• BIST 8727.4
  • Altın 2237.619
  • Dolar 32.3325
  • Euro 35.1174
  • İstanbul 12 °C
  • Diyarbakır 12 °C
  • Ankara 5 °C
  • İzmir 13 °C
  • Berlin 1 °C

Türkiye; yeni bir denkleme doğru

Bayram Bozyel

31 Mart seçim sonuçları, ardından 23 Haziran’da yenilenen İstanbul seçiminde ortaya çıkan tablo, 17 yıllık AKP iktidarının çözülme sürecine girdiğini net bir biçimde gösteriyor. Son seçim sonuçları eşzamanlı olarak muhalefete de ileri atılımlar için büyük bir cesaret ve motivasyon sağladı. Muhalefetin elde ettiği psikolojik üstünlük ile AKP’de başlayan çalkantı ve kopuş arayışları bir arada düşünüldüğünde AKP iktidarının çözülme sürecinin daha da hızlanacağını söylemek zor değil. Bu ise önümüzdeki birkaç yılda Türkiye’nin farklı bir denklemde yeniden şekilleneceği anlamına gelir.

AKP bundan böyle de Türkiye siyasetinde bir şekilde varlığını sürdürebilir. Atacağı kimi adımlarla yaşamakta olduğu çözülmeyi geciktirebilir. Hatta ileride kurulması muhtemel yeni iktidar kombinasyonları içinde yer alabilir. Ancak bütün bunların hiçbirisi AKP’nin içine girdiği çöküş sürecini durduramaz. Çokça dillendirildiği ya da beklendiği gibi AKP eski fabrika ayarlarına dönemez. Heraklitos’un dediği gibi “aynı suda/nehirde iki kez yıkanmaz”.

AKP’yi iktidara getiren koşullar faklıydı

AKP’nin kuruluş yıllarındaki değişimci kimliği o dönemin koşullarının gerektirdiği bir sonuçtu. AKP ve öncülü siyasi parti kadroları çoğu zaman ırkçı militarist statükonun payandalığını yapmış olsalar da Kemalist rejimden yedikleri dayaklar az değildi. Kurdukları siyasi partilerin çoğu kapatılmış, 28 Şubat postmodern darbesiyle iktidar ellerinden alınmış, son olarak dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (Bugünün cumhurbaşkanı) Tayyip Erdoğan tutuklanarak içeri atılmıştı. Başörtüsü giydikleri nedeniyle resmî kurumlardan, kamusal alanlardan, üniversitelerden uzaklaştırılan muhafazakâr kadınların yaşadıkları mağduriyet duygusu AKP kimliğinin oluşmasında önemli tutkal görevi gördü.

2000’li yılların eşiğinde Millî Görüş geleneğiyle bir yere varılamayacağını anlayan AKP’nin kurucu kadroları bu çizgiden ayrılarak yenilikçi bir siyaset iddiası ile ortaya çıktılar. Öte yandan söz konusu mağduriyet öykülerini toplumsal meşruiyet devşirmekte ustaca kullandılar. Muhafazakâr kimliğin içerdiği mağduriyet faktörü 2001 yılında kurulan AKP’yi objektif olarak değişimci kılıyor ve onu Türkiye’nin öteki değişimci güçleri ile doğal müttefik haline getiriyordu. AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde, gerçek iktidar olmak için askeri vesayetin kırılması gerektiğinin farkındaydı. Askeri vesayetin kırılması Türkiye’deki demokratik güçlerin ve Kürtlerin de en büyük talebiydi. AKP bu konuda önemli adımlar attığında diğer bütün muhalif kesimlerin desteğini arkasında buldu. Muhafazakâr kesim ancak demokratik bir ortamda kendini özgürce ifade edebilirdi ve bu da önemli oranda Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinden geçiyordu. AKP bu amaçla AB üyelik sürecini önemsedi ve Türkiye 2004 yılında AB aday üyesi olarak kabul edildi. 2002-2010 yılları arasında AKP iktidarı önemli reformlara imza attı ve hepsinde de geniş kesimlerin desteğini aldı. 12 Eylül 2010 yılında yapılan kısmi anayasa referandumunda Kürtlerin, Türk liberal, demokrat ve sosyalistlerinin büyük bir kesimi “yetmez ama evet” şiarıyla de AKP’nin anayasa değişiklik paketini destekledi.

