapmakta haklılar. Çünkü fiziksel dünya bu şekilde organize olmuş ‘gibi’ görünüyor onlara. Newton’a dayanan fizik bilimi, Descartes’in oluşturduğu felsefesi, Aristo’nun mantığı, Darwin’in evrim teorisi, Nietzsche’nin güç istenci de bütün bunları doğrular ve destekler nitelikte. Kısaca insan ancak kendi algıma gücü nispetinde bir bakış açısı yakalayabiliyor. Ancak bilim ve teknolojik gelişmeler, adeta bindiği dalı kesercesine, insanlara başka bir gerçeklik biçiminden de söz ediyor. Quantum Fiziği, atomun derinliklerine iniyor, kesinlikle aramaya koşullanmış olan insanoğluna evreni yönetenin belirsizlik olduğunu, hatta yaşamımızı bu belirsizliğe borçlu olduğumuzu söylüyor. Biz sanırız ki, bir şey ya vardır ya yoktur. Oysa Schrödinger’in hayalindeki zavallı kedi biliyor ki, hem yaşamla hem ölümle iç içedir. İzafiyet Teorisi de zamanın ve mekânın bizim algıladığımızdan farklı olduğunu hatırlatıyor ve gökyüzünde zaman boyutunu tartışıyor.

Anlaşılan o ki; Gerçek, bizim çıplak gözle görüp, algıladığımızdan çok farklı. Katı maddeler, cisimler, su ve hatta hava gibi birbirinden çok farklı gibi duran şeyler, kısaca evrende var olan ‘herşey’ aynı yapı taşlarından oluşmuş durumda ve bu yapı taşları da öyle sabit ve katı olarak yerlerinde durmaktalar. Bir enerji salınımı olarak titreşip duran dalga boylarından ibaretler. Daha ilginç olanı ise, bu birbirinden ayrı duran ‘herşey’ aslında görünmez iplerle birbirine bağlı bir bütünlük halinde ve atan bir nabız gibi. Burada da işe Hologram Teorisi karışıyor. Her şey, bir ve aynı bütünün parçalarından ibaret; her birim, bütünün bilgisini kendi içinde taşıyor ve barındırıyor. Yani her ‘varedilmiş’ olan, aslında ‘bütünün’ kendisi…

Bütün bunları neden anlattık?

Çünkü insanlık bir dönüm noktasına varmış bulunmakta. Düşünce yapısından inancına kadar her şeyi farklı kılmak ve değiştirmek zorundadır. Aksi takdirde, trajik bir yok oluşun eşiğine gelmekten kendisini kurtaramayacaktır. Yapacağı öncelikli iş, evrensel bütünselliği kavramaya çalışmak, sonra da ona uygun olarak davranmaktan ibaret.

Doğada ya da toplumsal, bazen de kişisel hayatta ortaya çıkan birçok yapı bize karmaşık, anlaşılmaz ya da nedensiz gibi gelebilir. Bunun nedeni, bizlerin algılarının yetersizliği ve zayıflığıdır. Yoksa evrendeki her şeyin belli bir nedeni ve amacı vardır. Çünkü evren iç içe geçmiş sistemlerden oluşmuş bir haldedir. Oradaki en küçük bir öğenin bozulması ya da devre dışı kalması, mevcut sistem hiyerarşileri içinde bir dengesizliğe ve yeni sorunlara yol açar. Büyük sistemler içinde bir süre emilen ve absorbe edilen bu etkiler, günün birinde açığa çıkarlar ve hiç beklenmedik bir yerden, çok şaşırtıcı bir tepki olarak geri dönerler. Hani iyilik de, kötülük de dönücüdür ya, Aziz Kur’ân’ın söylediği gibi, ‘‘Her kim doğru ve uygun bir şey yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur; ve sonunda hepiniz Rabbinize döndürüleceksiniz.’’ (Câsiye Sûresi 15)

Artık kendimiz için büyük bir iyilik yapmanın zamanıdır; Tanrıya, evrene, dünyaya, insana, hayata, varoluşa, kısacası bir parçası/tamamlayıcısı olduğumuz her şeye farklı gözlerle bakmak zorundayız, yoksa yok olacağız..


Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89