• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 23 °C
  • Diyarbakır 25 °C
  • Ankara 19 °C
  • İzmir 27 °C
  • Berlin 20 °C

Türkiye'nin geleceği ve sorunları

Ali Bayramoğlu

Kürt sorunu, tesettür meselesi, Türkiye'nin yaşadığı değişim dalgasının içinde bir "korunmalı adacık" oluşturuyor.

Ve ülkede biteviye siyaset bu adacık içinden yapılıyor.

Türkiye, önündeki en önemli engelleri, bu"toplumsal-siyasal sorun öbeği"ni nasıl aşacak?

Sorun da çözümü de içeride, iç dinamiklerde yatıyor.

Türkiye'nin siyasi araçlarla merkeziyetçi, üçüncü dünyacı bir zihniyetle demokratik hesaplaşmasından geçiyor.

Bugün geçtiğimiz aşama da yeni bir hesaplaşma aşamasıdır.

Sivillik-demokrasi/askercilik-otoriterlik arasındaki seferlerimiz henüz bitmedi...

Bu yüzden dünü unutmamak ve olup bitene dikkat kesilmek gerek.

Fiilen kamu sahasını işgal etmekte olan kimliklerin siyasi bir çerçeve olarak dikkate alınması önerisi bazılarını hep rahatsız etti bu ülkede.

Bir yönüyle hâlâ ediyor...

Uluslararası alanda ve ülkede yaşanan değişimin çok-kültürlü toplum modeline işaret etmesi, bu model ile çağdaş demokrasi anlayışı arasındaki paralelliği göstermesi bile yetmedi.

Zihinlerindeki sorun sürüp gitti.

Kimileri daha düne kadar, değişim fikrini reddediyorlardı. Ardından değişimin dinamiğine işaret eden "hetorojen toplum" anlayışından, yani her toplumun farklı topluluklardan oluştuğu fikrine savaş açıyorlardı.

Değişimin ardında yatan toplumsal talepleri su yüzüne çıkarıyor diye siyasi kararlar ile toplumsal talepler arasındaki temsil ilişkisini ifade eden klasik demokrasiden bile taviz verdiler.

Askeri çıkışları, müdahaleleri bu yolla meşrulaştırdılar. Türkiye'nin derin bir siyasal, toplumsal ve kültürel kriz içine düşmesinin fikri mimarları oldular.

Yeni bir aşamadayız...

Çokkültürlü bir toplum inşası, devletin bu çokkültürlülüğü dikkate alarak yeniden yapılanması fikri bu çevrelere rahatsızlık vermeyi sürdürüyor.

Çokkültürlülük anlayışına itiraz, bunu savunanlara açılan, başta "pusu" olmak üzere her tür şark kalleşliğini içeren "kan davası" bu yüzden...

Oysa, az buçuk bilgisi ya da siyasi sezgisi olan her insan, kimliklerin içine kapanma eğilimiyle çokkültürlü toplumun aynı şey olmadığını bilir. Tersine; çokkültürlülüğün içe kapanma tehlikesinin panzehiri olduğunu, aşırı cemaatleşmenin çokkültürlü toplumla aşılabileceğini görür.

Çokkültürlü toplumsal düzen karşılıklı kabule dayandığı oranda bireyi yeniden tanımlar ve ait olduğu dünya içinde ve o dünyaya karşı özgürleştirir, çünkü.

Doğru orantı içe kapanma ile çokkültürlülük arasında değil; içe kapanma ile dışlanma arasındadır. Kimlikler karşılıklı oluşur. Hiçbir birey kendi kimliğine tarih dışı, toplum dışı bir hattan ve kendisi üzerine düşünerek ulaşmaz. Onu tanımlayan, tasnif eden başkalarının tavırları ve davranışlarıyla ulaşır.

Kısacası, aşırı cemaatleşme eğilimi, kimliklerin birbirini karşılıklı olarak reddettikleri bir düzenin adıdır. Çokkültürlü toplum ise bu kimliklerin birbirlerini karşılıklı olarak kabul ettikleri toplumun adı.

Önümüzdeki dönem böyle bir toplum tesis edildiğini görecek mi Türkiye?

Soru önemlidir...

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89