Altı çizilmesi gereken bir nokta da şu; AKP ilk yıllarda Batının, ABD ve Avrupa’nın tam desteğini aldı. AKP’nin iktidara geldiğinin hemen ertesinde ve henüz yasaklı olduğu bir dönemde Recep Tayyip Erdoğan ABD’ye davet edilmiş ve başbakan gibi en üst düzeyde karşılanmıştı. ABD o dönemde AKP iktidarına Ortadoğu’da Ilımlı İslam modeli misyonunu yüklüyor, Büyük Ortadoğu Projesi’nde AKP’ye önemli bir rol biçiyordu.

AKP iktidarı bir gerçeğin daha farkındaydı. Türkiye’de askeri vesayeti besleyen önemli unsurlardan biri Kürt meselesinden kaynaklanan silahlı çatışma ve şiddet ortamıydı. Askeri vesayeti sonlandırmak isteyen bir AKP iktidarının Kürt meselesini (en azından şiddet ve çatışma zemininden çıkartmak anlamında) çözmesi gerekiyordu. Başka bir ifade ile AKP iktidarının yaşama iç güdüsü onu birçok alanda adımlar atmaya zorluyordu. Ne var ki onun meseleleri esaslı çözme vizyonu ve iradesinden yoksun olması attığı söz konusu adımların başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtı.

Çözülmeyen sorunlar çözdürür

AKP’nin çözmek ister göründüğü, ama siyasi irade ve çözüm perspektifi yoksunluğu nedeniyle ortada bıraktığı bütün sorunlar daha sonra birer bumerang gibi ona geri döndü. AKP iktidarı militarizmi tasfiye sorununa ilkesel yaklaşmadı, orduyu Kemalistlerden temizleyeyim derken onu FETÖ’cülere teslim etti ve 15 Temmuz darbesi gibi bir tablo ile karşı karşıya geldi.

AKP kendi aklınca PKK’yi silahsızlandırarak Kürt meselesini çözeceğini hesaplarken, Kürt meselesi içerden dışarıya taşarak Türkiye’nin üç bir yanından bir “beka” sorunu olarak karşısına çıktı.

Batı dünyası ile yaşanan balayı ise son buldu. AB süreci askıya alındı. Düne kadar stratejik ortak olarak kabul edilen ABD Türkiye’nin altını oyan bir “düşman” güç olarak kodlanmaya başladı.

Gelinen aşamada mevcut iktidar Türkiye’nin içerden ve dışardan düşmanlarla kuşatılmış bir ülke olduğunu algısını yaratmaya çalışıyor. Böyle bir yaklaşım ise içerde militarizmin güçlendirilmesini, siyasi alanın otoriterleşmesini, iddia edilen tehditle baş edecek ırkçı, şoven, militarist bir ittifak ve seferberliği gerektiriyor. Yine bu çerçevede Türkiye Batı İttifakı’ndan uzaklaşarak Rusya ile stratejik ilişkilere giriyor. Dahası eğer ülke içerde ve dışarda böylesi kapsamlı bir tehditle karşı karşıyaysa, o halde savaş koşullarının gerektirdiği, bütün iktidar gücünün tek elde toplandığı bir yönetim tarzı elzem hale geliyor. Böyle bir yönetim ise bugün uygulanmakta olan ne idüğü belirsiz Cumhurbaşkanlığı sisteminden başka bir şey değil.

Ne var ki bütün bu çırpınışlar AKP iktidarının yaşadığı toplumsal zemin kaybını engelleyememektedir. Çünkü güç yozlaştırır, mutlak güç mutlak yozlaştırır. (Lord Acton)

