• BIST 9716.77
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • İstanbul 15 °C
  • Diyarbakır 16 °C
  • Ankara 17 °C
  • İzmir 14 °C
  • Berlin 5 °C

Tarafsızlık ve Erdoğan

Murat Belge

Parlamenter demokrasilerde, Meclis’in kendine Başkan seçtiği kişi, oy kullanmaz. Parlamento ile yönetimi ilk uygulayan ülke olan Britanya’da, Meclis Başkanı’na “Speaker”, yani “konuşmacı” denir, ama (İngiliz cilveleri işte) “konuşmacı”nın konuşma hakkı da yoktur. Daha doğrusu mecliste siyasi konuşma yaptığı anlamında değil, herkesle meclis işlerini konuştuğu anlamında “Speaker” denir.

Parlamenter demokrasilerde Meclis Başkanları oy kullanmaz. Niçin? Çünkü bütün toplumu temsil eden Parlamento’nun başkanlığını yapmak üzere seçilirler. Bu durumda, o toplumun içinde bir tane partinin temsilcisi olarak davranmaları doğru görülmez. Oy vermezler. Birçok ülkenin kurallarına göre, ancak oylar eşit çıktığında, Başkan oy verir.

Bir açıdan bakınca, “Meclis Başkanı”, partisi açısından, “eksi oy” demektir. Çünkü iş oylamaya gelince içlerinden seçilmiş biri oy kullanamayacaktır. Ama Meclis Başkanlığı’nın önemi ve prestiji nedeniyle herkes kendi adamını seçtirmeye bakar.

Birleşik Krallık’ta Parlamento Başkanı seçilen milletvekilinin (“Speaker”) yapması gereken ilk iş, partisinden istifa etmektir. Yani tarafsızlık ilkesine bu ölçüde önem verilir. Birçok ülkede böyle bir gereklilik kuralı getirilmiş olmayabilir; ama partisinden istifa etmese de Meclis Başkanı “tarafsız” bir konum almalıdır.

Bir Meclis Başkanı, bütün Parlamento’yu temsil ettiği için oy kullanmamalıysa, bütün toplumu temsil eden Cumhurbaşkanı ne yapmalı, nasıl davranmalı? Burada “partiler-üstü” olmak daha da büyük bir önem taşıyor ve biri Meclis’in Başbakanı, ama öbürü bütün “cumhur”un başındaki kişi.

Amerika gibi “yürütme- yönetme” yetkisinin doğrudan doğruya Başkan’a verildiği yerlerde Başkan’ın “tarafsız” olması beklenemez elbette. Ama bu tip bir sistemin yürürlükte olduğu yerlerde de, Başkan, tanımı gereği, partisine sıkı sıkı bağlı değildir. Bir Obama’nın kalkıp “Bana 120 senatör verin” diye konuşması hayal edilemez.

Zaten “Başkanlık sistemi” dediğimiz şey bambaşka bir mantığın ürünüdür, ama sonuçta o da demokrasinin temel kuralları içinde işlemek zorundadır. Başkan “yürütme”nin başındadır, amaCongress’in çıkardığı yasalara uyarak “yürütür”! “Yürütme”si için gerekli bütçeyi de Congress verir ya da vermez. Vermemişse, o iş kalır. Ayrıca Congress, Başkan’ın davranışlarını teamüllere aykırı bulursa, iki Meclis toplanıp “Impeachment” başlatır, yani Başkan’ı yargılarlar. Amerikan tarihinde Başkan Andrew Johnson böyle yargılanmış, sorumlu bulunmuş ve Başkanlık’tan atılmıştı.

Yani, kısacası, konu, “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesinin nasıl çalışacağına karar vermektir. “Parlamenter” sıfatıyla tanıdığımız sistemler bunu bir türlü, “Başkanlık” sıfatıyla tanıdıklarımız bir başka sistemle düzenler. Tayyip Erdoğan’ın “Pekâlâ Türk tipi de olur” derken kastettiği, Başkan olan adamı “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesinden bağışık kılma anlamında bir sistem demokrasi tarihi içinde yoktur, olamaz da.

Tayyip Erdoğan girdiği son üç seçimin ilk ikisinden yüzünü güldüren sonuçlarla çıktı (özellikle Cumhurbaşkanı seçildiği ikincisinden). Dolayısıyla üçüncüyü de peşinen “kazanılmış” görmeye başladığı anlaşılıyor. Böylece, Türkiye’de olmayan, ama kendi zihninde olan bir “Cumhurbaşkanı” tipolojisine göre davranmaya başladı: “İslim arkadan gelsin,” hesabı. Ama üçüncü seçim de oldu ve islim gelmedi. Böylece Tayyip Erdoğan, bir yıla yakın bir süre, her gün Anayasa çiğnemiş bir “Cumhurbaşkanı” olarak ortada kaldı. Ancak, Tayyip Erdoğan’ın yasa çiğneme alışkanlığı Cumhurbaşkanı seçilmesiyle başlamış bir şey değil. En çarpıcı olayı da 17 Aralık’ta başlayan olaya Başbakan olarak müdahale biçimi. Bu liste uzar gider. Geçmişe doğru uzayıp gittiği gibi, gelecekte de, her gün, yeni yeni eklemelerle zenginleşeceği anlaşılıyor. 7 Haziran şokunun getirdiği sessizlik, yerini yeni bir “sessizlik dönemi”ne terketmeye başladı sanırım. Gene Tayyip Erdoğan, bir Cumhurbaşkanı adap ve erkânını hiçe sayan bir üslûpla, kızdıklarına ve düşman saydıklarına çatmaya girişti.

Dün, seçim öncesinde, “Bu sonuçların temelden etkileyeceği iki parti var” diye düşündüğümü yazmıştım; “AKP ile HDP”. Bu tesbit hâlen de geçerli.

AKP’nin ne olacağına dair kararını kim verecek? Zaten ne olacağının ilk adımı burada atılacak.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89