AKP iktidarı geçen dönemde başta kendi tabanı olmak üzere toplumsal yapıda önemli dönüşümlere yol açtı. Çıkış yıllarında ortak ideal ve hedeflerle yola çıkan AKP tabanının önemli bir kesimi zamanla iktidardan kaynaklı rantlarla zenginleşti, siyasi kadroları iktidarın sağladığı nimet ve güçle yozlaştı. Başka bir ifade ile AKP bir “dava” partisi olmaktan çıkarak zaman içinde kirlendi. Bu durumun AKP’yi destekleyen geniş kitlelerin gözünden kaçması mümkün değil. Yapılan anketler, artan şehirleşmeye ve eğitim düzeyindeki yükselişe bağlı olarak toplumun AKP’den desteğini çektiğini gösteriyor. Toplumun en dinamik gücünü oluşturan gençler AKP’den hızla uzaklaşıyor. İçerde artan otriterleşme eğilimi, Kürt meselesini şiddetle bastırma anlayışı ve Batı ile yaşanan gerilim toplumu yoruyor ve rahatsız ediyor. Kamuoyu yaşanmakta olan ekonomik krizin esas olarak iktidarın iç ve dış siyasetinden bağımsız olmadığının farkında. AKP’nin Türkiye’yi Batı yörüngesinden çıkartarak Rusya’ya yönelme arayışı toplumu endişelendiren diğer bir etken. Bugün AKP’nin önemli bir tabanı olmak üzere Türkiye’nin orta ve üst düzey toplumsal sınıflarının hemen hepsi ekonomik, sosyal ve siyasal geleceklerini Batı dünyası ile ittifakta görüyor ve İktidarın aksi çıkışlarından tedirgin oluyorlar. Son dönemde yapılan anketlerde Türkiye toplumunun %60 oranında AB üyeliğini desteklemesi AKP’nin siyasetine duyulan tepkinin bir göstergesi.

Başka bir ifade ile mevcut durum sürdürülemez. Bu tablo içinde AKP’nin kan kaybı hızlanarak devam edecektir. Onun içerde toplumsal meşruiyeti ve dış dünyadaki güvenirliği giderek daha da tartışılır hale gelecektir. Özellikle ABD, NATO ve AB’den oluşan Batı dünyası ile girdiği rasyonellikten uzak çatışma durumu mevcut iktidarın gidişatında tayin edici olacağa benzemektedir.

Müstakbel iktidarların kaderini tayin edecek faktör

AKP’den başlayan kaynamanın önemli kopuşlarla sonuçlanacağının güçlü emareleri söz konusu. Böyle bir durum zaten pamuk ipliğine bağlı mevcut siyasi dengeleri tek başına değiştirmeye yeter. Diğer yandan bugün belirli nedenlerle erken seçim istemiyor görünen muhalefetin ayaklarını sağlam yere bastığı anda erken bir seçim yönünde bastıracağına kuşku yok. Böyle bir tablo içinde yapılacak ilk seçimde mevcut iktidarın kaybedeceğini öngörmek zor değil.

Türkiye bakımından orta vadede öngörülebilecek şey, merkezinde CHP’nin olduğu yeni bir koalisyonlar dönemidir. CHP’nin durumu ise ortada. AKP’nin bunca yıldır iktidarda kalmasının bir nedeni de CHP’nin kendisi. Kürtlerin, ezilenlerin ve ötekilerin özgürlük ve demokrasi talepleriyle ortaya çıkacağına her keresinde AKP ile milliyetçilikte yarıştı. Dokunulmazlıklar meselesinde AKP’ye arka çıktı, Türkiye’nin sınır ötesinde Kürtlere yaptığı askeri operasyonlara tam destek verdi. Bu açıdan bakıldığında ortada umut vaat eden bir durum söz konusu değil. Öte yandan CHP’nin kendi içinde ve dışında bir değişim baskısıyla karşı karşıya olduğu açık. Bu açıdan CHP’nin gelecekte nasıl bir rota izleyeceğini yakından izlemek gerekir.

Özetle yakın ve orta vadede kurulacak CHP öncülüğündeki bir iktidarın sağlayabileceği şey mevcut gerilimin düşürülmesi, durumun görece normalleşmesi, basının ve toplumun kısmen nefes alması olabilir. Yapılan belirli düzenlemelerle Cumhurbaşkanının yargı üzerindeki doğrudan müdahalesi azaltılabilir, parlamentoya bir dereceye kadar inisiyatif kazandırılabilir. Bütün bunlar yoktan iyidir, ancak olası böyle bir iktidardan daha fazlasını beklemek saflık olur.

Oysa Türkiye’nin köklü bir değişime ihtiyaç var.

Müstakbel bütün iktidar kombinasyonlarının kaderini belirleyecek olan ise Kürt meselesine olan yaklaşımları olacaktır.

(Devam edecek…)


Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. İlke Haber’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89